İngiltere’de Boris Johnson Dönemi: Brexit Süreci ve Türkiye’ye Olası Yansımaları

Her ne kadar Johnson döneminde Londra’nın AB’ye karşı Atlantikçi siyaseti benimseyerek Anglosakson ittifakı ayakta tutmaya yöneleceği öngörülse de dünya çok kutupluluğa evrilirken İngiltere’nin buna kayıtsız kalacağı da düşünülemez. Bu nedenle de İngiltere’nin kendisini ABD ve AB’den bağımsız bir kutup olarak tanımlamaya çalışacağı öne sürülebilir. İşte Londra’nın bu konumlanışının Türkiye’ye de çeşitli yansımaları olacaktır.

*****

Doğacan BABACAN

22 Temmuz 2019 tarihinde İngiltere’de Muhafazakâr Parti’nin yeni genel başkanını belirleyen seçimlerin sonuçları açıklanmış ve eski Dışişleri Bakanı Boris Johnson, aldığı 92.153 oyla partinin liderliğine seçilmiştir. Buna karşılık mevcut Dışişleri Bakanı Jeremy Hunt ise yalnızca 46.656 parti üyesinin desteğini alabilmiştir. Bu durum, Muhafazakâr Parti’nin iktidarda bulunması sebebiyle Johnson’un İngiltere Başbakanı olarak seçilmesi anlamına da gelmektedir. Böylece Johnson, David Cameron ve Theresa May’in ardından Brexit sürecinde görev yapacak üçüncü başbakan olmuştur.

Bilindiği gibi İngiltere’nin Avrupa Birliği’nden (AB) ayrılmasını ifade eden Brexit, Londra’nın siyasi krizlerle yüzleşmesine sebebiyet vermiş ve içinden çıkılması güç bir hal almıştır. Çünkü İngiltere’nin AB’den ayrılma sürecini şekillendirecek olan 585 sayfalık anlaşma, İngiltere Parlamentosu tarafından reddedilmiş ve çeşitli seçenekler tartışılmaya başlanmıştır. Bu bağlamda Brexit karşıtları tarafından AB’den ayrılma kararının alındığı 23 Haziran 2016 tarihli referandumda, ülkenin %48’inin Birlik’te kalmak istediği dile getirilmiş ve yaşanan siyasi krizlerle birlikte bu oranın daha da arttığı iddia edilmiştir. Dolayısıyla ülkede Brexit sürecini sonlandıracak yeni bir referandumun yapılması talebi gündeme gelmiştir. Ancak iktidarda bulunan Muhafazakâr Parti’nin Brexit yanlısı tutumu, bu ihtimalin ortadan kalkmasına neden olmuş ve May’den sonra parti liderini belirleyen seçimin temel tartışması da Brexit’e ilişkin yeni referandum yapılmasını reddeden senaryolar üzerinden şekillenmiştir. Bu seçenekler, anlaşmalı ayrılık ve anlaşmasız ayrılık olarak ifade edilebilir.

Johnson ile Hunt arasındaki yarışa, bu iki yol haritası üzerinden yapılan tartışmalar damga vurmuştur. Zira May’in AB’yle yaptığı anlaşmanın parlamentoda reddedildiği dönemde hem Brexit karşıtları hem anlaşmasız ayrılıktan yana olanlar hem de anlaşmalı ayrılığı savunurken İngiltere’nin çıkarlarına daha uygun bir anlaşmanın yapılması gerektiğini dile getirenler olumsuz oy kullanmıştır. Gelinen noktada seçimi Johnson’un kazanması ise anlaşmasız ayrılık fikrinin Londra’nın yeni yol haritası olduğuna işaret etmektedir. Nitekim seçim sonuçlarının ilan edilmesinin ardından yaptığı ilk açıklamada Johnson, “Brexit’i 31 Ekim’de halledeceğiz.”[1] diyerek sürecin daha fazla uzamayacağını net bir biçimde ortaya koymuştur.

Aslında anlaşmasız ayrılık kararı, İngiltere’nin geleneksel devlet aklına da uygundur. Dolayısıyla Johnson’un liderliğiyle İngiltere’nin tarihsel kodlarına dönme kararı aldığını öne sürmek mümkündür. Çünkü Londra’nın küresel sistem üzerindeki hegemon aktör olduğu dönemlerde uyguladığı Avrupa politikası, Kıta Avrupası’nın siyasi bütünleşmesinin önlenmesi üzerine kurulmuş ve bu dönemde İngiltere, Avrupa’nın sorunlarına müdahil olmaktan uzak durmuştur. Avrupa kıtasına müdahale etmesi gerektiği durumlarda ise Londra, kıtanın tek bir siyasi aktörün kontrolüne geçmesine karşı, “dengenin dengeleyicisi” olarak tanımladığı politik konumlanış çerçevesinde güçsüz devletleri desteklemiştir.[2] Günümüzde de AB’nin kıta ülkelerinin entegrasyonunu sağlayan bir siyasi yapıya dönüşmesi karşısında Brexit, kıtayı istikrarsızlaştırarak entegrasyon sürecini baltalama amacıyla yapılmış bir hamle olarak değerlendirilebilir. Dahası bu hamle, Avrupa’da yükselen aşırı sağın da etkisiyle yeni ayrılık kararlarını tetikleyebilir.

Şüphesiz AB içerisinde “çok kutuplu dünya düzeni” söylemlerinin öne çıktığı ve “Avrupa Ordusu” tartışmalarının yapıldığı bir süreçte, İngiltere’nin AB’den ayrılmaya yönelmesi, Londra’nın Atlantikçi bir çizgiyi benimsediği şeklinde yorumlanabilir. Zaten bu nedenle de ABD Başkanı Donald Trump, Twitter hesabı üzerinden yaptığı açıklamada, Johnson’u tebrik ederken “Harika olacak.”[3] demiştir.

Her ne kadar Johnson döneminde Londra’nın AB’ye karşı Atlantikçi siyaseti benimseyerek Anglosakson ittifakı ayakta tutmaya yöneleceği öngörülse de dünya çok kutupluluğa evrilirken İngiltere’nin buna kayıtsız kalacağı da düşünülemez. Bu nedenle de İngiltere’nin kendisini ABD ve AB’den bağımsız bir kutup olarak tanımlamaya çalışacağı öne sürülebilir. İşte Londra’nın bu konumlanışının Türkiye’ye de çeşitli yansımaları olacaktır.

Bu noktada çok kutuplu dünyadaki kutuplardan bir tanesi olmak isteyen İngiltere’nin Türkiye politikasının ABD’den farklılaştığı vurgulanmalıdır. Zira Ortadoğu siyasetinde ABD, terör örgütleri üzerinden Türkiye’yi kuşatmaya çalışmaktadır. İngiltere ise Türkiye’yle işbirliğini sürdürme iradesi ortaya koymaktadır. Bu iradeyi gözler önüne seren en önemli olay ise Washington yönetiminin bir numaralı failini iade etmediği Fetullahçı Terör Örgütü’nün (FETÖ) 15 Temmuz 2016 tarihinde gerçekleştirdiği askeri kalkışmadır. Söz konusu olay karşısında İngiltere, tereddüde mahal vermeyecek bir şekilde Türk demokrasisinin yanında yer almıştır. Zira darbe girişiminin hemen ardından Twitter üzerinden açıklamada bulunan dönemin İngiltere Dışişleri Bakanı Johnson, “Az önce Türkiye Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’yla görüştüm. İngiltere’nin demokratik yollarla seçilmiş hükümetlere ve kurumlara olan desteğinin altını çizdim.”[4] demiştir. Dolayısıyla Johnson’un başbakanlığı döneminde Londra’nın Ankara’yla olan ilişkilerini geliştirmeye odaklanacağı ifade edilebilir. Zaten iki ülke arasındaki ilişkilerin ticari boyutu da Ankara-Londra hattındaki ilişkilerin derinleşebileceğine işaret etmektedir.

Türkiye ile İngiltere arasındaki ticari ilişkilere değinmek gerekirse, Türkiye’nin ihracat yaptığı ülkeler bağlamında İngiltere’nin 2018 yılında 11,1 milyar dolar ihracatla 2. sırada yer aldığı ifade edilebilir. Buna karşılık İngiltere’nin ihracat yaptığı ülkeler sıralamasında aynı yıl Türkiye, 7,4 milyar dolarla 12. sırada yer almıştır. İki ülke arasındaki ekonomik ilişkiler, 2018 yılı verilerine göre 18,5 milyar dolarlık bir ticaret hacmine sahiptir.[5] Ayrıca Türkiye’deki yabancı sermayeli firmalara ait verilere göre de İngiltere, 2.894 firmayla Almanya, İran ve Suriye’nin ardından 4. sıradadır.[6] Dolayısıyla ekonomik anlamda Türkiye ile İngiltere arasında kazan-kazan anlayışı üzerinden şekillenen bir karşılıklı bağımlılık ilişkisi bulunmaktadır.

Bu karşılıklı bağımlılık durumu, İngiltere’nin Brexit sonrasında AB ülkeleriyle olan ticari münasebetlerinin olumsuz etkileneceği gerçeğiyle birlikte düşünüldüğünde, Ankara’nın Londra nezdindeki öneminin daha da artacağı öne sürülebilir. Çünkü İngiltere, dünyanın çeşitli pazarlarına açılmak için Avrupalı olan; fakat AB içerisinde yer almayan Türkiye’yi kilit bir aktör olarak görecektir. Bu nedenle de Brexit sürecinin Türkiye’nin jeopolitik önemini arttırdığı iddia edilebilir.

Neticede İngiltere, tarihsel kodlarına dönerek Kıta Avrupası’ndaki entegrasyon sürecine darbe vurmaktadır. Böylece Londra, bir yandan Anglosakson ittifakı ayakta tutmaya çalışmakta; diğer yandan da çok kutuplu dünya düzeninin ortaya çıkmaya başladığı günümüzde, Anglosakson ittifakın sürdürülemez hale gelmesi ihtimaline karşı, ABD’den bağımsız bir kutup olarak yeniden önemli bir uluslararası aktör olmaya hazırlanmaktadır. İngiltere’nin ABD’den ayrıştığı en önemli dış politika alanının ise Türkiye’yle ilişkiler olduğu anlaşılmaktadır. Zira Ankara-Washington hattında soğuk rüzgârlar eserken; Ankara ile Londra arasındaki ilişkiler gelişme eğilimi göstermektedir. Johnson’un başbakanlığı ise ilişkilerdeki bahar havasının kalıcı olacağına işaret etmektedir.

Kaynaklar

[1] “Boris Johnson Wins Race to be Tory Leader and PM”, BBC News, https://www.bbc.com/news/uk-politics-49084605, (Erişim Tarihi: 23.07.2019).

[2] Henry Kissinger, Diplomasi, çev. İbrahim H. Kurt, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, İstanbul 2014, s. 62.

[3] @realDonaldTrump, “Congratulations to Boris Johnson on Becoming the New Prime Minister of the United Kingdom. He will be Great!”, Twitter, https://twitter.com/realDonaldTrump/status/1153628242529722369, (Erişim Tarihi: 23.07.2019).

[4] @BorisJohnson, “Just Spoken to #Turkey Foreign Minister @MevlutCavusoglu. I Underlined #UK Support for the Democratic Elected Government&Institutions”, Twitter, https://twitter.com/BorisJohnson/status/754212037274787840, (Erişim Tarihi: 24.07.2019).

[5] “İngiltere Ülke Raporu”, UİB, http://www.uib.org.tr/tr/kbfile/ingiltere-ulke-raporu-msm-sektoru-acsndan, (Erişim Tarihi: 24.07.2019), s. 12.

[6] “Türkiye’deki Yabancı Sermayeli Firma Sayısı ve İngiltere’nin Yeri”, TGDF, http://www.tgdf.org.tr/turkiyedeki-yabanci-sermayeli-firma-sayisi-ve-ingilterenin-yeri/, (Erişim Tarihi: 24.07.2019).

————————————————

Kaynak:

https://ankasam.org/ingilterede-boris-johnson-donemi-brexit-sureci-ve-turkiyeye-olasi-yansimalari/

Yazar
Kırmızılar

Bu websitesinde farkı kaynaklardan derlenen içerikler yayınlanmakta olup tüm hakları sahiplerinindir. Sitedeki içerikler atıf gösterilerek kaynak olarak kullanlabilir. Yazıların yasal sorumluluğu yazara aittir. Tüm Hakları Saklıdır. Kırmızlar® 2010 - 2024

medyagen