“Erdoğan-Esad-Putin Zirvesi” ne Doğru

Türkiye, Suriye ve Rusya savunma bakanları ve istihbarat-muhaberat üst düzey mevkidaşlarının katılımıyla 28 Aralık 2022 tarihinde Moskova’da düzenlenen toplantı sonrası ufukta görünen Dışişleri Bakanlarının katılımıyla üçlü toplantının adresinin yine Moskova olacağı ayan beyan ortaya çıkmış durumdadır. Ancak Rus Savunma Bakanlığı sığınmacı ve terör örgütleriyle mücadelenin ele alındığı üçlü toplantıda tarafların terör örgütleri sınıflandırması zıtlık içinde olduğu bilgisini de paylaşmıştır. Ankara Suriye PeKaKasını yani PYD/YPG’ye DAİŞ’i eklerken, Şam için terör örgütleri Türkiye’nin desteklediği gruplar olarak bir zıtlığı barındırmaktadır. Rusya ise Astana ve Cenevre süreçlerini kabul edenleri ‘makul’ sayma eğiliminde olsa dahi bunların bile ‘fiilen yok edilecek’ listesinde olduğunu her vesile ile vurgulamaktadır. Ancak her şeye karşın, Suriye iç savaşının başlamasından bu yana yapılan bu en üst düzeydeki temas bir planlama rehberine göre bir yol haritasının nihayet ortaya konulabildiğini göstermesi diyaloğun önemini tekrardan ortaya koymaktadır. Gerçekten de adım adım bu yol haritasının yürürlüğe konulması başta Suriyeli sığınmacılar olmak üzere kalpleri Suriye ile atan yüreklere az da olsa bir su serpmiştir. Ancak o kadar çok acaba vardır ki, bunlar yürekleri dağlamaktadır. Şimdilerde Türkiye’deki muhalif medyanın ısrarla üzerinde durduğu gibi, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bu oluşumda yer alması, bir ‘U’ dönüşü olarak düşünülebilir ya da telakki edilebilir mi? Bence hayır. Ancak unutmayalım, başkent Şam’da iç savaşa girişten günümüze kadar ülkenin başına gelen felaketten birinci derecede Erdoğan’ı sorumlu tutan güdümlü bir kamuoyunun olduğunu da bir yerlere not etmekte yarar var sanırım. Aynı şekilde bu ‘U’ dönüşü yaftası Rejim lideri Beşar Esad’a da yapıştırılabilir mi?  Bence bunun da yanlış bir tutum olduğunu söyleyebilirim. Ama gelin görün ki, başta bilinen medya her ne pahasına olursa olsun Beşar’ın böyle bir işe tevessül etmemesi için duraksatma salvolarını nereye koymak gerekir?  Erdoğan’la yapılacak görüşmenin seçimi etkileyebileceği varsayımından hareketle, iktidara gelindiği takdirde Suriye’nin tazminat dâhil tüm taleplerinin karşılanacağı, güvenlikli bölgelerde bulunan Türk askerlerinin çekileceği, ama yeter ki Erdoğan’la görüşülmemesi çağrısı bunun en tipik emaresidir. 

Yadsınamayan bir gerçektir ki, o da devletlerarasında ilanihaye, sonuna kadar devam eden daimî restleşmelerin, küslüğün olmayacağı, olamayacağı gerçeğidir. Rasyonalitenin, faydacılığın, gerçeğe ulaşmada akilane ilkelere göre hareket edilmesinin gereği budur. Devletlerin karşılıklı menfaatleri bunu gerektirir, bunlar vaz geçilmez ilkelerdir. Rahmetli Süleyman Demirel’in her yeni oluşan konjonktürel durum için dillendirmiş olduğu, “dün dündür, bugün bugündür” veciz ifadesi günümüzdeki Türkiye-Suriye ilişkilerinin dönüm noktasını da işaret etmektedir. Her devlet kendi milletinin çıkarı için karşı devletlerle konuşmak asgari müştereklerde birleşerek kendi milletinin menfaatini korumak zorunda olduğu kaçınılmaz bir prensiptir. Bu açıdan dün kötüydünüz, bugün nasıl bir araya geliyorsunuz denilemez, denilmemelidir. “Erdoğan-Esad-Putin Zirvesi” ne doğru RF’nin arabuluculuğunda Moskova’da başlatılan görüşmeler sistematiği, planlama rehberi ve yol haritası doğru, zamanında ve yerinde bir hareket olmuştur.  

Arap Baharı maskesi altında kapalı kapılar arkasında örgütlendirilen ve güdülenen adeta içinden çıkılamayacak insanlık dışı bir kaosa evrilen iç savaş, Suriye’yi sadece ekonomik olarak felç etmekle kalmamış, neredeyse bütün ekonomik varlıklarının da elden çıkmasına neden olmuştur. Suriye de 2011 yılından bu yana devam eden bu çatışmalar sonucunda yüz binlerce çocuk, kadın ve yaşlı, insanlığa karşı işlenen suçlar kapsamında yaşamlarını kaybederken, milyonlarca insanın da ülkelerini terk ederek, az da olsa AB’ye mülteci olarak kabul edilseler bile sağlıksız koşullar içerisinde kendilerini yaşam savaşı içerisinde bulmuşlardır. Rejimin kaynaklar ve bölgeler üzerindeki egemenliğinin azalması ile birlikte ekonomiyi ayakta tutan temel sütunlar aşınmış, ülke tarihinde görülmemiş düzeyde emsalsiz bütçe açığı, ödemeler dengesi açığı, kamu borcu, ticaret açığı, enflasyon, kambiyo, yatırım, tasarruf, işsizlik rakamları ortaya çıkmıştır. Bu rakamlar negatif büyüme ve ekonomik daralmayı beraberinde getirerek toplumu yoksul ve muhtaç hale getirmiştir. (1) 

Suriye’de ekonomik alanda yaşanan kötüleşmenin, bugünkü yaşanan ekonomik felcin ve kaosun Beşar Esad rejiminin askeri alanda çökmesine de neden olacağı ve Esad’ın askeri ve ekonomik çöküş ile birlikte dışarıdan dayatılan siyasal bir çözümü kabul etmesiyle karşı karşıya durumdadır. Rejim lideri Beşar Esad Suriye’nin içinde bulunduğu ekonomik kaosu azaltabilmek amacıyla Suriye’nin kuzeyinde ABD destekli ‘Suriye PeKaKası’nın ele geçirdiği üçte bir topraklarını, petrol, doğal gaz ve su kaynaklarını Türkiye’nin duruşu sayesinde rejim yönetimine kazandırılmasını bunun da Türkiye Suriye ilişkilerinde olması gereken yeni bir sayfaya hazırlanma çabası olabileceği değerlendirilmektedir. Bu önemli bir kazanımdır. Bu kazanımlar hiç kuşku yok ki, sadece kendi siyasi yaşamının geleceği olarak değil, aynı zamanda yetmiş yıldır iktidarda bulunan BAAS Partisinin kalıcılığı üzerine de bina edildiği açık bir biçimde görülebilmektedir. Başta BAAS Partisinin iktidarda kalıcılığı olmak üzere elde edilmesi umut edilen stratejik kazanımlar Moskova’da Rusya Federasyonu Başkanı Vladimir Putin’in arabuluculuğunda ifade edildiğinde Rejim Lideri Esad tarafından neredeyse hiçbir direnç gösterilmemiştir, direnmemiştir bile. Çünkü bu duruşun son derece önemli kazanımı bölgede ABD’nin bölgede kalmasını olanaksız hale getirebileceği beklentisidir. Yadsınamayan bir gerçektir ki, Şam-Ankara arasında olası bir güvenlik anlaşması bölgedeki yapay millet-i hâkime (core-state) durumuna getirilen Kürtleri seçeneksiz bırakabileceği düşünülmektedir. Bu durumda ABD’nin yardımıyla bölgedeki demografik yapıyı büyük ölçüde değiştirmiş olan geçmişte Suriye’de haymatlos (vatansız) muamelesi gören Kürtleri şimdilerde Şam’ın koşullarında anlaşmak zorunda kalabileceği endişe ve kaygısı sarmış durumdadır. Bu durumda bölgede ABD’nin askerî destek ve yardımıyla de fakto yapay bir kantonal yönetim kurmuş ve bu idarede ısrarcı olan ‘Suriye PeKaKası’nın bölgede kalmasını imkânsız hale getirebileceği düşünülmektedir. PYD/YPG Lideri Mazlum Apti’nin 32 km.lik şerit dışında bir ABD üssünde bir villaya yerleşmiş olması bu savımızı güçlendirmektedir. Neredeyse ‘Suriye PeKaKası’ Lider kadrosu büyük bir dikkatle Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun 18 Ocak 2023 tarihinde Washington’da mevkidaşı Antony Blinken’la görüşmesini takip etmektedir. “Esat Rejiminin Zulmü dikkatle değerlendirilmeli” savını seslendiren ABD’nin normalleşmeye karşı olduğu tezi Türkiye tarafından her vesileyle vurgulanmaktadır. Ankara-Şam yakınlaşması milyonlarca Suriyeliyi olumlu bir biçimde ilgilendirdiğinden hareketle Türkiye tarafından tüm çalışmaların Suriye’deki iç savaşı durdurmaya yönelik olduğunu hemen her zeminde ifade edilmektedir. ABD bir konuda daha endişeli durumunu göreceli olarak ortaya koymaktadır. Türkiye’nin bu çabaları ABD lehine Suriye’de oluşturulan dengeleri alt üst edebileceği gibi ABD’nin teşvikiyle SDG’ye yani ‘Suriye PeKaKası’na katılmış Arap aşiretlerinin saf değiştirebileceği kuvvetli bir olasılık olarak değerlendirmektedir. Unutulmamalıdır ki, özellikle petrol-su bölgelerinde kontrolün el değiştirmesine yarayacak bir saf değiştirme öteden beri konuşulan bir senaryodur. (2)

Üzülerek ifade etmek gerekir ki, yukarıda da belirtildiği gibi, Türkiye’deki ana muhalefet geçmişteki Şam Rejiminin tutumunu seçime kadar devam ettirme eğilimindedir. Nedendir? Diye sormayalım, bu durumu iki hafta öncesinden CHP’nin Şam’a ulaştırmış olduğu mesajların içeriğinden anlamaya çalışmış, bu konuda somut yorumlar yapmıştık. Söz konusu mektup CHP’den Hasan Akgöl ve Mehmet Güzelmansur’un Baas Partisi aracılığı ile Esad’a ulaştırılırken, Suriye Dışişleri Bakanlığı tarafından basına sızdırılmıştır. (3) Kılıçdaroğlu’nun Esad’a yazdığı bu mektupta “Erdoğan’la yapacağınız bir görüşme seçimi etkileyebilir. Bizim iktidarımızda Suriye’nin tazminat dâhil tüm talepleri karşılanacak. Tüm askerlerimizi de çekeceğiz, ama siz Erdoğan’la görüşmeyin” çağrısında bulunduğu da ortaya çıkmıştır. Mektupta Türkiye’ye füze ve roket atarlarla saldıran Suriye PeKaKa’sı PYD/YPG varlığından ve ülkemizin güvenlik sorunlarından hiç bahsedilmezken bölgedeki tüm askerlerin geri çekileceği yönünde söz verilmesi ibretlik bir fotoğrafı ortaya koymuştur. Onca şehit kanı dökülerek terörden temizlenerek inşa edilen güvenlik şeridini terör koridoruna dönüştürecek adımı atmaktan geri durmayacaklarının vaadini veren Kılıçdaroğlu’nun temsil ettiği muhalefet zihniyeti daha önce defalarca Kahraman Mehmetçik’in sınır ötesi operasyonlarına izin veren tezkerenin meclisten çıkmasını ‘hayır’ oyu vererek engellenmiş olduğunu da bir yerlere not etmekte yarar var sanırım. (4) 

Türkiye’deki muhalefetin bu tür hareketi sonrası Şam’da yaratılan Cumhurbaşkanı Erdoğan’a güvenilmeyen bir ortam içerisinde kendisi tarafından son zamanlarda dillendirilmeye çalışılan bu normalleşme teklifinin seçim öncesi bir manevra olarak görülmesine neden olmuştur. El Vatan gazetesine bakılırsa Suriyeli yetkililer, Türkiye ile normalleşme sürecine ‘evet’ derken Şam kendi bağımsız kararına göre davranmıştır. El Vatan’a konuşan bir kaynağa göre istihbarat düzeyindeki toplantılarda işler Şam’ın istediği gibi ve kabul edilebilir şekilde gitmeseydi bakanlar buluşması gerçekleşemezdi. (2) Şam, ‘Suriye PeKaKası’nın özerklik taleplerini reddetmekle kalmayıp, Türkiye ile ilişkilerin kesildiği zamanlarda bile siyasî uzlaşma çabalarında da ilerleme sağlayamamıştır. Şam’ın Türkiye açılımı açıkça hem ABD hem de ‘Suriye PeKaKası’nın bitirilmesi konusunda ikna olduğunu göstermektedir. ABD’nin Sezar Yaptırım Yasası ve Batılı yaptırımlar Suriye’yi boğarken, yeniden inşayı imkânsız hale getirmekte, Şam’la köprüleri yeniden kurmak isteyen ülkeleri de bloke etmektedir. Türkiye de aynı şekilde ABD’nin Hasımlarıyla Yaptırımlar Yoluyla Mücadele Yasası CAATSA yaptırımlarıyla Suriye rejimi ile aynı saflarda bulunmaktadır. Savunma Sanayii Başkanlığı (SSB) 7 Nisan 2021 tarihinden buyana ambargovari yaptırımlarla karşı karşıyadır. Türkiye bu yaptırımlar yasası çerçevesinde ABD’den ihracat lisansı alamadığı gibi, ABD’nin ve bağlantılı olduğu uluslararası finans kuruluşlarının kredilerinden faydalanamamakta, aynen Suriye rejimi gibi Ankara ile ilişkilerine devam etmek isteyen ülkelere de bloke uygulanmaktadır. 

Suriyeli sığınmacı sorunun olumlu bir şekilde çözümünde büyük katkılar sağlamak amacıyla Türk Silahlı Kuvvetleri ve / veya SMO tarafından Tel Rıfat, Munbiç ve Ayn-ül Arab (Kobani)’ı yapılacak harekât ve sonrasında güvenlik şeridinin tesisinden geriye kalan 32 X 444 km’lik güvenlikli bölge tamamlanması amacıyla beşinci harekâtın yapılmasında durum üstünlüğünü muhafaza eden Türkiye’dir. İran kendi iç sorunlarıyla boğuşurken, Rusya Ukrayna’da meşgulken Suriye’deki rejimin içinde bulunduğu kâbusu yırtma yetisine sahip tek ülke Türkiye Cumhuriyetidir. Suriye’yi vekalet savaşı karşısında ipten döndüren İran ve Rusya’ya ödenmekte olan bir türlü bitmeyen diyet Ömer Seyfettin’in “Diyet” hikayesinin de ötesine geçmiş, bunalım halini kâbusa çevirmiştir. Her halükârda bir türlü ödenemeyen diyetin sınırlandırılması Ankara-Şam ilişkileriyle çeşitlenmeyi de zorunlu kılmaktadır. Diğer bir deyişle Türkiye bu dengeyi kurma potansiyeline sahip yegâne komşu olduğu kadar aynı zamanda bölgesel aktör konumundadır.

İç savaş sırasında en çok yitirilen güvendir, güven erozyonudur, bu bağlamda Suriye’de güvenin yeniden inşa edilmesini zorunlu ve gerekli kılmaktadır. Evet güven erozyonunu kısa zamanda tamir etmek zor bir konudur, toplumlar intikam duygularıyla birbirlerinden öylesine uzaklaşmıştır ki. Kuşkusuz, güvenlikli bölgeye yerleşmeğe çalışan ve yarınlarını Türkiye’nin koruyuculuğuna bağlamış olan muhalifler Suriyelilerin dönmesini isteyen Rejimle bir angajmana girebilip giremeyeceği konusundaki endişe ve kaygısı en üst seviyelerdedir. Bu nazik konu da doğal olarak bölgede protestoları beraberinde getirmiştir. İdlib’ten, Azez’den, El Bab’tan, Afrin’den, Cerablus-Çobanbey-Tel Abyad-Ras’ul Ayn’a kadar öfkelerini dışa vuran muhalifler “Ölürüz de Esad’la uzlaşmayız” “Biz bir katille uzlaşmayız.”pankartlarıyla içinde bulundukları durumu açıkça ortaya koymuşlardır, koymaktadırlar. Toplum öylesine kanlı bıçaklı bir duruma gelmiş ya da getirilmiştir ki, çözümün ancak ve ancak aynen Kıbrıs’taki gibi iki toplumlu iki ayrı idarî oluşumla devam ettirilebileceğini ortaya koymaktadır. Güvenlikli bölgede Türkiye’nin himayesinde yaşamın devamı şu anda en iyi çözüm olarak görülmektedir. Türkiye tarafından sağlanılan güvenlikli bir bölgede oluşturulan bu özerk yapı bir yana, sığınmacıların kendi topraklarında rejimle aşamalı diyalog çerçevesinde geride bırakılan mallarının kendilerine iadesi, dönüldüğünde kendilerine hangi imkanların sağlanacağı, eğitim, sağlık, hayatlarının idame ettirebilmesi için istihdam yaratıcı projelerin gerçekleştirilmesi büyük bir önem arz etmektedir. Bir başka konu Suriye’nin yeniden inşasında uluslararası toplumun rejimle angajmanı meselesidir. İyimser bakmaya çalışılmakla birlikte yaşanmışlıkların bıraktığı tortulaşmış sorunlar iç içe geçmiş Matruşkalar gibi rezonatik bir biçimde birbirlerini tetiklemektedir.  Ama ne olursa olsun dönüşe dair olumlu bir hava estirmek için bir yerden başlanılmalıdır. 

Dipnotlar:

(1) Mesut Şöhret, “Suriye’nin Ekonomik Yapısı”, Uluslararası Politikada Suriye Krizi, İstanbul, 2016, s. 116; https://www.researchgate.net/publication/352366151_SURIYE’NIN_EKONOMIK_YAPISI/ Erişim Tarihi 05 Ocak 2023/

(2) Fehim Taştekin, “Adam Kazanıyor”, Gazete Duvar, 02 Ocak 2023; https://www.gazeteduvar.com.tr/adam-kazaniyor-makale-1596476/Erişim Tarihi 04.01.2023/ (3) “Böyle muhalefet düşman başına! Esed’e ‘terör’ koridoru sözü” Diriliş Postası Gazetesi, 21 Aralık 2022, s. 11; https://www.dirilispostasi.com/haber/13315969/boyle-muhalefet-dusman-basina-esede-teror-koridoru-sozu/ErişimTarihi 24.12.2022/

(4) Esat Arslan, “Olası Suriye Zirvesinin Düşündürdükleri”, Kırmızılar, 25 Aralık 2022; https://www.kirmizilar.com/tr/index.php/guncel-yazilar3/7452-olasi-suriye-zirvesinin-dusundurdukleri/Erişim Tarihi 05 Ocak 2023/

            

Yazar
Esat ARSLAN

Esat Arslan, İstanbul’da 15 Nisan 1947 tarihinde doğdu. İlk ve orta öğrenimini İstanbul’da; yükseköğrenimini Ankara’da tamamlayan Esat Arslan, Savunma Bilimleri, Kamu Yönetimi dallarında yüksek lisans; Türkiye Cumhuriyeti Tarihi da... devamı

Bu websitesinde farkı kaynaklardan derlenen içerikler yayınlanmakta olup tüm hakları sahiplerinindir. Sitedeki içerikler atıf gösterilerek kaynak olarak kullanlabilir. Yazıların yasal sorumluluğu yazara aittir. Tüm Hakları Saklıdır. Kırmızlar® 2010 - 2024

medyagen