Deprem, Depremzedelerin Barınma Meselesi ve Yüksek Öğretim

Bu deprem, muhtemel İstanbul depremi ve diğer depremler için behemehâl gerekli çalışmaların yapılması ve tedbirlerin alınması konusunda sade vatandaştan devletin üst yetkililerine kadar hepimize güçlü bir ikaz olmuştur. Tekraren ifade ediyoruz ki, yıkımların ve ölümlerin suçunu sadece bir kaç müteahhide yükleyerek vicdanımızı temize çıkaramayız. İmar planlarından, inşaat işlemlerinin bütün safhalarına kadar her aşamadaki sorumluların yanında merkeze hayatı, insanca yaşamayı değil rantı koyan anlayışımızın ve bu anlayışta direnen sade vatandaştan en üst düzey yetkililere kadar hepimizin değilse de büyük çoğunluğumuzun derece derece sorumlu olduğumuz hakikatini asla inkâr edemeyiz.

*****

Prof.Dr. Mehmet ÖZ[i]

Türkiye 6 Şubat 2023 Pazartesi günü Kahramanmaraş merkezli iki büyük depremle sarsıldı. Bu iki deprem ve akabinde meydana gelen artçı depremler başta deprem bölgesindeki 11 ilimiz (Kahramanmaraş, Hatay, Adıyaman, Malatya, Gaziantep, Osmaniye, Adana, Şanlıurfa, Diyarbakır, Elazığ ve Kilis) olmak üzere bütün ülkede derin etkiler yaptı. Antakya şehri adeta yok olurken Hatay, Kahramanmaraş ve Adıyaman illerinde çok büyük yıkım meydana geldi. Diğer yedi ilimizin de belli bölgelerinde çok sayıda bina yıkıldı. Son olarak Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan tarafından 16 Şubat günü 36 bin 187 olarak açıklanan vefat sayısının 100 bin aşacağına dair iddialar var. Ülkede yaşayan büyük çoğunluk gibi bizlerin de o bölgede yaşayan tanıdıklarımızdan veya onların akrabalarından kayıplarımız var. Acımız büyük ama depremin 10. Günüde dahi enkaz altından sağ çıkarılanlarla teselli bulmaya çalışıyoruz. Milletimizin başı sağ olsun, vefat edenlere Cenab-ı Allah rahmet eylesin. Arama-kurtarma çalışmalarında can ü gönülden çalışan herkesten Allah razı olsun. Resmi kurumlar, gönüllüler, sivil toplum kuruluşlarının yanında Azerbaycan başta olmak üzere Türk Cumhuriyetlerinden Kırım’dan Türkiye’deki Doğu Türkistanlılara, Gagavuzlardan Sibirya’daki Saha-Yakut Türklerine kadar Türk devlet ve topluluklarının yanında dünyanın dört bir yanından ülkelerden gelen arama kurtarma ve sağlık ekipleri bu büyük yıkımda Türkiye’nin ve depremzedelerin yanında oldular. Büyük çoğunluk bu felaket karşısında tek yürek olurken yağmacı ve fırsatçılar da maalesef bu felaketten yararlanmaya çalışıyor. Adi hırsızlıktan dolandırıcılığa, ihtiyaç duyulan malzeme fiyatlarını ve ev kiralarını iki üç katına çıkarmaya kadar her türlü kötülüğü de müşahede ediyoruz. Yüreklerin birlikte atması gereken günlerde maalesef siyasilerimizin kendi aralarındaki çatışmaları bir yana bırakmayı unutamamaları da üzerinde acı acı düşünmemiz gereken bir konudur.

Deprem felaketi hiç şüphesiz; binaların zemin etüdü ve inşa süreci, toplumun deprem felaketi durumunda yapması gerekenler konusunda eğitilmesi, afetlerde kriz yönetimi, afet sonrası hayatın bütün yönleriyle normalleştirilmesi vb. bütün yönleriyle ele alınmalıdır. Konunun uzmanları depremin meydana geldiği bölgede er ya da geç büyüklüğü 7’nin üzerinde bir depremin olacağını yıllardır söylemekteydi. 2019 yılında AFAD Kahramanmaraş merkezli muhtemel bir deprem senaryosunda yapılması gerekenlerin tatbikatını yapmış, bölge siyasetçileri konuyu dillendirmişti. Bu ülkenin deprem ülkesi olduğu açıktır. 1939 Erzincan depremini hatırlayanlar az kalsa da 17 Ağustos 1999 Gölcük depremi ve sonrasındaki büyüklü küçüklü depremler milletimizin hafızasında mevcuttur. Ne var ki, hâlâ geçmişten yeterince ders almadığımız ortadadır. Rantı hayata tercih eden anlayış toplumumuzun bütün katmanlarında egemendir. Onun içindir ki Gölcük depremi gibi Kahramanmaraş depremlerinin suçunu da bazı müteahhitlerin sırtına yükleyip işin içinden sıyrılmamalıyız. Gerek kentleşme ve yapılaşma süreçlerinde gerekse depreme karşı kriz yönetim konusunda çok büyük hata ve eksiklerimiz olduğunu gördük. Bazı binalar sapasağlam ayakta dururken cazibeli bazı sitelerin yerle bir oluşu zemin etüdünden inşaatın aşamalarının inşa ve denetim süreçlerinde ciddi eksiklik ve usulsüzlükler olduğunu gösteriyor. Bunlar uzmanlar tarafından ayrıntılı şekilde anlatılmaktadır. İmar affı kavramının lügatten çıkarılması gerektiği ortadadır. Afet yönetiminde belediyeler dâhil resmi kurumların, asker ve polisin, sivil toplum kuruluşları ve arama-kurtarma ekiplerinin koordinasyonu ve kriz yönetimi konusunda yapılacaklar yeni baştan planlanmalıdır.

Bu deprem, muhtemel İstanbul depremi ve diğer depremler için behemehâl gerekli çalışmaların yapılması ve tedbirlerin alınması konusunda sade vatandaştan devletin üst yetkililerine kadar hepimize güçlü bir ikaz olmuştur. Tekraren ifade ediyoruz ki, yıkımların ve ölümlerin suçunu sadece bir kaç müteahhide yükleyerek vicdanımızı temize çıkaramayız. İmar planlarından, inşaat işlemlerinin bütün safhalarına kadar her aşamadaki sorumluların yanında merkeze hayatı, insanca yaşamayı değil rantı koyan anlayışımızın ve bu anlayışta direnen sade vatandaştan en üst düzey yetkililere kadar hepimizin değilse de büyük çoğunluğumuzun derece derece sorumlu olduğumuz hakikatini asla inkâr edemeyiz.

***

Şu anda artık sonuna yaklaştığımız arama-kurtarma çalışmalarının dışında en önemli mesele deprem bölgesindeki insanlarımızın iaşe ve ibate meselesidir. Bu konuda devletimiz ve illetimiz adeta seferberlik ilân etmiş, elinden geleni yapmaktadır. Kış şartlarında deprem bölgesinde çadırlarda yaşamanın zorluğu dikkate alınarak depremzedelerin daha insanî şartlarda, otel, misafirhane ve yurt gibi tesislerde kalmaları için çalışmalar başlatılmış ve yürütülmektedir.

Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı tarafından 387 bin 346 binada yer alan 1 milyon 856 bin 864 bağımsız birimde yapılan çalışmaya göre;  50 bin 576 binada yer alan 224 bin 923 bağımsız birimin acil yıkılması gereken, ağır hasarlı ve yıkık olduğunun tespit edildiği bildirildi. 11 bin 114 binada bulunan 71 bin 174 bağımsız birimin orta hasarlı, 99 bin 300 binadaki 640 bin 131 bağımsız birimin az hasarlı, 180 bin 355 binada yer alan 762 bin 627 bağımsız birimin ise hasarsız olduğu tespit edildi. Kısacası yaklaşık 300 bin ailenin evi oturulamaz hale geldi. İllere göre baktığımızda Adana’da 1074 bağımsız bölümün acil yıkılması gereken ağır hasarlı ve yıkık, 5 bin 755 bağımsız birimin orta hasarlı; Adıyaman’da 28 bin 265 bağımsız birimin acil yıkılması gereken ağır hasarlı ve yıkık, 10 bin 195 bağımsız birimin orta hasarlı; Diyarbakır’da bin 69 bağımsız birimin acil yıkılması gereken ağır hasarlı ve yıkık, 9 bin 199 bağımsız birimin orta hasarlı; Elazığ’da 3 bin 675 bağımsız birimin acil yıkılması gereken ağır hasarlı ve yıkık, 741 bağımsız birimin orta hasarlı; Gaziantep’te 27 bin 987 bağımsız birimin acil yıkılması gereken ağır hasarlı ve yıkık, 14 bin 552 bağımsız birimin orta hasarlı; Hatay’da 54 bin 468 bağımsız birimin acil yıkılması gereken ağır hasarlı ve yıkık, 13 bin 38 bağımsız birimin orta hasarlı; Kahramanmaraş’ta 53 bin 227 bağımsız birimin acil yıkılması gereken ağır hasarlı ve yıkık, 5 bin 924 bağımsız birimin orta hasarlı; Kilis’te to 905 bağımsız birimin acil yıkılması gereken ağır hasarlı ve yıkık, 944 bağımsız birimin orta hasarlı; Malatya’da 38 [1] bin 568 bağımsız birimin acil yıkılması gereken ağır hasarlı ve yıkık, 5 bin 11 bağımsız birimin orta hasarlı; Osmaniye’de 8 bin 491 bağımsız birimin acil yıkılması gereken ağır hasarlı ve yıkık, 1717 bağımsız birimin orta hasarlı; Şanlıurfa’da 2 bin 194 bağımsız birimin acil yıkılması gereken ağır hasarlı ve yıkık, 4 bin 98 bağımsız birimin orta hasarlı olduğu tespit edilmiştir.

Bu evlerde oturanlardan kaç kişinin hayatını kaybettiği konusunda şimdilik bir veri bulunmamakla birlikte 16 Şubat itibariyle 36 bini geçmiş durumdadır. Yaralı sayısı ise 108 binin üzerindedir. Kaba bir tahminle bu evlerde yaşayan 1, 5 milyon insanın en az 1 milyon 400 bini hayatta olabilir. İnsanların bir kısmı başka kentlerde akraba veya tanıdıkların yanına gitmiş, bazıları da değişik yerlerde konaklamaktadır. Çadırlar, konteynerler vb. geçici yerlerde hayatını idame ettirenler vardır. Depremzede birey ve ailelerin yaşamlarını sürdürdükleri yerlere dair elimizde sağlam bir veri olmadan ne kadarının KYK yurtlarında kalmayı tercih edeceğini bilmek de mümkün değildir.

Deprem mağdurlarının barınma ihtiyacının KYK yurtları yoluyla karşılanması için bu yurtlarda kalan öğrencilerin yurtlardan çıkarılması gerektiğinden Üniversitelerde 2022-23 Öğretim yılı bahar döneminin, uygulamalı eğitim gerektiren bazı istisnalar dışında uzaktan eğitim şeklinde sürdürülmesi kararı alındı. Bu karar, üniversite öğrencilerinin büyük çoğunluğu tarafından tepkiyle karşılandı. Anlaşılan o ki, Üniversite senatolarından ve öğrencilerden gelen talepler karşısında YÖK yeni bir durum değerlendirmesi için sürecin nereye doğru evrileceğini beklemektedir. Hiç şüphesiz ülkemiz çok büyük bir felakete maruz kalmıştır. On bir ilimizi etkileyen depremler, on binlerce insanımızın vefatına yol açtığı gibi milyonlarca insanın evlerinin yıkılmasına veya oturulamaz hale gelmesine sebep olmuştur. Depremin en çok etkilediği Hatay, Kahramanmaraş ve Adıyaman ile Gaziantep ve Malatya’nın belirli yörelerinde olağan hayata geçiş çok uzun süre alacaktır. Özellikle bu bölgeler ile depremden etkilenen diğer illerdeki depremzedelerin geçici barınma sorunu ciddi boyuttadır. Devletimizin yetkili kurumlarının bu insanlarımızın barınma taleplerini ivedilikle toplayıp analiz etmesinden sonra ne kadarının KYK yurtlarında barınacağını tespit edip etmediğine dair bilgimiz yok. Şayet bu talepler devletin diğer kurumlarındaki misafirhane, kamp vb. tesislerin karşılayabileceğinden çok çok fazla ise öğrenci yurtlarına duyulan ihtiyaç ne kadardır? Depremzedeler öğrenci yurtlarının bulunduğu illerden hangilerine hangi sayıda gitme talebinde bulunmuştur? Böyle bir çalışma hızlıca yapıldıktan sonra elbette KYK yurtlarından kısmen faydalanma, gerekirse-barınma ihtiyacını ailesinin yanında karşılama imkânı olmayan öğrencilerin yurtlarda kalmasına izin verilmesi kaydıyla- bu yurtların tahsisi tabii ki haklıdır. Bu gerçeği asla göz ardı etmeden eğitim meselesi ile ilgili şu anda ilan edilen çözüm konusundaki kanaatlerimi kısaca paylaşmak istiyorum.

Gerek mensubu olduğum üniversitede gerekse yurt genelinde üniversite öğrencilerinin çoğunluğu, depremden şu veya bu derecede etkilenenler dâhil olmak üzere uzaktan eğitime karşı çıkmaktadır. Genel eğilim, bir süre ara verildikten sonra hibrit veya yüz yüze eğitime başlanması yönündedir. Öğrencilerimiz deprem felaketinin boyutları hakkında bilinçlidir, depremzede öğrencilerden isteyenlere kayıt dondurma veya hibrit eğitim imkânı tanınmasını desteklemektedir. Ancak büyük kısmı öğrenimlerinin bir buçuk bakmaktadır. Uygulamalı alanlardaki 4., 5. ve 6. Sınıflar  ve staj dersleri uzaktan eğitim kapsamı dışında olmakla birlikte teorik derslerde de uzaktan eğitim m uzaktan eğitim, en azından ülkemizin mevcut şartlarında son derecede mahzurlu neticelere yol açacaktır.

Üniversite öğrencilerinin büyük bir bölümü; kovid 19 küresel salgını döneminde uygulanan uzaktan eğitim döneminde, başta uygulama gerektiren alanlar olmak üzere eğitim-öğretimde ciddi sorunlar yaşandığını, bunun yanında depremin açtığı psiko-sosyal problemlerin çözülmesinde ve travmanın atlatılmasında sosyalleşmenin çok önemli bir rol oynayacağını belirterek mazeret belirten öğrencilere kayıt dondurma hakkı verilmesi kaydıyla hibrit eğitime geçilmesi fikrini savunmaktadırlar.  Bu fikre katılanların yanında tamamen yüz yüze eğitim isteyenler veya bir müddet erteleme sonunda normal eğitime dönülmesini talep edenler çok.  Üniversitelerin tamamen uzaktan eğitime geçmesi en azından ülkemizin mevcut şartlarında son derecede mahzurlu neticelere yol açacaktır. Zaten bir buçuk yıl bu şekilde öğretim görmüş ve onun yetersizliklerini deneyimlemiş olan öğrenciler açısından bir dönem daha aynı ortamda eğitim görmenin doğuracağı yetersizlikler ve sorunlar ortadadır. Bazı bölümlerin mezunları, küresel salgın (kovid 19 pandemisi) döneminde bir buçuk yıl okudukları için kendi alanlarında işe girmede zorluk çekiyor. Dolayısıyla topyekûn uzaktan eğitim seçeneğinden vaz geçilerek şartlar uygun olursa yüz yüze eğitime geçilmesinde aksi takdirde en azından yüz yüze ve uzaktan birlikte (karma veya hibrit) modelinin uygulanmasında yarar var. Bunun için gerekirse üniversitelerin açılmasını bir ay  (Mart ortalarına kadar) erteleyerek depremzedelerin KYK yurtlarında barınma oranı ve durumunun açıklığa kavuşmasın beklenebilir; eğer depremzedelerin barındığı kapasitenin dışında öğrencilerin yurtlarda kalma imkânları tatminkâr seviyeye gelirse tamamen yüz yüze eğitimin başlatılması, değilse hibrit modelle devam edilmesi düşünülebilir. Hiç şüphesiz YÖK ve Üniversite Rektörlüklerinin elinde bu konuda karar vermeye zemin teşkil edecek veriler bulunmaktadır. Dileğimiz ve temennimiz depremin açtığı yaraları tedavi ederken ülkemizin ve milletimizin geleceği açısından hayatî önem taşıyan eğitim-öğretim alanında başka yaralar açılmadan bu zorlu durumun üstesinden gelinmesidir.

Allah milletimizin yâr ve yardımcısı olsun.

[1] https://www.csb.gov.tr/deprem-bolgelerinde-1-milyon-856-bin-864-bagimsiz-birimde-hasar-tespit-calismasi-yapildi-bakanlik-faaliyetleri-38428 (erişim 15 Şubat 2023 saat 15.00)

————————————————–

Kaynak:

https://www.turkocaklari.org.tr/mehmet-oz/deprem-depremzedelerin-barinma-meselesi-ve-yuksek-ogretim/1989

***

[i] Türk Ocakları Genel Başkanı, Hacettepe Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi Târih Bölümü Öğretim Üyesi

Yazar
Kırmızılar

Bu websitesinde farkı kaynaklardan derlenen içerikler yayınlanmakta olup tüm hakları sahiplerinindir. Sitedeki içerikler atıf gösterilerek kaynak olarak kullanlabilir. Yazıların yasal sorumluluğu yazara aittir. Tüm Hakları Saklıdır. Kırmızlar® 2010 - 2024

medyagen