85. Yıldönümünde Montrö Boğazlar Sözleşmesi ve Kanal İstanbul

Türk Boğazları enerji güzergâhları üzerinde bulunduğu için ABD, Karadeniz’de etkin olmak için çok kez alternatif yollar denemiş ve sözleşme değişik senaryolar içinde eritmek ve değiştirmek istemiştir. ABD’nin Montrö Sözleşmesi’nin Karadeniz’e kıyıdaş olmayan devletlerin savaş gemilerine getirdiği kısıtlamalardan memnun olmadığı için 1982 Uluslararası Deniz Hukuku Sözleşmesi’nin getirdiği “transit geçiş rejimi”nin serbestliğini Kanal İstanbul’da kullanmayı ve Karadeniz’de uçak gemileri ile nükleer denizaltıları da dahil olmak üzere hiçbir sınırlamaya tâbi olmadan devamlı olarak konuşlanmayı ve bölgedeki nüfuzunu artırmak isteyecektir. Kanal İstanbul’un Türkiye tarafından sadece ticaret gemilerine açılması, Karadeniz’e kıyıdaş olan ve olmayan devletlerin savaş gemilerinin tümünün Montrö Sözleşmesi’ne göre boğazlardan geçişinin hukuken süreceğinin bildirilmesi gerecektir. Çünkü Boğazlar Sözleşmesi’nin tartışılması durumunda Türkiye’nin güvenliği ve Boğazlar üzerindeki egemenliği açısından kazanımları tartışılır hâle gelebilecektir. Montrö’nün getirdiği geçiş serbestisi ilkesinin devam etmesi ve düzenin korunması özellikle vurgulanmalıdır. Kanal İstanbul, savaş gemilerinin Karadeniz’e İstanbul Boğazı kısıtlamalarından kurtularak çıkmasının önünü açsa da Akdeniz’den gelip Çanakkale Boğazından Marmara Denizi’ne geçmesinin önünü açamayacağı değerlendirilmektedir. Kanal İstanbul’dan geçen bir gemiye Montrö hükümleri uygulanamayacağı için savaş gemileri geçmeyecek, sadece ticaret gemileri geçecek denmesi durumunda buna karşı çıkan ülkeler Süveyş, Panama ve Kiel kanallarının hem ticaret hem savaş gemilerine açık olduğunu gerekçe göstereceklerdir.

*****

Dr. Cengiz TATAR

Montrö Boğazlar Sözleşmesi, “Türk Boğazları” Çanakkale Boğazı, Marmara Denizi ve İstanbul (Karadeniz) Boğazı olarak kabul etmiş, yalnızca İstanbul Boğazı’ndan geçişleri değil,aynı zamanda deniz trafiğini düzenleyerek Ege Denizi ile Karadeniz arasındaki deniz ulaşımına ilişkin hukuki düzenlemeyi kapsamıştır.

Türkiye’ye, İstanbul ve Çanakkale Boğazları üzerinde tam kontrol ve savaş gemilerinin geçiş rejimini düzenleme hakkı vermiş, barış zamanı sivil gemilerin özgürce geçişini garanti altına almış ve milli çıkarlarını koruma garantisi vermiştir. Karadeniz’e kıyısı olan ülkelere bazı üstünlükler sağlamış, Karadeniz’e kıyısı olmayan ülkelere ait savaş gemilerinin geçişini sınırlamış ve Boğazların yönetimi Türkiye Cumhuriyeti’ne bırakılmıştır. Mustafa Kemal ATATÜRK; “Bugün bayram günüdür, çünkü Lozan Montrö’de taçlandırılmıştır.” Çünkü Montrö Boğazlar Sözleşmesi, Lozan Barış Antlaşması gibi Türkiye Cumhuriyeti’ne çok büyük ayrıcalık ve haklar tanımış, bir denge rejimi oluşturmuş ve egemenliği Montrö ile bütünlenmiştir. Bu nedenle bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da “tapu belgesi” hükmünde olan Lozan ve Montrö belgeleri varlığını koruyacak ve vazgeçilmez nitelikte olacaktır.

Boğazlar Montrö Sözleşmesine giden süreçte, 24 Temmuz 1923’de imzalanan Lozan Antlaşması’nda, Boğazların yönetimi başkanı Türk olan bir Boğazlar Komisyonu’na bırakılmış ve Sevr’de Boğazlar Komisyonu’na verilen geniş yetkiler kaldırılmıştır. Barış ve savaş zamanında ticaret gemileri, savaş gemileri ve uçaklar için geçiş serbestliği kabul edilmiştir. Barışta, Karadeniz’e kıyısı olmayan devletlerin savaş gemilerine tonaj sınırı konulmuş ve geçiş güvenliği için Boğazların her iki kıyısında 20 km. uzaklıktan geçen çizgiye kadar asker bulundurmak yasaklanmıştır. Boğazlardan geçecek yabancı gemilerin kontrolü “Boğazlar Komisyonuna” devredilmiş ve Boğazlar Bölgesi “Askersizleştirilerek” kontrolü Milletler Cemiyeti’ne bırakılmıştır. Boğazların askerden arındırılması ve Boğazlar Komisyonu kurulması Türkiye’nin Boğazlar üzerindeki egemenliği kısmen sınırlandırılmıştır. Ancak, Milletler Cemiyeti’nin İtalya ve Japonya’nın mütecaviz davranışları karşısında etkisiz kalması Türkiye açısından şartları ve koşulları değiştirmiştir. Bu bağlamda Türkiye, 1933’te Londra Silahsızlanma Konferansı’na, Nisan 1935’te Milliyetler Cemiyeti Konseyi’ne ve Eylül 1935’te Milliyetler Cemiyeti Genel Kurulu’na başvurarak Lozan Boğazlar Sözleşmesi’nin değiştirilmesini istemiştir. Bu amaçla, 11 Nisan 1936’da sözleşmenin imzacı ülkeleri İngiltere, Fransa, İtalya, Japonya, Bulgaristan, Yunanistan ve Romanya ile Lozan’a katılan ancak anlaşmayı onaylamayan Sovyetler Birliği ile Yugoslavya’ya birer muhtıra vererek yeni bir Boğazlar rejimi için konferans toplanmasını talep etmiştir. Türkiye’nin tezi, Uluslararası hukukun temel ilkesi olan “koşullar değişmiştir” kuralına dayanarak Boğazlar sorunun yeniden müzakere edilmesinin önünü açmıştır. Boğazların statüsünde değişiklik teklifine, Sovyetler Birliği ile yaptığı saldırmazlık antlaşması uyarınca desteği alınmış ve İngiliz Dışişleri Bakanlığı, 23 Temmuz 1936’da;“Türkiye’nin Boğazlar Sözleşmesi’nin değiştirilmesi ile ilgili isteği haklı kabul edilmektedir.” Görüşünü belirtmiştir. Boğazların statüsü ve gemilerin geçiş rejimi ile ilgili Türkiye’nin girişimi Lozan Boğazlar Sözleşmesi’nin diğer akitleri tarafından da kabul edilince 22 Haziran 1936’da İsviçre-Montreux’de “Montrö Boğazlar Konferansı” toplanmıştır.

Türkiye’yi Dışişleri Bakanı Dr. Tevfik Rüştü Aras başkanlığında Londra Büyükelçisi Fethi Okyar, Paris Büyükelçisi Suat Davaz, Dışişleri Genel Sekreteri Numan Menemencioğlu, Genelkurmay 2’nci Başkanı Korgeneral Asım Gündüz ve Milletler Cemiyeti temsilcisi Necmettin Sadak’tan oluşan heyet temsil etmiştir. İki ay süren konferans sonucunda 20 Temmuz 1936’da Bulgaristan, Fransa, İngiltere, Avustralya, Yunanistan, Japonya, Romanya, Sovyetler Birliği, Yugoslavya ve Türkiye tarafından 29 madde, 4 ek ve 1 protokolden oluşan Montrö Boğazlar Sözleşmesi imzalanmıştır. 1774 Küçük Kaynarca Antlaşması’ndan itibaren 162 yıl devam eden “Boğazlar Sorunu” ulusal çıkarlara uygun olarak çözülmüştür. Türkiye doğru bir zamanlama ve çok yönlü diplomatik bir manevra ile Boğazlar üzerindeki egemenlik kısıtlamasını kaldırmış, ticaret gemileri için geçiş serbestisi bir kez daha teyit edilmiştir. Savaş gemilerinin geçişi ise Türkiye ve Karadeniz’e kıyıdaş ülkelerin güvenlikleri doğrultusunda yeniden düzenlenmiştir. Türkiye, kısıtlanmış haklarını almış ve boğazlar bölgesinin egemenliğini ele geçirmiştir. Bu sözleşme, 24 Temmuz 1923’te Lozan Antlaşması ile birlikte imzalanan Boğazlar Sözleşmesi’nin yerine geçmiştir. ATATÜRK, 1 Kasım 1936’da, TBMM’nin yeni dönem açılışı konuşmasında “Boğazlar, artık tamamıyla Türk hâkimiyeti idaresinde” demiştir. Bu sözleşmenin 9 Kasım 1936’da yürürlüğe girmesi ile Uluslararası Boğazlar Komisyonu’nun görevi sona ermiş ve 11 Kasım 1936’da Milletler Cemiyeti Sözleşme Serisi’ne kaydedilmiştir.

“Montrö Boğazlar Sözleşmesi “,5 Ağustos 1936’da onaylanan kanun ile“Ticari Gemilerin Geçiş Rejimi ile Savaş Gemilerinin Tâbi Olacağı Yaptırımlar ve Geçiş Rejimi” düzenlenmiştir. Barış Zamanında Ticari Gemilerin Geçiş Rejimi; gündüz ve gece, bayrak ve yük ne olursa olsun hiçbir işlem (sağlık denetimi hariç) olmaksızın Boğazlardan geçiş ve gidiş-geliş ulaşım özgürlüğünden yararlanacaklardır. Türkiye, Savaş zamanında savaşan değil ise bayrak ve yük ne olursa olsun Boğazlardan geçiş ve gidiş-geliş ulaşım özgürlüğünden yararlanacaklar, kılavuzluk ve römorkörcülük isteğe bağlı kalacaktır. Türkiye, Savaş zamanında savaşta ise savaşta olan bir ülke ile bağlantısı olmayan ticaret gemileri, düşmana hiçbir biçimde yardım etmemek koşuluyla Boğazlarda geçiş ve gidiş-geliş ulaşım özgürlüğünden yararlanacaklardır. Gemiler, Boğazlara gündüz girecek ve geçiş her seferinde Türk makamlarınca gösterilen yoldan yapılacaktır. Türkiye’nin kendisini pek yakın bir savaş tehlikesi ve tehdidi hissetmesi durumunda, Boğazlardan geçiş ve gidiş-geliş ulaşım özgürlüğünden aynı şekilde yararlanacaklar, Kılavuzluk zorunlu kılınabilecek; fakat ücrete bağlı olmayacaktır.

“Savaş Gemilerinin Tâbi Olacağı Yaptırımlar ve Geçiş Rejimi”; Barış Zamanı, Karadeniz’de kıyısı bulunmayan devletlerin büyük savaş gemileri, denizaltıları ve uçak gemileri Boğazlardan geçemeyecektir. Karadeniz’e kıyısı olan devletlerin savaş gemileri ve denizaltıları, gündüz ve su üstünden gitmeleri koşulu ile Boğazlardan birer birer ve yanlarında en çok iki torpido ile geçebilecektir. Başka yerde yaptırdıkları veya satın aldıkları denizaltı gemilerini Türkiye’ye zamanında haber verilmesi şartıyla Boğazlardan geçirme hakkına sahip olacaklardır. Savaş gemilerinin Boğazlardan geçmesi için Türk Hükümeti’ne ön bildirimde bulunulacaktır. Karadeniz’e kıyısı bulunan devletlerin ön bildirim süresi 8 gün  ve kıyısı olmayan devletler için bu süre 15 gün olacaktır. Boğazlardan geçişte bulunabilecek bütün yabancı deniz kuvvetlerinin toplam tonajı 15.000 tonu aşmayacak ve toplam 9 gemiden fazla gemi bulundurulmayacaktır. Boğazlardan transit geçen savaş gemileri taşıdıkları uçakları kullanamayacak ve bu gemiler gerekli süreden fazla Boğazlarda kalmayacaktır. Karadeniz’de kıyısı bulunmayan devletlerin toplam tonajı 30 bin tonu ve zorunlu hallerde 45 bin tonu aşamayacaktır. Bu amaçla, kıyıdaş her devlet Türk Hükûmetine her yılın 1 Ocak ve 1 Temmuz tarihlerinde, Karadeniz’deki donanmasının toplam tonajını bildirecek ve bu bilgiyi kıyıdaş olmayan diğer devletlerle Milletler Cemiyeti nezdinde paylaşılacaktır. Karadeniz kıyıdaşı olmayan bir ya da birkaç devlet, insancıl bir amaçla deniz kuvvetleri göndermek isterlerse, bu kuvvetin toplam tonajı 8.000 tonu aşamayacaktır. Karadeniz’de kıyısı bulunmayan devletlerin savaş gemileri 21 günden fazla kalamayacaktır. Savaş Zamanı; savaşan ülkelerin savaş gemileri Boğazlardan geçemeyecektir. Türkiye savaşan ise savaş gemilerinin geçişi konusunda Türk Hükûmeti tümüyle dilediği gibi davranabilecektir. Türkiye kendisini pek yakın bir savaş tehlikesi ve tehdidi karsısında savaş durumu geçiş rejimini uygulamaya başlayacak, ancak Milletler Cemiyeti Konseyialdığı önlemleri 3’te 2 çoğunlukla haklı bulmazsa bu önlemlerini geri almak zorunda kalacaktır.

Genel Hükümler; Sivil hava araçları, 3 gün önceden bildirim yaparak kendilerine gösterilen hava yollarını kullanacak ve askeri uçakların Boğazlardan geçip geçmemesine izin verme yetkisi Türkiye’ye ait olacaktır. Boğaz geçişlerinde; “sağlık kontrolü”“fenerler”“şamandıralar” ve “kurtarma hizmeti” için vergi ve harç alacaktır. Boğazlar, kayıtsız şartsız Türkiye’ye bırakılacak ve tahkimat yapmak hakkı tanınacaktır. Savaş gemilerinin Boğazlardan geçişine ilişkin her hükmünün yürütülmesinden sorumlu olacaktır. Sözleşmedeki hükümleri uygulayan ve denetleyen taraf Türkiye olması nedeni ile Boğazlarda yeniden asker bulundurabilecek ve Uluslararası Komisyonu’nun yetkileri tamamen kendisinde olacaktır. Bu sözleşme ile tam olarak Boğazlarda “Türk Kilidi” oluşturulmuş ve Boğazlarda “mutlak egemenlik“ kurulmuştur. Uluslararası boğazların hiçbirinde Montrö’den Türkiye’ye verilen nitelikte yetkiler kıyı devletine verilmemiştir. Onun için Montrö ortadan kalktığı takdirde, Türkiye Boğazlardaki mutlak egemenliğini kaybedecek, büyük ve ciddi bir milli güvenlik sorunu yaratacaktır. Çünkü herhangi bir sıcak ve soğuk savaş tehlikesi durumunda Türkiye, Boğazlara ve Karadeniz’e girecek savaş ve uçak gemilerini, denizaltıları engelleyerek kendi güvenliğini sağlayamayacaktır. Savaş durumunda savaşan devletlerin Boğazlardan geçip Karadeniz’e girmelerine hiçbir engel kalmayacak ve büyük baskılar nedeniyle tarafsızlığını koruyamayacaktır. Sözleşmenin 28’inci maddesine göre yürürlük süresi 20 yıl, ancak sözleşmenin 1’nci maddesinde geçiş ve gidiş-geliş ulaşım özgürlüğü ilkesinin sonsuz bir süresi olmuştur. Boğazlardan geçiş ve ulaşım serbestliği ilkesinin uygulama süresinin sonsuz olduğu düzenlemeler ile kayıt altına alınmıştır. Geçiş esnasında zararsız geçiş veya transit geçiş rejimlerinden hangisinin uygulanacağı ise üzerinde bir uzlaşıya varılmadığı takdirde belirsizliğini koruyacaktır. Ancak her koşulda egemen devlet olarak Türkiye’nin zabıta ve yargı yetkisi ile geçişin zararsız olmasını isteme ve geçiş trafiğini düzenleme yetkisi mevcut olacaktır. Ancak bu düzenleme Karadeniz’in açık deniz alanlarında kıyıdaş olmayan devletlerin savaş gemilerinin sahip olacağı serbestileri içermeyecektir. Çünkü Montrö Boğazlar Sözleşmesi, serbest geçiş rejimini düzenlediği gibi savaş gemilerinin Karadeniz’de bulunabilecekleri süre ve tonaj miktarını düzenleyerek kıyıdaş ülkelerin ve Türkiye’nin güvenlik kaygılarını dikkate almıştır. 20 Temmuz 1956’da sözleşmenin süresi bitmesine rağmen iptal sürecinin başlayabilmesi için imzacı devletlerden birinin sözleşmede yer aldığı şekliyle fesih beyanını depoziter devlet olan Fransa’ya bildirmesi gerekmektedir. II. Dünya Savaşı süresince ve sonrasında ABD, İngiltere ve SSCB arasında sözleşmenin feshi veya değiştirilmesi konusunu gündeme getirmesine rağmen bu süreç hiç işletilmemiştir. Bugün imzacı devletlerden birinin bu süreci başlatması durumunda; sözleşme talebin yapıldığı tarihten başlamak üzere 2 yıl daha yürürlükte kalacak ve sürenin sonunda iptal edilecektir. Sözleşmenin yeniden yapılması için imzacı devletler bir araya gelecek, ancak yeni bir sözleşme yapılamaması durumunda Lozan Antlaşması ve Montrö Boğazlar Sözleşmesi’nin soyut ilkeleri ve sahip olduğu hakları doğrultusunda geçerliliğini sürdürecektir. Montrö Boğazlar Sözleşmesi’ndeki yabancı savaş gemilerinin Karadeniz’de tabi olduğu kısıtlamalar Rusya açısından çok önemli olmuş, başta ABD olmak üzere diğer NATO üyesi ülkelerin savaş gemileri tehlike yaratmamıştır. Türkiye’nin “Karadeniz sorunları kıyıdaş ülkeler arasında çözülmeli, dışarıdan müdahale olmamalı” politikası sorun yaşanmamasında etkili olmuştur.

Kanal İstanbul, İstanbul’un Avrupa yakasında Karadeniz’den Marmara Denizi’ne uzanması tasarlanan bir suyolu projesi olarak planlanmıştır. Büyükçekmece Gölü’nden başlayıp Terkos Gölü’nün batısından geçecek İstanbul Kanalı, uzunluğu 40-47 km, su yüzeyindeki genişliği 145-150 m, tabanda ise yaklaşık 125 m ve derinliği 25 m olarak tasarlanmıştır. Projenin toplam maliyeti 75 milyar ₺ olarak açıklanmıştır. Kanal İstanbul, şehrin Avrupa Yakası’nda hayat bulacak. Karadeniz ile Akdeniz arasında alternatifsiz bir geçit olan İstanbul Boğazı’ndaki gemi trafiğini rahatlatmak adına Karadeniz ile Marmara Denizi arasında yapay bir suyolu olma görevini alacak. Kanalın Marmara Denizi ile birleştiği noktada 2023 yılına kadar kurulması öngörülen iki yeni kentten biri kurulacak. Kanal İstanbul, Küçükçekmece-Sazlıdere-Durusu koridorundan geçecek. İstanbul’da iki yeni yarımada, yeni bir de ada oluşacak. Kanal İstanbul’un çevresinde kurulacak yeni yerleşim alanı, 453 milyon metrekareyi kapsayacak. Kanal İstanbul Projesi’nin inşaat safhasının yaklaşık 5 yıl, asgari ekonomik ömrünün de 100 yıl olması planlanmıştır. 7 karayolu köprüsü, biri köprü diğeri yer altı geçişi olmak üzere toplam 2 demiryolu geçişi, 2 metro geçişi olacak. Kanal İstanbul’un toplam alanı 26 bin hektar olacak.  7 yılda tamamlanması planlanan kanal için 4 yıl boyunca kazı yapılacak ve 1 milyar 155 milyon 668 bin metreküp hafriyat çıkacak. Projenin demiryolları ve 3.havalimanı ile de bağlantısı sağlanacak. Amaç, mevcut gemi trafiğinin, İstanbul Boğazı’nın yanı sıra oluşturulacak bir kanal ile gelecekteki seyir sayısı ve gemi özelliklerindeki değişimler de dikkate alınarak Karadeniz’den Marmara Denizi’ne geçişinin hızlı, güvenli ve ekonomik olarak sağlanması, İstanbul Boğaziçi’ndeki yoğun gemi geçiş trafiğinden kaynaklanan çok yönlü sorunların çözümlenmesidir.

Kanal İstanbul, İstanbul’un Avrupa yakasında Karadeniz’den Marmara Denizi’ne uzanan suyolu projesi olarak planlanmıştır. Karadeniz ile Akdeniz arasında alternatifsiz bir geçit olan İstanbul Boğazı’na seçenek oluşturacak şekilde gemi trafiğini rahatlatmayı, gelecekteki seyir sayısı ve gemi özelliklerindeki değişimler de dikkate alınarak Karadeniz’den Marmara Denizi’ne geçişi hızlı, daha güvenli ve ekonomik olarak sağlamayı amaçlamıştır. Ancak gemilerin Çanakkale Boğazı ve Marmara Denizi’nden geçiş rejimi ise Montrö Sözleşmesi kapsamında aynı kalacaktır. Güzergâhı; Küçükçekmece gölünden başlayacak, Avcılar, Küçükçekmece, Sazlıdere Baraj Havzası boyunca ilerleyecek. Terkos Gölü batısından ve Durusu mahallelerinin kenarında da Karadeniz’e ulaşacaktır. Uzunluğu 40-47 km, su yüzeyindeki genişliği 145-150 m, 25 m su derinliği olarak tasarlanmış, günde 150-160 geminin geçmesi hedeflenmiş ve toplam maliyeti 75 milyar TL olarak planlanmıştır. Bu bağlamda, ebatlar en dar yeri 700 metre ve en geniş yeri 4200 metre olan İstanbul Boğazı’na nazaran daha dar olması nedeniyle Kanal İstanbul’dan gemilerin geçiş süresi Boğazlara nazaran çok daha uzun olacağı değerlendirilmektedir. Kanal İstanbul, Küçükçekmece-Sazlıdere-Durusu koridorundan geçecek, İstanbul’da 2 yeni yarımada, yeni 1 ada oluşacaktır. Kanal İstanbul’un çevresinde kurulacak yeni yerleşim alanın 453 milyon metrekareyi kapsayacak şekilde inşaat safhasının yaklaşık 5-7 yıl, 7 karayolu köprüsü, biri köprü diğeri yer altı geçişi olmak üzere toplam 2 demiryolu ve 2 metro geçişi olacaktır. Kanal İstanbul’un toplam alanı 26 bin hektar olacağı, 4 yıl boyunca kazı yapılacağı ve 1 milyar 155 milyon 668 bin metreküp hafriyat çıkacağı değerlendirilmektedir.

Kanal İstanbul, ticaret ve savaş gemilerinin geçişi ile ilgili pek sorunu beraberinde getirecek ve sorunların cevabı sözleşme belirtilmesi gerekecektir. İstanbul Boğazı’nın gemi trafiğine kapatılması ve geçiş yapmak steyen gemilerin zorla Kanal İstanbul’dan geçmesi istenebilir mi? Montrö Boğazlar Sözleşmesi ile gemilerin Boğazlardan “geçiş ve ulaşım serbestisi” ilkesi esası ortaya konulmuştur. Türkiye, Montrö Boğazlar Sözleşmesi yürürlükte olduğu sürece, Boğazlardan geçecek ticari gemileri Kanal İstanbul’dan geçmeye zorlayamayacaktır. Kanal İstanbul’dan geçecek gemilerden yüksek geçiş ücreti alınacak olursa gemiler daha düşük ücret ile geçebilecekleri İstanbul Boğazı’nı tercih edeceklerdir. Bu nedenle Kanal İstanbul’dan ciddi bir geçiş ücreti geliri elde edemeyebilecektir. Böylece Kanal İstanbul geçişlerinden beklenen gelir engelleneceği gibi Boğaz trafiğinin azalma beklentisi gerçekleşmeyecektir. Bu nedenle, Boğazlardan geçiş trafiğini değiştirip geçiş ağırlığını Kanal  İstanbul’a kaydıramayacağı, bunu gerçekleştiremeyince de harcanan parayı çıkaramayacağı ve bütçeye büyük yük getireceği değerlendirilmektedir. Ekonomiye katkısı yalnızca çevresinde oluşacak yerleşime açılacak yerlere yapılacak konutlar üzerinden sağlanacak rant gelirleri, yapım sırasındaki istihdam artışı ve burada yapılacak konutlardan elde edilecek vergi gelirleri olabilecektir. Konusunda uzman bilim adamları, yeni yerleşimlerin denizlerde ve İstanbul’un genelinde çevre ve iklim sorunları ve İstanbul trafiğe inşaat sırasında ve sonrasında yapacağı olumsuz etkilerle karşılaşacağı ve büyük sorunlar ortaya çıkarabileceğini belirtmişlerdir Türkiye, Boğazlardan geçen ticaret gemilerini Kanal İstanbul’dan geçmeye zorlarsa, “Bayrak ve yükü ne olursa olsun ticaret gemilerinin boğazlardan geçişleri serbesttir” maddesi ile Montrö’ye aykırı bir durum oluşturacaktır. Kanal İstanbul’u kullanmak isteyen ülkeler, Montrö hükümlerinin uygulanamayacağını iddia edebilecekler ve tartışmaya açabilecektir. Savaş gemilerinin barışta ve savaşta geçiş rejimi, Karadeniz’de kıyısı bulunan devletler ile bulunmayanlara göre değişiklik göstermek üzere düzenlenerek tonaj, zaman ve geçiş kısıtlaması gibi çeşitli sınırlamalara tâbi tutulmuştur. Sözleşmenin en hassas ve önemli bölümü savaş gemilerine dair hükümlerle ilgili olmuştur. İstanbul Boğazı’nın gemi trafiğine kapatılması ve geçiş yapmak isteyen gemilerin zorla Kanal İstanbul’dan geçmesi istenemeyecek, gemiler ekonomik bazı endişeler taşıdıklarında beklemeden geçiş yapabilmek için kendi istekleriyle geçebilecektir. Gemilerin Kanal İstanbul’dan geçmesini teşvik etmek ve geçişi arttırmak için geçiş ücretinin miktarı önem taşıyacaktır. Çünkü gemiler Boğazlardan ücretsiz geçiş imkânı varken, kârlılığı azaltacak bir bedeli ödemeye yanaşmayacaktır. Kanal İstanbul’dan her çeşit ve tonajda gemi geçebilecek midir? Montrö Boğazlar Sözleşmesi, Boğazlardan geçişi ve gemilerin ulaşımını Türkiye’nin ve Karadeniz’e kıyıdaş devletlerin güvenliğini koruyacak biçimde düzenlenmiştir. Savaş gemilerinin barış zamanındaki geçişleri, sınıflarına bağlı olarak değişmiştir. Bu gemiler dışındaki gemiler açısından ise Karadeniz’e kıyıdaş olan ve olmayan arasında bir ayırıma gidilmiştir. Karadeniz’e kıyıdaş olmayan devletlerin uçak gemilerinin, savaş gemilerinin ve denizaltılarının Boğazlardan geçmesi yasaklanmıştır. Kanal İstanbul’un Karadeniz ülkelerinin ticaret ve ekonomisini olumlu şekilde etkileyeceği ve tüm bölgenin siyasî istikrara kavuşmasına yardımcı olacağı düşünülmektedir. Türk Boğazları, siyasi, ekonomik ve stratejik bir öneme sahip olup, Lozan Sözleşmesi’yle Türkiye’nin egemen ve bağımsız bir devlet olduğu tanınmakla birlikte Boğazlar üzerinde tam egemen ve yetki sahibi olması, ancak Montrö Sözleşmesi’nin onaylanması ile sağlanabilmiştir. Kanal İstanbul’un inşasının yabancı devlet ya da ortaklıklarca yüklenilmesi durumunda statüsünün Türkiye tarafından düzenlenmesi önemli bir konu olacaktır. Karadeniz’e kıyıdaş olmayan devletlerin savaş gemilerinin geçişine izin verme yoluna gidilmesi, hem Montrö Sözleşmesi’ne aykırı olacak hem de Karadeniz’e kıyıdaş devletlerin güvenliğine zarar verebilecektir.

Türk Boğazları enerji güzergâhları üzerinde bulunduğu için ABD, Karadeniz’de etkin olmak için çok kez alternatif yollar denemiş ve sözleşme değişik senaryolar içinde eritmek ve değiştirmek istemiştir. ABD’nin Montrö Sözleşmesi’nin Karadeniz’e kıyıdaş olmayan devletlerin savaş gemilerine getirdiği kısıtlamalardan memnun olmadığı için 1982 Uluslararası Deniz Hukuku Sözleşmesi’nin getirdiği “transit geçiş rejimi”nin serbestliğini Kanal İstanbul’da kullanmayı ve Karadeniz’de uçak gemileri ile nükleer denizaltıları da dahil olmak üzere hiçbir sınırlamaya tâbi olmadan devamlı olarak konuşlanmayı ve bölgedeki nüfuzunu artırmak isteyecektir. Kanal İstanbul’un Türkiye tarafından sadece ticaret gemilerine açılması, Karadeniz’e kıyıdaş olan ve olmayan devletlerin savaş gemilerinin tümünün Montrö Sözleşmesi’ne göre boğazlardan geçişinin hukuken süreceğinin bildirilmesi gerecektir. Çünkü Boğazlar Sözleşmesi’nin tartışılması durumunda Türkiye’nin güvenliği ve Boğazlar üzerindeki egemenliği açısından kazanımları tartışılır hâle gelebilecektir. Montrö’nün getirdiği geçiş serbestisi ilkesinin devam etmesi ve düzenin korunması özellikle vurgulanmalıdır. Kanal İstanbul, savaş gemilerinin Karadeniz’e İstanbul Boğazı kısıtlamalarından kurtularak çıkmasının önünü açsa da Akdeniz’den gelip Çanakkale Boğazından Marmara Denizi’ne geçmesinin önünü açamayacağı değerlendirilmektedir. Kanal İstanbul’dan geçen bir gemiye Montrö hükümleri uygulanamayacağı için savaş gemileri geçmeyecek, sadece ticaret gemileri geçecek denmesi durumunda buna karşı çıkan ülkeler Süveyş, Panama ve Kiel kanallarının hem ticaret hem savaş gemilerine açık olduğunu gerekçe göstereceklerdir. Uluslararası Adalet Divanı’nın Korfu Boğazı Davasında barış zamanında savaş gemilerinin önceden izin almadan uluslararası ulaşımda kullanılan boğazlardan geçiş hakkı olduğuna karar vermesi örnek teşkil edecektir. Rusya’nın Ankara Büyükelçisi Aleksei Erkhov; “Kanal İstanbul’un Karadeniz’deki hukuk rejimini belirleyen Montrö Boğazlar Sözleşmesi’ni değiştirmeyeceğini, değiştirmediği sürece de Türkiye’nin kendi meselesi olacağını” söylemiştir. Karadeniz’den Ege’ye geçmek isteyen bir ticaret ve savaş gemisi kanaldan ücret ödeyerek Marmara Denizi’ne girerse Marmara Denizi ve Çanakkale Boğazı’ndaki seyri hangi hukuki rejime dahil olacak? Karadeniz’e kıyısı olmayan bir devletin savaş gemisi Kanal İstanbul’dan geçerek Karadeniz’e açılmak istediğinde hangi hukuki rejim uygulanacaktır? Türkiye’nin bazı tehlikeli gemilerin kanaldan geçmesini dayatmak gibi hak ve yetkisi bulunmadığı için bir dayatmaya giderse devletler Montrö sözleşmesine feshini isteyebilirler. Montrö, Karadeniz’e kıyısı olmayan İngiltere, Fransa, İtalya, Almanya ve ABD gibi emperyalist devletlere Karadeniz’in kapılarını kapatmıştır. Kanal İstanbul ile Montrö’nün yerine gelebilecek ve savaş gemilerinin geçişi ve Karadeniz’de bulunuşlarına yönelik kısıtlamalarını yeniden düzenleyecek bir sözleşme, ABD’nin etkisiyle her koşulda Montrö’den daha gevşek koşullar ihtiva edecektir. Bu ise Rusya’yı çok rahatsız edecek ve Karadeniz güvenliğini kırılgan hale getirecektir. Yine, Türkiye’nin bazı tehlikeli gemilerin kanaldan geçmesini dayatmak gibi hak ve yetkisi bulunmayacaktır.

1982 Uluslararası Deniz Hukuku Sözleşmesi’ne göre boğazlar, “uluslararası seyrüsefere açık boğaz” tanımına girmiş ve geçiş için “transit geçiş” ilkesini öngörmüştür. Sözleşme, transit geçişin “boğazdan devamlı ve hızlı bir geçiş amacıyla seyrüsefer ve bu saha üzerinde uçuş serbestisi” anlamına geleceğini belirtmiştir. Türkiye, Uluslararası Deniz Hukuku Sözleşmesi’ne taraf olmamasına rağmen ABD, İngiltere, Tayland, Papua Yeni Gine, Finlandiya ve Avustralya gibi denize kıyısı olan devletler, yeni oluşan durumda Türk boğazlarından transit geçiş rejimini dayatabileceklerdir. Uluslararası Deniz Hukuku kuralları ve fesih şartlarına göre gemilerin transit geçiş hakkı gereği uluslararası boğazlardan transit geçiş rejimi Türk Boğazlarına uygulanabilecek ve geçecek hiçbir gemiden zorunlu ücret talep edilemeyecektir. Sözleşme, transit geçişi öngören düzenlemeyi içeren hükümlerin “geçişin tamamen veya kısmen, uzun süreden beri yürürlükte bulunan ve özellikle bu boğazlara ilişkin olan antlaşmalarla düzenlendiği boğazların hukuki rejimini” etkilemeyeceğini belirtmektedir. Dolayısıyla özel bir uluslararası antlaşma ile rejimi belirlenen boğazlardaki geçiş, transit geçiş değil o özel antlaşmanın öngördüğü geçiş rejimi olacaktır. Çünkü Uluslararası Deniz Hukuku Sözleşmesi, kıyı devletlerine hiçbir yetki vermediği için ister içinden geçsin ister aralık olsun kıyı devleti geçişi seyretmekten başka bir şey yapamayacak, ne savaş zamanında ne barış zamanında hiçbir yetkisi olmayacaktır. Denizaltılar su üstünden geçebilecek, kıyı devleti buna müdahale edemeyecektir. Rusya, Montrö ortadan kalkması ile Karadeniz’in yabancı savaş gemilerine kapanması görüşünü masaya getirecektir. Montrö’nün Karadeniz’e kıyısı olan devletler ve Türkiye’nin güvenliği ile Karadeniz’e kıyısı olmayan devletlerin çıkarlarını koruyan “üçlü denge” sözleşmenin ortadan kalkması ile Rusya, Karadeniz’de daha egemen olabilecektir. Karadeniz  kapalı bir deniz olması ve hiçbir yere geçit vermemesi nedeniyle buradaki devletlerin güvenliğini önemli ölçüde etkileyecektir. ABD, Montrö’den hiç memnun olmamış, her denize girebilmiş, ancak bir tek Karadeniz’e giremediği için değişmesini istemiştir. Montrö Sözleşmesi ile Amerika Birleşik Devletleri gibi Karadeniz’e kıyısı olmayan ülkelerin savaş gemilerine ön bildirim şartı, kalış süresi şartı, tonaj şartı olması, yüklerle ve silahlarla sınırlı bir süreliğine girebilmesi, en önemlisi denizaltılarını ve uçak gemilerini Karadeniz’e sokamıyor olması sıkıntı yaratmıştır. Montrö için Lozan’ın ayrılmaz parçası olup, eğer onun şartları değişirse Türkiye’nin egemenliği çok zedelenecektir. Boğazlar Komisyonu’nu kaldıran, Boğazların yönetimin Türkiye’ye veren ve Boğazlara Türk askerinin girmesini sağlayan Montrö Boğazlar Sözleşmesi, Boğazlarda tam anlamıyla Türk egemenliği sağlamıştır. Savaş zamanlarında savaşan tarafların savaş gemilerine, barış zamanlarında ise Karadeniz’e kıyısı olmayan ülkelerin büyük savaş gemilerine, uçak gemilerine ve denizaltılarına Boğazları ve Karadeniz’i kapatmıştır. Böylece Montrö, ABD gibi ülkelerin donanmalarına Karadeniz in kapılarını kilitlemiştir.  Kanal İstanbul, Montrö Boğazlar Sözleşmesi’ni tartışmaya açarak Montrö düzeninin yıkılması ile Türkiye’nin Boğazlar üzerindeki 85 yıllık “Tam egemenliğini” yok edecek ve Karadeniz bir ABD egemenliği yaratılmasına yol açabilecektir. Aynı zamanda bu konun tartışılması Türkiye Cumhuriyeti’nin “Toprak bütünlüğü” ve “Bağımsızlığını” tartışmaya yol açılmasına neden olacaktır. 

Sonuç olarak Montrö Boğazlar Sözleşmesi, ticari gemiler ile savaş gemileri ve savaş gemilerinin kendi içinde, Karadeniz’e kıyısı olan devletlerle olmayan devletler arasında, savaş zamanı ile barış ve savaş tehlikesi durumları arasında ayrım yaparak geçiş rejimini detaylı olarak düzenlemiştir. Ticaret gemileri için geçiş serbestisi ilkesi benimsenirken, savaş gemileri için bir takım sınırlamalar getirmiştir. Sadece boğazlardan geçişi değil, Karadeniz’e kıyısı olmayan devletler için Karadeniz’de kalışı da süre ve tonaj bakımından sınırlamıştır. Kanal İstanbul’dan geçecek gemilerin tonajı, türü, kılavuzluk meselesi, geçiş ücreti alınıp alınmayacağı, statüsünün ne olacağı gibi konular önem taşıyacaktır. Bu kapsamda, Boğazlardan geçişi düzenleyen Montrö Boğazlar Sözleşmesi’ne aykırı olmayacak ve varlığının tartışılmasına yol açmayacak bir hassasiyet içinde hareket edilmesi gerekecektir. Kanal İstanbul’un inşası ile oluşabilecek çevresel risk, sadece ülke sınırlarını değil bu sınırların dışını da etkileyeceğinden çevreye dair hassasiyet gösterme yükümlülüğü ülke devleti olarak Türkiye’ye düşecektir. Yakın vadede kazanç olarak görüleceklerin, Türkiye için geri döndürülemeyecek kayba ve zarar neden olabileceği değerlendirilmektedir.

KAYNAKÇA;

Atatürk Ansiklopedisi, Montrö Boğazlar Sözleşmesi (22 Haziran-20 Temmuz 1936).

Resmi Gazete, 5 Ağustos 1936, Sayı; 3374.

Rıza Türmen, “Kanal İstanbul ve Montrö Sözleşmesi” t24.com.tr., 18 Aralık 2019.

Sinan Meydan, “Boğazdaki Türk Kilidi; Montrö Sözleşmesi”, 30 Aralık 2019.

Sinan Meydan, “5 soruda Montrö”, 12 Nisan 2021.

Yüksel Oğuz, “Montreux’den Günümüze Türk Boğazları”, Ankara, 2007.

İnternet, Kanal İstanbul, Vikipedi Özgür Ansiklopedi, Erişim: 02-19 Temmuz 2021.

Yazar
Kırmızılar

Bu websitesinde farkı kaynaklardan derlenen içerikler yayınlanmakta olup tüm hakları sahiplerinindir. Sitedeki içerikler atıf gösterilerek kaynak olarak kullanlabilir. Yazıların yasal sorumluluğu yazara aittir. Tüm Hakları Saklıdır. Kırmızlar® 2010 - 2024

medyagen