Hoş Geldin Yâ Şehr-i Ramazan – II

Yâ Şehr-i Ramazan! Bizler, Senin gelmenle birlikte yeniden; sâlih kul olma şuurunu kıyam ettirme sevdâmızı düşleyecek, mânevî feyzinle âbâd olmaya başlayacak, rahmetinle mâsivâyı boşlayacak, nefsânî hevâ ve heveslerimizi dışlayacak,  beşerî “nâhoşluklarımızı” ve fiilî “sarhoşluklarımızı” bir nebze de olsa terk edip, ıslah-ı nefs istikâmetinde “hoşluğa”tebdîl etme amelini işleyecek olma mutluluğunu yaşayacağız ve sonra korkarım ki yeniden eski hâlimize döneceğiz… Sen bize; “bu hâlinle kal”“hoşça kal” diye elvedâ edince; inşa’Allah yanılırım ama endişem odur ki, biz yine “hoşça kalmayacağız…” Yâ Şehr-i Ramazan! Sen dünyamızı terk edince, bizler yine nefsi ibrâ ve ihyâ işini kimselere bırakmayacak, dünyevî hayata dâir câzip parantezler açıp; 

“Harâbât ehlini hor görme zâkir,  

 Defineye mâlik virâneler var…”[1]

mısralarının dış çizgilerinde teselli bulmaya çalışacağız…

Hâsılı kelâm hâlimiz hâl değil… Bir yandan “Eski hâl muhâl, ya yeni hâl, yâ izmihlâl”[2] sözleri kulaklarımızda çınlarken; öbür yandan da Şerif İçli’nin;

“Derdimi ummâna döktüm, âsumâne inledim 

Yâre de, ağyâre de derd-i derûnum söyledim,

Âşinâ yok derdime, ben söyledim, ben dinledim

Gözlerim yollarda kaldı, gelmedin, çok bekledim”[3]

diyen hicaz şarkısı hâl-i pür melâlimizi terennüm ediyor…

Ve hâl böyle olunca, nasıl bize “Hoş bulduk” diyebilsin bu Mübârek Ay… 

* * *

Ey Mübârek Ay…

Her yıl olduğu gibi yine “hoş geldin”, ama biliyoruz ki hoş bulmadın… Fakat Senin geliş sebeplerin arasında hoş bulmadıklarını da hoş etmek var elbette… Senin teşrif buyurma sâiklerin içinde, dünyamıza getirdiğin rahmet ikliminin cezbesiyle, nâhoş olanları da hoş etmek var elbette… Senin ziyâret amaçların arasında, insanlığını imhâ ve zâyi eden beşeriyeti yeniden “eşref-i mahlûkat” tahtına oturtarak, onları da hoş etmek var elbette… Yeni bir cehâlet ve fetret devri yaşayan mü’minlerden “Gül Devri”ni soluklayan bir ümmet-i Muhammed inşâ etmek var elbette… Yâ Şehr-i Ramazan, bütün Müslümanları “hoş bulmak” için bizlere yardım eyle ve cümlemizin her hâlini “hoş eyle…”

Ey Mübârek Ay…

Yağmur olup yüreklerimize yağarak; güneş olup gecelerimize doğarak; biz “dipdiri meyyitlere”[4] yeniden can ver, metafizik bir ürpertiyle rûhumuza “Gül” kokulu bir heyecan ver, şuurla yaşanan bir îman ver, hayatımıza herkesi hayran bırakacak muhteşem bir mizân ver, “akleden kalbimizin”[5] rehberliğinde bizlere istikâmet belirleyen bir irfan ver, maddî ve mânevî dünyamıza yeni bir umrân ver, rahmetinle davranışlarımızı şekillendirip şahsiyetimizi bulmamıza imkân ver… 

Ey Mübârek Ay…

İsm-i şerifin mûcibince tecelli ederek yak bütün günahlarımızı… Hitâma erdir bir türlü bitmeyen eyvahlarımızı… Nihâyetlendir arkası gelmeyen “keşke”lerimizi, dindir gözü yaşlı âhlarımızı…  Asırlık gecelerden sonra kutlu bir şafağa erdir sabahlarımızı… 

Ey Mübârek Ay…                                                      

Ömrümüz gibi her Ramazan da başlangıcında sanki çok uzun sürecekmiş gibi gelir; ama ömürlerimiz de, Ramazanlar da çok çabuk gelip geçer… Bu sebeple sayılı soluklar tükenmeden an bu an, zaman bu zaman diyerek Ramazan’ı hakkıyla ihyâ etmeliyiz…   Ramazan’da kazandığımız rûhi güzellikleri ve İslâmî özellikleri diğer aylarda da devam ettirmeli ve ömrümüzün her ânını ve her ayını Ramazan sevinciyle doldurmalıyız… Zîrâ bir sonraki Ramazan’a kimlerin ulaşacağını ve bayramı kimlerin göreceğini bilemeyiz… 

Ey Mübârek Ay…

Biliyoruz ki bizim için aslolan; orucun rûhunu yakalamamız, Ramazan’la yakınlaşmamız ve senin getirdiğin o muazzez iklimi hayatımıza âmir kılmamızdır… 

Ey Mübârek Ay…

Kur’an koordinatlı bir hayat, ‘Gül Cemresi’ düşmüş bir cemiyet ve câmi merkezli bir medeniyet inşâ etmek için, rahmet iklimini; nefsimize, gönlümüze ve aklımıza hükümrân eyle…  

Ey Mübârek Ay…

Gelecek Ramazanların bizleri “Hoş bulması” için, “Âhiret yoksulu” olmamak için; hem fert, hem millet, hem ümmet, hem de bütün bir beşeriyet plânında “hayırlı bir âkıbet” temin etmek için ve bize “şahdamarımızdan daha yakın olan”[6] Yüce Rabbimizin rızâsını kazanmak için feyz, fazîlet ve hidâyetini dünyamıza hüküm-fermân eyle… 

Yâ İlâhel Âlemîn!..

Bütün bunları hayata geçirebilmek, Ramazan’ın hakkıyla idrâk ve ihyâ edebilmek, O’nun sonsuz nîmetlerinden müstefit olabilmek için îman dolu bir heyecanla “Vira Bismillah” demeyi bizlere nasip ve müyesser eyle… 

Ey Mübârek Ay!..

Biz Sana “vedâ” etmek, Seni yolcu etmek istemiyoruz… Zîrâ, Ramazan’ı gönüllerinin ev sahibi kabul edenler, hayatlarından O’nu yolcu etmezler… Ramazan “Elvedâ” edip gitti diye onun mânevî iklimini terk etmezler… Ya Ramazan’da kalırlar, ya da Ramazan’la kalırlar… 

Ey Mübârek Ay!..

Duâ ve niyazımız; Müslümanların Ramazan’ı îman şuuruyla yaşaması, bu mübârek ayın artık bizleri de “hoş bulması” ve oruç tutanların bayram yapmasıdır…

Tuttuğumuz oruçların “bizlere” bayram yaptırması temennîsiyle, Türk Milleti’ne ve İslâm Âlemi’ne hayırlı Ramazanlar diliyorum…

Ramazanlar “Ramazan”, bayramlar “Bayram” ola…

Hatm-i kelâmı bir duâ ile yapalım:

Yâ Şehr-i Ramazan!.. 

Ya Seni bize getir; 

Ya bizi Sana götür…  

Âmin… Âmin… Yâ Muîn…                      

 

Dr. Mehmet GÜNEŞ

[1] Erzurumlu İbrahim Hakkı Hazretleri

[2] Said Nursî

[3] Sözleri Süleyman Nazif’e âit Şerif İçli’nin hicaz şarkısı

[4] Mehmet Âkif Ersoy, Safahat, Hakkın Sesleri,  197

[5] Kaf, 50/37

[6] Kaf, 50/16

Yazar
Mehmet GÜNEŞ

Bu websitesinde farkı kaynaklardan derlenen içerikler yayınlanmakta olup tüm hakları sahiplerinindir. Sitedeki içerikler atıf gösterilerek kaynak olarak kullanlabilir. Yazıların yasal sorumluluğu yazara aittir. Tüm Hakları Saklıdır. Kırmızlar® 2010 - 2024

medyagen