Şair Sadık Çakırsipahi – Arslan KÜÇÜKYILDIZ

sair sadik sarisipahi2

 

Arslan KÜÇÜKYILDIZ

Önceki gün, 42 yıl önce mezun olduğum Göl Öğretmen Lisesi’nden öğretmenim Mehmet Sayan Hocamın feysbuk sayfasında bir haber gördüm. Çorum Öğretmen lisesinden bir şair arkadaşlarının vefat ettiğini -küçük bir şiiriyle-duyuruyordu: 

Bir Şair Öldü: SADIK ÇAKIRSİPAHİ VEFAT ETTİ

Mekânı cennet olsun. 

“Beni sorarsan yine eskisi gibiyim

Yine gözlerim dumanlı,

Tebessümüm belirsiz

Ve ellerim nasırlı.

Bir beklediğim yok gelecek günlerden

Türkülerim yine kırık dökük

Sırtımdaki bildiğin o eski gömlek

Düğmesiz ve yaka sökük.

Yüzümde mutsuzların acısı

Saçlarım yine ak, yine kıvrık öyle.

Hem bırak beni bir yana

Sen nasılsın onu söyle.”

             Sadık Çakırsipahi

Her nefis ölümü tadacak, bundan kaçış yok. Hocama başsağlığı diledim ama arkadaşının adı dikkatimi çekmişti. Ne güzel bir şair adıydı ‘Sadık Çakırsipahi’. Kimdi, nasıl biriydi, iyi bir şair miydi, eserleri var mıydı? … Bu adın çağrışımları beni aldı, sürükledi. Sadık adı güzel bir ad, üzerimde emeği olan dayımın adıydı. Aytmatov’un dünyanın en güzel aşk hikâyesi olduğu söylenen Cemile’sinin kahramanlarından birinin adı da Sadık’tı. Çocukluğumda oynadığımız köpeğimiz Çakır’ı, ilkokul üçüncü sınıfta okuduğum İnce Memed romanında geçen Çakırdikeni’ni ve Kurtlar Vadisi’nin Çakır’ını hatırladım. Sipahi de beni Feridun Fazıl Tülbentçi’nin eserlerine ve Piyer Loti’nin “Bir Sipahinin Romanı” kitabına ve tabii Cide’ye tepeden bakan tabiat harikası Sipahi Köyü’ne götürdü. (Aklıma gelmişken, Kastamonu Cide Şenpazarı civarında böyle sipahi köyleri çoktur.) Sonra Sadık Çakırsipahi’nin şiirini tekrar okudum. Pek uzman sayılmam ama iyi şiirden zevk alırım; güzel bir şiirdi.

Sonra, onu hiç tanımadım, şiirlerini de okumadım ama bu benim cehaletim, hiç olmazsa vefat haberini paylaşayım da ardından dua edilmesine vesile olayım, dedim. Haberi paylaştım. Ardından da bu güzel şiirin, adı güzel şairi hakkında internette bir bilgi var mı diye bakınmaya başladım. O sırada bana, ne kendisini ne şiirlerini hiç tanımadığım Çakırsipahi için taziyeler de gelmeye başladı. Düşündüm, biri çıkar da sorarsa ne diyeceğim? Şairliği hakkında fikrim oldu, iyi bir şaire benziyor, Hocamın da arkadaşı. Hocam güzel bir insandır, arkadaşı da güzel olmalı. Yine de araştırmaya devam ettim ama hakkında çok az bilgi bulabildim. Çankırı Postası sitesi, 09 Mayıs 2020, saat 16:27’de şu haberi vermişti: “Emekli öğretmen, şair ve yazar Sadık Çakırsipahi (72) vefat etti. Çankırı edebiyatına önemli katkılar sunan, şair ve yazar kişiliği ile tanınan emekli öğretmen Sadık Çakırsipahi Çankırı Devlet Hastanesi yoğun bakım servisinde sabah karşı yaşama gözlerini yumdu. Çakırsipahi’nin, sahur sırasında evinde rahatsızlanarak hastane acilini kaldırıldığı öğrenildi. Evli ve 4 çocuk babası olan Çakırsipahi’nin cenazesi Pazar günü (yarın) öğleden sonra Ilgaz, Cendere köyünde defnedileceği bildirildi.” 

Küçük şehirlerin gazetecilerinin tecrübesizlikleri mi, imkânsızlıkları mı yoksa tembellikleri mi bilmiyorum. Hem öğretmen, hem de şair yazar olarak “Çankırı edebiyatına önemli katkılar sunan; şair-yazar kişiliği ile tanınan” bir şahsın vefat haberini verdikten hemen sonra, gazeteci arkadaşımızın oturup Şair’in hayatı hakkında ayrıntılı bilgi vermesini, eserlerini tanıtmasını, şiirlerinden örnek vermesini bekledim. Yok, yok.  Hadi haber acildi, bulamadı, koyamadı diyelim. Çankırı için böylesine önemli biri için daha önce hakkında hiç haber yapılıp, yazı yazılmaz mı? Yazılmaz olur mu, yazılmış: Bir şair, anlı şanlı Çankırı Şair Yazarlar Derneği ÇAYAD etkinliklerini ama daha çok kendini anlattığı bir yazıda, Şair Sadık Çakırsipahi’nin de bir şiirini okuduğunu yazmış. Merakım azalacağına arttı. Başka bir şey arıyorum. Bir fotoğraf, şiirlerinden örnekler filan. En sonunda yaşlılık fotoğraflarını buldum. Biri kahvemsi bir yerde, diğeri de bir okulda çekilmiş. Çankırı’da bir okul öğretmeni onu okullarına davet etmiş, öğrencileriyle tanıştırmış. Güzel ama orada fotoğraflar, öyle uzaktan çekilmiş. Şairden çok öğretmen ve öğrenciler öne çıkmış. Acı acı düşündüm, neden insanlar yaşarken kıymetli insanlara hak ettiği değeri vermez? İlgilenmez. İlgilendiğinde de onu öne değil kendini öne çıkarır?  Araştırmama devam ettim. Kitaplarının olduğunu gördüm. İkinci el kitap satan sayfalarda kitaplarının adlarını buldum: Ilgaz, Çiçeklerde Bul Beni, Düşmüşüm Yollara, Şiirlerde Ilgaz. Belki başka kitapları da vardır, bilmiyorum. 

Ben bunlarla meşgul iken, arkadaşım Elif Güner’in “Nee” diye bir nidası ekrana düştü. Hemen onu nerden tanıdığımı sordu. Tanımıyorum, sadece güzel bir insanın hayırla anılmasına vesile olmak istediğim için paylaştım, dedim. Onun ilkokul öğretmeniymiş. Öğretmeninin vefatını benden öğrenince şu yazıyı yazmış: 

“Sadık Çakırsipahi Anısına

On yaşında küçük bir kız çocuğuydum. Dördüncü sınıfa gidiyordum. Çok güzel, genç bir öğretmenim vardı. Adı Güneşti. Güneş gibi parlak yüzü, içten gülüşü ve sımsıcak kalbi vardı. Bütün sınıfı tatlı sevecenliğiyle kendisine hayran etmişti. Hiçbirimiz onu üzmezdik. Yılın ilk döneminin sonuna doğru bir gün Güneş Öğretmen tayininin çıktığını söyleyerek bize veda etti. Ben çok üzüldüm, yeni öğretmeni daha görmeden sevmemiştim. Güneş Öğretmen gibi olamazdı fikrimce. 

Yanlış hatırlamıyorsam öğlenciydim. Okula koşarak giderdim, okulumu çok severdim. Tarhuncu Ahmet Paşa İlköğretim Okulu’ydu ismi, hâlâ da öyledir. 

Bütün sınıf şamata gırgır yaparken sınıfın kapısı açıldı. Müdürle birlikte uzun boylu, zayıfça, esmer bir bey girdi içeriye. Hepimiz ayağa kalktık ve müdürün selamına hep bir ağızdan karşılık verdik. 

Oturun!

Bu yeni öğretmenimizdi, çakır rengi takım elbisesinden belliydi. Beyaz gömleği esmer yüzünü aydınlatmıştı. Kemeri ayakkabılarıyla uyumluydu. Mütevazı görünüyordu ama biz onu sevmemeye sınıfça koşullanmıştık. Müdür bey bize yeni öğretmenimizi taktim etti ve dışarı çıktı.

Sadık Öğretmen sakin sesiyle adını söyledi ve Güneş Öğretmeni sordu bizlere. Onu istediğimizi söyledik.

Kendisiyle güzel dersler işleyeceğimizi söyleyerek bizimle tanışmaya geçti. Tek tek isimlerimizi sordu. Uzun, zayıf adam sıraların arasında dolaşarak insana önem veren bir edayla hepimizi gözlemledi.

Günler geçiyor, biz Sadık Öğretmene alışıyorduk. Hepimizi tahtaya kaldırıyor, asla rencide etmiyordu. 

Bir gün beslenme saatinde haşlanmış yumurta vardı ve ben yemeğimi yemiyordum. Fark etmiş olmalı ki beni yanına çağırdı.” Yemeğini neden yemiyorsun? ” diye sordu. “Kokusu hoşuma gitmiyor” diye yanıtladım. Ayağa kalktı, omzumdan tutup kapıya yöneldi. Cebinden para çıkardı, ” Kantinden poğaça al! ” dedi. İtiraz etmedim. Söyleyişi öyle güzeldi ki itiraz edemezdim, saygısızlık olurdu. 

Anneme gelince o, kurallara daima uyardı ve toplum kuralları karşısında bize asla taviz vermezdi. Ona göre yumurta günü herkesle beraber yumurta yemeliydim. Ama ben yemezdim. 

O gün Sadık Öğretmen yumurta sevmeyenler için başka, ortak bir seçenek sundu bize ve yumurta yemek istemeyenleri mutlu etti. 

İlkokul bittikten sonra Sadık Öğretmeni hep güzel hatırladım. Yollar bir şekilde ayrıldı. 

Son zamanlarda yani yirmi sekiz yıl sonra, onu bulmaya çalıştım, internette çok aradım fakat izine rastlayamadım. Bu gece facebook hesabımı açar açmaz Arslan Küçükyıldız’ın paylaşımını gördüm.

 ” Çakırsipahi vefat etti. ” bu isim kesin benim öğretmenimin diye düşündüm, çünkü göğsümde tuhaf bir acı hissettim. Haberin devamını okudum. 

“Sadık” ismini görünce emin oldum. Kıymetli öğretmenimi vefat haberiyle buldum. Geride bir şiir kitabı bırakarak fani dünyayı terk etmiş, yetiştirdiği nice güzel insanları bırakıp gitmiş. Bir de şiirini seslendirerek sesini…

Hak rahmet eylesin.

Mekânı cennet olsun.”

Bu yazıdan da onun iyi bir öğretmen olduğunu anlamıştım. Benim fikrimce bir öğretmen bir tek öğrencisinde bile böyle sıcak izler bırakabilmişse o iyidir. İnternette onca aramama rağmen, bir süre yukarıdaki haber ve öğrencisinin satırlarından başka bir bilgi bulamadım. Derken bir sinema çalışanı, kendi sesiyle okuduğu iki şiirini görüntülemiş, onlara ulaştım. Bir başka şiir kaydı. Kendi sesinden dinlediğim üç şiirin üçü de güzeldi.  Yazdığı kitaplara ve şiirlerine yapılan atıflara ulaştım. Vedat Özdemiroğlu derlediği yerel sözlere yer vermiş. Sadık Softa bir yazısında “…güzel şiir okuyanlardan birisi de şüphesiz Sadık Çakırsipahi. Çakırsipahi, Çayasad şairlerinin isteklerini geri çevirmeyerek o güzel şiirlerinden birkaçını kendi sesinden yorumladı. Bunlardan birsi de benim çok sevdiğim “Kentlerde” şiiri idi. Sayın Çakırsipahi, keşke “Kentlerde” şiirin biraz daha genişleterek bütün kentleri anlatan dizlerle genişletse demekten kendimi alamıyorum. Sadık Çakırsipahi’nin “Kentlerde” şiiri ile yazımı bitiriyorum.”  diyerek aklınca ona ayar vermiş. Sorsanız, Sadık Çakırsipahi’nin o gün okuduğu şiirlerin ses kaydı nerede deseniz, cevabı yoktur!

Tabi şimdi bu yazıyı ne diye uzattığımı düşünüyorsunuz. Eee sonra? Sonrası bu sevgili karilerim, okuyucularım. İyi bir şair, iyi bir öğretmen, bir ilimizin, Çankırı’nın ilim irfan hayatına katkı sunmuş bir aydın, 4 çocuk yetiştirmiş iyi bir baba, hakkında dört satırlık bir ölüm haberiyle bir anda sonsuzluk kervanına kavuşuveriyor. Bir varmış, bir yokmuş. 

Siz siz olun ana babanız sağsa mutlaka hayat hikâyelerini, başlarından geçen önemli olayları, bildiği özel bilgileri, kendi tarihinizi, yazılı, görsel nasıl olursa olsun derhal kayda alın. Kaç kitap yazmış, kaç makale, kaç şiir bilginiz olsun. Doğduğunuz yeri, onun doğduğu yeri, onun gezdiği mekânları, dostlarını hayatta iken tanıyın. Gün gelir hak vaki olursa en azından gazetecileri uyaracak bilgiler elinizde olsun. Gazeteci arkadaşlarım. Siz özgeçmişe, hayat hikâyesine daha yakındınız. Ölen bir şair; hiç mi bir şiiri elinizde yok, ekleyemediniz mi? Ey anlı şanlı Çankırı Şairler Derneği, bakalım Şair Sadık Çakırsipahi’yi Türkiye’nin gündemine nasıl taşıyacaksınız? Nasıl anacak, hakkında neler yapacaksınız? Ey şair yazar arkadaşları, kaleminiz nerenizde? Bugün O’na ise yarın sizedir! İyi bir şair değildi ise neden aranızda gözüküyordu? Yok iyi bir şair ise ona verdiğiniz değer nerede? Kendilerini parlatmaktan başka bir şey düşünmeyenler, ne yazık ki gerçek kıymetleri unutulmaya terk ediyor. 

Türk Milleti, bir yıldızın söndü. Parıldadığına göre O bir yıldız’dı. O yıldızı öğretmenliğin çileli yollarında yalnız bırakıp, Türk Edebiyatı’na kazandırmayan edebiyat dünyamıza ‘saygılarımı’ sunuyorum. Fotoğrafta ben daha iyi çıkayım çabasından ileri gitmeyen ‘aydınlarımız, sanatçılarımız’ farkında mısınız; bir şair öldü? Hakkında bulabileceğiniz üç şiir iki fotoğraf, bir anı. Burada hakkında bulunabilen bütün bilgilere değinmeye çalıştım. Eh bu yazıyı da onu anarken “Şair Sadık Çakırsipahi hakkında yazılmış en kapsamlı yazı” olarak kabul edip zikredebilirsiniz. Onu hiç tanımayan bir adam bunları yazdı diye eklemeyi unutmayın. Sözün özü, kadrini kıymetini bilmeyen kasaba avcıları, mücevher kaynayan dağlarımızdaki elmasları sapan taşı olarak kullanıyor. Sipahioğlu’nu öldüren işte bu vurdumduymazlıktır; güzelliğe, estetiğe, güzel şiirlere, güzel insanlara reva görülen vahşi ilgisizliktir. Bu yüzden ölen Şair değil, şiirdir; kaybeden ise Türk şiiridir. Tepeden tırnağa yetenek dolu “Yiğitlerim uyur gezer gurbet ellerde / Kimi Semerkant’ta bekler beni, kimi Caber’de(Arif Nihat Asya)” Peki biz neredeyiz?

Şair Sadık Çakırsipahi’ye Allah’tan rahmet diliyorum. Mekânı cennet olsun. 

Bir şiiriyle bu uzun yazıyı bitirelim: 

Kentlerde

“Çorum’un düz tarlalarında buğdaylar yeşerir

Benim gönlümde sen.

Beni böyle yakıp yakıp kül eden gözlerindir

Silinmez sesin kulaklarımdan nereye gitsem.

Muş ovasında trenler koşar alabildiğine hızlı

Yolcular gelir, yolcular gider.

Nedense hep yavaş yavaş, nazlı nazlı

Senden başka herkes kompartımandan el eder.

Isparta’da gül kokar sabah ezanları

Bir sen kalmışsındır görünmeyen.

Oysa Isparta’nın gelinleri kızları

Bahçelerdedir kolları gül, elleri diken.

Hep mor beyazdır çiçekleri Afyon’un

Ege gözlerin gibi yeşildir.

Gel artık nazlım, hasretim, kaderim

Bunca dert bu garibe yetişir.

Kalabalığınla yalnızlar şehri olmuşsun Ankara

İnsan selinde kaybolmuşum.

Seymenlerin topuk vururken toprağa

O güzelim baharında kavrulmuşum.

Kader çizgimde yıldızlar bir bir kayarken

Çankırım; soframın tuzu, ağzımın tadısın.

Bozkırında doymuşluğu yaşarken

Anladım ki sen ilk ve son göz ağrımsın.”

Yazar
Kırmızılar

Bu websitesinde farkı kaynaklardan derlenen içerikler yayınlanmakta olup tüm hakları sahiplerinindir. Sitedeki içerikler atıf gösterilerek kaynak olarak kullanlabilir. Yazıların yasal sorumluluğu yazara aittir. Tüm Hakları Saklıdır. Kırmızlar® 2010 - 2024

medyagen