Yengi Bir Yar Sevmişem Ağzı Bal Dili Hurma

Türküler Türkü söyler

Cumartesi günü gerekli izni alarak Kastamonu’ya doğru yola çıktım. Tam Eskişehir’den ayrılırken bir Kerkük türküsü başladı TRT Türkü Radyo’da, söyleyen Adile Kurt Karatepe;

“Cerrevün kulpu burma

Doldur cerrevü durma

Yengi bir yar sevmişem

Ağzı bal dili hurma.”

Arada bir uzun hava;

“Dağlar yeşil boyandı

Kim yattı kim uyandı

Kalbime ateş düştü

İçinde yar da yandı

Su septim ateş sönsün

Septiğim su da yandı.”

“İçinden Türkü geçen şehirler”den birisiydi Kerkük.

Yollar uzundu, yollar güzeldi.

Az sonra Türk Dünyasından bir arkadaş aradı uzaklardan. Özal döneminde Türkiye’ye gelen on bin öğrenciden biriydi. “Abi hatıralarımı yazayım mı?” dedi. “Yaz” dedim. “O günkü durumu, durumunuzu, Türkiye’nin sizin için ne olduğunu, şimdi nasıl baktığınızı, burada yaşadıklarınızı, başınızdan geçen olayları, tanıdığınız şahsiyetleri, şimdi Türkiye’ye nasıl baktığınızı, ne ifade ettiğini, şimdi sizin çocuklarınız da neredeyse üniversiteye gidecek yaşa geldiğini, onları yurt dışında okutmak isterseniz tercihinizin neresi olacağını…”

Radyoda bir program başladı, Azerbaycan’dan Cavit Tebrizli ile Kerkük’ten Ahmet Tuzlu vardı. Beraberce türkü okudular.

Nermin Memedova bir Kerkük türküsü okumuştu Azerbaycan’da, Evlerinin Önü Yonca. Beraber söylediler. Bu türkünün nakaratına Şanlıurfa’da iki mısra ilave etmişler. Türküler ne güzeldi. Türk’ün olduğu her yerde onlar vardı.

Şehriyar’dan Haydar Baba’yı söyledi Cavit Tebriz’li.

“Heyder Baba, ıldırımlar şakanda,

Seller, sular şakkıldayıb akanda,

Kızlar ona saf bağlayıb bakanda,

Selâm olsun şevkatize, elize,

Menim de bir adım gelsin dilize.”

Biraz önce Türk Dünyasından telefon eden arkadaşımız yıllar önce Şehriyar’ın müze olan evini ziyaret etmiş, oradan fotoğraflar göndermişti.

Aşık Reyhani’de İran’a gittiğinde oradaki aşıklardan Emrah’ın şu türküsünü derlemişti;

“Bugün sabah ile visal-i yardan

Bana bir haber var inceden ince

Ol zülfü zer tar-ı hayal-i yardan

Bir buy-i eser var inceden ince.”

Türk’ün olduğu her yerde idi türkü ve “her gönülün zamanı geldiğinde söyleyeceği bir türküsü vardı.”

Yollarda yapraklarını dökmüş ne güzel heybetli ağaçlar vardı. Yanında bir arkadaş olmalı ve hepsinin tek tek fotoğrafı çekilmeliydi. 

Yolun kenarında üzerinde burç olan ağaçlar gördüm. “Şu derenin alıcından burcundan” diye başlayan bir türkümüz vardı. Prof. Dr. Cemal Kurnaz Bey bir türkü sevdalısıydı. Geçen gün böyle bir mevzu geçmişti. O ağaçlardan birinin fotoğrafını çekip gönderdim.

Kastamonu’ya giderken yolun solunda “İstiklal Yolu” uzanıyordu. İstiklal Yolu “İnebolu’dan alınan cephanenin Kastamonu, Çankırı il sınırlarını aşarak Ankara’ya, 344 km. mesafedeki cepheye taşınmasında, kadınıyla çocuğuyla, yaşlısıyla Anadolu insanının zoru başarmasını, Kurtuluş Savaşımızın başarıyla sonuçlanmasını sağlayan yoldu.” Zaten o dönemlerde Üsküdar’dan sonra Kastamonu idi.

Türküler bizimdi ve her yerde idi. Meselâ Cezayir Türküsü çok yerde vardı. Muhtemelen orada askerlik yapanlar memleketlerine geldiklerinde okumuşlar ve oralara mâl olmuştu.

Çanakkale Türküsü’de Kastamonu Türküsü idi meselâ. 

Kastamonu türküleri de bir başka güzeldi. İsmail Küçükkılınç Bey şöyle söylemişti; “Bana göre türkülerde il bazında müzikal kalitesi en yüksek yer Kastamonu.”

Ertesi günü Şeyh Şaban-ı Veli Hz.nin türbesine gittim. Bir önceki gidişimde ayaklarıma dolanan kedi bir mezarın üzerinde yatıyordu. “Dünya uyuyacak yer değil, buralarda uyumaya çok fazla zamanınız olacak, uyanık olun” mu demek istedi, tam anlayamadım.

Yazar
Mehmet Ali KALKAN

Eskişehir'de doğdu. Eskişehir Gazi İlkokulunu, Tunalı Ortaokulunu, Motor Sanat Enstitüsünü ve Çukurova Üniversitesi Mühendislik Bilimleri Fakültesi İnşaat Mühendisliği Bölümünü bitirdi (1980). Bir müddet Eskişehir Belediyesinde ... devamı

Bu websitesinde farkı kaynaklardan derlenen içerikler yayınlanmakta olup tüm hakları sahiplerinindir. Sitedeki içerikler atıf gösterilerek kaynak olarak kullanlabilir. Yazıların yasal sorumluluğu yazara aittir. Tüm Hakları Saklıdır. Kırmızlar® 2010 - 2024

medyagen