Kırım Hanlığı – Giray Sülâlesi

 Hanlığın Kurucusu Hacı Giray

Prof.Dr. Halil İnalcık

Giray sülâlesi, Cengiz Han’ın oğullarından Cuci Han’ın küçük oğlu Togay Timur’a bağlanmaktadır. Togay Timur’un oğullarının Kırım’la ilgisi, Öreng Timur’un Altın Orda hükümdarı Mengü Timur’dan (1266-1280) Kırım ve Kefe’yi yurtluk olarak almasıyla başlar. 1359’da Altın Orda’da hanlık için başlayan mücadelelere katılan Togay Timur’un oğulları Künçek-oğlan’dan sonra üç kola ayrıldı. Bunlardan Taş Timur oğulları Kırım’da devamlı bir hanlık kurdular. Bu hanlık, Altın Orda’nın merkezi Uluğ Yurtta yönetimi ellerinde bulunduran hanlardan bağımsızdı. Dolayısıyla Giraylar Taş Timur oğullarının soyundan gelmektedir. 1393-1394’te kendi adına para bastıran Taş Timur, 1394-1395’te bir tarafında Toktamış Han’ın adı, diğer tarafında kendi adı bulunan paralar da kestirdiği gibi Edige Mirza’ya karşı mücadele etmiş ve ardından da Timur’a sığınmıştı (1404). 1419’da Edige Mirza’nın ölümü üzerine Taş Timur’un oğlu Gıyâseddin Kırım’ın kontrolünü ele geçiremeyince Litvanya Dukası Vitold’un yanına gitti. Öte yandan kardeşi Devlet Berdi’nin Kırım’da yönetimi ele geçirdiği ve 1427’de Mısır Sultanı Barsbay’a bir elçi gönderdiği bilinmektedir. Bundan sonra hânedanın çabaları Kırım yarımadasının kontrolüne yönelik olmuş ve fırsat düştüğünde Saray’ın ve bütün Altın Orda Hanlığı’nın ele geçirilmesine çalışılmıştır. 

Kırım yerli rivayetlerine göre (Mehmed Rızâ, s. 72) Gıyâseddin, Altın Orda gelenekleri gereğince Kerey kabilesine bağlı atalığı tarafından büyütülmüş ve ona hürmeten ilk oğluna Hacı Kerey/Giray adını vermiştir. Kırım hanlarına verilen Kerey/Giray lakabı bu kabileden gelmektedir. 

Gyula Németh’e göre giray kelimesi Türkçe ker (en kudretli mahlûk, dev) ve küçültme eki + eyden müteşekkildir. Bunun muhtelif şekilleri olan kereykireykiray ve giray kelimelerine kabile ve boy adı olarak Kazak, Türkmen, Başkırt, Buret ve Moğollar’da rastlanmaktadır. Çoğulu ise kereittir. Cengiz Han güçlü Kereit yöneticisi Ong Han’ı yenince Kereitler’in bazıları batıya kaçmış ve geride kalanlar da Moğol kabileleri arasında dağılmıştır. Böylece gerek Moğollar’dan kaçarak gerekse Moğollar arasında kalarak Kırım’a kadar uzanan geniş bir bölgeye yayılmışlardır. Yakın zamanlara kadar Uvak-Kirey’in Taraklı kolu İrtiş ovası, Sarısu ve Çu Kazakları arasında göçebe hayatı yaşamaktaydı (Howorth, II, 6, 11). Kırım hanlarının damgasına “tarak tamga” denmektedir (şekli: ). Bu damga Altın Orda hanlarının damgasına benzer. Tarak tamga Mengli Giray’ın paralarında ve 1475 tarihli bir yazısında görülür. Uluğ Muhammed’in 1428 tarihli bir yarlığında aynı damgaya rastlanır. 

Kerey, Altın Orda Hanlığı’nın dayandığı dört büyük kabileden biridir. Don’un doğusunda ve Kuzey Kafkasya’da yaşayan Kereyler Hacı Giray’ı desteklemişlerdir. Giray lakabını ilk defa Hacı Giray kullanmış ve daha sonra oğullarından sadece Mengli bu lakabı almıştır. Bundan sonra bütün Kırım hanları Mengli Giray soyundan geldiği gibi hepsi de Giray lakabını tevarüs etmiş ve bu lakap han soyuna mensup bütün prensler tarafından benimsenmiştir. Giray lakabının han ailesinden kız alıp veren Şirin beylerinin bazılarınca da kullanıldığı belirtilmelidir. 

Kırım Hanlığı’nın kurucusu sayılan Hacı Giray otoriteyi sağladıktan sonra Litvanya, Moskova ve Osmanlı Devleti ile ittifak münasebetleri kurarak hanlığı güçlendirdi. Fâtih Sultan Mehmed’le başlayan (1454) iyi münasebetler, Hacı Giray’ın 1466’da ölümünden sonra oğulları arasında baş gösteren iç mücadeleler sırasında bir himaye şekline dönüşmekte gecikmedi. Ancak Osmanlı himayesinin tedrîcen geliştiği görülmektedir. Rakip kardeşleri birbirine düşürme siyaseti güden Kefe Cenevizlileri’ne karşı Kırım kabile beyleri 1475’te Osmanlılar’ı davet ettiler. Kefe’nin ele geçirilmesinden sonra hanlık üzerinde Osmanlı himayesinin kurulması büyük ölçüde Şirinler’in beyi Eminek Mirza sayesinde olmuştur. Cenevizliler tarafından hapse atılan Mengli Giray, Osmanlılar’ın Kefe’yi alışından sonra (1475) hapishaneden çıkarıldı ve onlar tarafından Kırım Hanlığı tahtına oturtuldu. Çok geçmeden Osmanlılarla ittifak antlaşması imzalayan Mengli Giray onlara sadakatle bağlı kalacağını ifade etti. 1476 yazında padişahın isteğiyle Eminek Mirza kumandasında bir Kırım birliği Boğdan’a karşı Osmanlılarla iş birliği yaptı. Bu arada Altın Orda Hanı Seyyid Ahmed Han’ın Kırım’ı istilâsı, Mengli Giray’ın yenilerek kaçması ve Nur Devlet’in Kırım idaresini üstlenmesinin ardından Eminek’in müracaatı ile Osmanlı pâyitahtında bulunan Mengli Giray’ın hanlığa yeniden getirilmesi Osmanlı nüfuzunu ve himayesini arttırdı. Fakat Mengli Giray’ın ölümünden (1514) sonra bağımsızlık taraftarları Mehmed Giray’ı başa geçirdiler. Böylece Mehmed Giray babası Mengli Giray’a, I. Gazi Giray da veliaht (kalgay) sıfatı ile Mehmed Giray’a halef oldular. Bağımsızlık taraftarları Osmanlı nüfuzunu kırmak için zaman zaman güç mücadelesine girdilerse de 1534’ten sonra Osmanlı metbûluğu gerçek biçimde yerleşti. Osmanlılar’ın tayin ettiği hanlar Saâdet Giray (1524-1532) ve ardından Sâhib Giray’a (1532-1551) karşı I. İslâm Giray’ın liderliğinde muhalifler 1534’e kadar mücadeleyi sürdürdüler. Sâhib Giray 1532’de İstanbul’dan Kırım’a gönderilirken yanında altmış topçu, 300 cebeci, 1000 sekban ile kırk müteferrika, otuz çavuş ve altmış timar ve zeâmet erbabından meydana gelen bir kuvvet vardı. Kabile aristokrasisine karşı hanların kuvvet ve hâkimiyetini sağlayan bu askerlerin maaşları için her yıl İstanbul’dan Kırım’a “sekbûn akçesi” adı altında para gönderilmesi 1532’de başladı. Buna karşılık Kırım hanları savaşlarda Osmanlılar’a destek verdiler. 1538’de Sâhib Giray’ın Kanûnî Sultan Süleyman’ın Boğdan seferine katıldığı bilinmektedir. Bundan sonra da Kırımlılar Macaristan’a yönelik seferlere sık sık çağrıldılar. Diğer taraftan XVI. yüzyılda Ruslar’ın yayılma eğilimleri Kırımlılar’ı Osmanlılar’a daha da yaklaştırdı. Başlangıçta Giraylar Altın Orda hanlarına karşı Moskova büyük dukaları ile ittifak halindeydiler. Fakat 1520’den sonra Kırım hanları Altın Orda hanlarının meşrû vârisleri sıfatıyla Kazan ve Astarhan’ı ele geçirmek isteyince Moskova ile anlaşmazlığa düştüler. Uzun bir mücadele döneminden sonra 1552’de Kazan ve 1554’te Astarhan Moskova’nın eline geçti. Bu gelişmeler ve Moskova’nın Kuzey Kafkaslar’a doğru yayılmacı politikası, Kırım hanlarının Osmanlı sultanlarına giderek yaklaşmasına sebep oldu. Altın Orda’nın sahip olduğu toprakların tamamını ele geçirmekten vazgeçip Karadeniz üzerinde Osmanlı nüfuzunun arttırılmasına çalışan Giraylar sadece kuzeyde değil bütün savaş sahalarında Osmanlılar’la sıkı iş birliği yapıyorlardı. Fakat bu çizgide olmayan hanlar da vardı. Meselâ Semiz Mehmed Giray Han ve oğlu Saâdet Giray Han İran seferlerine katılmak istemeyip Osmanlılar’a isyan etmişlerdi. Ancak bu isyan İstanbul tarafından bastırılmış ve ardından Osmanlı nüfuzu daha da arttırılmaya çalışılmıştı. İstanbul’dan gönderilen II. İslâm Giray’ın (1584-1588) ilk defa hutbede padişahın adını başta okutması Osmanlı nüfuzunun derecesini ortaya koymaktadır. Bununla beraber Giraylar sikkelerde kendi adlarını muhafaza ettiler. Kırım hanları Osmanlı Devleti’nce sikke ve hutbe sahibi bir İslâm hânedanı sayılıyordu; fakat fiilen sultan tarafından azil ve tayin edilen ve onun emriyle sefere gitmek mecburiyetinde olan tâbi beylerden farksızdılar. Osmanlılar nazarında Giray hanları, kuzey ülkeleriyle olan münasebetlerde bir nevi siyasî aracı olarak da itibar görüyordu. Kuzey ülkelerinden Polonya ve Rusya elçileri önce Kırım hanının sarayına uğrar, daha sonra İstanbul’a gelirlerdi. 

Kırım’ın başşehri, Hacı Giray’ın 857 (1453) tarihli yarlığında “Orda-i muazzam Kırkyir’de saray” olarak zikredilmektedir (Kurat, s. 62-80). Hacı Giray’a ait 1441 tarihli para Beldetikırım’da, 1443 tarihli olanı ise Kırkyir’de basılmıştı. Mengli Giray zamanında hanların sarayı Kırkyir’den şimdi Bahçesaray (Simferopol) olarak bilinen vadiye taşındı. Yarlıkta I. Hacı Giray Taman, Kıpçak ve Kabartay’ın hâkimiyeti altında olduğunu özellikle belirtmiştir. Yarlıklarında Giray hanları kendilerini “uluğ orda ve uluğ yurtnun ve Deşt-i Kıpçak’nın ve taht-ı Kırım’nın… Çerkes’nin ve Tat bile Tavğaç’nın uluğ padişahı ve hem uluğ hanı” şeklinde tarif etmekteydiler. Deştikıpçak ve Çerkezistan’ı elde etme gayretlerinde Kırım hanları özellikle I. Sâhib Giray döneminde kısmen başarılı olmuştu. “Serasker sultan” unvanıyla Giray sultanlara Osmanlılar tarafından Kuban, Bucak ve Yedisan’ın idaresi de bırakılmıştı. Kendilerinden önceki Altın Orda hanları gibi Kırım hanları da Rusya ve Polonya’dan para ve kürkten ibaret yıllık belirli bir vergi alıyorlardı. Bunun dışında 1484’ten itibaren Kırım’ın güney kıyıları üzerinde hâkimiyet iddiasında bulundukları için Osmanlılar Kefe gümrüğü gelirlerinden hanlara yıllık 1,5 milyon akçelik sâlyâne tahsis etmişlerdi. I. Mehmed Giray ve ardından gelen bazı Kırım hanları güneydeki limanları doğrudan kontrol etmeye de çalıştılar. 

Giray hânedanının Osmanlı hâkimiyetini açıkça tanıması Mengli Giray’ın Temmuz 1475 tarihli mektubuyla gerçekleşmiştir.

Mengli Giray’ın Temmuz 1475’de Fatih Sultan Mehmet’e yazdığı mektup.

 

Mengli Giray’dan itibaren hanlar veliaht makamında bir kalgay ve 1584’ten bu yana da ikinci veliaht makamında bir nûreddin tayin etmekteydiler. Kānûn-ı Cengizî’ye (töre, yasa) göre kalgaylığa hanın kardeşi getirilirdi. Taht boş kalınca kalgay hanlığa, nûreddin de kalgaylığa geçerdi. Bu geleneğe aykırı olarak bazı hanların oğullarını kalgaylığa getirme çabaları direnişe, hatta bazan isyana yol açmıştır. Kırım kabile aristokrasisinin İstanbul’a danışmadan töreye göre kalgayları han ilân ettiği de olmuştur. I. Gazi Giray ve Toktamış Giray bu şekilde beylerin tasdikiyle han ilân edilmişlerdi. Bunlar sultan tarafından tanınmadığı için kanlı mücadeleler meydana gelmiştir. Bu sebeple kargaşadan kaçınmak için İstanbul’un umumiyetle kalgayların ve nûreddinlerin haklarını göz önünde bulundurduğu anlaşılmaktadır. Nitekim kırk handan yirmi dördü kalgaylıktan ve beşi nûreddinlikten han olmuştur. 

Kanûnî Sultan Süleyman devrinde Saâdet Giray’dan itibaren hanın kardeşlerinden birinin rehine olarak İstanbul’a gönderilmesi âdet haline gelmişti. Bu uygulama hanların itaat ve bağlılığını sağlamak için alınmış bir tedbirdi. Bu rehinelerden II. İslâm Giray ve I. Bahadır Giray Kırım’a han olarak yollanmıştı. Seçilen han sultanın huzuruna çıkarılır ve onun elinden hanlık menşurunu alırdı. Ardından kendisine hanlık teşrifatı (sancak, kılıç, mücevher sorguçlu kalpak ve samur kürk) verilir ve merasimle Kırım’a gönderilirdi (Silâhdar, II, 131, 683). Sefere çağrılırken hana bir kapıcı başının götürdüğü hatt-ı hümâyun ile birlikte “çizme-bahâ” adı altında 40.000 altın gönderilir, han bu parayı kapı kuluna ve mirzalarına dağıtırdı. Seferde “teşrîf-i kudûm” ve diğer adlarla hana ve askerlerine başka paralar da verilmekteydi. Kırımlılar’ın askerî yardım karşılığında bazı siyasî isteklerde bulundukları da olurdu. Hanların azil, hapis ve sürgün cezalarından başka nâdir olmakla beraber idam cezasına çarptırıldıkları da görülmektedir. Meselâ IV. Murad, İnâyet Giray Han’ı idam ettirmişti (1637). Han tayin edileceği zaman Bâbıâli genellikle Kırım kabile aristokrasisi reisi Şirin Bey’le anlaşırdı. Han tahta geçince rehine ve ailenin tehlikede olan diğer üyeleri Rumeli’de İslimye, Yanbolu, Tekirdağ ve Çatalca gibi yerlerde çiftliklere yerleştirilir ve kendilerine sâlyâne, has ve zeâmet tahsis edilirdi. Kırım’da II. Gazi Giray’ın Feth Giray ve dokuz oğlunu öldürtmesi bu tedbirin önemini açıkça göstermektedir. 

Giraylar’ın Çoban Giraylar kolu XVI. yüzyılın sonlarında ortaya çıkmıştır. Feth Giray, II. Gazi Giray’ın kalgayı iken bir akında esir aldığı Leh boyarlarından birinin kızını fidye karşılığı memleketine geri göndermişti. Fakat bu kız, kararlaştırılan paranın bir kısmı gönderilmediğinden refakatindeki kapı ağalarından Hacı Ahmed ile Boğdan’da Yaş şehrinde bir müddet daha kaldı. Ardından yolda bir çocuk dünyaya getirdi. Feth Giray bu çocuğun kendisinden olmadığı düşüncesiyle öldürülmesine karar verdi. Fakat Hacı Ahmed onu Boğdan’da gizledi. Burada çobanlık yapan çocuk Feth Giray’ın 1596’da katledilmesi üzerine Akmescid’e döndü. III. Mehmed Giray ve Şâhin Giray Kırım’a gelince bütün Giraylar katliama uğramaktan korktukları için İstanbul’a kaçtılar. O zaman nûreddinlik için kimse bulunmadığından Feth Giray’ın oğlu olduğu iddia edilen bu çobana Devlet Giray adı verilerek nûreddin tayin edildi. Onun iki oğlu da Feth Giray ve Âdil Giray adlarını aldılar. Böylece Giraylar ailesi içinde Çoban Giraylar ortaya çıktı. Çoban Giraylar’dan han olan yalnız Âdil Giray’dır (1665-1670). Asıl Giraylar bunları kesinlikle kendi soylarından saymamışlar ve önemli bir göreve gelmelerini engellemişlerdir. 

Osmanlı Devleti ile Rusya arasında imzalanan Küçük Kaynarca Antlaşması’nın üçüncü maddesinde taraflar Giray hânedanının bağımsızlığını tanıdı (8 Cemâziyelevvel 1188 / 17 Temmuz 1774); fakat 20 Şâban 1197’de (21 Temmuz 1783) Ruslar Kırım’ı işgal ve ilhak ettiler. Osmanlılar 1785’te Giray sülâlesinden birini Bucak ve Tombasar’daki Tatar boyları üzerine serasker tayin ederek onları tekrar siyaset sahnesine çekmeyi düşündülerse de bu düşünce ancak 1787’de Ruslar ile savaş yeniden başlayınca uygulanabildi. Şehbaz Giray, Kuban hanı adıyla Kuban nehri etrafındaki Türk kabilelerinin başına han tayin edildi (Ağustos 1787). Şehbaz Giray Bucak Türkleri başında Buğdan’daki harekâta katıldı. Bir müddet sonra aynı göreve Baht Giray tayin edildi (Şubat 1789). Savaş süresince han sıfatını taşımış ve Buğdan’daki çatışmalara katılmış olan Baht Giray Yaş Antlaşması’ndan sonra İstanbul’a getirilmiş ve Osmanlı hükümeti bu tarihten itibaren (1792) hanlığı ihya fikrinden tamamen vazgeçmiştir.

BİBLİYOGRAFYA

Akdes Nimet Kurat, Topkapı Sarayı Müzesi Arşivindeki Altın Ordu, Kırım ve Türkistan Hanlarına Ait Yarlık ve Bitikler, İstanbul 1940.

Velyaminov Zernov – Hüseyin Feyizhan, Kırım Yurtuna ve Ol Taraflarga Dâir Bolgan Yarlıglar ve Hatlar, St. Petersburg 1281/1864.

Bennigsen v.dğr., Le Khanat de Crimée dans les archives du Musée du Palais de Topkapı, Paris 1978.

Matuz, Krimtatarische Urkunden im Reichsarchiv zu Kopenhagen, Freiburg 1976.

Fevzi Kurtoğlu, “İlk Kırım Hanlarının Mektupları”, TTK Belleten, I/3-4 (1937), s. 641-655.

Rypka, “Briefwechsel der Hohen Pforte mit den Krim Chanen in II. Bande von Feridun’s Munşeat”, Festschrift Georg Jacob(ed. Theodor Menzel), Leipzig 1932, s. 241-269.

Velyaminov-Zernov, Matériaux pour servier à l’histoire du khanai de Crimée, St. Petersburg 1864.

Zihni Soysal, Jarlyki Krimskie z czasóv Jana Kazimierza, Warsaw 1939.

V. Zetterstéen, Türkische, tatarische und persische Urkunden im Schwedischen Reichsarchiv, Uppsala 1945, s. 78-128.

Ebülgazi Bahadır Han, Şecere-i Türk (nşr. P. I. Desmaison), St. Petersburg 1871, s. 173.

Remmal Hoca, Târîh-i Sâhib Giray Hân (nşr. Özalp Gökbilgin), Ankara 1973.

Mehmed Giray, Târih, Vienna, National Library, nr. 1080.

Seyyid Mehmed Rızâ, es-Seb‘u’s-seyyâr fî ahbâri mülûki Tatar (nşr. Mirza A. Kâzım Bey), Kazan 1248/1832.

Abdülgaffar Kırîmî, Umdetü’t-tevârîh (nşr. N. Âsım, TTEM ilâvesi), İstanbul 1343.

Kefevî İbrahim, Tevârîh-i Tatar Han ve Dağıstan ve Deşt-i Kıpçak Ülkelerinindir (nşr. C. Seydahmed Kırımer), Pazarcık (Romanya) 1933.

Abdullah Çelebi, Tevârîh-i Deşt-i Kıpçak (nşr. A. Zajaczkowski), Warszawa 1966.

Hezârfen, Telhîsü’l-beyân fî kavânîni Âli Osmân, Bibliothèque Nationale, Ancien fond, nr. 40 (Bâb-ı tâsi‘: Fî Beyâni kavânîni hânânı Kırım).

Müneccimbaşı, Sahâifü’l-ahbâr, II, 697.

Silâhdar, Târih, II, 131, 630, 683.

Cevdet, Târih, III, 142; IV, 30; V, 258-276.

Halim Giray, Gülbün-i Hânân, İstanbul 1287.

V. Hammer-Purgstall, Geschichte der Chane der Krim, Vienna 1856.

D. Smirnov, Krimskoye k̲h̲anstvo pod verk̲h̲ovenstvom ottomanskoy Porti do načala XVIII. Veka, Odessa 1887, s. 102-122.

K. Markov, Inventarniy Katalog musulmanskih monet imperatorskago ermitaja, St. Petersburg 1896, s. 491.

J. Howorth, History of the Mongols, London 1876, II, 6, 11, 448-626.

Retowski, Die Münzen der Girei, Moscow 1905.

Seidamet, La Crimée, Lausanne 1921.

Gy. Németh, A Honfoglaló Magyarság Kialakulása, Budapest 1930, s. 265-268.

Hasan Ortekin, Kırım Hanlarının Şeceresi, İstanbul 1938.

Muzaffer Ürekli, Kırım Hanlığının Kuruluşu ve Osmanlı Himayesinde Yükselişi (1441-1569), Ankara 1989.

Halil İnalcık, “Yeni Vesikalara Göre Kırım Hanlığının Osmanlı Tâbiliğine Girmesi ve Ahidname Meselesi”, TTK Belleten, VIII/30 (1944), s. 185-229.

a.mlf., “Han ve Kabile Aristokrasisi: I. Sahib Giray Döneminde Kırım Hanlığı”, Emel, sy. 135, İstanbul 1983, s. 51-73.

a.mlf., “Giray”, İA, IV, 783-789.

a.mlf., “Girāy”, EI2 (İng.), II, 1112-1114.

Lewis, “Some Danish-Tatar Exchanges in the 17thCentury”, Zeki Velidi Togan’a Armağan, İstanbul 1950-55, s. 137-146.

Vásáry, “A Contract of the Crimean K̲h̲an Mangli Giray and the Inhabitants of Qirk-Yer from 1478/79”, CAJ, X (1982), s. 289-300.

  

Yukarıdaki metin; 

https://islamansiklopedisi.org.tr/giray

TDV İslâm Ansiklopedisi’nin 1996 yılında İstanbul’da basılan 14. cildinde, 76-78 numaralı sayfalarda yer almıştır.

 

 

KIRIM, KIRIMLILAR VE TATARLAR TÜRK MİLLETİ VE DEVLETİ İÇİN NEDEN ÖNEMLİDİR

 

Kırım 1475’te Fatih Sultan Mehmet zamanında Osmanlı topraklarına katılmıştır. Osmanlılar yönetime el koyunca Mengli Giray, “han” ilan edildi. Kırım kuvvetleri, bir Osmanlı savaşına ilk defa, Sultan II. Bayezid’in, 1484’teki Akkirman Seferi’nde katıldılar. 300 yıl Osmanlı yönetiminde kalan Kırım; 1768-1774 Osmanlı-Rus Savaşı sonucunda; Besarabya ve Kırım Yarımadası, Ruslar tarafından işgal edildi. Bu saldırılara Kırım Giray karşı koymaya çalıştı. Savaşı sona erdiren 21 Temmuz 1774 tarihli Küçük Kaynarca Antlaşması ile Kırım, Osmanlı himayesinden çıkartılıp bağımsız hale getirildi. Sadece dini işler için Osmanlı halifesinin yetkisi tanındı. Osmanlı Devleti Kırım’a giren Rus Ordusu’na karşı yeni bir savaşa giriştiyse de başarılı olamadı ve 1792’de Yaş Antlaşması ile Kırım’ın Rusya’ya ilhakını kabul etti. Osmanlı diplomasi geleneğine göre Kırım’daki Giray Hanedanı üyeleri, Osmanlı Hanedanı mensuplarının ardından Osmanlı İmparatorluğu hiyerarşisinde ikinci sırada yer alırdı. “Eğer Roma ve Bizans ve üç önemli emperyal değerin ikisini temsil ediyorsa, üçüncüsü Cengiz Han soyudur… Eğer Osmanlı büyüdüyse, bunda Cengiz soylu Giraylar’ı mirasının etkisi büyüktür.” On altıncı yüzyılda Osmanlı diplomasisine göre protokolde Giray Han Osmanlı Sultanı’nın ardından gelmekteydi ve Vezir-i Azam’dan bir üst seviyedeydi. Semiz Mehmet Giray’ın, isyanından sonra protokoldeki seviyesi Vezir-i Azam seviyesine düşürüldü. Kırım Han’ı İstanbul’a geldiğinde kendisine görkemli törenler yapılır. Osmanlı Hakanı, üç adım öne çıkarak kendisini karşılar. Kırım Hanı, iki tuğ, iki sancak ve yedi kat mehter sahibidir. Kırım ordusu, Osmanlı ordusuna katıldığında da, top ve tüfek atışlarıyla karşılanır. Rumeli Beylerbeyi bütün maiyetiyle karşılamaya çıkar; Ordugâhın girişinden itibaren bütün rikab-ı hümayun ağaları, at üstündeki Hanın sağ ve solunda yaya olarak yürürler. Osmanlı Hakanı’nın oturduğu Otağı Humâyun’a yaklaşınca vezirler karşılar ve Otağa götürürler. Kırım Han’ı atından iner; Vezir-i âzam, Hanın koltuğuna girerek huzur-u hümâyuna çıkarır. Osmanlı Padişahı; “Hoş geldin Han kardeş” diyerek iltifat eder. Bütün bunlar sadece Kırım Hanı için uygulanan en yüksek protokoldür. Kırım Osmanlılar için daha çok müttefik devlet statüsündeydi; Kırım Hanları, Kırım’da kendi adlarına para bastırıyor ve kendi adlarına hutbe okutuyorlardı. Osmanlılar da Ukrayna bozkırlarının sadece Kırım yönetimine ait olduğunu kabul ediyordu. Osmanlılar Kırım Hanlığı’ndan vergi almıyor, hatta seferlerde başarılı olurlarsa onlara vergi bile ödüyorlardı. Kırım Hanlığı dış ilişkilerinde bağımsız bir devlet gibi davranabiliyordu. 1532 yılından sonra Kanuni tarafından Kırım’ın hükümdar ailesi Giray Han’lardan bir ya da birkaç kişi İstanbul’da ve hemen yakınındaki mülkleri olan, avcılığıyla ünlü Çatalca’da yaşadı.

Cengiz Han’ın sülalesinden olmanın sağladığı saygınlık sayesinde bayramlarda Sultan’ın karşısına ilk onlar çıkar ve Osmanlı hanedanın sona ermesi durumunda tahtın onların hakkı olduğu düşünülürdü. Rusya’nın 1783 yılında Kırım’ın alınmasına rağmen aile mensupları İstanbul’da oturmaya devam ettiği gibi, bugün torunların bir kısmı hala buradadır. (Philip Mansel Dünyanın arzuladığı şehir Konsatinopolis eserinde). Osmanlı Devleti’nin 14. Padişahı Sultan I. Ahmet zamanında, Osmanlı Devleti’nin Kırım Hanları ile yaptıkları antlaşmada Hanedan-ı Ali Osman’da erkek kalmazsa Kırım Hanlığı otomatikman Osmanlı Devleti’nin başına geçecekti. Söz konusu hanlıklardan en uzun yaşayanı olan Kırım Hanlığı, bilindiği gibi Osmanlı İmparatorluğu’nun meşru varisi sayılmıştır. Yani Osmanlı soyundan bir erkek dünyaya gelmeseydi veya öldürülüp de hanedanda kimse kalmasaydı, “Devlet-i Ali Osmaniye’yi” Kırım Hanları’dan, yani Cengiz’in soyundan gelen biri yönetecekti. (şayet, Kırım Hanları da birini gösteremezse, Mevlevi dergâhının postnişini Osmanlı Devleti’nin başına geçecekti.) Osmanlı’nın Altun Ordu vârisleriyle yani Kırım ile ilgisi o kadar derindi.  Ama zaman içerisinde Osmanlı’nın çok değer verip yanı başında bulundurduğu Giray ailesinden bazıları iç kargaşaya karışmak istemişlerse de engellenmişlerdir. İşte İstanbul’da değil de Çatalca’da oturma sebeplerinden biri de budur. Yani kendilerine verilen “üstün aile”  kavramı sonrası “bir an olsun” padişah olma hevesine kapılanlarda olmuştur. Mesela I. Ahmet zamanında şöyle bir olay yaşanmıştır. “Edirne’ye tekrar ava giden Sultan Ahmet, av sırasında Kırım Hanı’nın şehzadelerinden Mehmet Giray’ı yanında tepeden tırnağa silahlı adamları ile gördü. Buna da canı çok sıkıldı. Mehmet Giray Sadrazamın davetlisi olarak geldiğini söylediyse de padişah; Mehmet Giray’ın derhal tutuklanıp Yedikule zindanına kapatılmasını emir buyurdu ve öyle yapıldı. Bu iyi niyet anlaşmasını kötü niyet olarak yorumlayan Sultan Ahmet’in aklına düşünce bu durumun kendisine bir suikast tertibi olduğu şeklinde tefsir ederek tutuklatma kararından vazgeçmediği gibi “Dersaadet’e” döndü. On yedinci yüzyıl başlarında Hanzâdelerin ve diğer Kırım şehzadelerinin İstanbul civarında oturmalarına müsaade edilmemiştir”. Yine Halim Giray, Osmanlı padişahı III. Selim zamanında İstanbul’a gelerek o devrin edebiyatçıları ile dostluklar kurmuştur. Bahadır Giray’ın yanına Kalgay alarak tayin edilmiş daha sonra İstanbul’a döndükten sonra Çatalca’ya yerleşmiş. Ölümünden sonra Ferhat Paşa Camii yanındaki mezarlığa gömülmüştür. Kırım Hanları ile ilgili olarak Evliya Çelebi ve ilgili tarihlerde Çatalca’nın Subaşı, Gökçeali, İnceğiz, Akviran, Karasinan, Haraccı, Karakızıl, Veli Subaşı Kırım Hanları’nın adlarına yaptırılan cami ve çeşmeleri vardır. Ayrıca Bekçiler, Dursunköy’de çiftliklerinin olduğu gibi Subaşı Köyü mezarlığında ve Ferhat Paşa Camii haziresinde de mezarları vardır. On sekizinci yüzyıl başlarında (1783’te) Kırım Hanlığı’nın yıkılmasından sonra II. Kaplan Giray’ın Çatalca’ya gelerek Subaşı Köyü’ne yerleştiğini görüyoruz. Köyde Han’ın ve soyunun yaptırdıkları Han Camii, Selim Giray Sultan Çeşmesi ve ince işlemeleri ile birer sanat eseri niteliğinde olan mezar taşları vardır. Kırım Hanları’ndan Selim Giray Han Kırımdan Çatalca’ya gelip yerleşenlerdendir. Selim Giray Han boş 
zamanlarını Çatalca civarındaki Kadı Çiftliği’nde geçirirdi Kırım Tatarları 1783 sonrası Rus çarlığı hegemonyası ve daha sonra SSCB idaresinde perişan bir hayat sürdürdüler

Ruslar her fırsatta Kırım tatarlarını ezmekten geri durmadılar. En acısı ve en vahşet uygulamayı ise Stalin yaptı. Ne acıdır ki; 18 Mayıs 1944’te hem de bir gecede bütün Tatar halkını trenlere doldurarak Sibirya’ya sürgüne gönderdi. Kısacası; Mustafa Kırımoğlu Sovyetlerin Kırım Türkleri’ne, Kırım Tatarları’na yapmış oldukları caniyane zulümlere karşı, Kırımlıların öz vatanı olan Kırım’a tekrar dönebilmeleri için çok kahramanca, çok şereflice mücadele vermiştir.  Yıllarca Sibirya’nın buz cehenneminde, komünistlerin toplama kamplarında her türlü baskıya, her türlü eza ve cefaya yiğitçe göğüs germiş, fakat milli davasından en ufak bir taviz vermemiştir. Geç de olsa Kırımlılar’ın anavatana dönmesini sağlamıştır. Özgür dünyanın büyük ağabeyleri olduklarını ilan edenler ve BM’de dâhil hepsi ancak ……cek…….cak……cağız…….ceğiz, söylemleri ile Rusya’nın politik ve askeri oyunlarına boyun eğmek zorunda kalmışlardır. Temennim odur ki; inşAllah Kırımlılar bağımsız olurlar, bu olmazsa bile en azından kendi özerk yönetimlerine kavuşurlar.

Kaynak: http://www.oncevatan.com.tr/kirim-hanlari-osmanlida-padisah-yedegiydi-makale,31045.html

Önce Vatan Gazetesi

Yukarıdaki yazı

https://kiriminsesigazetesi.com/kirim-hanlari-padisah-olacakti/   sayfasından alınmıştır.

 

Yazar
Kırmızılar

Bu websitesinde farkı kaynaklardan derlenen içerikler yayınlanmakta olup tüm hakları sahiplerinindir. Sitedeki içerikler atıf gösterilerek kaynak olarak kullanlabilir. Yazıların yasal sorumluluğu yazara aittir. Tüm Hakları Saklıdır. Kırmızlar® 2010 - 2024

medyagen