ABD, Rusya Federasyonu’nun Karşısına Çıkamaz

Mao’nun güzel betimlemesiyle ‘Kâğıttan Kaplan ABD’nin RF karşısına niçin çıkamadığının anlatmaya çalışacağım da bu konuda ikinci tespitim ondan da çarpıcı. Soruyu bir de şöyle sormak lazım, “ABD RF’nin karşısına hiç çıkmadı ki, şimdi neden çıksın?” ABD ile RF ortak tarihlerinin hiçbir evresinde kendi topraklarında hiç karşı karşıya gelmemişler, buna da özel önem ve özen göstermişlerdir. Ancak bu demek değildir ki, başka coğrafyalarda da böyle olmuştur. Buna verilecek yanıt kocaman bir hayırdır. Evet, evet karşı karşıya gelmişlerdir, Kore’de, Afganistan’da açıkça vekalet savaşlarına da girişmişlerdir.  Unutmayalım, Temmuz 1945’teki Potsdam Konferansı iki kutupluluğun, dünyayı ikiye bölmenin bir çıkış noktasını, zeminini oluşturmuştur.  Hem de aralarında sınırlar da enlem çizgilerine göre oluşmuştur. Bunun en tipik örneği Kore’dir. Kore toprakları 38. enlem çizgisi ile ikiye ayrılmış ve bu çizginin kuzeyi Sovyet, güneyi de ABD askerî harekât alanı olarak kabul edilmiştir. Unutmayalım, Rus stratejik aklı, krizleri fırsata çevirmede mahir olduğu kadar topraklarını büyütmede son derece yeteneklidir. ABD’nin Hiroşhima ve Nagasaki’ye atom bombası atmasından sonra Sovyetler Birliği de hemen Japonya’ya savaş ilan edip, Kuzey Kore’ye girmiş ve 38. enlem çizgisine kadar ilerlemiştir. Böylece Kore, savaşın sonunda, kuzeyi Sovyetler Birliği, güneyi ABD işgali altında olmak üzere fiilen ikiye bölünmüştür. Kuzey Kore, Güney Kore’nin hikayesi budur. İsterseniz bir çıkarımda bulunalım. Ukrayna da günümüzün potansiyel bir Kore’sidir. 

Gelelim ABD’nin mahir olduğu alanlara. Düşünelim ve bir kerede cevap verelim.  ABD, yeni dünya adası dışında kısaca eski dünya adasında, yani “Afro-Avrasya”da, yaptığı neredeyse tüm müdahalelerde kendi çıkarlarına hizmet edecek olanları tüketmeyi bir itiyat haline getirmiştir. Bunun nedeni açıktır, başkent Washington D.C.’deki ABD askeri mezarlığında, yani Arlington’da gönderilen naaş sayısını arttırmak istememektedir. ABD anavatanında halkın infialine neden olduğu için neredeyse bundan vazgeçmiştir. Son kullanma tarihleri, raf ömürleri belli yarınlarından umut kesmiş mankurtları bulmayı ve bunları kullanmada ABD son derece beceri kazanmıştır.  Anımsayalım, 2002 yılında Afganistan müdahalesi öncesi Macar Yahudi’si ABD’li finans spekülatörü George Soros boşuna sarf etmemiştir şu ünlü cümlesini. “Türkiye’nin en iyi ihraç ürünü ordusudur.” diye. Bu cümlenin anlamı açıktır. Türkiye’nin Afganistan’a asker göndermesi, ABD’nin Irak’a 2003   olası müdahalesinde Türk Silahlı Kuvvetlerini sorgusuz sualsiz yedeğine almak istemesinden kaynaklanmaktadır. Türk ordusu bir ürün olarak görülmüştür. Bir ürün olarak Türk ordusunun misyonu da ‘Sam Amca’nın Lejyoneri’ olarak Ortadoğu’daki çıkarlarının jandarmalığı olarak belirlenmiştir. Ancak kapalı kapılar arkasındaki tüm komplolara karşı Türkiye bu ‘oldu bitti’ye hayır demesini bilmiştir. 

Günümüzde de aynen geçmişte olduğu gibi, ABD kendi yaratmış olduğu krizi uzatmayı Ukrayna’da savaşı alabildiğince uzatmayı istemektedir, hem de ABD Silahlı Kuvvetlerini fiziki olarak kullanmadan, mümkün olduğu kadar savaş ortamından uzak kalarak. Ukrayna halkının kanı üzerinden politika yapıldığını bilmeyen yok. Bilen bilir, Zelensky’nin ortaya çıkışı, seçilmesi de tam bir algı operasyonu değil midir? Bir kere öncelikle söyleyelim, ABD bu yeni tür savaşta dünyada açık ara şampiyondur. Kendi ülkesinin dışında ABD ile barış sözcüğü hiçbir zaman bir araya getirilememiştir. Anlayacağımız ABD Ukrayna’da barışı hiç ama hiç istememektedir. Hele ki Ukrayna milletinin dökülecek kanını da Vlodomir Zelensky üzerinden sağladıktan sonra, hiç barışa, ateşkese teşebbüs eder mi? Anlayacağımız tam bir Kırkpınar’lık pehlivan tefrikası gibi bir hikâye. Cumhurbaşkanı Vlodomir Zelensky Ukrayna halkına uygulanan tam bir algı operasyonudur.  Ukrayna halkı demokrasi adına değil, “idiokrasi” (aptallar yönetimi)adına tam bir tufaya getirilmiştir.  George Soros bir kurgulama yapmış, 2013 sonunda Kiev’de darbe gerçekleştirilmiştir. Aslında yapılmak istenilen Ukrayna üzerinden Rusya’ya esaslı bir “ders” verilmesi olarak planlanmıştır. Plan öylesine basit olmuştur ki, Soros paraları göndermiş, afişler pankartlar hazırlanmış. Sonra bir gece yarısı sokağa dökülüp hükümet istifa diye bağırılmış ve istifa edene kadar meydanlardan ayrılınmamış, başkaldırının selameti için meydanlarda kalınmıştır. Aynen bizdeki gezi parkı olayları gibi, isyan sırasında ABD ve AB Ukrayna’yı destekleyen açıklamalar yapmıştır. Batı yanlısı ve çok etkili bir sürü Ukraynalı politikacılar da bu harekete teşni olmuşlardır. Magazincilerin gözdesi Yulia Timoşenko, Petro Poroşenko ve ötekiler kendilerine verilen görevleri başarıyla icra etmişlerdir. Uzun lafın kısası Viktor Yuşçenko önderliğinde Yulia Timoşenko yönetimine karşı başlatılan başkaldırının adı Turuncu Devrim olmuştur, hatırda kalan. Timoşenko yönetimine yönelik sayısız yolsuzluk iddiası sonucunda Başkan Viktor Yuşçenko kabineyi feshetmesiyle hareket sonuçlanmıştır. Ancak ilginçtir Kiev’de meydanları dolduranlar dışında Ukrayna’daki halkın bu olayların hiçbirinden haberi bile olmamıştır.

Zelensky’nin ortaya çıkışı da seçilmesi de tam bir algı operasyonu şeklinde cereyan etmiştir. Bir kere öncelikle söyleyelim, ABD çeşitli sivil inisiyatif uygulamalarıyla bu yeni tür savaşta dünyada birinci sıradadır. Zelensky hikâyesi öyle uzun boylu ve incelik isteyen bir kurgu olarak tasarlanmamıştır. Kvartal95 eğlence şirketi Ukrayna’da çektikleri “Halkın Hizmetkârı” adlı dizide Zelensky’yi Cumhurbaşkanı rolünde oynatmıştır. Yıl 2015’tir. Şirket algı kazanımını gördükten iki buçuk yıl sonra şaka gibi Mart 2018 tarihinde ‘Halkın Hizmetkârı’ adında bir parti kurmuştur. 2018 yılı bitmeden 31 Aralık 2018’de Zelensky aday gösterilmiş ve Mayıs 2019’da Cumhurbaşkanı olmuştur. Gerçekten şaka gibi. Zelensky de ilk iş olarak, şirketteki rol arkadaşlarını istihbarat servisinin başı dahil bürokrasinin tepelerine yerleştirmiştir. (1) 

Şimdi gelelim günümüze. Enerji-savaş sanayisi zengini ABD savaşın uzamasını ısrarla isterken, savaşın başında Kiev hükümetini “Naziler ve uyuşturucu bağımlıları” olarak nitelendiren Rus yetkilileri son zamanlarda, “Ukraynalı ortaklar” ifadesini hem de sık bir biçimde kullanmaya başlamıştır. Olaya uluslararası ilişkiler penceresinden ve göreceli olarak bakıldığında, bu durum bir anlamda seçilmiş hükümetin tanındığı anlamına da gelmektedir. Rusya’nın barış görüşmesi isteme nedenlerine bakalım. Avrupa Parlamentosu tarafından sembolik bir oylama ile alınan bir kararla Rusya “terör devleti” ilan edilmiş, bu oylama Rusya’nın uluslararası izolasyon sürecini de hızlandırmaya başlamıştır. Avrupa Birliği, G7 ülkeleri ve Avustralya, Rus petrolüne 60 dolar üst sınır koymuştur. Bu yaptırımın amacı Moskova’nın hidrokarbon satışından elde ettiği devasa gelirini azaltılmasıyla doğru orantılıdır. Bu şekilde RF’nın Ukrayna savaşının finansmanında zorluklar yaşaması hedeflenmiştir. Buna karşılık RF askeri harcamalarda etkisi olmayacağını, yeterli güce sahip olduklarını açıklamışlardır. Aslında bu bir anlamda RF’nın önünün kesilerek ABD’nin kaya gazının alınmasına yönelik bir hareketi olarak değerlendirilebilir. Diğer bir deyişle ABD Hollanda’yı Rotterdam’ı bir gaz merkezi yapmayı göreceli olarak ortaya koymuştur. Bunun üzerine Putin de Türkiye’yi gaz fiyatlarının da belirleneceği bir gaz merkezi olarak ilan etmesinin asıl nedeni bu olmaktadır. İkinci bir neden ise Rusya’da yapılan iç anket sonuçlarıdır. Kremlin tarafından yapılan gizli anket sonuçları katılımcıların yüzde 55’i savaş istemediğini, sadece yüzde 25’inin savaşın devamından yana olduğunu göstermektedir. Rusya’nın en önemli bağımsız anket kurumu olan Levada Center da yaklaşık aynı sonuçlara ulaşmış. (2) Putin’in kısmi seferberlik kapsamında 300 bin yedek askeri göreve çağırması sonrası Rus erkeklerinin ülkeden kaçmak için sınırlara akın etmesi bu ankette ortaya atılan savı açıkça doğrulamaktadır. (3)  

Kış hava koşullarının hem Napolyon hem de Hitler işgaline karşı Rus zaferlerinde belirleyici olduğu tarihsel bir gerçektir. Aşırı soğuk kış koşullarının savaşan her iki ordu için gerçek bir engel olduğu bir ortamda Ukrayna enerji altyapısını bombalama ve kış boyunca ışıksız ve ısısız bırakarak morallerini bozmayı hedefleyen RF’nın Ukrayna halkının savaş etme azim ve kararlılığına yöneldiği açıkça anlaşılmaktadır. Zelensky’nin ABD ziyareti sonrası savaşa ara vermeyeceği günümüz ortamında RF’nin her ne pahasına olursa olsun, özellikle Donbass bölgesinde Kiev’in toprak tavizi vermesi, ateşkesi kabul etmesi için baskı oluşturması beklenmektedir.

NATO ülkeleri, Rusya’ya karşı Ukrayna’yı desteklediklerini beyan etseler bile Ukrayna’nın Rusya ile barış görüşmelerine başvurmasını da önermektedirler. Dünyada savaş nedeniyle yaşanan yüksek enflasyon ve pahalılık geniş kesimleri etkilediği günümüz ortamında Avrupa Komisyonu’nun Ukrayna’ya 18 milyar Avroluk yardım etmesini Macaristan veto etmesi bu memnuniyetsizliğin tam anlamıyla alana yansıması olmuştur. Hollanda, Avrupa Birliği’nin Rusya’ya uygulamış olduğu yaptırımlara tam olarak katılmadığı gibi RF’ye onlarca muafiyet tanımıştır. Hatta ABD Kongre’sinde birçok Cumhuriyetçi temsilci Ukrayna’ya yapılan yardımların azaltılması çağrısında bile bulunmuştur. 

RF-Ukrayna savaşı devam ettiği süreç içerisinde daha da büyüyeceği anlaşılan AB ve NATO içerisinde çatlaklar, ABD’yi Avrupa’ya gelmesini Ukrayna’ya ciddi bir biçimde RF’nin karşısına doğrudan çıkmasını engellemektedir. Bütün bunların odağında ABD’nin kendi ülkesinin nükleer savaşa maruz kalacağından fazlasıyla endişe etmesinden kaynaklanmaktadır. Yapılan hesaplamalar göstermektedir ki, Rus nükleer füzeleri yalnızca 10-12 dakika içerisinde ABD’ye ulaşabilmekte ve neredeyse tüm Washington Yönetimi bu konuyu düşünmekten bile kaçınmaktadırlar. ABD’nin, RF karşısına çıkamamasında en büyük etmen yeni dünya adasının da nükleer savaşa maruz kalabileceği korkusudur. 

Ancak sağlıklı bir biçimde düşünüldüğünde ise, RF-Ukrayna savaşın sürekli artan maliyeti, zamanla artmaya devam eden insani krizler, global ekonomiye olan olumsuz etkisi bir an önce diplomatik bir çözüme ihtiyaç duyulduğunu İstanbul’u işaret etmektedir. Eğer savaş devam ettiği takdirde Avrupa topraklarında yeni bir “Afganistan” ya da “Irak” savaşına şahit olunabileceği savaşın Ukrayna’ya mücavir alanlara kayabileceğini göstermektedir. Bir kaybeden olarak AB, bütün olanak ve yeteneklerini savaş ortamını genişletmeden kalıcı barış çözümüne odaklanması hayati öneme haizdir, yoksa geç kalınabilir sevgili okurlar.

Dipnotlar:

(1) Haşmet Babaoğlu, “Sıfırlama için özel üretilmiş politikacılar”, Sabah Gazetesi,  19 Aralık 2022; https://www.sabah.com.tr/yazarlar/babaoglu/2022/12/19/sifirlama-icin-ozel-uretilmis-politikacilar/Erişim Tarihi 01.01.2023/

(2) Violeta Stratan İlbasmış, “‘Ukrayna yorgunluğu’ ve olası barış” Cumhuriyet Gazetesi, 16 Aralık 2022; https://www.cumhuriyet.com.tr/yazarlar/olaylar-ve-gorusler/ukrayna-yorgunlugu-ve-olasi-baris-dr-violeta-stratan-ilbasmis-2012383/Erişim Tarihi 01.01.2023/ 

(3) “Rusya’da seferberlik ilanı: Savaştan kaçan erkekler sınırda kuyruk oluşturdu.” Cumhuriyet Gazetesi, 23 Eylül 2022; https://www.cumhuriyet.com.tr/dunya/rusyada-seferberlik-ilani-savastan-kacan-erkekler-sinirda-kuyruk-olusturdu-1984177/Erişim Tarihi 01.01.2023/

Yazar
Esat ARSLAN

Esat Arslan, İstanbul’da 15 Nisan 1947 tarihinde doğdu. İlk ve orta öğrenimini İstanbul’da; yükseköğrenimini Ankara’da tamamlayan Esat Arslan, Savunma Bilimleri, Kamu Yönetimi dallarında yüksek lisans; Türkiye Cumhuriyeti Tarihi da... devamı

Bu websitesinde farkı kaynaklardan derlenen içerikler yayınlanmakta olup tüm hakları sahiplerinindir. Sitedeki içerikler atıf gösterilerek kaynak olarak kullanlabilir. Yazıların yasal sorumluluğu yazara aittir. Tüm Hakları Saklıdır. Kırmızlar® 2010 - 2024

medyagen