Kızlarımız Kesilmeyi Bekleyen Kurbanlık mı?

“İzmir çarşısında bir kadın

Güpegündüz bir kadın

Gecelerini bilen, iç çamaşırlarını bilmeyen

Dudaklarını bilen, öpülmeyi bilmeyen

Çocukları olan, ama çocukları olmayan

Güpegündüz bir kadın

Tabancayla üç yerinden vurulur”-

Edip Cansever 

 

Bugün yayınlanmak üzere “Kanapiçe Koyu Olayı” başlıklı yazıma noktayı koyduğumda, twitterde #SılaŞentürk etiketli paylaşımlar dolaşmaya başladı. 16 yaşındaki Sıla Şentürk; ailesinin baskısıyla 15 yaşında iken nişanlandığı ve kendisine tecavüz ettiği için nişan attığı sabıkalı Hüseyin Can Gökçek tarafından boğazı kesilerek canice öldürülmüştü.

Bu olaydan bir gün önce de 15 Şubat 2022 günü 18 yaşındaki Hazal Alpyörük, karnındaki dört aylık bebeğiyle beraber imam nikâhlı eşi (!) tarafından defalarca bıçaklanarak katledilmişti…

Kızlarımızın gördükleri her adama “Acaba benim katilim bu mu olacak?” kuşkusuyla baktığı bu ortamda başka bir konuda yazı yayınlamak olmayacağından, bu konudaki yazımı yazmak üzere klavyenin başına geçtim.

Özgecan Aslan isimli bir kızımız 11 Şubat 2015 günü Tarsus’ta bir minibüs şoförünün  tecavüz girişimine direndiği için vahşice öldürülmesinden sonra; “Özgecan’lar ölmesin mümkün mü?” başlıklı bir yazı kaleme almıştım…

O yazımda demişim ki;

“Bugün Özgezcan, ya yarın? 

Bu cinayetin nedenleri üzerinde kafa yormazsak, toplumda iyi yönde bir değişim sağlayamazsak, bu tecavüzler, bu cinayetler sürecek. 

Her olayın failini yakalayıp  kodese atsak, hatta bazılarının istediği gibi “sallandırsak” bile bu tecavüzler, kadın cinayetleri devam edecek.

Belki de daha da artarak.

Bir toplumda, çocuklarının işlediği böylesine adi suçu örtbas etmek için, ceset yakan babalar oldukça,

“Büyütmeyin, benzeri olaylar ABD’de oluyor” diyebilen gazeteciler bulundukça,

Sosyal medyada “o saatte minibüste ne işi vardı” diye olayı üstü kapalı savunan insan müsveddeleri seslerini yükseltmekten çekinmedikçe,

“Başörtülü olsa başına böyle bir şey gelmezdi” diyen zavallılar oldukça, 

“7 yaşındaki kızlar evlenebilir” diyen dini kanaat önderleri (!) bu tür konuşmalarını sürdürdükçe,

Kalabalıklarda cinsel tacizde bulunmak için dolaşan insanlar bulundukça ve bunlara toplum tepki göstermedikçe,

“Erkeklik”i yalnızca bacak arasında algılayan aşağılık “erkeklik” algısı topluma hâkim oldukça,

Şiddet genlerimize işlemişse, anne/babanın çocuğunu, kocanın karısını, öğretmenin öğrencisini, polisin herkesi dövmesi normalmiş gibi algılandıkça, 

“Hamile kadınlar ortada dolaşmasın” diyen insanlara fikir adamı (!) diye itibar edildikçe,

Kadını ikinci sınıf gören, eve hapsetmek isteyen bakış açısı toplumda kabul gördükçe, 

Toplumun küçümsenmeyecek bir bölümünce “Töre” kılıfıyla, kadınların katli normal karşılandıkça,

“Eşi”, “Annesi” ve “kardeşi” dışındaki tüm kadınları “ahlak düşkünü” gören erkek sayısı küçümsenmeyecek oranda oldukça,

“Hâlâ kadına miras verilip verilmeyeceğini tartışan insanlar, kızları okula göndermeyen, “kaç çocuğun var?” sorusuna kızlarını saymadan cevap veren babalar bulundukça,

Cinsel ilişkide kadını “fahişe”, erkeği “delikanlı” gören anlayış toplumun ve özellikle kadınların büyük çoğunluğunca benimsendikçe,

Televizyonlarda, sapık ilişkileri, mafyayı, kaba kuvveti, şiddeti, hırsızlığı meşrulaştıran diziler yayınlanmaya devam ettikçe, 

Bazı şarkıcılar (?) “Benim Olmazsan Taciz Ederim” diye şarkılar yaptıkça, bu şarkıların küçümsenmeyecek sayıda dinleyicisi oldukça ve  aynı şarkıcı müsveddesi tecavüz olayları üzerine “mini eteği giyiyorsan bas bas bağırmayacaksın” diye konuştukça,

Erkek egemen toplum yapımız devam ettikçe,

Kısacası, tecavüzcülerin, katillerin oluşmasına zemin hazırlayan toplumsal yapımız ve bu yapıyı besleyen  kültür kaynakları var oldukça, daha çok Özgecan kaybederiz.”

Demişim…

Maalesef geçen yedi yılda, vahşice işlenen kadın cinayetleri birbirini kovaladı…

Fatma Şengül, Rabia Tümkaya, Şule Çet,  Pınar Gültekin, Kübra Ece,  Hasret Dalkoparan, Yasemin Ağır, Cemile Toraman, Halime Yüksel, Hilal Adıyaman,  Seda Kurt, Nazife Bulut, Edanur Candan vahşice işlenen kadın cinayetlerinden aklımda kalanlar… “Bakan” Süleyman Soylu’nun ifadesine göre 2017 yılında 353 Kadın öldürülmüştü ve cinayet sayısı sürekli azalıyordu… Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu’nun yıllık raporları ise “Bakan”ın açıklamalarını doğrulamıyor… Bu platformun verileri daha yüksek. Mesela 2020 yılında erkekler tarafından 300 kadın öldürülmüş, 171 kadın şüpheli şekilde ölü bulunmuştu. Yalnızca geçtiğimiz Ocak ayında 26 kadın erkekler tarafından öldürüldü, 28 kadın da ölü bulundu… Özgecan’dan bu yana öldürülen kadınların sayısı üç bine yaklaştı… Bu sayılara bir de erkek baskısı sonucu gerçekleşen intiharları ve de intihar süsü verilen cinayetleri eklerseniz durumun vahametini daha iyi anlarsınız…

Bir de tecavüz edilenler, sakat kalanlar, ruh sağlığı bozulanlar var.

Ülkemizi, kız çocukları ve kadınlar için bir cehenneme çevirmeye kimsenin hakkı yok…

Tecavüzcüler, çocuk ve kadın katilleri en ağır şekilde cezalandırılmalıdır. Kadın cinayetlerinde “İyi hal indirimi” kesinlikle uygulanmamalıdır.

Ama bunlar yaygın tabirle “sivrisinekle mücadele”dir. Asıl gerekli olan “bataklığı kurutmak”tır.

Yani; tecavüzcülerin, katillerin oluşmasına zemin hazırlayan toplumsal yapımızı düzeltmek ve bu yapıyı besleyen  kültür kaynaklarını kirden, pastan ayıklamak. İnsana insan olarak değer veren bir toplumsal yapı oluşturmak.

Yapabilir miyiz? Gerçekten istersek, neden olmasın?

Tabii ki öncelikle kafaları değiştirmek; sevgiyi “sahiplenmek” olarak algılayan anlayışı terk etmek, gerçek sevgi ve saygının egemen olduğu bir ilişkiler ağını hayatımızın mihveri yapmak şartıyla…

Yazar
Fazlı KÖKSAL

Bu websitesinde farkı kaynaklardan derlenen içerikler yayınlanmakta olup tüm hakları sahiplerinindir. Sitedeki içerikler atıf gösterilerek kaynak olarak kullanlabilir. Yazıların yasal sorumluluğu yazara aittir. Tüm Hakları Saklıdır. Kırmızlar® 2010 - 2024

medyagen