F-16 Krizi Normalleşme Rayına Otururken

      Sizce, ABD’den dediğinin arkasında duran ilkeli bir devlet davranışı beklenebilir mi? Bence hayır. Unutmayalım, ilkeli devlet davranışı eski dünya adasında Afro-Avrasyavi bir devlet anlayışıdır. ABD ise aklınıza gelen her türlü olay ve olguyu ticarî perspektiften gören, faydacı, pragmatik bakan bir devlettir.  ABD, tüm olay ve olgulara ”ne işe yarar, ABD’ye ne fayda sağlar” şeklinde yaklaşır. Neden bunu ısrarla söylüyorum? ABD’nin 858 milyar dolarlık 2023 savunma bütçesini de içeren “Ulusal Savunma Yetkilendirme Yasa (NDAA) tasarısı Temsilciler Meclisinde kabul edilmiştir. 80’e karşı 350 oyla kabul edilerek son oylama için Senatoya gönderilen NDAA tasarısında ‘DAİŞ ile Mücadele Fonu’nda Suriye PeKaKa’sının yararlanacağı 54 milyon dolarlık Irak’ta da 35 milyon 811 dolarlık kısmı gerekçesiz görülerek kaldırılmıştır. Ayrıca Suriye kısmında talep edilen 183, 7 Milyon dolardan da 18 milyon 368 bin doları gerekçesiz görülmüş ve onay verilmemiştir. Senatonun kısa sürede tasarıyı oylaması, ardından imzalaması için Başkan Biden’a göndermesi beklenmektedir. (1) 

Ama her şeyden önce söylemek gerekir ki, bu bütçede Türkiye için daha önce dayatılan kabulü çok zor koşullar da kaldırılmıştır, haberiniz olsun. Kaldırılan şartlardan en önemlisi “Türkiye tarafından Yunanistan’a karşı kullanılmaması” hükmüdür.  Kabul edelim ki, yapılan son derece önemli bir atılımdır. Aslında bu koşullar F 16 ihalesinin yüklenicisi Lockheed Martin Firmasının önündeki barajın kaldırılmasıdır, şirket Türkiye’den bağımsız olarak kongrede bir dizi lobi faaliyetlerine girişmiş, başarılı olduklarını da hemen ilk ağızda söyleyelim. Peki bu durum bekleniyor muydu? Kuşkusuz evet. Yani? Yanisi şu: Türk Hava Kuvvetlerinin F-16’ların modernizasyonu ve yeni F-16’ların alınması için Türkiye önündeki engeller için, artık “yok” denilenebilir. (2) Açıklayalım. 

Sürtüşmeler sürerken ABD Dışişleri Bakanlığı’ndan Kongre’ye 17 Mart 2022 tarihinde gönderilen yazıda, Biden yönetiminin Türkiye’ye yeni nesil F-16 satışının Amerikan çıkarlarına uygun olduğu ve NATO’yu güçlendireceği görüşü kayıtlara geçirilmişti. İlginçtir bu yazı ABD Dışişleri Bakanlığı’nın Yasama İşlerinden Sorumlu Müsteşar Yardımcısı Türk kökenli Naz Durakoğlu tarafından Temsilciler Meclisi Üyesi Frank Pallone’ye gönderilmiştir. (3) Nedeni de yazılan yazıda açıkça betimlenmişti. Neydi o? Biden yönetimi, 24 Şubat’ta Rusya’nın Ukrayna’yı işgale başlaması sonrası Türkiye’nin oynadığı rol ile F-16 satışına ilişkin görüşünü kuvvetlendirme amacında olduğu değerlendirilmesiydi. İşte bu mektuptan sonra Yunanistan Başbakanı Kiriakos palas pandıras ABD’ye bir gezi yapmıştı. 

Üstelik Yunanistan Türkiye karşıtlığı üzerinden savunmasını temellendirmiş, ülkesini anahtar teslim ABD’ye teslim etmişti. Öyle ki, Başbakan Kiriakos Miçotakis ABD Kongresine kadar gitmiş, Türkiye’ye F 16 verilmemesi için ricada bulunmuştu.  Anımsayın, konuşması sırasında iki bayan başkan, Temsilciler Meclisi Başkanı Nancy Pelosi ve Senato Başkanı Kamala Haris de dahil tüm kongre 42 dakikalık konuşmasında kendisini 37 kez koltuklarından kalkarak ayakta alkışlamışlardı. Buna salona girişi, kürsüye çıkışı ve konuşmanın finali de dahil. (4) Şimdi aklınıza gelmiyor mu, o muhteşem coşku ve gaza getirme oturumunu. Neredeyse Başbakan Kiriakos Miçotakis’i ayakta dinlemişlerdi. Sadece bu kadar mı? Dahası da var. Oval Ofis’teki görüşme dışında Beyaz Saray’da ayrıca Miçotakis için konuşmaların yapıldığı bir tören de düzenlenmişti.  Bu törende açılış konuşmasını ve duayı yapmak üzere kürsüye önce Bakırköy doğumlu bir Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olan Amerika Ortodoks Kiliseleri Başpiskoposu Elpidophoros Lambriniadis davet edilmiş ve Başpiskopos, “Demokrasinin, Yunanistan’ın dünyaya bir armağanı olduğu” vurgusuyla biten konuşmasını Yunanca “Zito i Ameriki, Zito i Ellada” (Yaşasın Amerika, Yaşasın Yunanistan) diye bitirmişti. (5) Ancak bütün bu yapılanlar sadece ve sadece tipik bir Amerikan göz boyama gösterisiydi. Ancak olması gereken farklı bir şekilde tecelli ettiğini hep birlikte gördük. 

Bir kere her şeyden önce şunu kabul etmek gerekir ki, ABD büyük çiftlik sahiplerinin ürünlerini dünyaya pazarlamak amacıyla tacirlerin kurmuş oldukları “tüccaran” bir devlettir. Ne demektir bu? Öyle “Vatan-Millet” gibi subjektif değerlerin ABD’de hiçbir kıymet-i harbiyesi yoktur, bu sözcükler bu devlette sökmez, her şeyden evvel ‘cep’, hep cep yani ticaret düşünülür. Para düşünülür.  Haa hemen söyleyelim, ABD’de sıkça sözü edilen tüccarlar, bildiğimiz dükkân sahibi ‘Çarşı-Pazar Esnafı’ değildir. Bunlar genellikle dünya çapında uluslararası ticaret ağına sahip çok uluslu şirketlere hükmeden zengin ve güçlü ailelerdir. Geçmişten günümüze bakıldığında genelde kendilerine ait ticaret gemileri olan, çay, köle ve bütün diğer ticaret kanallarını ellerinde tutan bir kesimdir. Örnek mi istiyorsunuz, işte örnek: Mesela ‘New England Tüccarları’, yani bu tüccar ailelerini en bol barındıran ‘Yankee’ adını alan kuzey kolonileri olmuştur. Bu arada söyleyelim, ilginçtir, inanılmaz bir şekilde çay ticareti zamanında fakir halkın tek lüksü aynen bizim gibi, çay içmektir… Fakir halk çay içebilip, içememekle sınava tutulmuştur. İkinci grup hani bizim eşraf dediğimiz cinsten, kendilerini “Plantation Owners” şeklinde tanımlayan ‘Büyük Çiftlik Sahipleri’dir. İnternet’te filan araştırırsanız, bu tanımlama altında birçok kaynak bulabilirsiniz. Kendilerini ‘mavi kan’, sözde asil diye tanımlayan güneyli köle çalıştırıcı zengin ailelerdir. Öyle aristokrasi ile alâkâları yoktur, yüzyıllar içerisinde ancak burjuva olabilmeyi başarmışlardır. Uluslararası deniz aşırı pazarlarda satılmak üzere ürünler üreten bu çiftliklerin sahipleri, doğal olarak tüccar aileler ile iç içeydiler, o zamanlar. Bu iki aile grubu arasında evlilikler ticarî anlaşmalar için bu işin tuzu biberi olmuştur. Aklıma gelmişken söyleyeyim, pamuk ve şeker kamışı üretiminde bu aileler çok önem kazanmıştır. Dünyanın önemli bir işlevini yerine getirmişler, her şeyden önce dünyayı giydirmişler, ağızlarına da bir kaşık şeker kamışı sürerek tatlandırmışlardı. Yani çaylarını şeker kamış ile içme bahtiyarlığına erişmişlerdi. Şimdilerde bu aileler enerji ve silah sanayii burjuvazisiyle bütünleşmişlerdir. Yönetimin ya da bu sacayağının üçüncü bacağı yöneticilerdir. Mal mülk sahiplerinin oyları ile yönetime gelen, Fransız, İspanyol ve Kızılderili saldırılarına karşı kolonileri korumak için görevlendirilmiş ya da durumdan vazife çıkaranlardı, ilk zamanlar. Pek tabii önemleri azımsanamayacak kadar fazlaydı, ancak ekonomiyi ellerinde tutan diğer büyük iki grup kadar değillerdi kesinlikle. Diğer sosyal gruplar da genelde orta halli dükkân işletmecileri, küçük çiftçiler ve de kölelerden oluşmaktaydı. İşte size, ABD’nin toplumsal yapısının bir özeti. 

Sanırım, faydacı nazariyeden bakıldığında mesele şimdi gayet açık bir biçimde anlaşılıyordur. Financial Times, Middle East Eyes, Expat Guide Turkey’in bildirdiğine göre F-16’nın üreticisi Lockheed Martin şimdiden Yunanistan’ın 83 adet F-16’sını blok 72 konfigürasyonuna yükselterek onları Avrupa’nın en gelişmiş F-16’ları yapmaya başlamıştır. Atina, bu modernize edilmiş jetlerden ilk ikisini 12 Eylül’de teslim almıştır bile. Modernize çalışmaları bu kadar önemli. Zamana karşı yapılan bir çalışma. Türkiye’nin F-16 istekleri, ABD’de takılı kalırsa, Yunanistan 2020’lerin ikinci yarısına kadar çok daha gelişmiş bir F-16 filosuna, önemli sayıda son teknoloji F-35’lere ve Rafales’lara sahip olacak. (2) Yeni bir engel daha çıkmaz ve Biden da süreci imzalayarak noktalarsa Türkiye’ye 40 adet yeni blok 72 seviyesinde F-16 geldiği gibi, Türkiye’nin elinde bulunan 240 adet blok 52 seviyesindeki F-16’dan 80’inin blok 72 seviyesine çıkarılmasını sağlayan yenileme “kit”leri de alınacaktır. Uzun lafın kısası Türk Hava Kuvvetleri pilotlarının ergonomik bakımından en çok alışık olduğu, büyük bir beceriyle kullanabildikleri toplam 150 adet blok 72 seviyesinde “F-16 viper” ile Türkiye hava üstünlüğüne eskisi gibi devam edebilecektir. 

Gelelim şimdi de Küba asıllı Senato Dış İlişkiler Komisyonu Başkanı Senatör Bob Menendez’in Türkiye’ye F-16 satışı ve modernizasyonu konusunda veto olasılığı konusuna.  Unutmayalım, tüccarların kurduğu ABD aynı zamanda bir pazarlıklar ülkesidir. ABD müesses nizamı istediği takdirde Menendiz engelini de çok kolay aşabilecek yetidedir. Bakın bakalım, Büyük Karşıcı Senatör Lindsay Graham’dan şimdilerde söz ediliyor mu? Çünkü ABD’de her bir kimsenin geçerli bir satın alma paritesi ve raf ömrü vardır. Temmuz 2022’de Türkiye’ye gelen ve hemen akabinde bir günlük ziyaret için YPG Lideri Mazlum Apti’nin yanına giden Senatör Graham daha Türkiye ziyaretini bitirmeden “Biden Yönetimi’nin F-16’ları Türk Hava Kuvvetleri’ne satma kararını desteklemek için elimden gelen her şeyi yapacağım” diye konuşmuştur. Graham ayrıca, F-16 savaş uçaklarının satışına ilişkin, “NATO müttefiklerimizin elindeki bu savaş uçakları, bir istikrar duygusu yaratacak ve Türk ordusuna, kesinlikle Amerika’nın ulusal güvenlik çıkarlarına olan yetenek kazandıracak” (6) şeklinde de olumlu duruşunu konsolide etmiştir. 

Küba asıllı Menendez’in Türkiye karşıtlığındaki en büyük etken ABD’deki Ermeni lobisinin Ermeni asıllı eşinin üzerindeki etkisidir. Menendez’in bugün sorun olan eşi aslında avantajı bizzat kendisi sağlamaktadır. ABD’nin New York Güney Bölgesi Başsavcılık Ofisi, Menendez ve eşi Nadine Arslanian hakkında kapsamlı bir soruşturma yürütmektedir. 2019 yılına kadar inen soruşturmada Federal Müfettişler, Bob Menendez’in tırnak içinde iyilikleri karşılığında Nadine Arslanian’ın hediye ya da hizmet kabul edip etmediğini soruşturmaktadırlar. Üzerinde en fazla durulan konu da Mısır’a helal et ihraç eden bir firmanın aldığı belgedeki Menendez yardımı hususudur. (7) Bir başka ifadeyle birçok kez yolsuzlukla suçlanan Menendez’in bu ilk suçlanışı değildir. Ne diyelim ateş olmayan yerden duman çıkmaz, Menendez’in ipi müesses nizamın elindedir. Bu nedenle F 16 konusundaki Menendez engeli kolay aşılır, meraklar buyurmayınız. 

Bütün bunlardan sonra demem odur ki, Türk-Amerikan ilişkilerinin özellikle son 20 yılında gelişen bölgesel ve küresel olaylara ve ikili ilişkilerin doğasına göre birçok gelgitler yaşanmıştır. Doğrudur. Özelikle de NATO müttefikliğinin getirdiği stratejik müttefiklik ilişkisi ABD’nin Irak’a 2003’de başlattığı savaşa Türkiye’nin katılmaması ve topraklarını kullandırtmamasıyla sarsılmıştır. 2013-2018 yılları arasında yaşanan ciddi bunalımların yaşanmasından sadece beş sene sonra Ankara’ya gelen dönemin ABD Başkanı Barack Obama tarafından, Türkiye ile ABD arasında ‘model ortaklık’ kavramı ortaya atılmıştır. Karşılıklı tarafların özellikle odaklandığı sorunlar arasında ABD’nin ‘Suriye Demokratik Güçleri’ adı altında Suriye PeKaKasına, YPG’ye destek vermesi, Türkiye’nin Rusya’dan S-400 hava savunma sistemlerini alması ve konuşlandırması, ABD’nin Fethullah Gülen’i Türkiye’nin iade istemlerini dikkate almaması ve ABD’nin Türkiye’ye suçlama derecesinde insan hakları ihlalleri gibi konular olmuştur. Türkiye-ABD arasında yapılması gereken uzun yıllara dayanan tarihi ortaklığı, müttefikliği düzeltmek ve bozulan ilişkileri onarmak olmalıdır. F 16 ile başlayan olumlu gidişat ve de tarafların sorunları büyütmek yerine başta Ukrayna olmak üzere bölgesel konulardaki iş birliğini öne çıkartmaya devam edecekleri büyük bir olasılık olarak değerlendirilmektedir. Tıpkı F16 konusunda Türkiye ‘ye dayatılan kabulü çok zor koşullar Ocak 2023’de yürürlüğe giren Ulusal Savunma Yetkilendirme Yasasında kaldırıldığı gibi ABD’nin 2017 tarihli Amerikan’ın Hasımlarına Yaptırımlar Yoluyla Karşılık Verme Yasası (CAATSA) yaptırımlar ile Lübnan’da yayın yapan El Ahbar gazetesini özel haberinde belirtildiği gibi, ABD’nin Tel Rifat, Münbiç ve Ayn ül Arap (Kobani)’a yönelik TSK destekli SMO harekâtına kayıtsız kalması beklenmektedir. Türkiye’nin bir beka sorunu olarak ortaya koyduğu İdlip’ten başlamak Suriye-Irak sınırını kat eden İran-Irak-Türkiye sınırındaki Kandil üçgenine kadar 20 Mil (32 km) kesintisiz güvenlik şeridinin behemehâl tesis edilmesi AB’nin de NATO’nun güvenliğine katkıda bulunacağı aşikardır. Teröre karşı gerek AB’nin gerekse NATO’nun en güney ucu Türkiye’nin tırnaklarıyla yükselttiği bu güvenlik şerididir, sevgili okurlar.  

Dipnotlar:

(1) “PKK Fonuna 54 Milyon Dolar Eksik”, Yeni Şafak Gazetesi, 10 Aralık 2022, s.14

(2) Güneri Civaoğlu, “Hikâyenin sonu mu?”, Milliyet Gazetesi, 8 Aralık 2022; https://www.milliyet.com.tr/yazarlar/guneri-civaoglu/hikayenin-sonu-mu-6869173/Erişim Tarihi 10.12.2022/

(3) BBC News Türkçe, F-16: ABD Dışişleri Bakanlığı’nın Kongre’ye gönderdiği mektup ne anlama geliyor?7 Nisan 2022; https://www.bbc.com/turkce/haberler-dunya-61022790/Erişim Tarihi 11.12.2022/

(4) Sedat Ergin, “Miçotakis’in ABD Kongresi’nde 37 kez alkışlandığı konuşmasını izlediğimde…” Hürriyet Gazetesi, 26 Mayıs 2022; https://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/sedat-ergin/micotakisin-abd-kongresinde-37-kez-alkislandigi-konusmasini-izledigimde-42070272/ Erişim Tarihi 10.12.2022/

(5) Sedat Ergin, “Miçotakis’in ABD Kongresi’nde 37 kez alkışlandığı konuşmasını izlediğimde…”Hürriyet Gazetesi, 26 Mayıs 2022; https://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/sedat-ergin/micotakisin-abd-kongresinde-37-kez-alkislandigi-konusmasini-izledigimde-42070272/ Erişim Tarihi 10.12.2022/

(6) “ABD’li Senatör’den F-16 mesajı: Elimden gelen her şeyi yapacağım”, cumhuriyet.com.tr, 04 Temmuz 2022; https://www.cumhuriyet.com.tr/turkiye/abdli-senatorden-f-16-mesaji-elimden-gelen-her-seyi-yapacagim-1954304/ Erişim Tarihi 10.12.2022/

(7) Özay Şendir, “F-16’larda Menendez engeli kolay aşılır.” İnce Ayar, Milliyet Gazetesi, s.9

   

Yazar
Esat ARSLAN

Esat Arslan, İstanbul’da 15 Nisan 1947 tarihinde doğdu. İlk ve orta öğrenimini İstanbul’da; yükseköğrenimini Ankara’da tamamlayan Esat Arslan, Savunma Bilimleri, Kamu Yönetimi dallarında yüksek lisans; Türkiye Cumhuriyeti Tarihi da... devamı

Bu websitesinde farkı kaynaklardan derlenen içerikler yayınlanmakta olup tüm hakları sahiplerinindir. Sitedeki içerikler atıf gösterilerek kaynak olarak kullanlabilir. Yazıların yasal sorumluluğu yazara aittir. Tüm Hakları Saklıdır. Kırmızlar® 2010 - 2024

medyagen