Viran Dağlar

kirmizilar.com

 

 

 

 

 

Hazırlayan: Mehmet MEMİŞ, (E) Öğretmen

Necati Cumalı’nın üç ödüllü “Viran Dağlar” adlı romanı (Orhan Kemal Ödülü, 1995 / Yunus Nadi Ödülü, 1995 / Ömer Asım Aksoy Ödülü, 1995 ), Makedonya 1900’ün devamıdır. Fransız ordusunun Makedonyayı işgal etmesiyle dağa çıkan Zülfikar Bey’in biyoğrafisi, Necati Cumalı’nın ailesinden, Ege Bölgesine yerleşen Makedonya göçmenlerinden hayranlıkla dinlediği anılardan hayat buluyor.

Erken ya da geç, bir gün öleceği değil, nasıl yaşadığıdır önemli olan kişinin. Bu dünyadan Zülfikar Bey gibi dolu dolu yaşayıp göçenlerin şavkı, çakan yıldızlar gibi gözlerde kalır!
Necati Cumalı, ulusçuluk akımlarının, etnik çatışmaların etkisi ve Osmanlı’nın egemenliğini kaybetmesiyle, Balkanların imparatorluktan kopuş sürecini, Makedonya’da uç beyi olarak yaşayan bir ailenin son temsilcisi Zülfikar Bey’in yaşam öyküsü üzerine kurgulayarak anlatıyor.

“Le Dernier Seigneur de Balkan” (Balkanların Son Beyi) adıyla Fransızca’ya çevrilen “Viran Dağlar” romanı, 2004 yılında Fransa, İspanya, Polonya, Bulgaristan, Yunanistan ve Almanya ortak yapımcılığında televizyon filmi olarak çekildi.
Roman, aynı zamanda yazarın akrabası da olan, Goriçkalı Zülfikar Bey’in hayatını anlatmaktadır (Zülfikar Bey’in babası Rıza Bey ise, daha sonra sinemaya da uyarlanmış olan Dila Hanım hikayesinin kahramanıdır). Yazar ana kahramanın hayatı üzerinden Osmanlı İmparatorluğu’nun dağılma sürecini ve Osmanlı İmparatorluğu’nun çekilmesi sonrasında Balkanlarda yaşanan karışıklıklara değinmektedir.

Osmanlı İmparatorluğu’nun dağılma sürecinde Balkanlarda yaşayan Zülfikar bey varlıklı ve nüfuz sahibi bir aileden gelmektedir. İmparatorluğun son zamanlarında yaşanan değişim ve dağılma süreci tüm toplum gibi romanın ana kahramanını da etkilemektedir. Zülfikar Bey; henüz genç yaşınlarında olmasına rağmen II. Meşrutiyetin ilanı ve Balkan Savaşı gibi dönemin önemli olaylarına elinden geldiğince müdahil olmaya çalışmaktadır.

Zülfikar bey ve ailesi, Balkan Savaşları’nda yaşanan Osmanlı yenilgisinden sonra bile doğdukları toprakları terk etmemişlerdir. Savaştan sonra yaşanan değişimlere kayıtsız kalamayan Zülfikar Bey’in, tarih sahnesine çıkmasına yol açan olaylarsa Birinci Dünya Savaşı sırasında Fransız Ordusu’nun bölgeye gelmesiyle başlamıştır. (Kitap Tanıtım Yazısı)

****

 

Hatice Gündoğan, Ahi Evren Üniversitesi

Viran Dağlar Viran Dağlar, Necati Cumalı’nın lirik ve epik öğeleri bir arada kullanarak yirminci yüzyılın başındaki Makedonya gerçeğini anlattığı romanıdır.  Romanın esin kaynağı, yine yazara ait 1949 tarihli Uçanalı Zülfikâr Beye Ağıt adlı şiirdir. Şiirin konusu, romanın en dramatik olay halkasını oluşturmaktadır. 

Uçanalı Zülfikâr Beye Ağıt:

 Sağlığında yüzüne gülenler 

Sofrasında ekmeğini yiyenler 

Uykusunda pusu kurdular

 Zülfikâr Beyi vurdular

 Zülfikâr Beyi vuran Uçanalı İsmail 

Cellat olmasına cellat, çingene değil 

Zülfikâr Bey mertti yiğitti 

Fakir ağlatmadı, mazlum ezmedi 

Hile nedir, kuşku nedir bilmezdi

 Korkusuz uyudu, korkusuz gezdi

                             Var git İsmail var git, namert kişisin

                             Hem sen düşün, hem de sana yol gösteren düşünsün 

Varmayın üstüme yeter, beni söyletmeyin

 Ben bilirim dost kim, düşman kim 

Bilirim kim sinsi adımlarla peşimizde gezer de 

Göz göze gelince başını eğer

                              Nolaydın Zülfikâr Bey nolaydın

                               İsmaile güvenmeyip teslim olaydın 

Bu dağlar Uçana dağlarıdır 

Manastır’dan Florina’ya kadar uzanır

 Uçana dağlarında akan sular, uçan kuşlar 

Zülfikâr Bey diye ağlaşır 

Gayri İsmail netse neylese 

İçine korku düşmüştür, yüzü karadır 

Uçana dağlarına gözü pek, yüreği pek 

Zülfikâr Bey gibi adam yaraşır 

Necati Cumalı, romanının adını koyarken kahramanın adını değil duygusal çağrışımları olan başka bir ismi tercih eder ve ona Viran Dağlar der. Bu ismin esin kaynağı ise romanda da geçen bir Rumeli türküsüdür: 

Dağlar dağlar / Viran Dağlar /Ah yüzüm güler / Kalbim ağlar 

 Her iki esere de konu olan Zülfikar Bey’in, şiirde Uçanalı, romanda Goriçkalı olması dışında bir fark yoktur. Yazar, ailesinin Makedonya’da yaşadığı yerleri gezip gördükten sonra doğrusunun Goriçkalı olduğuna karar vermiş ve böyle bir değişikliği gerekli görmüştür. Roman, Zülfikar Bey’in çocukluğundan ölümüne kadarki süreci içerir. Zülfikar Bey, yüzyıllardır Makedonya’nın Goriçka kasabasında yaşayan varlıklı ve nüfuz sahibi bir aileye mensuptur. Eğitimini Selanik’teki rüştiyede tamamlayıp çiftliklerine döndüğünde Balkan  Savaşı çıkar.

Savaşa katılmak isteyen fakat yaşının küçük olması gerekçesiyle orduya kabul edilmeyen Zülfikar Bey ve arkadaşları, Niyazi Bey’in komutasındaki gönüllüler ordusuna dâhil olur. Yunan ordusuyla girdikleri ilk çatışmada vurulur ve bir daha muharebeye katılamaz. İyileştikten sonra gizli haberleşme örgütünde görev alır. Bu örgütün varlığından haberdar olan Fransızlar, Zülfikar Bey’in peşine düşer. Fransızların kendisini aradığını duyan Zülfikar Bey, Goriçka’daki evinden ayrılıp Manastır’a gider. Ardından Kaptan lakaplı bir komitacının grubuna katılarak dağlara sığınır.

16 Haziran 1917’de, Görce’de bir otelde yakalanan Zülfikar Bey’in on ay boyunca dağlarda sürdürdüğü kaçak yaşantı böylece son bulur. Bu süreçte halkın gözünde kahramanlaşan Zülfikar Bey’i yakalamaya Fransızların gücünün yetmeyeceği fikri Makedon halkı arasında yaygınlaşır. Bu söylenti Fransızların Zülfikar Bey’e olan kinini artırır. Fransızlar, yakaladıkları Zülfikar Bey’i, Görce-Florina arasındaki yüz kilometrelik yoldan dört günde, elleri hem kelepçeyle hem de halatla bağlanmış bir vaziyette, on sekiz atlı asker eşliğinde yayan götürürler.

Yapmak istedikleri şey Züifikar Bey’i halkın gözünde küçük düşürmek ve kendi güçlerini sergilemektir. Florina’da karargâh binasının üçüncü katındaki bir odada tutulan Zülfikar Bey, tutsaklığı kabullenemez ve bulduğu ilk fırsatta –tutsaklığının dördüncü gününde- hapisten kaçar, Komitacı Kara Ali’nin dağdaki ekibine katılır. Makedonya’daki Fransız birliğinin başına yeni atanan barış yanlısı General D’Esperey’de mevkidaşlarından farklı olarak, vatanını savunmaktan başka amacı olmayan ve bir halk kahramanı haline gelmiş Zülfikar Bey’e karşı bir ilgi oluşur. Onunla tanışmak ister.

Canlı yakalanıp kendisine getirilmesi için başına yetmiş altın gibi büyük bir para ödülü koyup herkese ilan eder. Bu ilan Fransız askerlerinin yakalayamadığı Zülfikar Bey’i kendi halkına yakalatma çabasından başka bir şey değildir. Kısa sürede tüm çevreye yayılan bu haberi halk umursamaz, para için yüzyıllardır Makedonya’da yaşayan varlıklı ve nüfuz sahibi bir aileye mensup bir uç beyini ele vermezler. Zülfikar Bey’in başına konan para ödülü konaktaki hizmetkârlarından İsmail’in ve Kaylar Kasabası’nın belediye başkanı Hikmet Bey’in de kulağına gider. Aynı zamanda Zülfikar Bey’in yeğeni olan Hikmet Bey Fransızlar ile arasındaki yakınlığa da güvenerek dayısını kurtarmaya çalışır.

Zülfikar Bey’in Fransızlara teslim olmayacağından ve ölene kadar çarpışacağından emin olduğu için onu ihbar etmek suretiyle önce yakalatmayı, ikili ilişkileri vasıtasıyla da hapisten kurtarmayı planlar. Bu planı kâhya İsmail ile birlikte gerçekleştirmeye karar verirler. 360 Gündoğan, H. Aylar sonra İsmail, evlerine sığınan Zülfikar Bey’in yemeğine haşhaş katarak misafirini derin bir uykuya daldırır. Verilecek ödülün hayaliyle beyine karşı hırslanan İsmail, önce karakola gidip askerleri eve çağırmak suretiyle yakalatmak ister. Fakat geçen sürede haşhaşın etkisini yitireceğinden ve Zülfikar Bey’in kaçacağından korkarak geri döner, yatakta her şeyden habersiz uyuyan Zülfikar Bey’i başından tüfekle vurur. Beyinin cenazesini bir halıya sararak Fransız askerlerine teslim edip parasını ister. Fakat işler istediği gibi gitmez.

Jandarmalar, Zülfikar Bey’in canlı yakalanmasının gerektiğini, öldürülmesinin hata olduğunu söyleyerek İsmail’i hapse atarlar. İsmail’in cezası Zülfikar Bey’in komitacı arkadaşı Kara Ali tarafından verilir. Memleketi Goriçka’da Zülfikar Bey için çok büyük bir cenaze töreni yapılır. Makedonya’nın her tarafından insanlar bu kahraman Osmanlı beyini son yolculuğuna uğurlamak için gelir. Kırk köyden kırkar kişi, Hıristiyan Müslüman, kadın erkek, büyük küçük ayrılmadan büyük bir üzüntüyle Zülfikar Bey’in tabutunu omuzlar. Onlar için Zülfikar Bey’in ölümü Makedonya’daki son Osmanlı kalesinin düşmesidir. Zülfikar Bey’in ölümünden yedi gün sonra, 30 Ekim’de Osmanlı’nın imzaladığı Mondros Mütarekesi de bu yenilginin vesikası kabul edilebilir. Necati Cumalı’nın Viran Dağlar romanında, Zülfikar Bey’in oldukça dinamik hayat hikâyesinin yanında Osmanlı Devletinin Balkanlar’daki macerası da verilmiştir. Yazar, toplumsal travmaya dönüşen tarihî olayları aktarırken sosyal bilimci bir nazarla yaklaşarak göç öncesi hayatı ve halkı göçe hazırlayan sebepleri vermeyi de ihmal etmez.

Yazar
Kırmızılar

Bu websitesinde farkı kaynaklardan derlenen içerikler yayınlanmakta olup tüm hakları sahiplerinindir. Sitedeki içerikler atıf gösterilerek kaynak olarak kullanlabilir. Yazıların yasal sorumluluğu yazara aittir. Tüm Hakları Saklıdır. Kırmızlar® 2010 - 2024

medyagen