Emel Esin İle Türk Kozmolojisine Giriş

Toplumsal zihniyet tarihi boyunca mitler, dinler ve modern bilimler arasında, kopuşlar kadar, devamlılıklar da eşzamanlı olarak vardır. Önemli olan aradaki geçirgen sınırların farkındalığı ve toplumsal zihniyet çelişkilerinin; doğa bilimleri referans alarak,  zihinsel dönüşümün tasarlanmasıdır. Türk kozmolojisi,  medeniyet tasavvurunun derin kaynağıdır.  Yapı Kredi Yayınlarından çıkan Hilmi Ziya Ülgen’in Türk Tefekkürü Tarihi kitabında Türk Kozmoloji hakkında der ki “ Asya’nın eski milletlerine ait kozmolojiler mukayeseli bir surette tetkik edildiği zaman bunların arasında Türk kozmolojisinin hususi mevkii meydana çıkar…. Filhakika gerek zamanın işgal ettiği sahaların genişliği itibariyle,  tarihin en büyük milletlerinden biri olarak Türkler, muhtelif ırk, medeniyet ve  muhitlerle temasın karşılıklı tesirleri neticesinde,  oldukça esaslı  bir realist dünya görüşü kazanmıştır…. Orta Asya’da Türkler şarkla garp arasındaki geçitlere hakim oldukları için aynı zamanda hem iktisadi,  hem fikri kervancılık  vazifesini görmüşlerdi….Türk  memleketlerinde  fikir hareketleri, diğer islam memleketlerinden daha ziyade ve süratle teşkilat halini almış ve devletleşmiştir. Bunun sebebini bizzat Türk ırkının “El” halinde oldukça,  devamlı devletler kurmağa elverişli olmasında aramalıdır.” Modern ipek yolu demek olan Çin’in kuşak yol girişiminde, orta ekonomik koridor için Türk kozmolojisinin izlerini daha önceki egüncelerimde yer verdim. 

Türkiye’den başlayarak Gürcistan’dan Azerbaycan’a, buradan da Hazar Denizi’ni aşarak

Türkmenistan ve Kazakistan’ı takiben diğer Orta Asya Cumhuriyetleri, Afganistan, Pakistan ve Çin Halk Cumhuriyeti’ne ulaşan Orta Koridor, tarihi İpek Yolu’nun canlandırılması için yapılan projenin en önemli bileşenlerinden biridir. Çok kutuplu ekonomi politik yeşil yeni düzen zamanı –the green new deal- Türk kozmolojini yeniden yorumlayarak, Türk devletleri ve Türk diasporasıyla “yeni bir insan ve yeni bir evren “ kurabiliriz, eğer zaman çarkını geriye çeviren kenan evrenin yarattığı zihniyetimizi değiştirebilirsek. Dr. Emel Esin’in eserleri zihin açıyor. Okumak yay; yazmak ok.

Türk kültürü ve sanatının hemen her yönüyle ilgilenen Emel Esin’e göre bu sanatın en önemli iki özelliği destanî-KOR KUT ATA BOYLARI, SOYLARI- oluşu ve ayrıntıya girmeyip gerçeği kalın çizgilerle- TÜRK ATASÖZLERİ- vermesidir. Emel Esin, Türk kültürünün köklerini ortaya koyan çalışmalarında, kültürün bir tezahürü olarak sanatı temel almakla, kültür araştırmaları için daha çok tarih, sosyoloji veya dil ve edebiyatı esas alan diğer Türk bilim adamlarından farklı ve yeni bir yaklaşım tarzı ortaya koymuştur.  Emel Esin ilk eserinin yayımlandığı 1959 yılından ölümüne kadar kitap, makale, tebliğ ve gazete yazısı olarak çeşitli dillerde ve bir kısmı oldukça hacimli 300’e yakın çalışma kaleme almıştır. Yıllarca süren bir hazırlık ve birikimin ürünü olan bu çalışmalar yeni buluş ve görüşlerin dile getirildiği orijinal yazılardır. Emel Esin Paris École libre des Sciences Politiques Diplomatiques bölümünü 1933 yılında bitirmiştir. 1969 yılında “Paris Faculté des Lettres et Sciences Humaines”’den  “Le Dragon dans l’iconographie turque” (Türk İkonografisinde Ejder) adlı teziyle sanat tarihi doktoru olmuştur. Sanatın zihinsel dönüşümde kritik rolü vardır. Bu nedenle zaman ve mekân kavramları konusunda Dr. Emel Esin’in Türk Kozmolojisine Giriş kitabından alıntılar yapmak istiyorum.

“Kâinatın bütün tezahürlerini gök ve yir-sub/v’un (yer-su: yeryüzü) temsil ettiği birbirine zıt, fakat birbirini tamamlayan iki evrensel ‘nefes’ten oluşmuş olarak kabul eden sistem, proto-Türk ve Türklerin öz kozmolojisiydi. Gerçekte, evrenselci dikotomi denen evrensel iki ilke düşüncesi, doğanın her yönünü kutsal biliyor ve doğa güçleriyle uyum içinde yaşamak ve bu güçlerin saygısını kazanmakla, iyilik haline varılacağını sanıyordu. Kutsal sayılan kâinatın genel ruhu kavramında, “bir tözlüg bolmak’” düşüncesine yakın bulunuyordu. Gök ve yer-su dikotomisinin Türkler tarafından ne şekilde düşünüldüğünü ve bu iki ilkenin çeşitli oluşumlarını bir Türkçe metin anlatmaktadır.

Bu yırtınçüda üstün tengri yatuk titir, altın yağız yir karang titir. Kün-tengriyaruk titir. Ay tengri karang titir. Oolyaruk titir, suv karang titir. Er yaruk titir, tişi karang titir. Bu yirli-tengrili, tişi/i-irkefeli bir gerü kavışıp kamag tınhglı-tınsızh, iki türlü ed togar belgürer…. künli aylı kansu-kavısu yonyor. Ötrü yaylı, kışlı, tört öd bolur. Tört öd içinte yana ikirer öd adrılur, sekiz yangı kün bolur.

Bugünün Türkçesi ile; 

Bu kâinatta, üstteki gök parlaktır, altta yağız yer karanlıktır. Güneş tanrısı parlaktır, ay tanrısı karanlıktır. Ateş parlaktır, su karanlıktır. Er parlaktır, dişi karanlıktır. Bu yerli-göklû, dişili-erkekli  kavuşursa, bütün canlı ve cansız, iki türlü varlık doğar, belirir…. Güneş ve ay karışıp, kavuşarak yol almaktadır. Bundan ötürü, yazlı-kışlı dört mevsim olur. Dört mevsim içinde  yine ikişer zamana ayrılıp sekiz ‘yeni gün’ doğar…

Gök kubbenin, Allun (veya Temür)-kazguk etrafında yıllık dolanımının yanında, ayrıca bir de yıldızları taşıyan gök çarkının döndüğü varsayılıyordu. Bu kavramın çok eski olduğu, Baykal Gölü’nde bir adada bulunan ve üzerinde yıldız adlarının yazılı olduğu ve VII.-IX. yüzyıllara tarihlendirilen bir hadırık eğirçefc’ten (çıkrık) anlaşılmaktadır. Gök çarkına, Kâşğarî kök çıgrısı; Yûsuf Has Hâcib ise tezginç (dönen) demekdedir.  Kâşğarî’nin kaydettiği şu beyit ise, çıgrı’nın yıldızları taşıyarak döndüğü ve gece ile gündüzün böylece birbirini takip ettiğini anlatmaktaydı. Demek ki Kâşğarî’ye göre, gök çarkının hareketi günlük bir dolanmaydı:

Tengri ajun türüttû,

Çıgrı uâhu tezginür.

Yıldızları çurkesip

Tün kün üzeyürkenir.

 Aynı düşünceyi Yûsuf Haş Hâcib de tekrar ederek, gök çığrt’sını bir evren’in (ejderin) “evirdiğini” söylemektedir:

Yarattı, kör, Evren, tuci evrilür

Amng birle tezgjnçyime tezginür. (KB, beyit 126) .

Bu şekilde gök kubbe, gök çarkı ve bunların simgelerinden olan gök ejderi, Türkçe ifadesiyle Kök-luu veya Evren, hem göksel mekânın, hem zamanın simgesi olmaktaydı. Bu kozmolojinin gereği olarak, gök tanrısının, zaman ilahı (Türkçe: Öd tengri) kavramını da içerdiği sonucu çıkmaktadırZamanı Tanrı Yaşar. Gök kubbenin ve gök çarkının yıllık ve günlük dolanımından, güneşle bazı göksel cisimlerin, dünyanın merkezi etrafındaki yıllık ve günlük, ayın ise günlük ve aylık birer hareket içinde döndükleri düşüncesi sonucuna varılmaktaydı.

Türk kitabelerinde “iduk yir suv/sub/suy” diye adlandırılan ruhların niteliği hakkında yukarıdaki su ilahesi ve yir-suv ige’si efsaneleri bir fikir vermekledir: Bunlar bir bölgeye hâkim olduklan sanılan dağların ve derelerin, insan ve hayvan şeklinde düşünülen ruhlarıydı.

Kâşğari’nin cıvı ismiyle andığı ruhlar da bir ‘vilayetin sahibi sayılıyordu. Türkler, vilayetler arasında savaş olacaksa değişik vilayetlerin ruhlarının gece birbiriyle çatıştığına ve hangi taraf galip gelirse o vilayetin hükümdarının da ertesi günkü çatışmadan galip çıkacağına, inanmaklaydı. Her kentin bir ruhu vardır bu neden ile mimarisi ve ekosistemi korunmalıdır.

Evrenselci kozmoloji, her alanda olduğu gibi, mimaride ifadesini bulmaktaydı. Türklerde, kainat simgesi olan otağın ortasında, kubbenin merkezindeki tûgûnük denen duman deliğinin altında, taşınır ocak (üç ayaklı kazan-ocak) durmaktaydı. İç Asya eski göçebe geleneğinde de ocak, hem yemek pişirme, hem ateş ayininin yapıldığı yerdi.

Aslında Türkçe ocak kelimesinin aslen üç ayaklı ve altında ateş yakılabilen kazan anlamına geldiği ve otağın ortasında durup, aş pişirme yeri olmasının dışında, otağda yaşayanların oluşturduğu birliğin simgesidir. Kâşğarî, otağda kullanılan cinsten taşınabilen ocaklara köçûrme oçok diyordu. Kazan-ocagın ayinle ilgili geleneği, tekke kazanlarında devam etmişti. Clauson’un kaydettiği gibi, ocak ve kazanın birlik simgesi olması Yeniçeri kurumunda da beliriyordu. “Kök kirsün, kızıl çıksun,” derler. Bu sözün anlamı şudur: Eğer bu andımı tutmaz ve bozarsam, gök renginde olan bu demir (kılıç) kızıl, yani kanlı olarak çıksın. Çünkü onlar demiri (kılıcı) sayarlar. Aynı nedenle Kâşğarî şu sözü de hatırlatmaktadır: “Kök tcmür keri durmas” (Gök demir geri durmaz). Acaba “kök tcmür” ifadesinin aslı gök renginde kılıç’ mı, yoksa Büyük hun imparatoru Attila nın ‘göksel kılıç’ ı mı demekti?  

Link-1 EMEL ESİN hakkında

https://tekesin.org.tr/hakkimizda/emel-esin-1912-1987/

Emel ESİN in Türk kozmolojisine giriş kitabını okuduğumda Ahmet Zeki Veli Togan ın öğrencisi olduğunu öğrendim. Kitapda ki bir anıdan, Ahmet hocanın eşinin, su iyesine ipek mendil hediye ettiğini okurken, gülümsedim kendi kendime. Doğaya saygılı bir kültür geçmişine sahip çıkararak, yaş kesen, baş keser sözünü tüm ağaçlara yazarak, doğa bilimlerini referans alan ekosistemi koruyan,  dirençli kentler inşa edebiliriz. Orman iyesini, su iyesini bugün duymak demek; ekosentrik etik hukuk anlayışı ile ekosistemlerin varlığını tüzel olarak kabul etmek demektir. O zaman Marmara denizinin müsilajla kaplanmasının, ekokırım olduğunu, toplumsal zihniyet yapımızda çok kolay kabul edebiliriz. Özümüze dönebilirsek; yeşil zihin yapısına yeniden kavuşabiliriz. Gaia, deep ecology teorilerinden, BM sürdürülebilir kalkınma amaçlarına bağlantı kurabiliriz. Türk kozmolojisinden mitler anlatabiliriz, ileri dönüşüm sanat eserleri yapabiliriz, nitekim yapıyoruz da. Sanat zihinsel dönüşüme enerji verir. Kırmızılar yayıncılık a.ş. den yayınlanan realist ütopya bu kavramı anlatır. 

Üzüm üzüme baka baka kararır. Toplumsal zihniyet yapımızdaki hastalıkların köküne bakarken, organize kötülük tasarımcılarının –toplum mühendislerinin- bilinçli ve sistematik olarak kolektif bilinçdışında yatan bazı hurafeleri nasıl kullandıklarını biliyor ve yaşıyoruz. Halkımızın dini hislerini suistimal eden, din tacirleri; minareyi çalıp, kılıfını hazırladıklarından halkımızın yoksulluğunu ve öğrenilmiş çaresizliğini kullanarak, çeşitli legal görünümlü “stk” lar içinde, toplumun zihniyeti kilitlemektedir. Bir tür yankı odası ama organize kötülük odaklı. Bu psikososyal algı yönetim tekniklerini, yıllardır emperyalistler yerli işbirlikçileri ile uygulamaktadır.  Kozmoloji bilimsel bir terim olarak kullanıldığı gibi, kutsal kategorisinde de antropolojik olarak yer almaktadır. Kutsal kapsamında, kozmolojik anlatıların mitolojik bağlamı da bulunmaktadır. Antropolojik açıdan kozmolojilerin kültürlerine odaklanmak, kozmolojik simgelerin altında ki anlamları ortaya çıkarmak,  toplumsal zihniyet yapısında ki psikososyal hastalıkların saptanıp, iyileştirilmesine yardımcı olabilir. Kötülüğün sıradanlaştırılmasında, organize kötülük odakları kolektif bilinçdışı  hurafeleri çok şiddetli medya dezenformasyon teknikleri  kullanarak , “stk” görünümlü illegal örgütleri finanse ederek, çok çeşitli yayın ve toplantıları ile toplumsal zihniyeti körleştiriyor.

Kozmolojik bağlamda konumlandırılabilecek ritüeller ve simgeler, kozmolojik gerçekliğin somutlandığı aralıklar yaratılır. Ritüeller ile dünyevi mekân ve zamandan, kozmolojik mekan ve zamana geçiş yaratılmaktadır. Halkın dini hislerini bir takım ritüellere indirgeyen organize kötülük odakları, toplumun zihniyetinde ki zaman ve mekân kavramını dondurarak, gerçekleri algılamasını engellemekte ve temel ihtiyaçlar üzerinden zihinsel bağımlılık-biat kültürü- yaratmaktadır. Bu hastalıklı zihniyet yapısını, kitle psikolojisi zihin yıkama tekniği olarak kullananlar, ocağımıza incir ağacı dikiyor, yıllardır.

Toplumsal zihniyet yapısının sağlıklı düşünmesinin kodları, Türk kozmolojinde yaşamaktır. Üç ayaklı kazan-ocak birliğimizin simgesidir.100 000 in üzerinde ki üçüncü sektör-NGOs- kuruluşları, Biruni Akı Evren ekosistemi (digital&upgrade&update)  gerçekleştirerek, halkımızın zor zamanlarında ortaya çıkan imece kültürünü, dayanışma duygusunu, doğa bilimlerini referans alan bir toplumsal zihniyet hareketi ile iyileştirebilir. 06.02.2023.04.17. de dijital üç ayaklı kazan-ocak kuruldu, binlerce tır ile halkın satın aldığı çadırlarda. Daha önce gezi direnişinde, kilometreler uzunluğunda kurulan sofralar da üç ayaklı kazan- ocak birliğini yaşadık. Türk kozmolojisinde yaşayan, kolektif bilinçdışı zor zamanda ortaya çıkar, toplumun DNA sında vardır. Türk toplumunun dayanışma bağları kuvvetlidir.

Yoksul halkımızın doğal dini hislerini ve doğal dayanışma ihtiyacını suistimal eden, “stk” görünümlü organize kötülük odaklarının, finans kaynağı ve dış güçler ile bağlantıları kesilebilir. Başta sanayi ve ticaret odaları, sanayi ve iş adamı dernekleri olmak üzere, meslek odalarına,  amacı iyilik olan üçüncü sektör-NGOs-  kuruluşlarına ve dijital platformlara mankurtlaştırılan toplumsal zihniyet yapısının iyileşmesinde önemli roller düşüyor. Dijital yankı odalarından ve konfor alanlarında çıkmadan -“NGOs” – üçüncü sektör kuruluşları zihniyet dönüşümüne önderlik yapamaz.  Aksi takdirde  “stk” görünümlü organize kötülük odakları, üç ayaklı kazan-ocağımızı söndürüyorlar.  

 Mehmet Âkif’in şiirinde organize kötülüğün yıkıcılığına dikkat çeker.

 “Sâde sen gösteriver ‘İşte budur kubbe’ diye/İki ırgatla iner şimdi Süleymâniye” 

“Ama gel kaldıralım dendi mi, heyhât, o zaman,/Bir Süleyman daha lâzım yeniden, bir de Sinan!” 

Bugün ülkemizin Süleyman kapasitesinde devlet adamları, Sinan kapasitesinde mimar, mühendisleri, Emel Esin gibi Türkologlar, her uzmanlık alanında bilim insanları var.

Toplumsal zihniyet yapımızın müsilajla kaplanmasını, kenan evren başlattı, netekim halkımız mı??? üniversiteleri YOK eden, YÖK ü kurdu, siyasi partilere seçimde %10 barajını koydu. 

Kenan evren, zaman çarkını geriye çevirdi, rütbeleri söküldü ama kenan evrenci şiddetli dezenformasyon ile toplumsal zihniyet kilitlendi, kamu bürokrat ve teknokratları tasviye edilerek kamunun kurumsal hafızası sıfırlandı. Halkımızın büyük çoğunluğu aş, iş, ev derdindedir. Ülkesinin geleceğini düşünen, milletinin içine düştüğü durumun farkında olan herkes, doğru bilgi kaynaklarına ulaşabilir. Kırmızılar sanal düşünce ağları, diğer digital think tanks birlikte, üçüncü sektör kuruluşlarını- NGOs- sanal bir üç ayaklı kazan-ocak tamgası   #medeniyettasavvuru uzgörüsünde (foresight) zihinsel yeşil dönüşümü – green mind set- gerçekleştirebilir. Sosyal medya sayesinde, dijital zihniyet devrim süreci hızlandı. Her şeyin farkında olan dijital yerliler ve genç kuşak, toplumsal zihniyeti dönüştüyor,  zaman çarkını ileri sarmak için. 

Hataylı Karsu’nun ağıtını tüm dünya duydu.  Sen neredesin. Sesimizi duyan var mı? 

Link-2 KARSU neredesin sen

https://www.youtube.com/watch?v=8_MULEhGKDI

Yazar
Cahit GÜNAYDIN

Bu websitesinde farkı kaynaklardan derlenen içerikler yayınlanmakta olup tüm hakları sahiplerinindir. Sitedeki içerikler atıf gösterilerek kaynak olarak kullanlabilir. Yazıların yasal sorumluluğu yazara aittir. Tüm Hakları Saklıdır. Kırmızlar® 2010 - 2024

medyagen