Halife Hafter’in Seküler Selefî Ordusu

1980’li yıllarda ‘Uzo” bölgesi üzerinden yaşanan ihtilaf sebebiyle Çad’a yapılan askerî müdahalede komutan olarak görev yaptı. Halife Hafter, Fransa’nın desteklediği Çad güçlerine yenilince bazı Libyalı askerlerle birlikte ABD’ye ait bir askerî uçakla Zaire’ye gitti. Böylece Kaddafi ile yolları da ayrılmış oldu. Yaklaşık 20 yıl Amerika’da yaşadı, 2011’deki devrimden sonra ülkesine geri döndü. Albay Hafter bu süre içinde gözlerden uzak bir hayat yaşadı. Adı ne duyuldu ne de Kaddafi’nin ilgisini çekti.

Halife Hafter’in Libya’ya döndüğünde ilk işi, bazı Libyalı subaylarla birlikte kurduğu Ulusal Ordusu ile, Libya içindeki Kaddafi muhalifi ‘Ulusal Kurtuluş Cephesi’ adlı örgütle yakın ilişki kurmak oldu. 2011’de Kaddafi yönetimine karşı isyan başlayınca Halife Hafter, Amerika’dan dönerek muhaliflerin Kara Kuvvetleri Komutanlığı görevini üstlendi. 2012 yılında yaklaşık 150 Libyalı üst düzey komutan, Halife Hafter komutasında bir genelkurmay başkanlığı kurulmasını teklif etti. Ancak ülkedeki aşiretler ve siyasi yetkililer bu teklifi kabul etmedi.

***** 

Prof.Dr. Hilmi DEMİR

Medhali Selefîlik, yayıldıkları ülkelerde Suudi Arabistan’ın etki ajanları olarak görev yapmaktadırlar. Bir ‘Truva atı’ olarak sızdıkları ülkelerde liderlerle iyi geçinerek, iktidara karşı olan muhalefet gruplarına yönelik sert eleştirilerle güven kazanarak özellikle ordu ve eğitim kurumlarına sızmayı başarıyorlar.

Seküler Selefîlik nasıl oluyor diye merak ediyorsunuzdur. İnanın ben de çok merak ettim. Bu merakım CHP grup başkanvekili Engin Altay TBMM’de yaptığı açıklamada Libya’ya asker gönderme tezkeresine karşı çıkarken Halife Hafter’in Seküler olduğunu söylemesi ile başladı. Bu yüzden bugün size Halife Hafter’i destekleyen Medhali Selefîlerin nasıl seküler olduğunu anlatmaya çalışacağım. Başaramazsam şimdiden hoşgörünüze sığınmak isterim. Ne de olsa Sekülerlik ile Medhali Selefîliği yan yana getiren Sayın Engin Altay. Ben sadece kimdir bu Hafter ve onu destekleyen Medhali Selefîler Libya’da nasıl ortaya çıktı sorularına cevap aramaya çalışacağım…

***

Halife Hafter, 1949 yılında doğdu. 1969 yılında Modern Libya’nın kurucusu olan Kral İdris es-Senusi yönetimine karşı düzenlenen askerî darbeye katıldı. Bildiğimiz tasavvufi hareket olan devrimci Senusi aileye mensup olan İdris es-Senusi Türkiye’ye ziyarete geldiğinde, genç subay Muammer Kaddafi’nin başında olduğu Özgür Subaylar Hareketi’nin askerî darbesiyle iktidarını kaybetmişti.

1980’li yıllarda ‘Uzo” bölgesi üzerinden yaşanan ihtilaf sebebiyle Çad’a yapılan askerî müdahalede komutan olarak görev yaptı. Halife Hafter, Fransa’nın desteklediği Çad güçlerine yenilince bazı Libyalı askerlerle birlikte ABD’ye ait bir askerî uçakla Zaire’ye gitti. Böylece Kaddafi ile yolları da ayrılmış oldu. Yaklaşık 20 yıl Amerika’da yaşadı, 2011’deki devrimden sonra ülkesine geri döndü. Albay Hafter bu süre içinde gözlerden uzak bir hayat yaşadı. Adı ne duyuldu ne de Kaddafi’nin ilgisini çekti.

Halife Hafter’in Libya’ya döndüğünde ilk işi, bazı Libyalı subaylarla birlikte kurduğu Ulusal Ordusu ile, Libya içindeki Kaddafi muhalifi ‘Ulusal Kurtuluş Cephesi’ adlı örgütle yakın ilişki kurmak oldu. 2011’de Kaddafi yönetimine karşı isyan başlayınca Halife Hafter, Amerika’dan dönerek muhaliflerin Kara Kuvvetleri Komutanlığı görevini üstlendi. 2012 yılında yaklaşık 150 Libyalı üst düzey komutan, Halife Hafter komutasında bir genelkurmay başkanlığı kurulmasını teklif etti. Ancak ülkedeki aşiretler ve siyasi yetkililer bu teklifi kabul etmedi.

2014’te yeniden sahneye çıktı. Televizyondan okuduğu bildiride, Libya’nın siyasi geleceğine ilişkin yeni bir yol haritası açıkladı ve askerî vesayet kurulmasını önerdi. Önerileri kabul edilmeyince Tobruk’ta kendi hükûmetini ve meclisini kurarak Trablus’taki BM tarafından tanınmış Ulusal Mutabakat Hükûmeti’ne karşı savaşmaya başladı. 2016 yılında ülke ekonomisinin can damarı olan ve UMH kontrolünde bulunan Petrol Hilali bölgesine saldırı başlattı. Hafter’in Petrol Hilali saldırıları, dünya rezervinde sekizinci sırada olan Libya’nın petrol üretimine de büyük sekte vurdu. 2019 yılına gelindiğinde Libya’nın uluslararası tanınırlığa sahip tek yasal temsilcisi UMH Başbakanı Serrac ile ülkenin doğusundaki silahlı güçlerin lideri Hafter’in oluşturduğu iki güç oluştu.

Hafter ile Medhali Selefîlerin yolu nasıl kesişti?

Bu sorunun cevabı için önce Medhali Selefîlik nedir kısaca açıklayalım. Suudi Arabistan hem Selefîliğin doğuşunda hem de yayılmasında oldukça etkili olmuştur. Selefîlik Suudi Arabistan’ın resmî ideolojisidir. İnanç/itikad alanında Selefîliğe ait olmak onlar için en önemli imanî meseledir. Osmanlı âlimleri Suudi Arabistan’ın mezhebini Muhammed b. Abdülvehhab’dan dolayı ‘Vehhabî’ diye isimlendirseler de Suudi Arabistan âlimleri kendilerini ‘Selefî’ olarak kabul eder ve öyle takdim ederler.

es-Selefiyyetu’l-Medhaliyye olarak bilinen Medhali Selefîliğin kurucusu Şeyh Dr. Rebi’ b. Hâdî el-Medhâlî 1943 yılında dünyaya geldi. Suudi Arabistan’ın resmî selefiliğinin en önemli uleması kabul edilen Muhammed Eman b. Ali el-Câmi  ve Abdülazîz b. Addullah b. Bâz gibilerden ders aldı. Medine İslam Üniversitesinde ders veren Medhali Avrupa’da özellikle Hollanda’da, Güneydoğu Asya’da, Kuveyt ve Kazakistan’da Mısır ve Libya gibi bir çok ülkede yayılmaktadır.

Bu hareket I. Körfez Savaşı esnasında yabancı güçlerin Suud topraklarını kullanıp kullanamayacağı tartışmaları neticesinde ortaya çıkmıştır. Bazı Suudlu şeyhler ve Sahve liderleri yabancı güçlerin İslam topraklarından bir başka İslam ülkesi ile savaşmasına cevaz vermemiş, bunu haram görmüş; diğer taraftan resmî ulema ise bunda ülke adına maslahat gördüğü için cevaz vermiş, fakat haram gören diğer ulemayı suçlamamıştır. el-Medhâlî önderliğindeki diğer ulema ise, “ulu’l-emr’in verdiği hükme kayıtsız şartsız teslim olmak gerekir” ilkesi mülahazasıyla yabancı güçlerin ülkeye girmesini haram gören grubu isyan çıkaran haricilikle suçlamıştır. Yöneticiye karşı eleştiriyi bile fitne kabul gören bu hareket tasavvuf düşmanlığı, katı lafızcı din yorumu gibi Selefîliğin temek özelliklerini taşımaktadır…

***

Medhalilik hareketi Libya’da 1990’lı yıllarda Muammer Kaddafi’nin çabasıyla yayılmıştır. Kaddafi bu hareketi kendisine muhalefet yapan diğer İslami gruplara karşı kullanmak üzere desteklemiştir. Medhalilik Libya’da özellikle terörle mücadele için ordu içinde tutunmaya başlamış ve zamanla askeriye içinde birçok yere sızmayı başarmıştır. Demokrasiyi reddettikleri için siyasetten uzak durmaları, yöneticiye mutlak itaati esas almaları Medhaliliğin sızmalarına karşı sessiz kalınmasına neden olmuştur.

Medhaliliğin Libya’daki önderi olarak bilinen Şeyh Majdi Hafala’nın Şubat Devrimi’nde evlerden çıkılmaması yönünde fetva vermesi, Medhaliliğin Kaddafi destekçileri arasında yayılmasında ve akımın Libya’daki cami ve vakıflarda temsilinin yükselmesinde önemli bir rol oynamıştır. Medhalilerin, Libya’da Ebu Salim, Trablus ve Hazba’da önemli eğitim kurumları ve din akademilerinin bulunduğu kaydedilmektedir. Ayrıca Libya’da birçok devlet kurumu da Medhali Selefîlerin eline geçmiştir. Basın ve medyada oldukça güçlü olan Medhaliler birçok radyo kanalına da sahiptirler.

 Ordu içinde çok güçlü olan ve birçok subayı bulunan Medhali Selefîler Şubat devrimi sonrası da ülkede silahlı birçok grubu hem kontrol etmişler hem de güçlü silahlı gruplar kurarak ülkenin üç bölgesini kontrollerine almışlardır. Halife Hafter Libya’ya döndüğünde Medhali Selefîlerin El-Tevhid Tugayı olarak bilinen Bingazi bölgesindeki  grup Hafter ile birlikte hareket etme kararı aldı. İkincisi batıda Trablus bölgesinde faaliyet gösteren Rada Kuvvetleri olup bu güç Haziran 2019’a kadar Hafter’le savaşmaktan imtina etmiş çok az sayıda kısmı Millî  Birlik Hükûmeti içinde savaşmayı kabul etmiştir. Üçüncü kuvvet ise Sirte’de bulunan Piyade Taburu’dur. Sirte kentindeki Kurtuba Camii İmamı Halid Fircan, Medhali Selefîliğin önemli bir vaizidir. Kaddafi’nin memleketi olan Sirte’de Kaddafi destekçisi olarak bilinen 604. Piyada Tugayı’da pazartesi günü savaşmadan şehri Hafter güçlerine teslim etti. Böylece tüm medhali gruplar Hafter’in saflarına geçmiş oldular. Anlaşılıyor ki Medhali Selefîler çok stratejik davranarak hem Hafter hem UMH içinde yer aldılar. Sonra da yavaş yavaş güçlerini UMH içinden çekerek Hafter’in saflarına geçtiler. Dolayısıyla Suudi Arabistan’ın istediği yönde oyunu değiştirdiler.

Medhaliler demokrasiyi reddettikleri için her ne kadar bulundukları ülkelerde siyaset dışı kalmayı tercih edip, ülkedeki yönetime itaat etmeyi esas alsalar da, din adamlarının arka planda Suudi Arabistan’a bağlı oldukları ve sonuçta Suudi Arabistan’ın menfaatine göre hareket ettikleri bilinmektedir. Daha açık bir ifadeyle Medhali Selefîlik, yayıldıkları ülkelerde Suudi Arabistan’ın etki ajanları olarak görev yapmaktadırlar.  Bir ‘Truva atı’ olarak sızdıkları ülkelerde liderlerle iyi geçinerek, iktidara karşı olan muhalefet gruplarına yönelik sert eleştirilerle güven kazanarak özellikle ordu ve eğitim kurumlarına sızmayı başarıyorlar. Günü geldiğinde de oluşan iktidar boşluğu içinde Suudi Arabistan’ın çıkarları doğrultusunda ülkede yönetimi dizayn etmek için rol alıyorlar. Aslında Libya’da olan tam da böyledir. Suudi Arabistan’ın Hafter’i desteklemesi de bu tezin doğru olma ihtimalini artırmaktadır…

*** 

Medhali Selefilerin ülke genelinde tasavvufi mekânlara saldırdıkları ve türbeleri yıktıkları BM raporlarına da geçmiştir. Bunlardan birisi de Misrata’daki Sidi Ahmed Zaroug Türbesi ve Zlitan’daki Şeyh Abdü’s- Salam al-Asmar’ın Tekkesidir. Yine Trablus’ta Osman Paşa Camisi de aynı gerekçelerle yerle bir edildi… Görüldüğü gibi Medhali Selefiler’in Sufi ağırlıklı cami, tekke ve türbelere karşı tavrı DEAŞ’ın tavrından farklı değildir.

Bu açıdan Libya’daki Medhali Selefîlerin konumu ile Türkiye’de FETÖ’nün konumu birbirine çok benziyor aslında. İslamcı hareketlere karşı daha ılımlı diye beslersiniz, ama onların kendi gündemlerinin olduğunu, Ordu’nun ve Devletin içine sızıp size karşı devrim planları yaptıklarında anlarsınız. Mesela Medhalilerin Kaddafi’ye karşı devrimin yanında yer almadıkları söylenir. Ama Kaddafi’yi savunmak için de bir şey yapmadıkları bilinmektedir. Devrim için sokağa çıkmayın çağrısı pasif bir tutum gibi gözükse de aslında bırakın Kaddafi düşsün anlamına da gelir. Sirte’de sözde Kaddafi’nin yanında yer aldığı söylenen 604. Tugayın devrime mâni olamadığı ve en son pazartesi günü savaşmadan şehri Hafter güçlerine teslim etmesi bizim şüphelerimizi daha da güçlendirmektedir…

Şimdi sorun bu hareketin nasıl Seküler olduğudur, inanın ben çözemedim! Ama CHP Hafter’in ordusunun önemli kesimini oluşturan Medhali Selefîlerin seküler olduğunu sanıyor. Doğrusu pek şaşırmadık, bir zamanlar FETÖ lideri Gülen’in de ılımlı lider olarak görüldüğü bir ülkede yaşıyoruz…

——————————————–

Kaynak:

https://www.turkiyegazetesi.com.tr/yazarlar/hilmi-demir/611682.aspx

Yazar
Kırmızılar

Bu websitesinde farkı kaynaklardan derlenen içerikler yayınlanmakta olup tüm hakları sahiplerinindir. Sitedeki içerikler atıf gösterilerek kaynak olarak kullanlabilir. Yazıların yasal sorumluluğu yazara aittir. Tüm Hakları Saklıdır. Kırmızlar® 2010 - 2024

medyagen