Azerbaycan-İran Gerginliği Tırmanırken 

14 ayı geride kalan Ukrayna Savaşından sonra şimdi de dikkatler savaş tamtamlarının tekrardan çalmaya başladığı ‘Güney Kafkasya’ya doğru odaklanmış durumdadır. Mutlaka farkındasınız, Karabağ Savaşından sonra şimdilerdeAzerbaycan-İran arasında savaşa giden kelimenin tam anlamıyla bir “diplomatik çöküş” yaşanmaktadır. Kuşkusuz yaşananlar bugüne özgü değildir. Çok fazla geriye gitmeye de gerek yok.  Bir İslam ülkesi olarak İran, Azerbaycan’ın 30 yıllık işgali boyunca Ermenistan’ı desteklemekle kalmayıp sözde Minsk Grubunun üyesi yayılmacı Afrika kıtasının sömürücüsü Fransa ile birlikte Erivan’ın başlıca müttefiki olduğunu her vesileyle ortaya koymuştur. Ama bütün bunların tepe noktası, Azerbaycan-İran arasında gerilimin tırmanmaya geçtiği milat 2020’de Azerbaycan’ın Ermenistan zaferiyle sonuçlanan 44 günlük Karabağ Savaşı’dır.  Karabağ Savaşı sonrası işgal edilmiş topraklarını kurtaran Azerbaycan ile İran arasında yaşanan gerilimin azalması bir yana, savaşa giden tırmanmada dolu dizgin yol alınmaktadır. Evet sevgili okurlar, savaştan sonra genel tutumda bir değişim olmadığı gibi, aksine İran, Ermenistan’la dayanışmayı daha da arttırmış bir de üstüne üstlük 21 Ekim 2022 tarihinde Syunik (Zengezur) eyaletinin merkezi Kapan’da konsolosluk açmıştır. Bu eyleme aynı gün Cumhurbaşkanı Erdoğan Şuşa’da konsolosluk açacakları vaadi olarak karşılık vermiştir. Bu durum bir anlamda “Kapan’a karşı Şuşa” Türkiye’nin İran’ın karşı bir ‘Meydan Okuma ve Yanıtlama (Challenge & Respond)’ sı olarak değerlendirilmektedir. İran’ın meydan okumasına karşı Türkiye bütün olanak ve yetenekleriyle Azerbaycan’ın yanında olduğunu aynı gün yanıtlamıştır. Bu şekilde Azerbaycan da İran’dan korkmadığını aynı sertlikle cevap verebilme imkanını yakalamıştır. Sürekli gerginliğin arttığı bu ortamda İran’ın Azerbaycan’a karşı tahkir ve tehdidinin neden arttırmış olabileceği sorgulandığında “İsrail” etmeni ile karşılaşılmaktadır. İsrail’in ilk ve itibarlı günlük ‘Hareetz Gazetesi’ yayınlamış olduğu haberlerle bu konuya anlamlı yanıtlar verdiğini de unutmamak gerekir. Haaretz gazetesinin bu konudaki en büyük iddiası Mossad’ın İran’da ele geçirdiği nükleer arşivinin Azerbaycan üzerinden İsrail’e götürüldüğüdür. Ateş olmayan yerden duman çıkar mı? Kuşkusuz hayır. İran 1975 yılından beri yapmış olduğu çalışmalar sonucunda nükleer bir ‘eşik devlet’ haline gelmiş, hatta daha da ilerisine geçmiştir. Peki, ne demektir, ‘nükleer eşik devlet’? Bir ülkenin nükleer silahları hızlı bir şekilde inşa etme teknolojisine sahip olması, ancak bunu henüz gerçekleştirmemiş olması durumudur. Bu durumu en iyi takip eden ülkelerden birincisi Ortadoğu’da varlığını devam ettirebilme endişesi içerisinde olan İsrail ve onun koruyucusu ABD’dir. Yeri gelmişken söyleyelim, İsrail aynı zamanda ABD ‘nin Ortadoğu’da gözü kulağıdır.  Şimdi yine hep birlikte anımsayalım, bundan tam tam bir buçuk yıl önce 9 Kasım 2021 tarihinde İsrail Genelkurmay Başkanı Aviv Kochavi’nin İsrail parlamentosu Knesset Dış İlişkiler ve Güvenlik Komitesi karşısında yaptığı açıklamasında “Ordu, İran’ın nükleer tesislerine olası bir saldırı için hazırlıklarını artırıyor. İsrail ordusu İran ve askeri nükleer tehditle başa çıkmak için operasyonel planlamalarını ve hazırlıklarını hızlandırmalı” ifadelerini kullanmıştır. (1) İsrail’in eski Genelkurmay Başkanı ve bir önceki İsrail Savunma Bakanı Binyamin “Benny” Gantz, İsrail’in büyük güçler ile İran arasında yeni bir nükleer anlaşmaya varılmasına karşı olmadığını vurgulamakla beraber, İran’ın nükleer silah yaptığı ya da yapmaya çok yakın olduğu yönündeki endişelerini, kaygılarını ve korkularını hemen her vesileyle dile getirmiştir. İran ile eğer bir anlaşma yapılacaksa, bu anlaşmanın bir öncekinden daha iyi bir anlaşma olması gerektiğini, balistik füzelerin geliştirilmesinin kısıtlanması, bölgesel egemenlik projesinin durdurulması ve bölge ülkelerinde silahlı milislerin konuşlandırılmasına, bu milislerin İntihar SİHA (Kamikaze Drone)’ları gibi gelişmiş silahlarla donatılmasına ve bölge ülkelerinde ve dünyadaki terör faaliyetlerine bir son verilmesi gibi konuları içermesi gerektiğini devamlı söylemektedir.

Bütün bunlar bir başka deyişle ABD-İsrail’in operasyonel yakınlaşmasını, bölgesel güçlerinde örgütlenmesiyle İran’a karşı bir harekât yapılabilme olasılığının da perde arkasını açıklamaktadır. İran’daki iç cephe de Tahran yönetimine karşı sesini yükseltmiştir.  İran’da ‘ahlak polisleri’ tarafından öldürülen Mahsa Amini isyanı sonrası “Jin, Jiyan, Azadi” (Kadın, Yaşam, Özgürlük) sloganıyla yayılan gösterilerde Kürtler, Güney Azerbaycan Türkleri ve Belucların yaşadığı bölgelerin kaynamaya hazır olduğunu, millet-i hâkime Farslar dahil ölümü göze alan İran’daki halkların özgürlük nidalarını hep birlikte gördük. Tahran’ın bilinçli karikatür krizleriyle halkların karşı koyma refleksini artık ortaya çıkaramadığını, bölünmeye doğru dolu dizgin gittiğini de hep birlikte izledik. Türkiye ve İsrail desteğini arkasına alan Azerbaycan da İran’a karşı 1990’larda Tebriz merkezli “Birleşik Azerbaycan” ın mimarı Ebulfeyz Elçibey döneminin “Büyük Azerbaycan” ülküsü konusunda tekrardan sesini yükseltmiştir, yükseltebilmiştir. (2)

11 yıl önce kendisini ART televizyonunda ağırlamaktan büyük onur duyduğum şimdilerde Washington’da bulunan Güney Azerbaycan Milli Uyanış Hareketi(GAMOH) lideri Mahmudali Çehreganlı Azerbaycan devlet televizyonu AzTV’den “Büyük Azerbaycan faşist molla rejiminin sonu olacak” mesajı vermiş, hemen her vesileyle de benzer açıklamalarına devam etmektedir. Oysa yakın zamana kadar İran’ın da içinde olduğu Astana süreci kapsamında ne Ankara ne de Bakü yönetimi Çehreganlı’nın Türkiye ve Azerbaycan’a gelmesine izin dahi veremiyorlardı. Bu yaşanılmış bir gerçektir. 

Cumhurbaşkanı Erdoğan 2020’de “Aras’ı ayırdılar, Kum ile doldurdular; ben senden ayrılmazdım, Zor ile ayırdılar, Ay Lâçin, can Lâçin, Men sene kurban Lâçin” ünlü Aras şiirinin bilindik meydan okuyucu dizelerini okumuş, arkasından da ‘Aras, türküsünü daha güçlü çığıracak. Karabağ şikestesini okuyan nefesler daha yüksek daha güçlü çıkacaktır’ ifadelerini kullanmıştı. (3) Bu meydan okuma karşısında Ankara-Tahran ilişkileri bir anda buz gibi olmuştu. Bu durum karşısında İran’ın ibresinin, neden ÇHC ve RF’yi göstermiş olduğu şimdi daha iyi anlaşılmaktadır, sanırım. 

Bıraktığımız yerden ‘Hareetz Gazetesi’ iddialarına devam edelim. Gazete 6 Mart 2023 tarihinde benzer iddialarına devamla İsrail’in İran’ın nükleer tesislerine yönelik olası bir saldırısı için bir havaalanı hazırladığını ve Mossad’a İran’ı izlemek üzere bir merkez açılmasına izin verdiğini yazmıştır. Gazeteye göre İran-Azerbaycan ilişkilerinin tırmanmaya dönüşümünde ikinci can alıcı unsur Azerbaycan’ın 2016’dan itibaren İsrail’den 92 uçak seferiyle milyarlarca dolar değerinde silah almasıdır. (4) Bütün bunlar devam ederken tüm istihbarat olanaklarını seferber eden İran’ın İsrail tarafından desteklenen Türkiye ve Azerbaycan tarafından ‘ikili kuşatma’ (dual containment) ya alınması üzerinde daha fazla durur hale gelmiştir. 

Uzun lafın kısası İran, Kafkasya’da özellikle de Güney Kafkasya’da jeopolitik statünün değişmesini bölgesel çıkarları bakımından tehlikeli, hatta yaşamsal bir boyut olarak görmektedir. Bu görüşün odak noktasında Zengezur Koridoru sorunu bulunmaktadır, daha doğru bir ifadeyle en kritik mesele Zengezur Koridor meselesidir. Karabağ Savaşı’nda sınırda 132 kilometrelik şerit Azerbaycan’ın kontrolüne geçerken, İran-Ermenistan koridorunda İranlı kamyonların Azerbaycan tarafından denetim mekanizmasına tabi tutulması İran’ı ziyadesiyle rahatsız etmiştir. Bu durum, Azerbaycan’a karşı Ermenistan’a yardım parametresini elinde bulunduran İran’ın tahammül sınırlarını zorlamaktadır. Buna ilaveten ateşkes anlaşması gereği Azerbaycan ile Nahçıvan arasında Zengezur üzerinden ulaşım hatları açma planı krizin boyutunu fazlasıyla da değiştirmiştir. Azerbaycan’ın ata toprağı olarak gördüğü Zengezur el değiştirirse -ki el değiştirmesi mukadderdir-Aras Nehri’nin kontrolü bütünüyle Bakü’nün eline geçebileceğini öngörmektedir. Gerçekten de İran, Zengezur Koridorunun durum üstünlüğünü başta İsrail olmak üzere Azerbaycan ve Türkiye’ye bırakılacağını aşağıdaki olumsuz düşüncelerle kıymetlendirmektedir: 

1. Zengezur’dan koridor açıldığında İran’ın Asya-Avrupa arasında güzergâh olma avantajını yitirilecek. Çin’in Yol ve Kuşak Projesi’nde İran’ın önemi azalacak. 

2. Ermenistan’la sınır değişecek, ulaşım hatları kesilecek ve jeostratejik denge değişecek.

3. Rusya, Kafkasya ve Karadeniz’e ulaşım zorlaşacak.

4. Azerbaycan-Nahçıvan bağlantısı artık İran üzerinden sağlanmayacağı için ekonomik kayıp yaşanacak.

5. Tahran’ın bölgedeki etkisi zayıflayacak.

6.Türkmen gazı bu koridorla Türkiye-Avrupa’ya bağlanırsa İran gazına talep azalacak.

İşte İran açısından işin içyüzü, daha doğrusu  ‘Vehbi’nin Kerrakesi’ budur. 

Bu kıymetlendirmelerin alana yansıması olarak da İran kesinlikle sınırların değişmesine karşı olduğunu destekleyecek tarzda Aras Nehri hattında 4 askeri tatbikat yapmış, Azerbaycan da karşı tatbikatlarla kararlılık mesajı vermiştir. Tırmanma eğilimindeki bu tehditkârlık adeta sabitleşmiş ilkesel bir duruma da evrilmiş durumdadır. Rahatsızlığın nedeni çok açık. Birincisi Azerbaycan’ın İsrail ile ilişkilerini ilerletmesi, ikincisi de Türkiye-Azerbaycan arasında “iki devlet bir millet” ilişkisinin İbn Haldun’un ünlü asabiyet kuramı kapsamında millet şuuru içerisinde ete ve kemiğe büründürülmesidir. Gerek Türkiye ile Azerbaycan gerekse İsrail ve Azerbaycan arasındaki ilişkiler reelpolitik’ten çok daha ileri bir düzeyi de dikte ettirmektedir. Malum, tarihte Ermeni topluluklara birçok neden ve saiklerle destek vermiş olan İran Azerbaycan’ın hem İsrail’e hem de Türkiye’ye yakınlaşmasını fevkalade rahatsız edici olaylar zinziri olarak değerlendirmektedir. Gerçekten de Türkiye ile Azerbaycan arasındaki kardeşlik bağları Güney Kafkasya stratejik dengesini değiştirecek bir askeri ittifak haline geldiği herkes tarafından kabul görür bir gerçektir.  Türk Dışişleri’nin geleneksel olarak itidalli ve soğukkanlı diplomatik retoriği ile bile Bakü ile Ankara arasındaki ilişkiler “bir millet-iki devlet” anlayışı çerçevesinde ifade edilmektedir. Aynı zamanda her iki ülkenin hemen her seviyedeki yönetimleri tarafından en üst düzeyde kardeşlik bağları her iki ülkede hemen her vesileyle vurgulanmaktadır. O kadar ki, son on yılda, söz konusu kardeşlik bağları Güney Kafkasya stratejik dengesini değiştirecek bir askeri ittifak haline gelmiş durumdadır. Ulaşılan bu yüksek düzey, Azerbaycan Silahlı Kuvvetleri’nin son dönemde gösterdiği savaş alanındaki başarılar ve Türkiye savunma sanayiinin atılımları ile birlikte değerlendirildiğinde, yeni bir bölgesel gerçekliği yansıtmaktadır. (5)

Şimdi isterseniz bakalım, gelinen bu durumun uluslararası hukuk veçhesine.  İki temel hukuki çerçeveye dayandırılan Türkiye ve Azerbaycan arasındaki savunma ilişkilerinin birincisi, 1990’larda yapılan düzenlemeler ile Azerbaycanlı askeri personelin Türkiye’de eğitim almasını da sağlayan iş birliği anlaşmasıdır. İkinci ondan da daha önemli çerçeve ise 2010 yılında imzalanan “Stratejik Ortaklık ve Karşılıklı Yardım Anlaşması” kazanımıdır. O kadar ki bu durum, uluslararası hukuk zemininde Türkiye-Azerbaycan ilişkilerini ikili askeri ittifak düzeyine yükselttiği ve temellendirilmiş olduğu çok rahat ifade edilebilir. Zira, ilgili anlaşmanın ikinci maddesi, Birleşmiş Milletler Şartı’nın meşru müdafaa hakkını düzenlediği 51. maddesine de atıfta bulunarak, taraflardan, yani Türkiye ve Azerbaycan’dan birinin üçüncü ülke ya da ülkeler tarafından saldırıya maruz kalması halinde ortak bir güvenlik ve savunma perspektifi oluşturulacağını belirtmektedir. (5)

Teknik olarak bu madde askeri ittifakların temel hukuki şartı olan -tıpkı NATO kurucu antlaşmasının ünlü 5. maddesi gibi- bir “casus foederis” yani hangi koşullar altında bir ittifakın yükümlülüklerinin savunma yetenekleri de kullanılarak harekete geçirileceğine ilişkin rehber niteliği taşımasıdır. Latince’de “casus foederis” hukukî terimi “bir anlaşmanın uygulanabilir ve bağlayıcı hale geldiği koşul” demektir. Bu cümle kapsamında bir devlet başka bir devlete tek taraflı, bir anlaşma ile yardım edeceğini açıkladığında devletlerarasındaki ilişkilerde (sözgelimi dışardan bir saldırı ya da bir ayaklanma durumunda) böyle bir taahhüdü hatırlatmaya (6) gerek kalmadan anlaşmada belirlenen durum ortaya çıktığı anda otomatik olarak uygulanabilen bir doktrini, bir öğretiyi de ifade etmektedir. Örneğin NATO Antlaşması’nın 5. maddesi imzacı devletlerden her birini herhangi bir dış saldırı olduğunda, diğerlerine askeri olarak yardım etmesini zorunlu kılmaktadır.

İran’ı çevreleyen Azerbaycan, Türkiye kuşatması ile İsrail-ABD öncülüğünde yapılabilecek saldırı beklentisi ve olası bu saldırının tetikleyebileceği iç cephedeki Kürtler, Güney Azerbaycan Türkleri ve Belucların saldırı kıvılcımı ile milis harekâtına başlayabilecekleri beklentisi İran’da Molla Rejimini fazlasıyla germeye devam etmektedir. Hedef Molla Rejimi iktidarına son verilmesi ve İran’ın bölünmesidir. Bu nedenle İran, Pekin’in arabuluculuğunda Suudi Arabistan’la uzlaşıp bölgesel düşmanlıkları geriletmeyi ve bu sayede İsrail’in Abraham Anlaşmaları ile yakaladığı ivmeyi tersine çevirmeyi hedeflemektedir. Evet, sevgili okurlar 14 Mayıs seçimlerinden sonra Asrın Felaketini yaşayan ülkemizi ve bölgemizi zor günler beklemektedir. İtidal ve temkinle hareket eden bölge ülkeleri her türlü provokasyona karşı savaş ortamından kaçınabilir ama İsrail-ABD öncülüğünde İran’a karşı olası bir askeri müdahalede ‘Büyük Azerbaycan’ın operasyon sahnesine dönebileceği endişe ve kaygısı da gözlerden uzak tutulmamalıdır. 

Dipnotlar

(1) Nazir Mecelli “İsrail Savunma Bakanı Gantz, ABD’de İran’a yönelik ortak askeri operasyonları görüşüyor”,Şarkul Avsat, 10 Aralık, 2021;  https://turkish.aawsat.com/home/article/3351586/i%CC%87srail-savunma-bakan%C4%B1-gantz-abd%E2%80%99de-i%CC%87rana-y%C3%B6nelik-ortak-askeri-operasyonlar%C4%B1/ Erişim Tarihi 30.10.2022/

(2) Esat Arslan, “İran’ın İbresi Artık Rusya’yı Gösteriyor” Kırmızılar, 30 Ekim 2022;   https://www.kirmizilar.com/tr/index.php/guncel-yazilar3/7304-i-ran-in-i-bresi-artik-rusya-yi-gosteriyor/ Erişim Tarihi 15.04.2023/

(3) https://www.odatv4.com/guncel/turkiye-ve-iran-disislerine-dersler-13122013-197905/ Erişim Tarihi 15.04.2023/

(4) Fehim Taştekin, “İran ve Azerbaycan arasında gerilim neden arttı?” BBC Türkçe Servis, 11 Nisan 2023; https://www.bbc.com/turkce/articles/c51kzkg4j48o/Erişim Tarihi 15.04.2023/

(5) Can Kasapoğlu, “Türkiye-Azerbaycan: Savunma İş Birliğinden Askeri İttifaka”, 31.10.2017; https://www.aa.com.tr/tr/analiz-haber/turkiye-azerbaycan-savunma-is-birliginden-askeri-ittifaka/952323/Erişim Tarihi 15.04.2023/

(6) https://bilgiyelpazesi.com/egitim_ogretim/konu_anlatimli_dersler/uluslararasi_iliskiler_politika_konu_anlatimlar/casus_foederis.asp/Erişim Tarihi 15.04.2023/

            

            

Yazar
Esat ARSLAN

Esat Arslan, İstanbul’da 15 Nisan 1947 tarihinde doğdu. İlk ve orta öğrenimini İstanbul’da; yükseköğrenimini Ankara’da tamamlayan Esat Arslan, Savunma Bilimleri, Kamu Yönetimi dallarında yüksek lisans; Türkiye Cumhuriyeti Tarihi da... devamı

Bu websitesinde farkı kaynaklardan derlenen içerikler yayınlanmakta olup tüm hakları sahiplerinindir. Sitedeki içerikler atıf gösterilerek kaynak olarak kullanlabilir. Yazıların yasal sorumluluğu yazara aittir. Tüm Hakları Saklıdır. Kırmızlar® 2010 - 2024

medyagen