Balkanların Ukrayna’sı: Kosova

            Şimdi sorarım size, Sevgili Okurlar.  Acaba “Panslavizm Ütopyası”nı “Yayılmacı Rus Düşünce Sistemi”nden ayrı tutmak mümkün müdür? Bana kalırsa bunun sorusu bile abesle iştigaldir. Keşke mümkün olabilseydi. Ne mümkün. Bu durum öylesine işlemiştir ki, hani neredeyse buna verilecek yanıt doğrudan doğruya mümkünatı yok, veciz ifadesidir. “Yayılmacı Rus Düşünce Sistemi” içerisindeki “Panslavizm Ütopyası” Rus halkı ve Rusya devlet sistematiğine öylesine derinlemesine işlemiştir ki, Rusya ile Balkanlardaki Slav milletleri arasında “özel bir bağ” olduğu üzerlerine yapışmıştır adeta. Hangi seviyede olursa olsun, bu durum Rus kimliğinin ayrılmaz bir parçasıdır. NATO dokümanları hep bu düşünce sistemine karşı oluşturulmuştur. “Mütecaviz Doktrini” hep bu başat düşünce sistematiğinin aparatıdır.  Panslavizm Ütopyası’nın aracı Balkanlardaki, ‘Slav Uluslar ve Akraba Toplulukları’dır. Bu nedenle Ruslar, büyük bir güç olabilmek için Balkanlara müdahil olmanın ve mevcudiyet göstermenin zorunlu olduğuna gönülden inanmaktadır. Hiç şüphe yoktur ki geçmişten günümüze bu durum kendini tarihsel olgular ve arkaplanıyla göstermiştir. Bu durumun tarihsel açıdan iki nedeni vardır. Bunlardan birincisi Slavların sınırları aşan bir birlik kurması gerektiğine inanmaları ikincisi de malum Türk Boğazlarını kontrol etmekteki çıkarlarıdır. (1)  Burada söylemek gerekir ki, Türkiye Cumhuriyeti tarafından Karadeniz, Marmara Denizi, Akdeniz Boğazlarıyla bütünleşen Türk Boğazlarının 1936 Montrö Boğazlar Sözleşmesiyle kazanımı ve önemi çok daha iyi anlaşılmaktadır.

            Sorulacak ikinci soru ise, Soğuk Savaş sonrası Rusya yeniden yapılandırmaya giderken Balkanlardan elini eteğini çekmiş midir? Sorusudur. Kuşkusuz, Rusya Sovyetler Birliğinden Rusya Federasyonu (RF)’na evrilirken başlangıçta global dış politika stratejisinde Balkanlara yönelik Panslavist bir siyasi stratejini tam olarak belirleyememiştir.  Daha doğru bir ifadeyle 1980’lerden itibaren uygulamaya sokulan Glastnost (Açıklık) ve Perestroyka (Yeniden Yapılandırma)politikaları buna olanak vermemiştir. Sovyetler rejiminin büyük liderlerinden olan Mihail Gorbaçov’un Sovyetler Birliği Komünist Partisi (SBKP) ‘inin son dönemlerini yaşadığını görerek, ülkeyi ve siyasi düşünceyi yeniden diriltmek amacıyla demokratikleşme adına yaptığı bir dizi politik hamleye girişmiştir. Demokratikleşme reformları, 1985 yılında uygulanmaya başlanmış ve Aralık 1991 yılında Sovyetler Birliği rejiminin çöküşüyle sona ermiştir. Dolayısıyla RF, Yugoslavya parçalanırken iç savaş sırasında pasif bir duruş sergilemiş, bu nedenle Balkanlardaki slavik ulusların Rusya’dan soğumasına ve bölgedeki etkisinin azalmasına neden olmuştur. Rusya’daki pek çok siyasetçi Yugoslavya’nın çöküşünü, Batı’nın Moskova’nın görüşlerini göz ardı ettiği ve Sovyetler sonrası dönemde Soros’un “renkli devrimler”inin ilk denemesi olarak görmüştür. Bu arada gözden kaçan bir husus, Rusya Sırbistan üzerinden, Kosova’nın bağımsızlığına karşı çıkmış ve Kosova üzerindeki nüfuzunu yitirmesinden duyduğu hayal kırıklığını üzerinden hiçbir zaman atamamıştır. RF’nın Kosova üzerindeki baskılarına Sırbistan üzerinden sürdürmesi bir yana, Putin ile birlikte Rusya’nın tekrardan yayılmacı politikasına dönüşü, 2008’de Gürcistan’da Abhazya ve Güney Osetya’da yönelik Rus askeri müdahalesinde açıkça ortaya çıkmış, bu müdahaleye ABD ve Rus enerjisine bağımlı hale gelmiş olan Avrupa Birliği (AB) yeterince sert tepki gösterememiştir. Moskova’ya karşı 2008’de Gürcistan’daki işgali nedeniyle sert tutum alınmaması 2014’te Kırım’ın işgal ve ilhakına yol açmıştır.  

Rusya’nın 24 Şubat 2022 tarihinden itibaren Ukrayna’da yürüttüğü savaş Balkanlar’daki yayılmacı hedeflerinin yeniden canlandırılması noktasında bölge ülkelerinde endişe ve kaygıya neden olmuştur. Ukrayna krizinden sonra Rusya’nın Balkanlar’daki rolü eski Yugoslavya Devletinin bir nevi millet-i hakimesi (core state) konumundaki Sırbistan özelinde genişlemiş, özellikle de Kosova’da yeni gerginliklerin yaşanabilme olasılığı arttırmıştır. 2022 yılının bir nevi 11 Eylül’ü olan Rusya’nın Ukrayna’ya müdahalesi, yıllardır istikrara kavuşamayan Balkanlar’da; bölgenin en genç devleti Kosova’da tansiyonun yükselmesine sebep olmuştur. Zorlukla ülkede tutunan bir milyon 800 bin nüfusunun 50 binden fazlasının Sırp olduğu Kosova’da uzun bir süredir çatışma ihtimalleri artarken, Priştine’nin, ülkenin kuzeyinde çoğunluğu oluşturan Sırp azınlıklar üzerindeki yetkilerini artırma çabalarına karşı Sırplar çok sert bir direniş sergilemektedirler. Bu cümleden olmak üzere, Kosova’nın yüzde 8 oranla en büyük azınlık grubunu oluşturan Sırplar, Kosova hükümetinin ‘Sırp kimliği yerine geçici bir kimlik taşınması’ ve ‘otomobil plakalarının Sırbistan yerine Kosova plakalarına çevrilmesi’ isteklerine yolları kapatarak yanıt vermişlerdir. Bu sert tepki Sırbistan’ın eski Cumhurbaşkanı Slobadan Miloşeviç’in Dayton antlaşması öncesi, dört yıllık bir serüvenden sonra Hırvatistan coğrafyasında tutanamayan Krayina Sırp Cumhuriyeti’nin Hırvat Silahlı Kuvvetleri tarafından kesin yenilgiye uğratılması üzerine buradaki Sırpları Kosova Cumhuriyetinin kuzeyine Mitroviçe bölgesine bilinçli bir biçimde yerleştirilmesinden kaynaklanmaktadır. Rusya ile yakın ilişkileri olan Sırbistan’ın, ABD’nin desteğini alan Kosova’yı ‘kendi toprağı’ olarak görmesi sebebiyle ‘sıcak çatışma’ olasılığı her zaman yüksektir. SSCB’nin çöküşünün ardından yeniden şekillenen ve dengesini arayan dünyada NATO, askeri olarak ilk defa sahaya Balkanlar’da ortaya çıkmıştır. Yugoslavya İç Savaşı’nda sahada aktif rol oynayan NATO, ilk olarak Sırbistan’ın sularında donanma ablukası uygulayarak Sırp gemilerinin giriş çıkışını kapatmış, ardından Bosna Hersek hava sahasında uçuşa yasak bölge ilan etmiştir. Daha sonra NATO’nun deniz ve hava kontrolü genişleyerek 1996’ya kadar sürmüştür. 1999 yılında Sırp lider Miloseviç’in Kosovalılara karşı soykırım başlatması ve imzalanan barış anlaşmasını reddetmesi üzerine NATO on bir hafta boyunca Kosova ve Sırbistan’daki hedefleri bombalamıştır. 10 Haziran 1999 tarihinde Yugoslavya lideri ve Sırbistan Cumhurbaşkanı Slobodan Miloseviç, hava harekâtının durdurulması karşılığında NATO’nun Kosova’da asker konuşlandırması ve bölgenin BM misyonu tarafından yönetilmesini öngören teklifi kabul etmiş ve askerlerini Kosova’dan çekmeyi onaylamıştır. 2001 yılında teslim olan Miloseviç11 Mart 2006 tarihinde savaş suçlarından yargılandığı sırada Lahey’de hapishanede ölmüştür. 1999’dan beri Kosova’da Bond Steel kampında bulunan NATO ise, ‘istikrarın tehlikeye girmesi halinde müdahale etmeye hazır olduğunu’ açıklamıştır. (2) Uzun lafın kısası SSCB ve Yugoslavya’nın dağılması Orta Asya, Kafkaslar ve esas olarak Balkanlarda güç boşluğuna neden olmuştur. Balkanlarda doğan bu güç boşluğunu kimin dolduracağına ilişkin mücadelenin yol açtığı kaotik durum ve Sırbistan’ın ortaya çıkan bu yeni durumdan yararlanmaya çalışmalarıyla ortaya çıkan istikrarsızlıklar, geç de olsa tek kutuplu dünyanın lideri konumundaki ABD’nin öncülüğünde gelişen müdahalelerle önlenmiştir. (3) Kriz sonrası NATO güvenirliği kuvvetlenmiş, hegemonik bir güç olarak da ABD’nin durumunu güçlendirmiştir. Tabii bu durumun doğal bir sonucu olarak eski Doğu Bloku içinde olan devletlerden NATO’ya katılım istekleri de artmıştır. Bundan başka ABD’nin Kuzey Makedonya’nın başkenti Üsküp’le birlikte, Kosova’nın başkenti Priştina’da inşa etmiş olduğu devasa Büyükelçilik binaları Boşnaklardan sonra Arnavutlar tarafından da hoş karşılanmış, onlar karşısında nüfuzunu arttırmış, askeri taraftan ise, Bond Steel üssü, ABD’nin bölgedeki gücünün göstergesi olmuştur. Daha doğru bir ifadeyle ABD, Kosova müdahalesini üstün devlet stratejisine göre yürütmüş, kendi ulusal çıkarlarını sağlamak için politikalar yürütmekten, gücünü göstermekten ve uygulamaktan vazgeçmeyeceğini göstermiştir. Her şeyden önce BM’de beş devletten oluşan Güvenlik Konseyinin çıkarcı tutumu nedeniyle bir müdahale ortak kararın çıkarılması zor olduğu bir yapı yerine NATO’nun kullanılması yolu açılmış ve uygulanmıştır. (4) 

Bu arada söyleyelim, Osmanlı devletinin Balkanlar’da bıraktığı topraklar 100 yılı aşkın bir süre geçmiş olmasına karşın, zayıf konumunu hâlâ muhafaza etmektedir. İşte bu nedenle Macaristan doğumlu ABD’li spekülatör Soros, Osmanlı Devleti’nin doğrudan Balkanlardaki mirasına AB(D) ‘nin sahip olmasını bir misyonik görev olarak belirlemiştir. Bir savaş nedeni ‘casus belli’ gibi, hedef de bellidir. Osmanlı Devleti’nin Manastır, Kosova ve başkent Selanik’ten oluşan Makedonya Eyaletidir, hedef.  Bugün Yunanistan, Bulgaristan ve Eski Yugoslavya Makedonya Cumhuriyetindeki topraklardır, hedef alınan. Ege, Epir ve Vardar Makedonya’sıdır, hedefte olan. İşte bu nedenle, ABD Büyükelçiliğini Vardar Makedonya’sında Üsküp’de Osmanlı şehitliğinin üzerinde yükseltmiştir. Osmanlı Şehitliği yanındaki Fransız Mezarlığında Fransız bayrağı hala dalgalanmasını sürdürmektedir. Ne demeli? Vietnam’da kaybolan Amerikan askerlerinin kemikleri için bütçeye para koyan ABD, Osmanlı şehitlerinin kemiklerini yok etmiştir. Osmanlı Devleti’nin devamı olan Türkiye Cumhuriyeti dünya üzerindeki şehitliklerine, her nerede olursa olsun mevcudiyetimizin nişanesi atalarımızın kemiklerine sahip çıkmalıdır. Köklü bir devlet olmanın en önemli ayırıcı özelliklerinden biri de budur. Unutmayalım, şehitler bir ülkenin varlığının tapu senedidir ve her şehit vatan topraklarına çakılan sökülmez bir çividir. Bir gül bahçesine girercesine toprağa düşen her şehit varlığımızın tescili, birer tapu senedidir. İşte bu nedenle bu bilincin yok edilmesi gerekli görülmüştür.   Bu nedenle ABD, Osmanlı Devleti’nin Balkanlardaki 550 yıllık varlığını bu şekilde bitireceklerine inanmıştır.  ABD, Amerika’nın yabancı topraklarda kurduğu gelmiş geçmiş en büyük askeri üssünü, “21. Yüzyılın silah deposu” olarak da anılan ‘Bondsteel Camp’ (Bağ Çeliği) bir başka Osmanlı toprağında Kosova’da inşa edilmiştir. Kosova’da görev yapan KFOR askerleri ‘Uzaydan görünen iki şey var. Biri Çin Seddi, diğeri bu üs’demekteler. 460 bin metrekarelik bir alana yayılan üs, Presevo Vadisi’nde bulunmaktadır. Diğer bir deyişle AB’nin 1994’ten beri sponsorluğunu yaptığı 8 numaralı enerji koridorunun ve Amerika’nın sponsorluğunu yapacağı 894 kilometrelik dev Trans-Balkan petrol boru hattının planlanan güzergahı üzerindedir. (5)

Evet Sevgili Okurlar, yapmış olduğum bu doküman çalışmasından sonra, her zaman yaptığım bir araştırmacı gazetecilik sergileyerek, biraz da Kosova hükümetinin ‘Sırp kimliği yerine geçici bir kimlik taşınması’ ve ‘otomobil plakalarının Sırbistan yerine Kosova plakalarına çevrilmesi’ kararını bir aylık ertelemesiyle Sırplar tarafından sergilenen karşı koyma refleksinin yatışmasından sonra 06 Ağustos 2022 tarihinde Makedonya’dan Kosova’ya geçtim. Belirlediğim hedef olayların cereyan ettiği yerleri görmek, adeta bir Türk Kenti olan Prizren’de soluklanarak halkın nabzını tutabilmekti. Araştırdığım yanıtların en başındaki konu ABD’ye olan güveni sınanmasıydı. İkinci konu Sırbistan’ın Kosova’nın egemenliğine yönelik salvolarıydı. 

Evet sevgili okurlar, öncelikle ve ivedilikle söylemeliyim ki, NATO üyesi olan Kosova’nın gerek halk olarak gerekse devlet olarak ABD’ye olan güveni her şeyin üzerindedir. Kosova Başbakanı Kurti’nin de belirttiği gibi “Ülkenin iyi tanıdığımız Sırp ulusal şovenizmi ile karşı karşıyayız” ifadelerini kullanması Mart 2020 tarihi itibariyle 97 ülkenin tanıdığı Kosova Cumhuriyetini bölgede Küçük Putin olarak tanınan Sırbistan Cumhurbaşkanı Aleksandar Vuciç tarafından “Kosova Sırbistan’dır” vurgulaması ülkede sirenlerin çalmasına ve tırmanmaya neden olmuştur. Benzer bir yaklaşım Makedonya-Yunanistan gerginliğinde “Makedonya Yunanistan’ındır.” duvar yazılarına da yansımıştı. Kuzey Kosova’daki Sırpların yerleşmiş olduğu bölgelerde “Büyük Putin” ve “Küçük Putin”’in resimleri altında “Kosova Sırbistan’dır” sloganlarıyla hemhal olmuş Sırplar bazı şehir yollarını kapatmıştır. Gerginliğin artması üzerine Sırbistan Savunma Bakanlığı Kosova’ya herhangi bir müdahalede bulunmadıklarını ve sosyal medyada yaşanan dezenformasyona itibar edilmemesi gerektiğini belirtmek zorunda kalmıştır. Yaz aylarında Makedonya’da yaşadığım için Kosova’yla Makedonya’yı karşılaştırdığımda otoyol bakımından Makedonya’dan açık ara önde olduğunu söyleyebilirim. Bu durum gelecekte ve her an yaşanabilecek olan askeri hareketliliğin de bir göstergesiydi. Bunun yanında yollardaki araç model çeşitliliği ve yerleşik yaşamda malikane ayarındaki evlerin fazlalığı kısaca halkın zenginliği ise çarpıcı boyutta olduğu gibi, AB’yle bütünleşmiş gibi “Euro” ülkenin resmi parası olmuştu. Oysa Makedonya’nın milli parası “dinar”la ekonomisini yönetmeye çalıştığını belirtmek isterim. Bir başka tespitim Sırplar dışında ABD mutiliği en yüksek seviyede olduğunu söyleyebilirim. Adeta halk “ABD burada oldukça Kosova’ya bir şey olmaz”, betimlemesini bayrak yapmış durumda. Prizren’de soluklandığımda ünlü “Lüks Hayat” müzikalindeki hareketli ve eğlenceli vodvillerinden birini söylemeye başlamıştım, bile. 

“Hey Lüküs hayat lüküs hayat

Bak keyfine yan gel de yat

Ne ömür şey

Oh ne rahat

Yoktur eşin lüküs hayat”

“Sırtını ABD’ye dayat, bak keyfine yan gel de yat” Aynen böyle Sevgili Okurlar, Prizren’den bakıldığında şimdilik bir ay ertelemeyle yatışan Kosova olayları bu perspektiften görünmektedir. 

            Soğuk Savaş sonrası 2000’li yıllara kadar Balkanlar’daki siyasi gücü büyük ölçüde erozyona uğrayan RF, Putin’in iktidara gelişi ve yapılan dış politika değişikliği ile Balkanlardaki eski nüfuzunu geri getirmeye çalışmaktadır. Bir başka deyişle 1990’lı yıllarda yaşanan iç savaş sırasında sert güç kullanmakta zorluk çeken Rusya, Ukrayna’ya müdahalesiyle başlayan yeni süreçte güç gösterisini Balkanlar’da ve de öncelikle Kosova’da kullanabileceği görüntüsünü vermektedir. Kuşkusuz Sırbistan üzerinden Panslavizm ve Pan-Ortodoksluk açılımı Rusya’nın bu mücadelede hem işini kolaylaştırmakta ve hem de önünü açmaktadır. Görülmüştür ve denenmiştir ki, ABD’nin yaşanan krizlerdeki aktif rolü, olaylara NATO maskesi altında rahat müdahale edebilmesi, ABD’nin bugünkü durumda bu mücadelede en güçlü taraf sayılması savını da güçlendirmektedir. Bütün bunlardan sonra söylemem odur ki Kosova’daki halk öylesine Ukraynalılaşmıştır ki, çocukluğumuzda bellemiş olduğumuz o meşhur tekerlemeyi her vesileyle akla getirmektedir. Aksi görüşte olan bir Kosovalı aydın gördüğüm de söylemiş olduğum özdeyiş gibi, “Yoksa siz de“Ukraynalılaştıramadıklarımızdan mısınız?”

Dipnotlar  

(1) “Rusya’nın Balkanlar’a Yönelik Politikası ve Ukrayna Krizi – 2” Ankasam https://www.ankasam.org/rusyanin-balkanlara-yonelik-politikasi-ve-ukrayna-krizi-2/Erişim Tarihi 07.08.2022/

(2) Emin Arslan, “Vekalet savaşlarının Balkanlar’daki durağı: Kosova-Sırbistan” Habertürk, 03 Ağustos 2022; https://www.haberturk.com/vekalet-savaslarinin-balkanlar-daki-duragi-kosova-sirbistan-3482423/Erişim Tarihi 07.08.2022/

(3) Farid Azizov, Büyük Güçler”in Balkanlardaki Siyasi Mücadelesi: 1990’lardan Günümüze, Trakya Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Yüksek Lisans tezi, Edirne, s.63

(4) Farid Azizov, age, s.82

(5) Hürriyet Haberler Servisi, Uzaydan Görünen Üs, 06 Nisan 2008; https://www.hurriyet.com.tr/dunya/uzaydan-gorunen-us-8600959/Erişim Tarihi 07.11.2021/

            

Yazar
Esat ARSLAN

Esat Arslan, İstanbul’da 15 Nisan 1947 tarihinde doğdu. İlk ve orta öğrenimini İstanbul’da; yükseköğrenimini Ankara’da tamamlayan Esat Arslan, Savunma Bilimleri, Kamu Yönetimi dallarında yüksek lisans; Türkiye Cumhuriyeti Tarihi da... devamı

Bu websitesinde farkı kaynaklardan derlenen içerikler yayınlanmakta olup tüm hakları sahiplerinindir. Sitedeki içerikler atıf gösterilerek kaynak olarak kullanlabilir. Yazıların yasal sorumluluğu yazara aittir. Tüm Hakları Saklıdır. Kırmızlar® 2010 - 2024

medyagen