Hatıralar – Zeki Velidi TOGAN

      

Zeki Velidi Togan, Türkiye Diyanet Vakfı Yayınları, Ankara 1999.

Umumi Türk Tarihinin kurucusu Zeki Velidi Togan hocanın, milliyetçilik ve vatan sevgisi ile beslenen ilim, siyasi, askeri mücadele hayatını ortaya koyan eser, birçok konuda istifade edilecek önemli bir kaynaktır. Eserde, Kırım, Kazan, Türkistan, Azerbaycan, Afganistan Türklerinin gelenekleri, kültürleri ve tarihleri hakkında zengin bilgiler ediniyoruz. Etnografik ve sosyolojik bilgiler oldukça fazladır. Kominizmin mahiyeti, Lenin’in taktikleri, Sovyet emperyalizmi hususunda oldukça canlı, ibretlik hadiseler naklediliyor. Eserin kıymeti yabancı çevrelerce çabucak fark edildiğini görüyoruz. Zira Troçki, hatıralarında Zeki Velidi Togan’dan da bahsediyormuş. Bu konuyu eserden takip edelim; ‘‘ Prof. Meijer Trotski’nin arşivinin kendi ellerine geçen kısımlarını neşr edeceklermiş. ‘‘Trotski’nin evrakı’’ Amsterdam ‘‘Milletlerarası İçtimai Tarih Enstitüsü’’ tarafından ele geçirilmiş, şimdi cild cild yayınlanıyor. Bu Enstitünün o zaman müdürü olan Prof. Postomus 1951’de İstanbul’da toplanan Müsteşrikler Kongresinde başkanlık ettiğimde bana gelerek ‘‘Trotski’nin evrakı arasında sizden bahseden vesikalar var, bunları neşredeceğiz, acaba siz de hatıralarınızı yazmaz mısınız, yazarsanız, Brill Şirketi bunları memnuniyetle yayınlandı’’ demişti. İşte Trotski’nin hatıralarında benimle ilgili evrakın bulunması, benim hatıralarımın da Postomos’un istediği gibi Briill Şirketi tarafından yayınlanmasına sebep oldu’’.

Başkurdistan’ın Soklı-Kay uruğuna mensup olan Zeki Velidi Togan, o devre göre çok münevver bir aile içinde yetişmiştir. Validesi Farsçayı çok iyi bilmektedir. Nakşibendi tarikatına mensup mollalarla ünsiyeti bulunan babası da Arapça ve Farsçayı iyice bilmektedir. Bu nedenle 6-7 yaşında Farsça Rusça ve Arapça konusunda oldukça ileri seviyeye gelmiştir. Babası ve dayısı medreselerde mollalık etmekteydi.

Eğitimli bir muhitte yetişen Zeki Velidi Togan, sonraki yıllarda dini düşünceleri ve akidelerinde sarsıntıya uğrayacaktır: ‘‘Kâinatın muhtelif şekiller alarak, şurlu ve müdebbir bir varlık tarafından vaz’edilen tabiî kanunlar ile idare edilmekte olduğunu inkar edenlerin yazıları hiçbir vakit beni tatmin etmedi. Allah ve din, beşeriyet üzerinde hakim bir gerçektir’’, demesine rağmen, feldefe hocası Davidov’un getirdiği, Bolşevik ve Menşevik diye ikiye ayrılan Sosyal Demokrat Partisinin neşriyatı ve Allah’ı ve dini tamam ile inkar eden müteaddit eserler, imanını oldukça sarmıştı. Bir yandan insanlık için ortak bir din düşünmek, diğer taraftan da Şamanizmi milli bir din olarak kabul etmenin mümkün olup olmadığını düşünmek gibi tenakuzlara düşmekteydi. İlaveten, ‘‘bu iptidaî akidenin, Türk milleti gibi milyonları bulan geniş kitleyi ve münevverlerini çeken tarafı yoktu. Muntazam bir dini sistem şeklini alamamıştı’’ diyerek, bunun mümkün olamayacağının da farkındaydı. Nihayetinde gene İslamiyet de kara kılmıştı.

1909- 1910 güzünde Kazan’da, Kasimiye medresesine Türk tarihi ve Arap edebiyatı tarihi hocalığına tâyin ediliyor. Oldukça münevver bir Rus ailesinin yanında ikamet ediyor. Ailenin kütüphanelerindeki Rus klasiklerinden istifade ediyordu. Medrese derslerine yeni bir heyecan ve ruh getirmişti. Bu hususu şöyle anlatır: ‘‘ Bu medresede benden evvel ne Türk tarihi ne de Arap edebiyatı bir ders olarak okutulmuştu. Fakat getirdiğim bu yenilikten herkes memnundu. Epeyi talebem vardı ve bunlar da yalnız tahsillerinden değil, bana yardım etmekten haşlanırlardı. Talebeden birisi kendi köyümden Timur-oğulları zamanında yaşayan Semerkand’lı Türkmen beği Devletşah’ın farsça, ‘‘şairler tezkeresi’’nin, müellifinin hayatına yakın zamanda yazılan pek güzel bir nüshasını getirip hediye etti. Astarhan’da İbn Qutaybe’nin Arapça ve burada Devletşah’ın farsça eserlerini bulmak bana memleketimizde İslam, bilhassa Ortaasya medeniyeti eserlerinin aranırsa bulunacağını hatırlattı ve bende yazma eserleri aramak düşüncesini uyandırdı ki, bu da sonradan ben bu yola sürüp götürmüştür. Zaten Tatar alimi Şihabeddin Mercani ile Kazan’da yaşayan Alman müsteşriki Gottwald, geçen asır bu muhitte birkaç mühim eser bulmuşlardı. Ben talebelerime, bu gibi eserleri köylerde görürlerse bana haber vermelerini tavsiye ettim ve Kasimiye’de dört sene süren muallimliğim esnasında epeyi eserlerden haber aldım veya onları, gidip veya getirtip gördüm. Müşteşrik Ch. Fraehn, daha 1840 da İslam ülkelerinde aramaları gereken İslam kültür tarihi kaynaklarını sayıp bir eser neşretmişti. Bu da bana rehber oldu’’.

Zeki Velidi Togan, L. Cahun ve İngiliz alimi Henry Howarh’tın, Türk ve Moğol tarihine ait eserlerini Rusçalarından okuyarak yolunu iyice seçiyor. Prof. Katanov’un yardımı ile Londra ve Leiden’den tarihi eserler getirtiyor. Londra’dan ünlü Luzaq’tan Farsça Mirhond ve Hondemir tarihlerini ve Babür Şah’ın hatıratının faksimile edilmiş nüshasını getirtiyor. Bir yandan da Rus lise müfredatına göre imtihan vermek için hazırlanıyordu. Rus münevverleri ile tanışıyor. Kendisi için yeni bir alem olan Rus tiyatrolarına sık sık gidiyordu.

Zeki Velidi Togan, ileri düzey Rusça, Farsça bilgisine; çok az vakıf olduğu Fransızcayı ilerletme ve İngilizceyi öğrenmeye karar veriyor. Almanca öğrenmeye başlıyor. Almancayı, Farsça veya Arapça veyahut Türkçeden Almancaya tercüme edilen eserleri, hikayeleri karşılaştırmak yoluyla öğrenmenin çok faydalı olacağını tavsiye eden Rklitski’nin tavsiyelerine uyuyor. Prof. Katanov da bu usulün faydalı olacağını söylüyor ve Türkoloğ Radloff’un ‘‘ Türk Kabilelerinin halk edebiyatı nümuneleri’’ni ve ‘‘ Kutadgu Bilig’’ kitabını ele almasını tavsiye ediyor. Bu da Zeki Velidi Togan’ı Türk kabileleri destanları ile meşgul olmaya yöneltmişti. Prof. Pozdneyev’in ‘‘Moğol kabileleri halk edebiyatlerı numuneleri’’ kitabını da tetkik ediyor. Bu da onun Türk ve Moğol kavimleri üzerine de yönelmesine sebep olmuştu. Neticede ‘‘ Türk Kavimlerinde Dört Mısralı Halk Şarkıları’’ hususuna dair ilk ilmi eserini vücuda getiriyor. Bir yıl sonra ilk çalışmalarını ‘‘Şura’’ mecmuasında neşrediyor.

Zeki Velidi Togan, 1911 yılında ‘‘Türk Tarihi’’ adında bir eser meydana getiriyor. Eseri, Kazanlı İdrisov adında kitapçı basacaktır. Fakat ‘‘Türk Tarihi’’ ismini beğenmiyor ve ‘‘Tatar Tarihi’’ olmasında ısrar ediyordu. Bu sığ kabile şuurunun sonucunda eser ‘‘Türk ve Tatar Tarihi’’ olarak basılıyor.

Zeki velidi Togan; ‘‘Eserimi Türkiya’de Yusuf Akçura ‘‘Türk Yurdu’’ mecmuasında, Kırım’da İsmail Gaspıralı ‘‘Tercüman’’ gazetesinde, Kazan’da Prof. Katanov ile müşteşrik Yemelyanov Rus ilmi mecmualarında takdirle karşıladılar. Almanya’da müşteşrik Martin Hartmann, Macaristan’da Prof. Vambery, Orenburg’da münteşir ‘‘Vakit’’ gazetesi idaresi vasıtasıyla beni çok teşvik eden takdir mektupları yazdılar. Eserimin takdir nişanesi olarak ‘‘Kazan Üniversitesinin Arkeoloji ve Tarih Cemiyeti’’, beni merasimde üniversite profesörlerinden Xarlampoviç beni çok teşvik eden sözler söyledi. Eseri nümune ittihaz ederek İstanbul’da Rıdavan Nafiz, Xoqand’da Yusufcan Hacı Hüseyinzade Ali Bey yazılarında Türk müverrihi’’ diye’’ kendisinden takdirle bahsettiler.

Kendisini daima desteklemiş olan Prof. Katanov, 1912 yılında 50 doğum yılı münasebetiyle bir ziyafet vermişti. Yenilip içildikten sonra, herkes giderken, Prof. Katanov, Zeki Velidi’ye kalmasını söylüyor ve yalnız kaldıklarında da aralarında şöyle bir diyalog geçiyor; ‘‘ Doğu Türk ve Moğollardan oryantalizm, yoluna şimdiye kadar üç kişi, Dorji Banzarov, Çokan Velihanov ve ben (Katanov) intisap etmiştik. Biz hepimiz Rus kültürüne bütün varlığımızla kendimizi verdik, ben Şamanilikten ayrılıp Hıristiyan oldum onlara hizmet ediyorum. Dorji ile Çokan 35 yaşlarına gelmeden voktadan öldüler. Çünkü Rus arkadaşlarım onlara ve bana bundan başka bir şey öğretmediler. Şimdi sen dördüncü oluyorsun, bu muhitten kendini koru. Benim muhitim İslamiyet gibi kuvvetli bir kültüre mensup değildi, bizim varlığımız kalmadı, Rus muhitinde de yabancı kaldık, sen kuvvetli bir kültür muhitine mensup olduğunun ehemmiyetini müdrik olmalısın.’’ Prof. Katanov, bunları içerken votkasını durmadan içiyor ve ağlıyordu.

1914’te Türkistan’da ilmi seyahate çıkıyor. Birçok ilmi neticeler, keşifler ile dönüyor. 1916 yılında meydana gelen olayların neticesinde siyasi hayata adım atıyor. Rusya bir tam bir kazan gibi kaynamakta, çalkantılı bir dönemden geçmekteydi. Sosyalizm Rusya’yı parçalamak için uğraşırken, türlü türlü etnik unsurlar Rusya2nı boyunduruğundan kurtulmak için mücadele vermekteydi. Başkurt Türklerinden olan Zeki Velidi Togan, bütün Türk ve Müslümanların kurtuluşunu, bağımsızlığını hiç olmasa muhtariyetini düşünmekteydi. Bunun için Türkleri faaliyete geçirerek kongreler topluyor, milli şuuru uyandırmağa çalışıyor, iç ve dış düşmanlar ile mücadele ediyordu. Zira bir ara Sosyal İhtilalci Partisine katılıyor. Gayesi milletine ve memleketine hizmet etmek için yapıyordu. Asla din düşmanı ve marxist bir karaktere sahip değildir.

Daha sonra Zeki Velidi Togan, Başkurtdistan hükümeti reisi ve harbiye nazırı oluyor. Enver Paşa ile birlikte Türkistan milli mücadelesine katıldı. Ruslar kendilerine ‘‘burjuva milliyetçileri’’ismini takmışlardı. Basmacı (çeteci) hareketlerini idare ediyordu. Lenin, Stalin ile uzun konuşmalar ve mücadeleleri olmuştu. Troçki, Ziyanavyev ve Kerenski ile uzun konuşmalar yapıyordu. Bitmek bilmeyen savaşlar neticesinde Rus emperyalizmine yenik düşerek kaçmak zorunda kalıyor. 1924 ‘te Afganistan’a geliyor. Burada birçok tarihi keşfe imza atıyor. Mesela Ali Şir Nevai’nin mezarını nasıl bulduğunu şöyle anlatıyor; Türk tarihinin çok şevketli bir zamanında payitaht olan bu şehirde ayakta kalan eserleri görmek maksadı ile tam beş hafta burada kaldık. Ben her gün surla çevrilmiş olan eski Herat’ın dışarısında bulunan Temürlü devri Herat’ının hemen hemen bütün eserlerini gözden geçirdim. Bir de eski ve Temürlü devri planlarını aldım. Burada Temürlü devri eserlerinin çok ihmal edilmiş olduğunu belirtmek için tek şu noktaya işaret etmek kafi gelir ki 15 asır son yarısının kültür hayatının başında gelen ve bu şehrin imarında çok büyük rol oynamış olan büyük Türk şairi Alişir Nevai’nin mezarının yerini bilen kimse yoktu. Yalnız bu Alişir kendisinin ‘‘vakfiye’’ ismindeki eserinde bugün dahi yerleri belli olan medrese ve camileri ile imarethanesinin birbirinden kaç zira (arşın) mesafede bulundukları açıkça kaydolunmuş ve diğer kaynaklarda Alişir’in bu binalar arasında yapılan türbede gömüldüğü de tasrih edilmiş olduğundan bunu yerini tespit etmek benim için kolay oldu. Metre ile her tarafını ölçüp bulduğum noktada bir mezar taşı vardı. Fakat buradaki bağlara nezaret eden zatın anlattığına göre bu taş sonradan başka yerden getirilmiş ve burası Heratlılar tarafından ‘‘Şah-ı Gariban’’ tesmiye olunmakta imiş. Eskiden burada mum yakmak adeti de var imiş, sonra taşlarını götürmüşler. Bu şekilde Alişir Nevai’nin Heratlılar nazarında ‘‘Gariplerin Padişahı’’ olarak tanındığını öğrenmiş ve mezarını tespit etmiş oldum.’’ Zeki Velidi Togan’ın buna benzer birçok önemli keşfi hatıralarında dikkat çekicidir.

Yirminci yüzyıl Türkistan siyasi ve kültür tarihine ait oldukça mühim bilgiler ile zengin olan bu eseri, herkesin okuması gereklidir. Bilhassa Zeki Velidi Togan gibi bir alimin nasıl yetiştiği ve bir alimin ne gibi özelliklere sahip olması gerektiği hususunda bizlere önemli ip uçları vermektedir. Bu güzide eseri bize bahşettiği için Zeki Velidi Togan hocayı rahmetle yad ediyoruz.  

Zeki Velidî Togan… Başkurt hükûmetinin lideri, Sovyetlere karşı Başkurt ve Türkistan direnişçisi, eşsiz bir târihçi ve Türkistan’ın en önemli târihî coğrafya haritasını hazırlayan bir kişi…
Sonraki süreçte Türkiye’ye geliyor. Viyana Üniversitesi başta olmak üzere Avrupa’nın birçok önemli üniversitesinden da’vet alıyor. Ama Türk Târih Tezi denilen ve hiçbir bilimsel ve ciddî tarafı olmayan iddiâları reddettiği için Reşid Gâlip ve Âfet İnan’ın en akıl almaz saldırılarına uğruyor. Öyle ki, dönemin Millî Eğitim Bakanı Reşid Gâlip, ilkokullarda bile ders vermemesi gereken kişi olarak nitelendiriyor. Bağnazlık böyledir. İster dîn, ister devrim adına olsun, fark etmez. Yusuf Akçura gibi eski arkadaşları susarken, İstanbul’daki Türkiyat asistanlarının bir kısmı, başta Atsız olmak üzere destek oluyorlar. Tabiî, akademik kariyerleri pahasına…
Türkiye’de çalışma imkânı kalmayınca, Viyana Üniversitesi günleri başlıyor. Bilimsel çevrelerde, haklı olarak el üstünde tutuluyor. Öyle ki, Freud ile komşu oluyor. Ama içindeki Türkiye özlemi hiç bitmiyor. Bu yüzden Atatürk’e mektûp bile yazıyor. Ama ulaştırıldığını hiç sanmıyorum. 
Tâ ki, İnönü devrine kadar Türkiye’ye gelemiyor. İnönü devrinde gelse de, bu sefer 1944 zulmü günlerinde hapse atılıyor. Yıllar evvel kendisine destek çıkan Atsız ile birlikte hapis yatıyor. Sonraki yıllarda ise tamâmen bilimsel çalışmalara dönmesine izin veriliyor. Genel Türk târihinin en önemli ismi olduğu gibi, Şarkiyat alanında da çok önemli bir isim oluyor. Ayrıca İstanbul Üniversitesi bünyesinde çıkarılan İslâm Araştırmaları Mecmuâsının kurucu müdürlüğünü yapıyor. İlk sayıda yazdığına göre yetkin bir ilâhiyatçı çıktığı zamân Togan, görevi ona devredecekti. 1950’lerden öldüğü 1970’e kadar derginin müdürlüğünü yapıyor.
Sosyal bilimlerde Türklerin en önemli ismi, 53 yıl önce bugün öldü. Bize de anmak düştü… (2023)

Yazar
Kırmızılar

Bu websitesinde farkı kaynaklardan derlenen içerikler yayınlanmakta olup tüm hakları sahiplerinindir. Sitedeki içerikler atıf gösterilerek kaynak olarak kullanlabilir. Yazıların yasal sorumluluğu yazara aittir. Tüm Hakları Saklıdır. Kırmızlar® 2010 - 2024

medyagen