Prof. Dr. Kemal Eraslan’ın Ardından

kirmizilar.com

Osman Fikri SERTKAYA

Prof. Dr. Kemal Eraslan, kendi ifadesine göre, Kapıcıbaşı oğulları sülâlesine mensup bir Türk çocuğu olarak Ekim 1930’da Diyarbakır’da doğmuş. Küçük yaşta babasını kaybettiği için amcası tarafından büyütülmüş.

Kemal Eraslan İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’nde özellikle Ahmet Caferoğlu ve Janos Eckmann’ın sevdiği ve takdir ettiği bir öğrenci imiş. Çok karlı bir kış günü Çapa’daki Yüksek Öğretmen Okulu’ndan çıkıp yürüyerek Fakülteye gelmiş. Ders saati 20 dakika geçmiş., ama Janos Eckmann “Kemal gelene kadar bekleyelim, sonra derse başlayalım demiş”. Bunu övünerek anlatırdı.

Ahmet Caferoğlu onu asistan almayı düşünüyormuş. Ona Mezuniyet çalışması olarak “Anadolu Ağız Metinlerinde Fiil Tabanları” adlı tezi vermiş, fakat Bağdat’a gitmiş. Sâdettin Buluç ise “Evlâdım böyle tez olur mu?” diyerek onun tezini değiştirmiş. Konunun arkasında Sadettin Buluç’un Kemal Bey’in yerine Konur Ertop’u asistan alma düşüncesi yatıyormuş. Ancak Konur Bey de zamanında mezun olamamış.

Kemal Bey Sâlebî üzerinde ikinci tez çalışmasına başlamış, tabii zamanında mezun olamadığı için de Yüksek Öğretmen Okulu’ndan çıkartılmış. Çok zorluk çekerek mezun olmuş. Onları anlatmak istemiyorum. Mezuniyetini müteakip üç hafta içerisinde bir atama olmadığı için mecburi hizmeti yüzünden Adıyaman Lisesi’ne edebiyat hocası olarak atanmış. Oradan da Adana Lisesi’ne geçmiş. Sonra da İstanbul’a Yüksek Öğretmen Okulu’na.

Rahmeti Arat’ın 1964’teki ölümünden sonra hocamız Muharrem Ergin Eski Türk Dili Anabilim Dalı’na Talat Tekin ve Kemal Eraslan’dan birisini asistan almayı düşünürken Talat Tekin Indiana Üniversitesi’nde iş bulduğunu yazmış. Bunun üzerine mezuniyetinden 9 yıl sonra 1965 yılında Muharrem Ergin tarafından Eski Türk Dili Anabilim Dalı’na asistan olarak alındı ve Reşid Rahmeti Arat’ın odasında oturarak Ali Şir Nevayi üzerinde doktora çalışmasına başladı.

Ben Ekim 1968’de mezun oldum. 1969 Aralık ayında asistanlık sınavını kazandım. 5 Ocak 1970’de Muharrem Ergin’in asistanı olarak 333 numaralı odada Kemal Eraslan hocamla birlikte çalışmaya başladım.

Görgü ve bilgisini artırmak için Almanya’ya Giessen’deki Justus Liebig Üniversitesinin Şarkiyat Enstitüsü (Institut für Orientalistik) gittiğinde beni vekil olarak bıraktı.

“Eski Türkçede Partisipler” adlı çalışması ile doçent unvanını aldı. Profesörlük zamanında Konya İlahiyat Fakültesi Dekanı oldu. İstanbul Üniversitesi’ne Yeni Türk Dili Profesörü olarak hocası Sâdettin Buluç’ın kadrosuna döndü.

Ali Şir Nevayi üzerindeki derin bilgisi ile Özbekistan’da Nevayi Mükafatını kazandı. İstanbul Üniversitesi’nde de Rektör Cem’i Demiroğlu tarafından Türkiyat Araştırmaları Merkezi müdürü olarak atandı. Araştırma Merkezi tekrar Enstitü’ye dönüştürülünce de Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü Müdürü olarak atandı.

Benim Enstitü Müdürlüğüm sırasında Üniversite Senatosu emekli olan Tıp Fakültesi öğretim üyelerinin 15 gün içerisinde odalarını boşaltması kararı aldığı için ben kendisini Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü’ne taşıdım. Fakülte Dekanı Prof. Dr. Taner Tarhan da ona Genel Kütüphanede yer verdi. Böylece Kemal Bey sabahları Fakültede Çağatayca Sözlük çalışmasını, öğleden sonra da Enstitü’de diğer çalışmalarını yürüttü.

Dokuz yıl lise öğretmenliği’nin ona kazandırdığı tecrübe üniversitede iyi bir öğretim üyesi olmasını sağladı. Öğretici ve yardımsever bir hoca idi.

Zafer adlı oğlunu Berlin’de okuttu. Kızı Hatice tıp doktoru oldu. İyi bir baba ve eş idi. Bizler için de iyi bir meslekdaş oldu. Dakik bir adamdı. Saat 18.’de Enstitü’den çıkar yürüyerek, kapalı çarşı üzerinden Eminönüne iner, Boğazdaki evine vapur ile giderdi. Kapalıçarşı esnafı her gün aynı saatte yürüyen bu kişiyi merak etmişler, kim olduğunu öğrenmişler. Onun geçtiğini görenler “Toparlanın, Kemal Hoca geçiyor. Demek saat altıyı çeyrek geçiyor” esprisini yaparlarmış.

Son iki yılı biraz zor geçmiş. Pandemi dolayısı ile kimse kimseyi göremedi. Sadece haber alabiliyorduk. Dün öğrencim ve dostum Müslim Ülgen “hocam bakımevindeyim. Kemal hocam iyi değil” demişti. Bugün 12’yi geçe vefat haberini verdi. Denecek tek şey var. “Üzkürü mevtaküm bi’l-hayr “Ölülerinizi hayır ile yad ediniz”. Merhum hocama Yüce Tanrı’dan rahmet diliyorum. Mekânı Cennet olsun. Türkoloji dünyasının da başı sağ olsun.” 

 

Yazar
Kırmızılar

Bu websitesinde farkı kaynaklardan derlenen içerikler yayınlanmakta olup tüm hakları sahiplerinindir. Sitedeki içerikler atıf gösterilerek kaynak olarak kullanlabilir. Yazıların yasal sorumluluğu yazara aittir. Tüm Hakları Saklıdır. Kırmızlar® 2010 - 2024

medyagen