Gara Operasyonu

 

Acılıyız, şehitlerimiz için buruluyoruz, düşündükçe daha bir kahroluyoruz. İnsan kaçakçısı eli kanlı PeKaKa’nın, ailesinin yanına giderken, kışlasına dönerken, bir zayıflığı istismar ederek bir anda silahsız olarak kaçırdığı altı yıldan bu yana insanlık dışı işkencelere maruz bıraktığı 13 rehinemizin Gara’daki mağaraya yapılan operasyon sırasında katletmesi nedeniyle tarifsiz üzüntüler içerisindeyiz. Özel Kuvvetlere mensup iki Yüzbaşı ve bir Astsubayımızn da şehit olduğu operasyonda milletimize ve ailelerine başsağlığı diliyorum. Ancak bir yandan bu acı durumu bunları yaşarken, öte yandan mevcut durumu prestije tahvil etmek isteyen ne kadar çok sivil generalimiz varmış, gördünüz değil mi, şaşırıp kalıyoruz, bunları gördükçe. Eleştiren eleştirene. Karaktersiz, kişiliksiz, seciyesiz, tiynetsiz bir biçimde, Başkomutanı, eski bir asker olan Millî Savunma Bakanı, Genelkurmay Başkanı eleştiriliyor. Had bilmezlik ve küstahlık diz boyu. Kanı, emeği, gözyaşlı ana-baba, eş çocuklar görünmüyor, Türk Silahlı Kuvvetlerine, Kahraman Güvenlik Güçlerimize dil uzatılıyor. Kantarın topuzu kaçmış bir kere. Yerginin, eleştirinin, sövgünün, çemkirmenin dozunun aşıldığına şahit olduğunuzda vücudunuza ağrılar giriyor. Bilmem siz de aynı fikirde misiniz? Ülkemizde Harp Okulundan mezun olmayan, bay, bayan ne kadar da çok generalimiz, eski deyimle ne bol sivil paşamız varmış. Pençe Kartal-2 operasyonun sonuçlanmasından, Milli Savunma Bakanının 10 Şubat’a başlayan harekâtın 14 Şubat’ta bittiğini açıklanmasından sonra sivil generaller birdenbire sökün ettiler, değerli fikirlerini medya ile paylaşma nezaketini gösterdiler (?), biz ölümlü fanilere. Aman canım ne kadar çok bili-biliyorlarmış. Vücudumun altı parçasını terörle mücadelede yitirmiş, Türkiye Cumhuriyeti’nin en yaşlı Devlet Övünç Madalyası sahibi, sayısız operasyonlar yönetmiş, beşinci dereceden Malul Gazi, Şam Askeri Ataşesi, Birinci Körfez Harekâtında Silopi’de Cizre’de önemli görevler icra etmiş birisi olarak bendeniz bir kez daha cahilliğimi anladım, idrak ettim, bunların çok bilmişliğinin karşısında. 14 Şubat 2021 Sevgililer Gününün başladığı ilk saatlerden sonra katıldığım birçok televizyon ekranlarında neler gördüm, neler. Nelere şahit oldum. Çatışma sözcüğüne bile ürpererek bakanlar, üzerinden kurşun geçmemiş, ama düğün derneklerinde üzerlerine konfeti atılmış hanımefendiler ve beyefendiler, sınır hattı tel örgüsünden Suriye’ye bakarak, -şimdilerde o da kalmadı ya, doğrusu nasıl yaptıklarını pek de anlayamadım.- Suriye PeKaKası’nın paçavrasını gördüklerini bir rüçhaniyet vesilesi gibi, ballandıra ballandıra anlatma cesareti göstermektedirler.  Şu ana kadar hiçbir şehit cenazesine katılmamış oldukları halde, ancak dini bayramlarda aile mezarlık ziyareti sırasında bayraklı şehit kabristanını o da uzaktan görmüşünü mü istersin? Çeşit çeşit. Hangi tipte istersen hepsi var. Seç beğen al. Öte yandan, Türk Silahlı Kuvvetlerde pasif görev yaptıkları halde, ellerine silah almamış olanlar, diğer bir deyişle terörle mücadelede hiçbir faal görmedikleri halde, televizyon moderatörünün bol kepçeden dağıttığı terörle mücadele unvanlarını ‘hulus-i kalple aldım kabul ettim’ gülücükleri dağıtanı mı, kabul edenini mi ararsın, ne ararsan hepsinden mebzul miktarlarda var. Ama inanın sevgili okurlar, hiç kimse bu benim alanıma girmez, bu konuda konuşamam demiyor, ağzı olan konuşuyor. Televizyon yapımcılarından gelen program davetlerini geri çeviremiyorlar. İlla ki, medyatik, fenomen olmak istiyorlar. Herhalde bizleri bilgilerinden mahrum etmek istemiyorlar. Merhum Gazeteci Uğur Mumcu’nun “Bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olunmaz” sözü akıllarına hiç mi gelmiyor, zaar. Oysa bu veciz ifade 15 Temmuz 2016 tarihindeki başarısız FETÖ darbesinden yaklaşık 40 gün önce Mersin’de faaliyet gösteren bir kentsel dönüşüm şirketi tarafından üzerine Al-i İmran suresinin 66.ayeti yazılarak ilan billboard’larını süslemişti. (1) Ne bileyim, “fikir sahibi olmak için bilgiye ihtiyaç duyulsa da bu bir önkoşul değildir”, olarak kabul ediliyor bu iklimde. Üzülerek ifade etmek gerekir ki, bilgi sahibi olmadan, önüne geleni, önüne geldiği şekilde hiç düşünmeden, akıl süzgecinden geçirmeden, muhakeme etmeden, irdelemeden, konuşan yığınla insanımız var. Her gün televizyon ekranlarını dolduruyor. Bilgi sahibi olmanın bilgiyi çekecek beyin gerektirdiği hallerde ise, bilgi sahibi olmak bilgiyle öğrenilmiş başkasının fikrine kendi fikriymişçesine ‘sözel intihal’ gerçekleştiriyorlar. Bunlara ne demek gerekir, inanın isimlendirmede zorluk çekiyorum.  En hafifinden, ‘işte ağzı olan konuşuyor’‘akıl, sağduyu, empati, bilgi sahibi olması gerekmez’ deyip, “bırak dağınık kalsın”, “üzülme”, “bozulma”, “konuşuyor işte” diye geçiştirmek mi gerekir? İnanın bilmiyorum. Zıpçıktı gibi hemen her konuya atılanlar, yeterli donanımları olmadığı halde her konuya akıllara zarar bir biçimde nane-limon oluyorlar. Oysa nanenin ekürisi çilek. Limonun sınıf arkadaşı mandalina, nane ile limonun annesi maydanoz ve komşuları turp. İlkokul mezunusun, orduda ”Uzman Çavuş” olabilir misin? Hayır! Peki; Genelkurmay Başkanlığının bağlı olduğu Milli Savunma Bakanı olabilir misin? Hiç çekinmeden, ‘evet’ denilene biliyor. Hasbelkader katıldığı televizyon programında gelecek seçimde cumhurbaşkanı adayı olacağını bile açıklayabiliyor. Ne yüksek şişirilmiş ‘şişkin ego’. Allahtan bizim Milli Savunma Bakanı, eski Genelkurmay Başkanımız. Sadakat, sadakatle hizmet etmek, liyakatin, kariyer sisteminin önüne geçmiş vaziyette, sevgili okurlar. İlkokul mezunusun, Emniyet Genel Müdürlüğüne bağlı bir mahalle bekçisi olabilir misin? Hayır! Peki; Emniyet Genel Müdürlüğünün bağlı bulunduğu İçişleri Bakanı olabilir misin? Hiç çekinmeden ‘Evet!’ Diyebiliyor. Üzülerek ifade etmek gerekir ki, cehalet, kara cahillik baştacı. 

Herkes başa oynuyor. Amerikalıların sık sık “Kızılderili yok, herkes Kızılderili Şefi” (No Indian, All Chiefs) özdeyişinde terennüm ettikleri gibi, her bir yer, sivil “Savaş Bakanları”yla lebalep dolu. Ama sahaya inen, “er” olmak isteyen yok, hemen herkes general, savaş bakanı olmak istiyor. Bu sadece bize mi özgü, yok canım, batıda da durum aynı. Sizler de başta sivil General / Amirallerimiz olmak üzere, bayağı bir beyin fırtınasına maruz kaldığınıza  şahit oluyorsunuzdur. “Paintball” gibi arazide oynanan savaş oyunu bir yana, sanal ortama girin ne kadar çok savaş oyunu, stratejik savaş oyunu olduğunu göreceksiniz. 1962’de bir araştırma laboratuvarında doğan bilgisayar oyunları bugün cep telefonlarından interaktif televizyonlara, internet kafelerden PSP (Playstation Portable)‘lere yayılıyor, genişliyor. Federasyonları oluşuyor, çocuk odalarından salonlara taşınıyor ve gün geçtikçe daha çok şiddet içeriyor. Ne ararsan, hangi devirde savaş etmek istersen mebzul miktarda var. Sokak savaşları 1990’ların ortalarında kişisel bilgisayarlarda oynanmaya başlanan, sonra PlayStation’lara taşınan “Grand Theft Auto”, bu türün en sert örneklerinden biri…  Dilleri dolaşsa da küçücük yaştaki çocukların bunları bir çırpıda söylediğini duyduğunuzda şaşırıp kalırsınız. Denemesi bedava, gidin bakın bir İnternet Kafe’ye siz de şaşırıp kalacaksınız. Kuşkusuz, bu kadar savaş ve strateji oyunu oynarsan bunları gerçek yaşamda da başkalarına göstermen icap eder. Büyükler de evlerde kurmuşlar oyun bilgisayarlarını, oyun konsüllerini, her yeri kaplamış, yumruk sesi, silah sesi ve kemik sesi. Sadece bununla kalsa iyi. Biraz entelektüel olanlar ise buldukları hemen her mekânı savaş geyiği (muhabbeti) ile dolduruyorlar. Eskiden erkekler arasında av ve avcılık geyikleri modaydı ya, bunun gibi… Şimdilerde bunları savaş terminolojisine aktaranlar, başta medya olmak üzere, sosyal medya, televizyon ekranları, açık oturumlardan her yerden savaş, savaş diye sesleniyorlar. Neler demiyorlar ki, “Yeni Nesil Savaş, Dördüncü Nesil Savaş, Geleneksel Olmayan Savaş, Asimetrik Savaş, Gayrinizami Savaş, Vekâlet Savaşı, Düşük Yoğunluklu Savaş, Birleşik Savaş, Ticaret Savaş(lar)ı ve Hibrit Savaş” gibi kavramları sular seller gibi kullanıyorlar. Bakıp da kalıyorsunuz. Bu bir şekilde savaşların vüs’atının da genişlediğinin ve değiştiğinin bir göstergesi. Ancak bütün bunlar arasında çok kullanılan sözcük, “Hibrit Savaş”. Anlamı “Melez Savaş”. Ama neden “Melez Savaş” terimini benimsemiyorlar, inanın anlayamıyorum. Karakter yönünden farklılıkları bünyesinde barındıran,” Hibrit Savaş “geleneksel ve geleneksel olmayan savaş araçlarının bir kombinasyonundan meydana geliyor. Bu ortamda, bu iklimde diplomasi var, askeri kuvvet var, özel kuvvetler var, gayr-i nizami savaş birlikleri var, içinde psikolojik harekâtı barındıran enformasyon harbi ve propaganda var, ekonomik ve ticaret savaşları var, siber saldırılar var, bölgesel huzursuzluk ve isyanların, ayaklanmaların ve kalkışmaların desteklenmesi var, var oğlu var.  Bütün bunları niçin uzunca bir giriş de anlatma gereğini duydum, Gara Operasyonunun terminolojisini ve çok yönlülüğünü anlatmaya çalıştığım için. Gara Operasyonu öncelikle söyleyelim, bir ‘Rehine Kurtarma Operasyonu’. Altı yıldan bu yana PeKaKa tarafından en savunmasız, üstelik silahsız bir durumda kaçırılmış 13 Kahraman Rehinemizin Kurtarma Operasyonu. Şimdi soru şu: Bu operasyonlar nasıl yapılır? Rehineler, millî elektronik (ELINT), sinyal (SIGINT) istihbarat sistemleri, yerli termal ve optik kameralarla takip edilir, fiziki istihbarat (HUMINT) ile alanda adeta yapışılır.  Tehdidin yapısına göre kuvvet çarpanları eklektik bir modelle bütünleştirilir. Malum, “Kuvvet Çarpanı”, harekât alanında genel olarak harekât birliklerinin manevra, istihbarat ve ateş destek ihtiyaçlarını karşılamak maksadıyla oluşturulmuş modellerden biridir. Literatürde, tehdit değerlendirmesi yaptıktan sonra, bu kuvvet yapısına “Seç/Topla” (Choose&Pick) deniliyor. Hedefin vüsatına göre gücünü, aracını, gerecini, mühimmatını, patlayıcı maddeni ve donanımını seç ve kuvvet, grup ve birleşik bir grup halinde emir komuta sistemini tesis et. Çokça kullanılacak şekliyle söyleyelim “Tabur Görev Kuvveti”, “Alay Muharebe Grubu”, daha büyük birlikler için kullanılan şekliyle “Birleşik Koalisyon Güçleri” gibi. Örneğin Gara operasyonu, Özel Kuvvetler Komutanlığı bünyesinde Tabur Görev Kuvveti olarak icra edilmiştir. Pençe Kartal-2 Harekâtına Kara Kuvvetleri envanterinde bulunan 10 adet uçan kale olarak adlandırılan Boeing CH-47F Chinook Helikopteri ile Hava Kuvvetlerinden 41 savaş uçağı tahsis edilmiştir. 10 Şubat saat 02.55’te harekatın başlama emrinin verilmesiyle birlikte yurdun çeşitli bölgelerindeki muharip filolarından 41 savaş uçağı harekât bölgesine yönelik mühimmatla bölgedeki tüm hedefleri aynı anda imha edecek şekilde gerçekleştirdiği operasyonda, bir “Havadan İhbar Kontrol Uçağı”, tanker uçakları ve SİHA’lar da görev almıştır. Yaklaşık 4 gün süren operasyonda görevli uçaklara, tanker uçaklar tarafından sürekli yakıt ikmali yapılmıştır. Teröristlere ait barınak, sığınak ve mühimmat depoları ile sözde karargâhtan oluşan 50’den fazla hedefin havadan başarıyla vurulmasının ardından kara operasyonu safhasına geçilmiştir.

Rehine Kurtarma Harekâtı olduğu için operatif ve taktik seviyede bir örtü ve aldatma önlemleri kullanılarak son derece sessiz ve gece şartlarında Saat 04.55’te bir uçar birlik harekâtı icra edilmiştir. Rehine Kurtarma Harekatının en büyük özelliği rehinelerin ölüm riski olduğundan sadece bu harekatın Siyane bölgesine yapılmış olmasıdır. Harekât son derece detaylandırılmış hassas eşgüdüm ve planlamalar sonrası hayata geçirilmiştir. İstihbarata karşı koyma önlemleri olarak, birlikler son dakikaya kadar bilgilendirilmemiş, harekâta katılan kara unsurları günler öncesinden dış dünya ile irtibatları kesilmiştir.  Cep telefonları alınmıştır. Rehine kurtarma eğitimleri benzer arazi ve model korunaklı mağarada provaları yapılmış, harekâta katılan personel karşılaşacakları zorlukların üstesinden gelmelerine azami dikkat gösterilmiştir. Patlayıcı eğitimleri üzerinde fazlasıyla durulmuştur. Bölgedeki rehineler, optik, termal milli bilgi sistemleriyle takip edilip, Siyane’deki mağarada bir araya getirildikleri fiziki istihbarat (HUMINT) ile teyit edilince mağara bölgesine 3 noktadan hava hücum harekâtı icra edilmiştir. 

Rehine Kurtarma Harekâtının başarısız olduğunu iddia eden Sivil Generallerimizin aksine söyleyelim, harekât başarısız olmamıştır. Son derece başarılıdır. Daha önceden yapılacak olan bu harekât birçok yönden dillendirilmiştir. Bunlardan birincisi Irak yönetimi ile oluşan güvensizlik ortamıdır. Anımsayalım, 13 Ağustos 2021 tarihinde Irak sınırında Erbil vilayetine bağlı Sidekan’da henüz tam olarak açığa kavuşturulamayan insansız hava aracı saldırısıyla huduttan sorumlu iki Iraklı general öldürülmüştür. Bu insansız hava aracı saldırısı için Irak tarafından Türkiye suçlanmıştır. O sıralarda Türkiye’yi ziyaret edecek olan Irak Başbakanı Mustafa El Kazımi bu nedenle ziyaretini askıya almıştır. Irak tarafından Türkiye’nin ısrarlı 4 daveti reddedilmiştir. Ancak, Türkiye tarafından Mustafa El Kazımi ikna edilince Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın davetine icabetle 17 Aralık 2020 tarihinde Türkiye’ye bir resmi ziyaret gerçekleştirmiş, bundan sonra Irak’la ilişkiler süratle düzelmiştir. Bunun bir sonucu olarak Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar ile Genelkurmay Başkanı Orgeneral Yaşar Güler 18-20 Ocak 2021 tarihinde Irak’a 3 günlük bir resmî ziyaret gerçekleştirmişlerdir.  Bu ziyaret sırasında Bağdat’ta 4; Erbil’de 4 toplantı yapılmış, en son ziyaret Irak Türkmen Cephesi’nin Erbil Ofisinde gerçekleştirilmiştir. Kuşkusuz bu görüşmelere sırasında yapılacak harekatın gerek Irak Merkezi Yönetimi gerekse Kuzey Irak Kürdistan Yönetimi ile gerekli eşgüdümleri de yapılmıştır. Öte yandan olayla ilgili PeKaKa’ya yakın yayın organı ANF haber ajansı ise PeKaKa’nın sözde Halk Savunma Merkezi’nin bir iddiasına yer vermiştir. Açıklamada “Üç gün boyunca gelişen ağır bombardımanlar, kamp dışında ve içinde gelişen yoğun çatışmalar elimizde esir olarak bulunan MİT mensubu, asker ve polislerin bir kısmının yaşamını yitirmesine yol açmıştır.” Denilmiştir. (2) 20-21 Şubat 2021 gecesi katıldığı bir televizyon programına katılan İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, Irak’ın kuzeyindeki Gara bölgesine HDP Ağrı Milletvekili Dirayet Dilan Taşdemir’in gittiğini söylemesi bu konudaki bazı düşünceleri vuzuha kavuşturmuştur. Gerek HDP Eş Başkanı Pervin Buldan’ın “misafir edecekler, sonra bırakacaklar” açıklaması, gerekse parti yönetiminin bilgisi dahilinde yapılan Gara ziyareti ortaya koymaktadır ki, HDP iktidarla partinin kapatılmaması yönünde pazarlıklar yapılmış olabileceğini düşündürmektedir. Burada direkt yöntemden ziyade HDP tarafından Kandil de kullanılmış olabileceğini ortaya koymaktadır.  Bir kere en son söyleyeceğimizi en başta söyleyelim, bu harekât son derece profesyonel, elit askerler tarafından icra edilmiştir. En sıradan askeri bilgiye sahip bir kişi tarafından dahi bilinebilecek bir husus, bu kampa dönük yapılan harekât rehinelerin kurtarılması amaçlanarak yapılmış olduğunu söyleyebilir. Bir harekatın başarılı olması sabırla beklenir, gözetlenir, fırsat olduğunda operasyon gerçekleştirilir. Bölücü terör örgütü kendilerine yük olacağını bildikleri rehinelerden kurtulmak ister. Diğer bir husus ise Türkiye’nin bu harekatta başarılı olduğu görüntüsünü yıkmak için katliamın gerçekleştirilmiş olmasıdır. Diğer yandan, öyle anlaşılmaktadır ki, HDP, TBMM’deki meşruiyetini bu harekatla özdeşleştirmiştir. İstemler baskı aracına doğru yönelince sözde mağara sorumlusu olan kanlı katil Sorej kod adlı Kamuran Ataman’ın PeKaKa’nın askeri kanat sorumlusu Murat Karayılan’ın telefon görüşmesi ve onun emriyle BM Soykırım Suçunun Cezalandırılması ve Önlenmesi Sözleşmesinde belirtilen insanlığa karşı işlenen suçlar meyanında infaz edilmiştir. Elde yeterli veri olmamakla birlikte bulgular bu katliamın PeKaKa ve HDP iş birliği çerçevesinde gerçekleştirilmiş olabileceğini ortaya koymaktadır. İki Yüzbaşı bir Astsubayımızın şehadete ermesiyle yaşanan yoğun çatışmalardan sonra kontrol edilen mağaradaki aramalarda alıkonulan 13 şehit rehinenin naaşlarına ulaşılmış ve mağaradaki tüm teröristler etkisiz hale getirilmiştir. 

Harekât kesinlikle başarılıdır, sevgili okurlar. Savaş bir cesaret, mangal yürekli askerlerin işidir. Muharebenin adı konulmamış, orta çağların şövalyelerinden kalma bir asaleti vardır, kuralları vardır. Çanakkale’de Mehmetçiğe Saygı Anıtıyla bütünleşmiş, düşman askerini ölümden kurtarıp onu kucağında taşıyan Türk askerinin hüzünlü hikayesini bilmeyenimiz yoktur, bu asil hareket Türk insanının belleğinde yer etmiştir. Terörle mücadelede benzer hikayeler, Silivri’de FETÖ’nün töhmetle suçladığı subayların, generallerin savunmalarında görülmüştür. Bunlardan en önemlileri, şehitlerimizin iadelerinde yaşanmıştır. Şu an anımsadım yaşamış olduğum bir olayı sizlerle paylaşmak istiyorum. Doksanlı yılların başları, bir operasyonda bir şehidimiz çatışma içerisinde kalmıştı.  Şiddetli ateş altında şehidimizi almamız bu işin olmazsa olmaz kurallarındandır. Sosyal medyada dolaşımda olan Gara harekâtında şehitlerimizin helikoptere alınmasını görmüşsünüzdür, umarım. Mangal yürekli askerlerimizin o çalışmasını mutlaka izleyin derim. Yaşananları belleğinize yerleştirebilirsiniz. Havadaki helikoptere ‘in’ diye emir verdiğimi anımsıyorum. Pilot telsizden ‘komutanım helikopterin tam siperi yok’ demişti. Dün gibi hatırlıyorum. Ben de ona “Evladım sen NASA pilotu musun? Bu Ordu peygamber ocağı Türk ordusu, sen de Türk ordusunun kahraman bir pilotusun’ dedim. Helikopter inmeye başlayınca, ateş kesildi. Pilot indi ve şehidi aldı. Helikopter bölgeden uzaklaştıktan sonra çatışma tekrardan başladı. Diyeceğim o ki, savaşın adı konulmamış kuralları vardır. Eski bir asker olarak bunu anımsadım acizane, sevgili okurlar.

 Rehine kurtarılmasının başarısızlığa uğramasından sonra 75X25=1875 Km karelik Gara bölgesinde önceden tespit edilmiş mağaralara etki odaklı harekâta geçilmiştir.  Bölgede 21-29 Şubat 2008 tarihleri arasında gerçekleştirilen ve 8 gün süren Güneş Harekâtının geliştirilmiş bir benzeri uygulanmıştır. Bu harekât sadece üç tip operasyonla sınırlandırılmıştır. Bunlardan birincisi, şiddetli soğuk ve derin karda yapılan bir “Arktik Harekât” olması; ikincisi, gayrinizami harbe karşı koyma harekât nevileri bakımından “Tepkide ön alma ve imha harekâtı” tipinde yapılması ve genel düşünce açısından üçüncüsü ise “Etki odaklı harekât konsepti” ne göre icra edilen bir harekât olmasıdır. Terör örgütünün kalbine girilmiş Apollo Akademisi yerle bir edilmiştir. Bölgede bulunan PKK’nın bütün akademileri bu imha harekâtından nasibini almışlardır. Metina’da ve Hakurk’ta ne yapıldıysa Gara’da da aynısı yapılacağından hiç kimsenin kuşkusu olmamalıdır. Çünkü Türk Silahlı Kuvvetleri Vur-Dön taktiğini değil, Vur-Kal taktiğini uygulamaktadır. Gara’da henüz yapılacak operasyonel faaliyetler bitmemiştir. Hedef terör örgütünün kendisini idare ettiğini düşündüğü yer Kandil’dir, terörü devam edeceğini zannettiği Sincar’dır. Çünkü terör saldırılarının yüzde 55’i, 60’ı tam anlamıyla sınır ötesinden gelen tacizlerle gerçekleşmektedir. Türkiye’deki terörist sayısı 300’ün altındadır. Son dört yılda yüzde 88 oranında azalmıştır. Etkinlik bakımından kafalarını dahi çıkaramayacak bir duruma getirilmişlerdir. 2020 yılında 248 terör eylemini 2021 yılı başından itibaren 21 terör eyleminin engellenmesi göstermektedir ki, güvenlik kuvvetleri saldırıda ön almada örgüt beyninin de önüne geçmiştir. Diyarbakır annelerinin ortaya koymuş oldukları sinerji ile ortaya konulan İkna Operasyonu sayesinde terör örgütüne katılım yüzde 91 oranında azalmıştır. 2021 yılı başından bugüne kadar örgüte sadece bir kişi katılmıştır. (3) 

Bütün bunlardan sonra demem o ki, nerelerden nerelere geldik, sevgili okurlar. Türk Silahlı Kuvvetlerinin savaş deneyimleri, günümüzdeki ortama uyumları tüm dünya ordularına örnek olabilecek boyutta olduğunu bu makalede sizlerle bir kez daha paylaşmaya çalıştım. Ancak şunu unutmamak gerekir, gerçekten de bıçak kemiğe dayanmıştır. Uyuşturucu baronluğu, insan kaçakçılığı, her türünden yasadışı faaliyetlerin düzenlendiği PeKaKa üst yönetiminden bahsetmek, insana ve insanlığa ait olan her türlü değer ve emanetin yok edilmesi demektir. Nihayetinde söz hükmünü yitirmiştir. Rehine katliamının emrini verenler devletin gazabından mutlaka nasibini alacaklardır. Bu öteki dünyaya bırakılamayacak kadar önemli insanlığa karşı işlenen bir suçtur. Benden söylemesi sevgili okurlar.

Dipnotlar: 

(1) “Uğur Mumcu’nun sözünü ayet sandılar: Bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olmayın!”, Diken, 08.06.2016http://www.diken.com.tr/ugur-mumcunun-sozunu-ayet-sandilar-bilgi-sahibi-olmadan-fikir-sahibi-olmayin/Erişim Tarihi 21 Şubat 2021/

(2) “Kuzey Irak’ta 13 Türkün öldürülmesiyle ilgili neler biliniyor?”, Tr. Euronews, 18.02.2021, https://tr.euronews.com/2021/02/14/kuzey-irak-ta-13-turkun-oldurulmesiyle-ilgili-neler-biliniyor/Erişim Tarihi 21 Şubat 2021/

(3) Son dakika… Bakan Soylu, Gara’ya giden HDP’li vekilin ismini açıkladı. Sözcü, https://www.sozcu.com.tr/2021/gundem/son-dakika-bakan-soylu-garaya-giden-hdpli-vekilin-ismini-acikladi-6272158/amp/ Erişim Tarihi 21 Şubat 2021/

Yazar
Esat ARSLAN

Esat Arslan, İstanbul’da 15 Nisan 1947 tarihinde doğdu. İlk ve orta öğrenimini İstanbul’da; yükseköğrenimini Ankara’da tamamlayan Esat Arslan, Savunma Bilimleri, Kamu Yönetimi dallarında yüksek lisans; Türkiye Cumhuriyeti Tarihi da... devamı

Bu websitesinde farkı kaynaklardan derlenen içerikler yayınlanmakta olup tüm hakları sahiplerinindir. Sitedeki içerikler atıf gösterilerek kaynak olarak kullanlabilir. Yazıların yasal sorumluluğu yazara aittir. Tüm Hakları Saklıdır. Kırmızlar® 2010 - 2024

medyagen