İsyan Ahlakı
Nurettin Topçu
İsyan Ahlakı, Nurettin Topçu'nun Sorbonne Üniversitesindeki felsefe tezidir. 1934 yılında Nurettin Ahmet imzasıyla Paris’te Fransızca olarak yayınlanmıştır. O, bu eserle Sorbonne'de felsefe doktorası yapan ilk Türk'tür.
Nurettin Topçu’nun temel eserlerinden olan İsyan Ahlakı’nda, önce ahlakın problemleri üzerinde durulur, sonra inanç problemleri ve sonuçta da mistik bir yolla Allah’a ulaşılır.
İşte Nurettin Topçu’nun en önemli kitaplarından birisi olan İsyan Ahlâkı altı bölümden oluşmaktadır:
- Hürriyet problemi
- İnsanın esirliği
- Sorumluluk ideali
- Taklid ve inanç
- Mistik iman
- İmandan isyana
Yazara göre hürriyetten isyana kadar katettiğimiz yol, bir ilerlemeyi mi gösteriyor yoksa sadece bir terimin yerine başka bir terimin mi konulmasıdır? Bize öyle geliyorki asandaki cüzi irade yanılgısını olduğu kadar, hareketlerinde kaçınılmaz olan determinizm yanılgısını da ortadan kaldırmak idi. Böyle olunca isyan problemi, ispatlanması söz konusu olacak bir varsayım ve tartışma içerisindeki çatışma olarak değil de isyanın ta içinde keşfedilmiş bir olgu selametini belirleyecek bir seçim olarak ortaya çıkıyor. İsyan etmeyi istemek veya istememek, harekete geçmeyi istemek veya istememek, bu ikisinden birini seçmek gerekiyor. En iyisini seçmek için de hep daha fazlasını istemek, elini daha ileriye uzatmak, kalbini genişletmek bir yandan kendini aleme verirken öte yandan kendini alemin merkezi haline getirmek yeterlidir. Hür hareketi isyan vasıtasıyla ve isyan içerisinde tanımlandığını gördük.
Tabiat determinizminin ve sosyal uysallığın karşısına dikilen her hareket aslında hakiki bir isyandır. Böylece aranan ve istenen yaratma kişinin kendi hayat aslında hakiki bir isyandır. Böylece aranan ve istenen yaratma kişinin kendi hayat kuralını kendisinin keşfetmesi isyan hareketleri olmaktadır. Böylece insan, çoğu zaman ve belli bir ölçüde isyan halindedir. Yazarın gayreti ise gerçek tavrını, hareketlerinin yöneldiği ideali tanıtmaktan ve bu şekilde ondaki üstün görev şuurunu uyandırmaktan ibarettir.
Nureddin Topçu, felsefi metod ve anlayış bakımından 20. yüzyılın önde gelen sistemlerinden Hareket felsefesine bağlanmış bir düşünürümüzdür. Hareket felsefesi 18. yüzyıldan beri batıda gelişen materyalist - pozitivist akımların karşısında insanlığın kurtuluşunu ahlaki ve moral değerlerin yükselişinde gören spritüalist bir felsefi akımdır. Bu felsefenin kurucusu olan Fransız filozofu Maurice Blondel (1861-1944), L'action adlı eseriyle insan hareketlerinin aile, toplum, devlet ve insanlık basamaklarından geçerek Allah'a doğru ilerlemede olduğunu ince tahlillerle ortaya koymuştur? Blondel dinin kendi başına ve sistemi olduğu açıkladı. Blondel akıl ile inancı ayırmanın sun'i olduğu, pozitif ilimlerden felsefenin hareketlerine ve dinin, deneyi tamamıyla aşan alanlarına kadar, herşeye ancak insan hareketlerinin ortaya koyduğu imanla ulaşmanın mümkün olacağını iddia etti. Bu anlamda din ile felsefeyi birbirine yakınlaştırmaya çalıştı.
Nurettin topçu, İsyan Ahlâkı’nda şu hususlara vurgu yapar:
İnsan ancak üst bir değer olan Küllî İrade'nin muradına uygun olarak tabiatına, içine doğduğu sosyal determinizme isyan ederek var olabilir. Bunu 'isyan ahlâkı'yla kavramsallaştıran Topçu, insanın nefsine, içtimaiyatın bir gereklilik olarak sunduğu kurguya isyan ederek Allah'a teslim olmasını öngörür. İsyanı şöyle tanımlar: "İsyan, fertte ve onun ihtirasında, kâinatın ve kendisinin hiçliğini ortaya koyan küçümseme; insanın içindeki sonsuzluk iradesinin, nefsin sefaletleriyle ihtiraslarına ve bunlardan doğan zulümlere karşı ayaklanmasıdır."
Nurettin Topçu'nun 'isyan ahlâkı'nın ve 'hareket felsefesi'nin arkasında tasavvuf araştırmacısı ve şarkiyatçı Massignon ile iki metafizikçi filozof Brondel ve Bergson vardır. Hiç şüphesiz Topçu'yu sadece bu üç filozofun sentezi olarak göremeyiz. Zîrâ onun bir ayağı hep Anadolu'ya basmış, Anadolu kendisi için kurucu ruh olmuştur
Biz, hem uysallığa, hem de anarşizme karşıyız. Her türlü sosyolojizme, yani toplum gerçeğinin her şey olduğu anlayışına karşı olduğumuz kadar, bencil ve katı ferdiyetçiliğin de karşısındayız. Sadece bütün iradeleri aynı şekilde belirleyen bir İrade karşısındaki uysallığı kabul ediyoruz.
Bize göre selamet, tarih ve insanlıkla birlikte, tarihin ve insanlığın var oluş sebeplerini içinde bulacakları bir mutlak'a bağlanmaktan ibarettir. Aklı başında bir insanlık, kendini asla gayesi ve gerçekleştireceği mukadderatı olmayan bir varlık olarak düşünemeyecektir. Kendi gayesini bilecek noktaya erişmese bile o, sanki bu gayeye arka arkaya gelen nesillerin sonsuzluğunda ulaşılacakmış gibi hareket edecektir.
Ferdin boyun eğmek zorunda kaldığı bir baskı unsuru olarak toplum, zorbalık ve zulme kanat germekte, bu şekilde esirliği ve esaret derecesinde uysallığı yaratmaktadır. O, böylelikle ferdin iradi güçlerini öldürmektedir. Oysa toplum tam aksine, ferdi hareketin özlem duyduğu, atıldığı bir ideal, yani merhametin ve isyanın esiri olan ideal olmalıdır. İnsanlıkta inançların tesirli bir şekilde yayılması, gerçekten, toplumun ve medeniyetin yaratıcısıdır. İşte bu yayılmadır ki, herbirimizi gücümüz nisbetinde birer asi, yani birer ahlâkî varlık haline getirir.
Yazara göre hürriyetten isyana kadar katettiğimiz yol, bir ilerlemeyi mi gösteriyor yoksa sadece bir terimin yerine başka bir terimin mi konulmasıdır? Bize öyle geliyorki asandaki cüzi irade yanılgısını olduğu kadar, hareketlerinde kaçınılmaz olan determinizm yanılgısını da ortadan kaldırmak idi. Böyle olunca isyan problemi, ispatlanması söz konusu olacak bir varsayım ve tartışma içerisindeki çatışma olarak değil de isyanın ta içinde keşfedilmiş bir olgu selametini belirleyecek bir seçim olarak ortaya çıkıyor. İsyan etmeyi istemek veya istememek, harekete geçmeyi istemek veya istememek, bu ikisinden birini seçmek gerekiyor. En iyisini seçmek için de hep daha fazlasını istemek, elini daha ileriye uzatmak, kalbini genişletmek bir yandan kendini aleme verirken öte yandan kendini alemin merkezi haline getirmek yeterlidir. Hür hareketi isyan vasıtasıyla ve isyan içerisinde tanımlandığını gördük.
Tabiat determinizminin ve sosyal uysallığın karşısına dikilen her hareket aslında hakiki bir isyandır. Böylece aranan ve istenen yaratma kişinin kendi hayat aslında hakiki bir isyandır. Böylece aranan ve istenen yaratma kişinin kendi hayat kuralını kendisinin keşfetmesi isyan hareketleri olmaktadır. Böylece insan, çoğu zaman ve belli bir ölçüde isyan halindedir. Yazarın gayreti ise gerçek tavrını, hareketlerinin yöneldiği ideali tanıtmaktan ve bu şekilde ondaki üstün görev şuurunu uyandırmaktan ibarettir.
Nureddin Topçu, felsefi metod ve anlayış bakımından 20. yüzyılın önde gelen sistemlerinden Hareket felsefesine bağlanmış bir düşünürümüzdür. Hareket felsefesi 18. yüzyıldan beri batıda gelişen materyalist - pozitivist akımların karşısında insanlığın kurtuluşunu ahlaki ve moral değerlerin yükselişinde gören spritüalist bir felsefi akımdır. Bu felsefenin kurucusu olan Fransız filozofu Maurice Blondel (1861-1944), L'action adlı eseriyle insan hareketlerinin aile, toplum, devlet ve insanlık basamaklarından geçerek Allah'a doğru ilerlemede olduğunu ince tahlillerle ortaya koymuştur? Blondel dinin kendi başına ve sistemi olduğu açıkladı. Blondel akıl ile inancı ayırmanın sun'i olduğu, pozitif ilimlerden felsefenin hareketlerine ve dinin, deneyi tamamıyla aşan alanlarına kadar, herşeye ancak insan hareketlerinin ortaya koyduğu imanla ulaşmanın mümkün olacağını iddia etti. Bu anlamda din ile felsefeyi birbirine yakınlaştırmaya çalıştı.