Bir Kültür Köprüsü Olarak Köroğlu

 

Türk Edebiyatı Tarihi içerisinde şahsiyetinin birden fazla yönüyle öne çıkan isimler vardır. Bu isimlerin etrafında zamanla güçlü bir gelenek meydana gelmiştir. Köroğlu bunlardan sadece birisidir. Onun yanı sıra Yûnus Emre, Ümmî Kemal gibi tasavvufî şahsiyetler bile tek bir şahsiyet olarak kabul edilmiştir. Birden fazla Yûnus Emre’nin veya onun yolunu sürdüren kimselerin yaşadığı bilinmekle beraber halk vicdanında o, tek bir Yûnus Emre olarak görülmüştür.

Bu durum bugün aynıyla Köroğlu’nda da görülmektedir. Onun destanî bir kişilik olarak görülmesinin yanı sıra karşımızda asker, şair ve Celali bir Köroğlu vardır. Halk nazarında bunların hepsi bir Köroğlu’nun etrafında toplanmıştır. Bunun böyle olması da gayet normaldir. Fakat “Köroğlu kimdir?” diye sorulduğunda ve onun hayatı bilimsel bir çerçevede ele alındığında bu sefer karşımıza birden fazla Köroğlu çıkmaktadır. “Köroğlu’na ilişkin bir yığın karmaşık sorun, yıllardan beri çözüm bekliyor.”[1] diyen Hüseyin Seçmen’in bu konudaki sözleri bizce yerinde tespitlerdir ve bu sorunlar bugün de büyük ölçüde çözümlenmeyi beklemektedir.

Köroğlu’yla ilgili bu meselelerin özünde kanaatimce Köroğlu Destanı’nın tıpkı Manas Destanı gibi büyüyen, genişleyen, çeşitlenen ve âşıklar ve halk hikayecileri tarafından yeni ilavelerde bulunulan yapısının etkisi olmalıdır. Benim kanaatim Köroğlu Destanı bitmiş ve derlenmiş bir destan değildir. O, doğal bir destan olarak genişlerken ne yazık ki, kayda geçirilmemiştir.

Bu destanın yirmi dört boyda devam etmesi tıpkı Oğuz Türkünün boy teşkilatındaki gibi yirmi dört gruba ayrılması onun hem mitolojik tarafıyla hem de devam eden bu destan anlatıcılığı geleneğiyle ilgili olmalıdır.

Sözün özü Köroğlu Destanı, yazıya geçirilmiş ve tamamlanmış bir destan değildir. Diğer Türk destanlarının başına gelen Köroğlu Destanı’nın da başına gelmiş gibidir. Üstelik destan kahramanı Köroğlu’nun hayatına bu adla anılan başka kişilerin hayatları da karışmış ve onun hayatını yazılı belgelerle bile çözümlemek güç bir hâl almıştır. Fakat bu durum Azerbaycan, Türkmenistan gibi yerlerde Köroğlu’nun varlığını da açıklamaktadır. Çeşitli Türk topraklarında bu destanın varyantlarına rastlanması ve bunların birbirini tamamlayan bir özellik arz etmesi destanın Türk’ün doğal destanlarından biri olması dolayısıyladır.

Bugün elde bulunan Köroğlu şiirlerinin de bu destan geleneğinin anlatıcıları tarafından destana ilave edilmiş olabileceğini burada ifade etmek isterim. Tabii bunlar şimdilik bu husustaki düşüncelerimizdir. Köroğlu’yla ilgili meselelerin hâlâ çözümlenmeyi beklediği, bu konuda daha ayrıntılı çalışmalara ihtiyaç duyulduğu ortadadır.

Köroğlu’yla ilgili meselelerin temelinde bu ismin tarihte yaşamış birden fazla kişiyi ifade etmesinin yanında onun bir destan kahramanı olarak da karşımıza çıkması yatmaktadır. Bütün meselelerin özünde bunların hepsinin tek bir Köroğlu olarak yatması düşüncesi vardır. Öyleyse tarihte birden fazla Köroğlu yaşamış olmasına rağmen tek bir Köroğlu yaşamış gibi bir algı vardır.

Sonuçta tarihî belgelerde olduğu kadar halk hikâyeleri geleneğinde de ısrarla yaşatılan bir Köroğlumuz var. Aynı zamanda yakın zamanlarda bulunan bir hikâye ile onun Oğuznâme geleneği içerisinde bir kahraman olduğu anlaşılmaktadır. Bu durumda Köroğlu aslında bir geçiş tipi olarak da kabul edilebilir. Bu durumda Köroğlu’nu “Şamdan Âşıka, Alptan Erene” alt başlığı ile inceleyen Fuzuli Bayat’ın tespitlerine katılmak durumundayız: “Mitolojik düşünce, tarihî gerçekliğin akışında taktim edilmekle yeni bir destan türü, yeni bir kahraman tipi şekillendirmiştir. İşte Köroğlu kendinde eski ile yeniyi birleştiren geçiş kahramanıdır. Sözün gerçek anlamında Köroğlu, ayrı ayrı ele alındığında ne alptir ne İslâmî değer kazanmış velîdir. O, bunların her ikisini birleştiren alp erendir.”[2]

Bu durumda Köroğlu, destan çağlarından süzülüp gelmiş, hem İslamiyet öncesinde hem de sonrasında toplumsal hayatımızda önemli yeri olan alp ve eren kimliğiyle bütünleşmiş ve buradan tarihsel döneme uzanan bir kahramandır.

Köroğlu’yla ilgili yorumlarda onun Osmanlı padişahlarına karşı olduğuna dair bir iddia ileri sürülür.[3] Bu büyük ölçüde ideolojik bir yakıştırmadan ibarettir. Karşımızda destan kahramanı, asker, şair ve Celâlî hatta veli kabul edilen beş tip Köroğlu bulunmaktadır.

Köroğlu’nun güçlü bir kimlikle Anadolu’da yaşamasında destan kahramanı Köroğlu’nun büyük payı vardır. Bunun yanı sıra Osmanlı ordusunda İran üzerine düzenlenen seferlerde, Tebriz ve Şirvan’ın fethinde âşık ve yeniçeri askeri Köroğlu’nun bulunduğunu biliyoruz. Bu durumda Köroğlu nasıl oluyor da Osmanlı padişahlarına karşı olabiliyor?

Bu problemin temelinde sadece tek bir Köroğlu varmış gibi hareket edilmesinden ve meseleye ideolojik bir çerçeveden bakılmasından kaynaklanan durumlar vardır. Bu da bu destanları, halk hikâyelerini yanlış yorumlamaya sebebiyet vermektedir. Köroğlu araştırmalarında böyle bir durum görülmektedir. Bu konuda Fuzuli Bayat’ın tespitleri ilmî ve yerindedir:

“Tarihî coğrafî araştırma metodunun en verimli yönü Köroğlu Destanı’nda Celalîler İsyanının ve Tebriz Ayaklanmasının izlerini görebilmek olmuştur. Gerçekten de Anadolu ve Azerbaycan varyantlarında Köroğlu’nun tarihi katmanı belirgin bir şekilde görünmektedir. Celalî Köroğlusu ve Mitolojik Köroğlu, destanda bir bütün oluşturmak yoluyla yeni epik kahraman tipini şekillendirmiştir. Ancak araştırmalarda belgelere dayanarak Köroğlu’nu, olmazsa olmaz düşüncesiyle eşkıya ve devlete baş kaldıran bir tip gibi takdim etmek de tamamen yanlıştır. Hatta bazı araştırmalarda Köroğlu, Robin Hood’la, Serp Haydutları vb. Avrupa eşkiyaları ile kıyaslanmış, sonunda eşkiyalık öyküsü ortaya konulmuştur. Diğer taraftan eğer Köroğlu gerçekten de 16. yy.’da yaşamış Celalî ise veya 16. yy. şairiyse, o zaman Celalî Ayaklanmaları ile hiçbir ilgisi olmayan Kazak, Türkmen, Özbek, Karakalpak, Kalmık, Arap, Tacik Köroğlu (Goroğlu, Gurguli) Destanları nasıl ortaya çıkmıştır.”[4]

Fuzuli Bayat’ın haklı tenkitlerine bizim de katıldığımızı ifade edelim. Yine aynı yazarın “Köroğlu ile alâkalı olarak yazılmış birçok makale ve kitapta filoloji ilmini o kadar da ilgilendirmeyen bazı noktalara gereğinden fazla önem verme, konunun dışına çıkma gibi yanlışlıklara da rastlamak mümkündür. Tasvir karakterli bu tip araştırmalar ve incelemeler daha çok bir önceki araştırmanın varyantı gibi görünür.”[5] sözleri de edebiyat tarihi araştırmacılığında birbirini yinelemekten öteye gidemeyen araştırmalar ve incelemeler için yerinde bir tespittir.

Bu çalışmaların seyri başka konular üzerinde de yığın gibi karşımıza çıkmakta ve edebiyat tarihçiliğimizin birçok meselesi görmezden gelinmektedir. Bu destan kahramanlarının belli kalıplarla incelenmesi ve sadece dogmatik bir zihniyetle meselelere yönelmek yüzünden akademik dünya kısırlığını ve “bilgi” üretemeyen tavrını ısrarla sürdürmektedir. Bu hususta Dede Korkut Hikâyeleri ve Köroğlu araştırmalarında Azerbaycan ve Türkiye’deki çalışmaları karşılaştırmak bizdeki mevcut araştırmaların hangi durumda olduğunu görmeye yeter.

Dolayısıyla karşımızda çok katmanlı ve çeşitli milletler tarafından kabullenilmiş bir destan bulunmaktadır. Onun hakkında genel geçer bilgilerden yola çıkarak yeni ve ilmî şeyler söylemek oldukça zordur:

“… Köroğlu gibi büyük ve mürekkep, çok varyantlı ve versiyonlu, tarihî ve siyasî olaylara bağlı bir destan hakkında yeni bir şey söylemek imkânsızdır. Köroğlu çeşitli adlar altında ve çeşitli türlerde (destan, halk şiiri ve efsane şeklinde) Orta Asya’da ve Horasan’da, (Türkmen, Özbek, Kazak, Karakalkap, Tacik, Kalmık, Arap, Afkan, Kürt) Kafkas’ta, (Azerbaycan, Kumık, Ermeni, Gürcü, Abhaz) Anadolu ve Balkanlar’da, (Türk, Gagauz, Balkan Türkleri) Sibirya’da (Tobol Tatarları) ve Başkırtlar’da yayılmıştır. Köroğlu değişik Türk şivelerinin yanı sıra en az yedi dilde (Ermenice, Gürcüce, Kürtçe, Abazaca, Arapça, Tacikçe, Afganca) ifade edilmiştir veya ifade edilmektedir. Bütün bunlar göz önünde bulundurulmadığı için yapılan araştırmalar sanki birbirini tekrarlayarak Köroğlu’nun tarihî-sosyolojik taraflarını, tarihî-coğrafi kimliğini çok güçlü şekilde belirtmeye çalışmıştır. Oysa Köroğlu’na başka bir yönden baktığımızda, onun epik kahraman tipi olarak şekillenmesinde önce Şamanlığın, sonra da tasavvuf katmanının güçlü olduğunu görmekteyiz. Köroğlu geçiş tipi olarak Oğuz alplik kurumunun bütün yönlerini halk sufizminin erenlik kategorisi üzerine geçirmiştir. Başka şekilde söyleyecek olursak, Köroğlu eski mitolojik tefekkürden Orta Çağ İslami tefekkürüne geçmiştir.”[6]

Dolayısıyla Köroğlu, Türk dünyasının birçok yerinde bir destan mahiyetinde karşımıza çıkan, zaman içinde katmanları beliren ve halk hikâyeciliğine geçişte birçok yeni varyantları oluşan bir metin olarak karşımıza çıkmaktadır. Köroğlu anlatıları Anadolu’nun birçok yerinde karşımıza çıktığı gibi Türklerin yaşadığı geniş coğrafyada da yaşatılan bir anlatı geleneği meydana getirmiştir. Bu sebeple onu birçok ülke, bölge ve şehir sahiplenmektedir. Fakat burada şöyle bir problem ortaya çıkmaktadır: “Köroğlu Destanı’nın ayrı ayrı coğrafi bölgelerde ve tarihî yönde araştırılmasının en tehlikeli tarafı bu ortak Türk destanını bölgeleştirmek, parçalamak olmalıdır.”[7]

Bu durumda Köroğlu, sadece tek bir bölge ve coğrafyanın değil büyük Türk coğrafyasında karşılaştığımız bir destan kahramanıdır. Onun çeşitli ülkeler ve şehirler açısından sahiplenilmesi bazı avantajlar yanında bazı dezavantajları da beraberinde getirmektedir. Bir kere Türk dünyasında bizi birbirimize bağlayan köprülerden birisi de destan geleneğimizdir. Orta Asya Türklüğü ile Anadolu Türklüğü bu sayede ortak hikâyeleri ve destanları dinlemişler, aradaki mekân farkına rağmen bir kültür köprüsü kendiliğinden oluşmuş ve varlığını muhafaza edebilmiştir. Köroğlu da bu köprülerden birisidir.

Kaynaklar

[1] Hüseyin Seçmen, Köroğlu Yaşamı Sanatı Şiirleri, Deniz Yayınları, İstanbul 1983, s. 7.

[2] Fuzuli Bayat, Köroğlu Şamandan Âşıka, Altan Erene, Akçağ Yayınları, Ankara 2011, s. 13.

[3] Bkz.: Ümit Kaftancıoğlu, Köroğlu Kol Destanları, Kültür Bakanlığı Yayınları, İstanbul 1979, s. XI.

[4] Fuzuli Bayat, Köroğlu Şamandan Âşıka, Alptan Erene, Akçağ Yayınları, Ankara 2003, s. 10-11.

[5] Fuzuli Bayat, Köroğlu Şamandan Âşıka, Alptan Erene, Akçağ Yayınları, Ankara 2003, s. 11.

[6] Fuzuli Bayat, Köroğlu Şamandan Âşıka, Altan Erene, Akçağ Yayınları, Ankara 2011, s. 12.

[7] Fuzuli Bayat, Köroğlu Şamandan Âşıka, Altan Erene, Akçağ Yayınları, Ankara 2011, s. 155.

Yazar
Yasin ŞEN

Bu websitesinde farkı kaynaklardan derlenen içerikler yayınlanmakta olup tüm hakları sahiplerinindir. Sitedeki içerikler atıf gösterilerek kaynak olarak kullanlabilir. Yazıların yasal sorumluluğu yazara aittir. Tüm Hakları Saklıdır. Kırmızlar® 2010 - 2024

medyagen