Sevmek, Bilmekmiş

Âşık Seyrani demiş ya;

“Eski libas gibi aşığın gönlü,

Söküldükten sonra dikilmez imiş.

Güzel sever isen gerdanı benli,

Her güzelin kahrı çekilmez imiş.”

Âşık, âşık olan kişi. “Aşk nedir?”e cevabı “ben ol da bil” olmuş Hz. Mevlâna’nın. 

“Yaşanmadan çözülmeyen sır” demiş Cemal Safi.

Seyrani’ye göre;

“Aşkın iğnesiyle dikilen dikiş,

Kıyamete kadar sökülmez imiş.” 

Şöyle bitirmiş şiirini;

“Seyrani’nin gözü gamla yaş imiş,

Benim derdim her dertlere baş imiş,

Ben bağrımı toprak sandım taş imiş,

Meğer taşa tohum ekilmez imiş.”

Feyzi Halıcı Ağabey de tohumun nereye ekileceğini biliyor ya, şunu söylemiş kulaksızlara;

“Yok bu işte sayım, suyum,

Gönülce olmalı uyum,

Ben toprağın tohumuyum,

Ekmeyiniz taşa beni.”

Ardından da ilave etmiş;

“Ateş düşse çam dalına,

Demir döner at nalına,

Kızgın haset mangalına,

Yapmayınız maşa beni.”

Dadaloğlu Çiçek Dağı’na söylemiş;

“Alaydım da cura sazım dizime,

Çekseydim sürmeler ala gözüne,

Cihan güzel olsa girmez gözüme,

Sende bir gümanım var Çiçek Dağı.”

Âşık Dertli başka anlatmış;

“Biz Şirin elinden aşk meyi içtik,

Hak ile batılı fark edip seçtik,

Varlık dağlarını deldik de geçtik,

Ferhat olsak da bir, olmasak da bir.”

Zihni Bayburt’tan “gel” diye seslenmiş;

“Zihniya bulundur haftada ayda,

Sevip ayrılmada ne buldun fayda,

Azrail göğsümde, canım hey heyde,

Gözlerimin akı karalandı gel.”

Hani bir başka şiiri var Bayburtlu Zihni’nin, onda da Dertli’nin şiiri gibi “mey” geçiyor;

“Vardım ki yurdundan ayağ göçürmüş,

Yavru gitmiş, ıssız kalmış otağı,

Camlar şikest olmuş, meyler dökülmüş,

Sakiler meclisten çekmiş ayağı.”

Ayak çekmek, etrafındakilerinin uzaklaşması imiş ama burada tevriye yapmış Zihni. “Ayağ”ın başka mânâsı da kâse, kadeh, bardak” imiş…

Bayburtlu Zihni “gel” demiş ama Osman Yüksel Serdengeçti için gelip gelmemek fark etmezmiş artık;

“Hep kendini çektin naza,

Yok bahara yahut yaza,

Bıktım gayrı yaza yaza,

Gelsen de bir gelmesen de.

Bir candır bu bir andır bu,

Giden gelmez bir handır bu,

Dağ taş değil insandır bu,

Gelsen de bir gelmesen de…”

Erzurumlu Emrah’ın sitemi de menevşesine;

“Nice Süleymanlar tahta erişti,

Tahta erişmedi, bahta erişti,

Emrah’ım bir fena vakte erişti,

Dahi koklamayız biz menevşeyi.”

Hasan Dede’nin de gülü var tabi;

“Eşrefoğlu al haberi, 

Bahçe biziz gül bizdedir.”

Karacaoğlanın da gülü perişan olmuş;

“Çıkıp yücesine seyran ederken,

Gördüm ak kuğulu göller perişan.

Bir firkat geldi de durdum ağladım,

Öpüp kokladığım güller perişan.”

Âşık Haydar Bektaş da yakınlardan seslenmiş;

“Halimi arz etsem dağlara taşa

Dedim götürmüyor bu gam yükünü.”

“Özü güzel kılmanın yolu, sözü güzel kılmaktan geçermiş.” Serkan Şen böyle söylemiş.

Bir yerde okumuştum, “Sevmek, bilmekmiş.”

“Bilenlere selâm olsun…”

Mehmet Ali KALKAN

Yazar
Mehmet Ali KALKAN

Eskişehir'de doğdu. Eskişehir Gazi İlkokulunu, Tunalı Ortaokulunu, Motor Sanat Enstitüsünü ve Çukurova Üniversitesi Mühendislik Bilimleri Fakültesi İnşaat Mühendisliği Bölümünü bitirdi (1980). Bir müddet Eskişehir Belediyesinde ... devamı

Bu websitesinde farkı kaynaklardan derlenen içerikler yayınlanmakta olup tüm hakları sahiplerinindir. Sitedeki içerikler atıf gösterilerek kaynak olarak kullanlabilir. Yazıların yasal sorumluluğu yazara aittir. Tüm Hakları Saklıdır. Kırmızlar® 2010 - 2024

medyagen