Yayın Politikamız

Aziz dostlarımız;

Sürekli tekrarlamak hoş değil, lâkin aksini de söyleyecek durumda da değiliz; evet, sıkıntılı bir dönemden geçiyoruz.

Üstelik, ülke olarak da, medeniyet olarak da, sıkıntılarımız, buhranlarımız günümüze mahsus değil. Uzunca bir zamandan buyana medeniyetimiz büyük bir krizle karşı karşıya. Ülke ve millet olarak yaşadığımız sorunların önemli bir sebebi, bir kaç asırdan buyana mensup olduğumuz medeniyetin hayâtımızı tanzim etmekte yeterli etkinliğe sâhip ol(a)maması… Sorunlarımıza medeniyetimizin ilkeleri çerçevesinde çözümler üretmekte zorlanıyoruz. Bu durum, kültürümüzün ve zihnimizin insicamını yitirmesine yol açıyor.

Buhran dönemleri, aynı zamanda yeni atılımlar için bir fırsat olarak da düşünülebilir. Türk Milleti olarak, asırlardan buyana, bizi yeniden bütün insanlığın gıpta ile tâkip edeceği bir seviyeye taşıyacak kutlu bir atılımın, güçlü, önünde durulamaz bir medeniyet hamlesinin hayâlini kuruyoruz.

Yeni bir medeniyet hamlesinin gerçekleştirme konusundaki en büyük güçlüğümüz, hiç şüphe yok ki, imanımızdaki soğuma… Asırlar var ki, medeniyetimizi ayakta tutan, gelişmesini sağlayan gerilimdeki tavsama sebebiyle, dış etkilere çok açık hâle geldik; sorunlara öz medeniyetimizin zâviyesinden teşhisler koymak, bize âit olmayanları ─kabûllenmeden önce─ bir elemeye tâbi tutmak konusundaki hassasiyetimiz azaldı; dolayısıyla da sorunlara özgün çözümler üretmek için çabalamak yerine, hazıra konmayı, başkalarının ürettiklerini ─hiç bir elemeye tâbi tutmadan─ kullanmayı; üstelik de, çoğu zaman, “bu zâten bizim idi” diyerek “başkalarına âit olanı” sâhiplenmeyi ve bu “başkalaşma”yı özümsemeyi itiyat hâline getirdik…

Oysa, birkaç asırdan buyana ilim ve teknikte Batı Medeniyeti’nin öncülüğünde sağlanan muhayyele sınırlarını zorlayacak nitelikteki gelişmelere rağmen, insanlık “dün’den” daha mutlu değil. Çünkü, güç ve menfaat esasına dayanan Batı Medeniyeti’nin, “bütün insanlığın huzur ve refahını sağlamak” gibi bir emeli yok. Bu yüzden de, sürdürülebilir değil, insanlığı mutlu ve huzurlu kılamıyor. Üstünlüğünü hâlen devam ettirebiliyor olması, an itibâriyle, kendisiyle yarışabilecek güç ve evsafta bir rakibinin olmamasından kaynaklanıyor.

Târih şâhittir ki, yeryüzüne nizam verecek güç ve kudreti hâiz olduğumuz dönemlerde, insanlık, huzur ve emniyet içinde yaşayabiliyor olmanın ayrıcalığına sâhipti. Hürriyet, şahsiyet, adâlet, mülkiyet, gayret gibi esaslara dayanan, insanın insana tahakkûmüne müsaade etmeyen, servetin ve kaynakların bireyler ve toplumlar arasında hakkaniyet çerçevesinde “bölüşülmesini” esas alan bir yeryüzü nizâmı tesis etmeyi kendisi için ilâhi bir vazife addeden Türk Milleti, canlı-cansız bütün varlıkları ─ayrım gözetmeksizin─ “Tanrı’nın emâneti” kabûl ederek, bu konuda kendisine bile ayrıcalık tanımayı düşünmeden, bütün insanlığın huzur, emniyet, sulh-sükûn, adâlet ve refah içinde yaşamasını temin edecek cihanşumûl bir nizâmın kurucusu ve koruyucusu olmuş, asırlar boyunca bu uğurda kan ve terini akıtmıştır.

İnsanlık, yeniden Türklerin “şahlanmasını” özlemle beklemektedir.

Türklüğün ihyâsı, yalnız Türkleri değil, bütün insanlığı ilgilendiren bir sorundur.

Lâkin, âleme, öz medeniyetimizin zâviyesinden bakmamızı sağlayacak özgün bir bakış açısı geliştirebilmemiz, medeniyetimizi yeniden bütün insanlığa huzur, refah ve emniyet içinde yaşama imkânı sunan cihanşumûl bir nizam teklif edebilecek duruma gelmemiz için, öncelikle canlı ve üretken bir ilim/kültür hayâtının ─yeniden─ tesisi gerekiyor.

İşte, Kırmızılar Hareketi, kendisine tam da bu noktada bir “misyon/vazife” yüklemiş durumda. Pek çok sâikin tesiriyle asırlardan buyana sığlaşan, çoraklaşan, güdükleşen ilim ve kültür hayâtımızın yeniden ve gür bir şekilde neşv-ü neva bulmasında pay sâhibi olmak, bu ulvî amaca katkıda bulunmak.

İlmî/kültürel sığlaşmanın önemli sebeplerinden birisi, toplumun farklı kesimlerine mensup aydınlar/düşünürler arasında özgür ve medenî bir tartışma ortamının ─uzunca bir zamandan buyana, zihnimize vurduğumuz prangalar sebebiyle─ ortadan kalkmış olması. Türkiye, uzun zamandan buyana, birbirini kaale almayan toplum kesimlerinin, “daha yaşanılabilir bir ülke/dünyâ” emeli uğruna birlikte çaba göstermek, bu konuda “daha iyi olanı bulmak için” tartışmak yerine, kimsenin/hiç bir gurubun kendisinden başkasını dikkate almadığı, başkalarını yok farzettiği, dolayısıyla da farklı düşünen insanlar/kesimler arasındaki etkileşimin en alt seviyeye indiği bir hâldedir. Ayrıca izaha gerek yoktur ki, canlı bir ilim/kültür hayâtının tesisi için, öncelikle yapılması gereken, farklı düşünen insanlar/kesimler arasındaki bu “duvar”ların yıkılmasıdır.

Kırmızılar Hareketi olarak, yayın hayâtına başladığımız günden buyana, gelecekte hararetli/verimli/seviyeli bir tartışma ortamının tesisine zemin hazırlamak amacıyla, toplumun farklı kesimlerine mensup düşünürlerin/yazarların yazı ve makalelerine sayfamızda yer vermeye büyük önem veriyoruz, özen gösteriyoruz.

Açıkça belirtmek isteriz ki, nitelikli/seviyeli yorumları, yukarıda izah edildiği veçhile, yayın ağımızın kuruluş amaçları arasında olan “canlı bir ilim ve kültür hayatının tesisi” çabalarına katkı olarak değerlendirmekteyiz ve bu durum bizi ziyâdesiyle mutlu etmektedir. Bunun da ötesinde, sözkonusu amaca ulaşabilmenin yollarından birisi, yalnızca “düşünenlerin” değil, okuyanların da tartışması, düşüncelerini ifâde etmesidir. Türk Eğitim Felsefesi’nin temel düsturlarından olan “mârifet iltifata tâbidir” ilkesi, bu konu için de geçerlidir. Düşünen/yazan insanlar, okuduklarını tartan, değerlendiren, eleştiren nitelikli bir okuyucu kitlesini karşılarında bulduklarında, umulur ki, daha üretken hâle gelecekler, yazdıklarının tartışılmasından haz duyacaklar, bundan şevk alacaklardır. Bu itibarlâ, dostlarımızın, yayımlanan yazılar hakkında nitelikli/seviyeli yorumlar yapmaları bizim arzuladığımız bir şeydir, daha yerinde bir ifâde ile “asıl yapmaya çalıştığımız” şeyin önemli bir parçasıdır.

Ancak, sığ fikirlerini tek doğru olarak kabûl eden, farklı düşünenlere ve farklı düşüncelere karşı tahamûlsüz, dünyâyı siyah-beyaz gibi iki renkten ibâret zanneden, zihin konforunu bozan her türlü düşünceye düşman kesilen bazı kardeşlerimize önerimiz şudur; lütfen kendinize eziyet etmeyiniz, bizim yayınağımıza yayımlanan yazı ve makaleler, sizler için değildir. Farklı düşüncelere ve düşünce sâhiplerine karşı tahammüllü olmak, tartışmaya açık olmak gibi konularda ya kendinizi zorlayın, yâhut da her konuda hazır reçeteler sunan ve böylece sizi “düşünme çilesi”nden kurtaran, kendinizi âit hissedebileceğiniz basmakalıp düşünce kırıntıları ile hırslarınızı, öfkelerinizi, hissiyatınızı dışa vurma arzunuza ulaşmanıza yardım eden kaynaklarla zihninizi beslemeye devam edin; orada kalın, Kırmızılar size göre bir yer değil… İşimiz başımızdan aşkın, dert çok, düşman kavi, tâli zebun; vaktimizi ve enerjimizi sizlerle uğraşarak heba edemeyiz.

Bu websitesinde farkı kaynaklardan derlenen içerikler yayınlanmakta olup tüm hakları sahiplerinindir. Sitedeki içerikler atıf gösterilerek kaynak olarak kullanlabilir. Yazıların yasal sorumluluğu yazara aittir. Tüm Hakları Saklıdır. Kırmızlar® 2010 - 2024

medyagen