Gönül Köprüleri Kurmak  

“İçimizden biri köprü olmaya razı olmazsa, kıyamete kadar bu suyun kıyılarını bekleriz.”                                                                                                                                                         A. Nihat ASYA

      

Su damla damla düşer elifi akışlarla yeryüzüne. Toprak onun bereketiyle uyanır, ıtırlı çiçekleriyle. Damlalar,  toprağın su açlığını doyurduktan sonra birleşerek zahmetli bir yolculuğa çıkmaya niyetlenir. Usul usul akar, yanına çağırır az ve zayıf olanı. Kendini yola vurur, sığ derelerden, derin vadilerden, çağlayarak, ağlayarak, bazen de türkü söyleyerek akar. Çağrısına uyar çaylar, dereler katışarak, bütünleşerek. 

Allah kelamındadır suyun sırrı. Su, Zemzem’dir, bebeğin ağzına ilk damlatılan ve son nefesinde insanlara verilen. Kevser, cennet suyudur; sütten ak, kaymaktan yumuşak, baldan tatlı, kardan soğuktur. Bu kutsal suyu içenler, bir daha susamazlar.    

Su; saflık, sadelik, duruluk ve bilgeliğin simgesidir. Ruh ve beden temizliğini su sağlar. Kendi dilinde ilahiler okur, hikmeti ariflere malumdur.  Su, insan tabiatlıdır; bazen sakin bazen hırçın,  derin veya sığ.     

Kendini yormaz, yolunun üstündekileri dolaşarak, aşarak ilerler. Onun derdi, denize kavuşmak, kesretten vahdete yönelmektir amacı. Bir damlada saklıdır ummanların gizemi. Derya, umman olmak erdemli insanların yüceliğini ifade eder. Deniz, suyun birliğidir.   

Dere, akarsu ve karaların iki yakasına birleştirmek için köprüler kurulur. Köprüler, aynı zamanda günümüzde çok önem kazanan iletişim ve etkileşimin en başta gelen tarafıdır. Köprü, hasretlik çekenleri kavuşturur. Hangi malzemeden yapılırsa yapılsın her köprü, suyun ziynetidir. Paha biçilemeyen mücevheridir. Köprü, gerçek ve mecazi anlamlarıyla Türkçe’nin zengin kelimelerindendir. Gerçek anlamıyla köprüler, su üzerinde iki yakayı birleştiren zarif bir gerdanlıktır.   

Sırat, İslâm inanışında, âhirette cehennem üzerinde kurulacak köprüdür. Üzerinden düşenler cehenneme, kolayca geçenler ise cennete gideceklerdir. O sırat ki, adalet tartısında kıldan ince, hükmün icrasında kılıçtan keskincedir. Sırat; iyi ile kötünün, güzel ile çirkinin, doğru ile yanlışın ayrıştırıldığı bir mekândır. Edebi eserlerde sırat, imge olarak da kullanılır.   

    

Hoca Ahmet Yesevi; 

Dünya için gam yeme, Hak’tan başkasını deme.                                           

Kişi malını yeme. Sırat üzre tutar ya.’’ 

           

dizeleriyle Sırat’ın önemli bir yönünü ifade eder.

    

Rivayetlere göre Lokman Hekim, bulduğu ölümsüzlük reçetesini bir köprünün üzerindeyken nehre düşürmüş, böylece ölümsüzlük, sulara karışmıştır. Çünkü ilahi söz olarak  “su hayattır ve her canlı sudan yaratılmıştır.”  Suyun diriliği ve kutsallığı Yaradan’ın bir armağanıdır.    

Dede Korkut, “Duha Koca Oğlu Deli Dumrul Boyu”nda fiziki gücün yüceltilmesini, değerlere meydan okunmasını, kuru bir çayın üzerine kurulan köprüden geçen ve geçmeyen insanlardan zorla para toplanmasını ve bunların sonucunda nefsin terbiye edilmesini konu olarak seçmiştir. Kuru çayın üzerine kurulan köprü, ticari bir meta şekliyle simgeleştirilmiştir. Burada köprü; birleştirme, uzlaştırma ve ulaştırma özellikleriyle etkileşim ve iletişim vasıfları yerine, güce ve zorbalığa dayanan bir anlayışın somut göstergesinin aracıdır. Hikâye, nefsin aşama aşama terbiye edilmesini belirterek köprü imgesini yerli yerine oturtur.      

Köprülerin ticari ve kültürel boyutları hep olagelmiştir. Aynı zamanda köprüler meydan, park gibi yerlerle birlikte “aylaklık mekanı” dır.       

Köprü mecazi anlamda kullanıldığı vakit daha derinlikli anlamlar kazanır. Hikmet ve irfan dolu söyleyişlerle zaman ötesi kimliklere bürünür. İnsanların bir arada barış ve kardeşlik içinde yaşama sağlıklı bir hayat sürmeleri köprüyle simgeleşir. Kardeşlik köprüsü, barış köprüsü, kültür köprüsü, gönül köprüsü gibi kavramlarla insanlar arası etkileşim ve iletişim güçlendirilir. Hoşgörünün oluşturduğu atmosferde yeni güzellikler doğar. İnsanları birbirine karşı ötekileştiren kin, garez, kıskançlık, çekememezlik gibi olumsuz davranışlar, kültür ve gönül köprüleri kurularak hasım olanları hısım yapar. Geçmişten süzülüp billurlaşarak gelen değerler, köprülerle yeni nesillere aktarılır. Bu köprülerin sağlam kültürel malzemelerden kurulması sayesinde millet olmanın gerçeği ortaya çıkar. Kişi ve toplumların üzerinde anlaşıp sözleştikleri normlar, millet olma bilincinin ortak değerleri köprü imgesiyle buluşma noktasıdır. Buluşulan, uzlaşılan noktaların çokluğu, toplumsal yapının gücünü gösterir. Mekân algısı, fiziki yapının dışında da anlamlar taşır. Bu bakımdan köprü, maddi durumundan çok, mana yönüyle daha kapsamlı semantik bir özelliktedir.     

Kültür köprüsü; mazi, hâl ve istikbali bir bütünlük içinde değerlendirir. Toplumun kültürel değerlerini gelecek nesillere aktarmayı öngörür. Gönül köprüsü ise kişiler arasında barış, kardeşlik, hoşgörü, sevgi, muhabbet, iyilik, güzellik ve doğruluk kavramlarını pekiştirmek amacındadır.     

İnsan gönül kulağıyla duyar, gönül gözüyle görür, gönülleri hoş tutar, gönülden bağlanırsa gönüllere girer, birlik âlemindeki gerçeği kavrar, mutlak varlığı içinde hissederek  huzura  erer, olgunlaşır. İnsan, bağışlanan bilgi, hikmet ve erdemle hayatın zorluklarına, çaresizliklerine çözümler bulur. İnsan, dünya güzelliklerinin şükrünü eda ederek nimetinin bereketini artırır.   

Aşk, gönülde tecelli eder. Gönül onunla zenginleşir. Aşk, bütün evrenin yaradılış sebebidir. Beşeri aşkın, basamaklarından çıkılarak ilahi aşka ulaşılır. “Leyli Leyli” diyen dil, “Mevla Mevla” nidaları ile gerçek olan aşkı bulur. Aşk, insanın yaradılışından getirdiği bir duygudur ki, mekânı gönüldür. Aşk, cemali ruh ile celali nefsi terbiye ederek kemal ulaşmaktır gönül yurdunda.     

İnsan; gönül kırmak yerine gönül yapmayı, gönül fethetmeyi tercih ederek, hem Hak rızasını kazanacak hem de iç dünyasındaki  hazineleri keşfetmiş olacaktır. İnsanı  değerli kılan içindeki  gönül cevheridir. Onu kaybedenler, yitiğini bilmeyenler ve kendini tanımayanlardır.    

Gönlün sınırları genişledikçe hayat yeniden başlar. Engin gönüllü olanlar hayatı  gerçek anlamıyla kavramış kimselerdir. Zaten  insanlığı  zenginleştiren ve güzelleştirenler de onlar değil midir?  Onlar, gönülleri fethedenlerdir.     

Gönül erleri, iki yakayı bölen seller, delice çaylar üzerine köprüler kurar. Yine gönül erleri; kin, nefret, aşağılama, hakaret, hor görme, hasetlik, kıskançlık gibi olumsuz duyguları kalplerden kaldırmak için gönül köprüleri inşa eder. İşi “sevi” olanlar, insanları gönül bağıyla buluşturarak bozkırda alca güller yetiştirirler.

    

Yazar
Ahmet URFALI

AHMET URFALI’NIN ÖZGEÇMİŞİ1955 yılında Emirdağ’da doğdu. İlk, orta ve lise öğrenimini memleketinde tamamladı. Üniversite tahsilini, Türkçe, Türk Dili ve Edebiyatı ile Sosyoloji üzerine lisans eğitimi gördü. Yurdun değ... devamı

Bu websitesinde farkı kaynaklardan derlenen içerikler yayınlanmakta olup tüm hakları sahiplerinindir. Sitedeki içerikler atıf gösterilerek kaynak olarak kullanlabilir. Yazıların yasal sorumluluğu yazara aittir. Tüm Hakları Saklıdır. Kırmızlar® 2010 - 2024

medyagen