Hû Diyen Karga

Mehmet Ali KALKAN

Hû Diyen Karga (Selçuklu Hikayeleri) – Misli Baydoğan Hanım’ın kitabı. Misli Hanım tarihi gerçeklerden yola çıkarak hikayeleştirdiği kitabını ‘’ Fırat Yılmaz Çakıroğlu’nun delikanlı hatırasına’’ ithaf etmiş.
Rahmetli Çakıroğlu kardeşim için şöyle demiştim.

Doğmuş bu vatan üstüne,
“Fırat tır yılmaz” demişler.
“Kürşat tan el alan yiğit,
Korkuyu bilmez” demişler.
“Ayırmış karayı aktan,
Dilediği yalnız Hakk tan,
Erce gözünü budaktan,
Asla sakınmaz” demişler.
Al sancağı tuta tuta,
Binmiş kan terleyen ata,
Ataları şol Fırat a,
“Türk e tarih yaz” demişler.

Kargalar bir değişik, gizemli kuşlar. Daha ortalık aydınlanmadan havada oluyorlar, akşamları ise diğer kuşlar tünedikten sonra onlar hâlâ bağıra çağıra uçmaya devam ediyorlar. Kargalar hakkında hemen herkesin anlatacağı ilginç şeyler oluyor. Yaşları, yaptıkları, getirdikleri, götürdükleri, insanları takip ettikleri vs. gibi.

Rahmetli Ahmet Yüksel Özemre Ağabey’in Gel de Çık Şu İşin İçinden adlı kitabında bir karga hikayesi vardı. Eskişehir’e geldiğinde özel bir sohbetinde hikayenin devamını anlatmıştı da çok farklı bir ruh haline bürünmüştük.

Gün, gündüz, tün gece demekti. Tünaydın, tünek, tünemek buradan geliyordu.
‘’Kara’’ kelimesi de olumsuzluk ifade ediyordu. Dede Korkut Hikayelerinde Kara dinli kafir vardı meselâ, yüzünü kara çıkarmak, kara yazı, kara yer gibi. Hatta yüzyıllar öncesinin günümüz yansıması karakol, karaborsa, kara para oluyordu.
Kara kelimesinin diğer bir anlamı da yön olarak kuzeyi gösteriyordu. Bir yerleşim yerinin kuzeyinde yer alanlara da kara eklenerek isim veriliyordu. Karadeniz, Karaköy, karasu, Karatepe, Karaçay gibi. Kuzeyden esen rüzgarımızda karayeldi. Ak’da batıydı tarihimizde. Atatürk ‘’ Ordular ilk hedefiniz Akdeniz’dir’’ derken Ege Denizini, batıyı kastetmişti.
Mitoloji bir milletin taşıdığı değerler bütünüydü.

Bunları şunun için yazdım.
Misli Hanım Türk Mitolojisi’ni kitabın içine serpiştirmiş.
’Ete kemiğe büründüm, karga diye göründüm’’ diye başlanmış kitaba. Kanatlarının gölgesi Türk Dünyasını dokumuş. Kara içinde şöyle denmiş ‘’ Kalbidir bu yeryüzünün Kâbe ki, kara örtüsüne yüz sürüp kararıp kalmışlığım kıvancım, gönencimdir… Kara demek boşluk, hiçlik, fenalık değildir. Kara; dolmuş çekmiş, emmiştir de ondan karadır. Sizin de karadır bir yanınız. Hiç değilse gölgeniz vardır.’’

Eskiden herkesin bir ‘’ok’’u varmış, başkaları da bu ‘’ok’’u görünce tanırmış. Ok’u getiri gösteren kişi ‘’ falanca bu okunu gönderdi’’der maruzatını arz edermiş. Kitapta Gazne Sultan’ı Arslan Yagbu’ya “Bana ne kadar yardım yapabilirsin?” diye sorar, Arslan Yagbu’ da “tek bir okuyla Türkistan’da iki yüz bin atlının toplanacağını” söyler.

Günümüzde de insanları düğüne, mevlide “ok”uruz mesela, “okuntu” deriz. “Ok’lava”mızla yufka yazarız. Türk Milleti’nden olmak böyle bir şey işte…Binlerce yıl öncesinin geleneğini zamanın ucuna koyarız.
Gerçi kara renk biraz mırın kırın edince herkes baksın diye kirpiğe kaşa konmuş ya…
Karacaoğlan’sa şöyle demiş;
Bana kara diyen dilber,
Gözlerin kara değil mi,
Yüzünü sevdiren gelin,
Kaşların kara değil mi?

Beni kara diye yerme,
Mevlâ’m yaratmış, hor görme,
Ala göze siyah sürme,
Çekilir, kara değil mi?

Karac’oğlan der, inşallah,
Görenler desin maşallah,
Kara donludur Beytullah,
Örtüsü kara değil mi?

Karganın son sözleri şöyle olmuş;
‘’ Sözlerimi sürç-i lisan ettimse bendeniz kuzgunî kargayı affetmenizi temenni ederek bitiriyorum. Biliniz ki bu dünyadan bir Selçuk soyu geçti. Güçlü bir devlet geleneği, şerefli bir ad ve dünyaya örnek bir medeniyeti miras bırakan soyunuzu dua ile anınız. Turan denilen büyük ülkenize layık işler yapınız. Soyunuza, ülkenize, sancağınıza halel getirmeyiniz. Peygamberler, nebiler, evliyaullahlar, veliyullahlar aşkına… Hû!’’

Öldükten sonra ruhlarımızın göğe uçtuklarına inanırmış atalarımız. Bu yüzden öte dünyaya ‘’uçmak’’ demişiz.

Uçan kuşları da kendimize ongun yapmışız. Tuğrul, Toygar, Doğan, Şahin, Turgay bunlardan bir kaçı. Bunları isim olarak ya da ekleme yaparak kullanmışız. Ertuğrul, Erdoğan gibi.

Yavuz Bülent Bakiler bir şiirinde şöyle diyor;
Ben Antepliyim, Şahin’im ağam.
Mavzer omzuma yük.
Ben yumruklarımla dövüşeceğim.
Yumruklarım memleket kadar büyük.

Söz uçar yazı kalır ya.
Misli Hanım da zaten Baydoğan olmuş.
Göğe vuran kanatlarla misli misli yazsın, biz de zevkle okuyalım inşallah…

Yazar
Mehmet Ali KALKAN

Eskişehir'de doğdu. Eskişehir Gazi İlkokulunu, Tunalı Ortaokulunu, Motor Sanat Enstitüsünü ve Çukurova Üniversitesi Mühendislik Bilimleri Fakültesi İnşaat Mühendisliği Bölümünü bitirdi (1980). Bir müddet Eskişehir Belediyesinde ... devamı

Bu websitesinde farkı kaynaklardan derlenen içerikler yayınlanmakta olup tüm hakları sahiplerinindir. Sitedeki içerikler atıf gösterilerek kaynak olarak kullanlabilir. Yazıların yasal sorumluluğu yazara aittir. Tüm Hakları Saklıdır. Kırmızlar® 2010 - 2024

medyagen