Ahmet Bican Ercilasun’un “Gülnar” Romanı Üzerinden Türk Dünyasının Problemleri

Sema MUTLU

Özet

Türkistan’a giden Türkologların yaşadığı olaylar üzerine kurgulanmış bir roman olan Gülnar, Ahmet Bican Ercilasun Hoca’nın gözünden Türk dünyasını ve Sovyet dönemini anlatmaktadır. Kitapta “Ergenekon”u tahayyül edebilme kudretinde olan bir genç kızın baskılar neticesinde bir ajan oluşu, Türkistan’daki Türk kimliği sorunu, Sovyetlerdeki Türk birliği korkusu gibi konular ele alınmıştır. Abdülhamit Süleyman Çolpan’ın, Numan Çelebi Cihan’ın, Atsız’ın, Mağcan Cumabay’ın  ve daha nicelerinin ortak yazgısı olan ve Ahmet Buran’ın da “Kurşunlanan Türkoloji” adıyla kitaplaştırdığı bu zulüm ve baskı Türk dünyasının birlikteliğini zedeleyen en önemli unsurdur.  “Özbek”, “Kazak”, “Kırgız” … gibi isimlerle anılan Türklerin çoğu günümüzde Türkiye Türkleriyle akrabalığı kabul etmişlerdir fakat “Özbekliği”, “Kazaklığı”, “Kırgızlığı” da bırakamamışlardır. Ercilasun Hoca Gülnar’da bu baskıdan ve yıldırma politikasından bahsetmiş, Sovyetlerin Türklüğün kanını emen bir canavar olduğunu bir kez daha gözler önüne koymuştur.

Anahtar Kelimeler: Gülnar, Edebiyat, Türk Dünyası, Türkçe, Sovyet, Türkoloji

GİRİŞ

Gülnar, Ahmet Bican Ercilasun’un ilk romanıdır. Türk dili, Türk tarihi, Türk folkloru üzerine birçok çalışma yapan Ercilasun Hoca roman alanında da kendini kanıtlamış, yaşanmışlıklarla örülü bir kurgu ortaya çıkarmıştır. “Yaşanmışlıklarla örülü…”; evet. 1998’de Ötüken Neşriyat tarafından ilk baskısı yapılan Gülnar, bir hatırat romanıdır. Gülnar’ın şahıs kadrosu Ercilasun Hoca’nın yakın çevresidir. Türkoloji kongreleri, Taşkent, Bakü, Türk Dünyası’na bakış… Ekrem Arıkoğlu “Gülnar romanında Ahmet Bican Ercilasun” isimli makalesinde Gülnar’ın şahıs kadrosunu şöyle tahlil ediyor:

“ Eserdeki şahıs kadrosunun çoğu Türkolojinin tanınmış hocalarıdır.  Hocanın bakış açısıyla bize tanıttığı ve adlarında değişiklik yapılarak verilen üniversite hocalarının bazılarını şu şekilde sıralayabiliriz: Mehmet Eryiğit (A.B.Ercilasun), Güneş Eryiğit (B.Ercilasun), Orhan Nadi Aktaş (O.F.Sertkaya), Doğan Gökmen (F.Türkmen), Suat Serveroğlu (S.Sakaoğlu), Kamil Aslan (K.Eraslan), Tarık Töre (T.Tekin), Sami Aşkın (N.Yüce), Soner Aydemir (T.Gülensoy), Ayşe Kılıç (Z.Korkmaz), Bekir Alper (E.Gemalmaz), Turgut Deniz (D.Yıldırım), Tuğrul Ayhan (T.Günay)…[1]

Gülnar’da Türklük Olgusu

Türk Edebiyatı’nda Ahmet Hikmet Müftüoğlu’nun Gönül Hanım isimli romanından itibaren Türk Dünyası’nı konu edinen birçok roman yazılmıştır. Gönül Hanım, Orhun Yazıtları’ndan bahseden ilk roman olması hasebiyle önem arz etmektedir. Daha sonra Atsız, Bozkurtlar ile kadim Türk çağlarını okuyuculara sunmuş, hiç görmediği halde Türkistan, Vey Irmağı hasretiyle tutuşan, Türkçülüğe bu romanla sevdalanan insanlar olmuştur. Yavuz Bülent Bakiler’in Türkistan Türkistan isimli gezi yazısı da bize Semerkant’tan, Buhara’dan nefesler getirmiş, içimizi özlemle doldurmuştur.

İşte Gülnar da bize çok eski değil, günümüz dünyasında Türk coğrafyalarını özletiyor. Hocalarıyla birlikte Taşkent’e bir Türkoloji kongresine giden Oğuz Duman kendine rehberlik eden Gülnar isimli bir Özbek Türk’ü kıza sevdalanıyor. Gülnar; Sovyet kuşatması altında, Türklüğünden bihaber bir kız. Görevi; Türkoloji kongresine gelen Türk bilim adamlarını gözetlemek, Taşkent’te herhangi bir Turancı/Türkçü propaganda yaparlarsa bunu “yoldaş” dediği Karlıgaşov’a bildirmek… Oğuz Duman’ın ve hocalarının yanında onların her söylediğine dikkat kesilen Gülnar Özbekliği ve Türklüğü asla birleştiremiyor:

“Gülnar’ın en çok takıldığı noktalardan biri ‘Türk’ idi. ‘Özbek’ ve ‘Türk’ sözleri nasıl yan yana gelebilirdi. Onun bildiği Türkler şu gözü açık Mesketilerdi. 1944’te buralara gelmişler, ama çoğu Özbeklerden daha rahat bir hayat sürmeye başlamışlardı. Bunlar, bilimsel sosyalizme uyum sağlamayan kapitalist ruhlu fırsatçılardı. Onlarla Özbeklerin özdeşleştirilmesi Gülnar’ın sinirine dokunuyordu.”[2]

“Özbek Türk’ü, Azeri Türkçesi gibi terimler pantürkist terminolojinin kelimeleri olmakla beraber Türkler bunları diğer sözler gibi tabii bir tonda söylüyorlardı. Zaman zaman Özbek Türk’ü yerine Özbek, Özbek Türkçesi yerine Özbekçe dedikleri oluyordu.”[3]

Romanda Gülnar, kabul etmese de Türklük ateşiyle yanıp tutuşan, içten içe Türk olduğunu hisseden bir genç kızdır:

“Emir Timur’un türbesi başında Türk heyetinin el kaldırarak fatiha okuması Özbekleri ve diğer yabancı konukları şaşırttı. Gülnar, Oğuz’la birlikte el kaldırmak istediyse de bunu yapmadı. Böyle bir hareketi izah etmekte zorlanabilir, istikbali tehlikeye girebilirdi. Ellerini kaldırmadan ve yarım bilgisiyle içinden fatiha okumak istemesine daha çok şaşırdı.”[4]

“Çok ilgi çekici bir yazı, dedi Enver Murat’a; gerçekten bizim ailenin büyükleri arasında da Türk olduğumuza dair şeyler konuşulduğunu hatırlıyorum. Fakat bu uzun yıllar önceydi ve ben bunları unutmuş gibiyim.”[5]

Gülnar romanında Özbekistan’daki Türkçü hareketler ve Türklük şuuru vurgulanıyor. Sovyet rejiminin bütün zorbalığına ve asimile politikasına direnen şuurlu Türkler romanda Taşkent’e gelen Türkologları evlerine misafir etmek istiyorlar. Kitapta Türk Dünyası’nın içinde bulunduğu sıkıntılar, Türkologların Türk cumhuriyetlerinde maruz kaldığı muameleler işleniyor. Şuurlu bir Özbek Türk’ü olan Enver Murat karakteri üzerinden milli hassasiyetler ve Gülnar’ın milliliğe yönelişi anlatılıyor:

“Enver kapıyı kapatmış, sesine esrarlı bir hava vermiş ve Prof. Eryiğit’e yönelmişti.

  -Bizge Türkçülükning Esasları kerek.

Oğuz yanlış işittiğini düşündü. Kamil Hoca’yla Soner Aydemir de öyle düşündüler. Orhan Nadi raftan çektiği kitaba baktığı için hiçbir şey duymadı. Brendemoen sözün sonunu bekliyordu. Prof. Eryiğit işittiğini kontrol etti:

 -Hangi Türkçülüğün Esasları? diye sordu.

 -Ziya Bek’ning kitabı. Bizge mutlak kerek.”[6]

Gülnar iki fikir dünyası arasında bocalarken bir rüya görür. Rüyasında bir çadırda uyanır. Onu çağıran bir ses vardır ve sesi takip ederek geniş arazilerden, köpüklü sulardan, kuş cıvıltılarıyla dolu ormanlardan geçer. En sonunda bir dağın üstünde kendisine bakan bir çift yeşil göz görür. Bu gözler tüm heybetiyle, keskin dişleriyle ve dikilmiş kulaklarıyla kendisine bakan bir kurda aittir. Bu yemyeşil vadide kendisini çağıran bu kurdun sesi olmalıdır. Gülnar rüya ile gerçeği ayıramaz olmuştur. Daha sonra Gülnar rüyasında bir şehrin ortasındadır. Şehrin bazı yerlerine kurt başları işlenmiştir. Kendisini geniş bir salonda bulur ve kürsüdeki ak sakallı adam Gülnar’a:

 -Işık Kızım, geldin mi? diye seslendi.

 -Geldim Atakam, cevabı da Gülnar’ın ağzından dökülüverir. [7]

Bu rüya romanda Gülnar’ın bilinçaltını bize açarak onun Türk mefhumlarıyla hemhal olduğunu gözler önüne seriyor. Gülnar’ın rüyasında bir kurdun peşine takılıp kendisini Işık Kız olarak bilen insanların arasında bulması herhalde tesadüf değildir. Romanın bu kısmında Gülnar’ın sanki başka bir zamanda başka bir kişi olduğu izlenimine kapılıyorsunuz. Gülnar “Kamlançu ülkesine bahar gelip de kuşlar ötüşmeye başlayınca, ağaçlarda ve yerlerde çiçekler açınca Yüzbaşı Burkay yine o büyük çam ağacının yanına geldi. Parlak bakışlı, ay yüzlü kızı orada gördü. Yüreğine od düştü. Yer yüzü gözüne karanlık oldu. Ona yaklaşıp şöyle dedi: ‘Yüzün aya benziyor. Kaşın yaya benziyor. Gözlerin yeşil alası. Saçların arslan yelesi. Yürüyüşün turna gibi. Salınışın suna gibi. Hangi yerden, kaynaktansın? Hangi boydan, oymaktansın”[8] diye başlayan Ruh Adam romanındaki Açığma Kün’ü akıllara getiriyor.

Oğuz ve Gülnar 15 Haziran’da evlenirler. Düğün gecesi Gülnar’ın Ergenekon’u görmeden gerdeğe girmek istemeyişi ve birlikte Altaylar’a gidişleri Gülnar’daki değişimi gözler önüne seriyor. Gülnar gördüğü rüyanın etkisiyle adeta bir aydınlanma geçirmiştir ve milli benliğine sarılmıştır.

Gülnar Penceresinden Türk Dünyası’nın Problemleri

1917’de Çarlık Rusya’nın yıkılıp Sovyet Rusya’nın kuruluşuyla birlikte Türk Dünyası için büyük bir baskı, zulüm devri başlamıştır. Sürgüne gönderilen Ahıska Türklerinden tutun öldürülüp Karadeniz’e atılan Tatar Türk’ü aydınlara, Kazakistan’dan Türkiye’ye “Uzaktaki Kardeşime” adlı şiiriyle seslenen Mağcan Cumabayılı’ya, Güzel Türkistan ağıdıyla yürekleri dağlayan Çolpan’a dek bütün Türk Dünyası bu zulümden payını almıştır. Gülnar’da Özbekistan’da uygulanan Sovyet siyaseti vurgulanıyor. Türkiye’de Lenin’e karşı büyük bir öfkeyle dolu olan hocaların Taşkent’te Lenin heykelinin önünde saygı duruşunda bulunması bu politikanın bir yansımasıdır.[9]

Çarlık zulmünden Sovyet baharını yaşayacağını düşünerek kaçan, daha doğrusu bu vaatlerle kandırılan Türkistan Türkleri kendilerini hiç ummadıkları bir bataklıkta buldular. Örnek vermek gerekirse, bir Tatar Türk’ü olan Sultan Galiyev Tatar-Başkurt Devleti kurulacağı vaadiyle Sovyet Rusya’ya destek vermiştir fakat kendisine verilen sözler tutulmamıştır.

Gülnar’da Prof. Turgut Deniz’in Taşkent’e gelişi ve rehberlerin hep ajan olduğu hakkındaki düşüncesi Türkoloji çalışmalarında karşılaşılan zorlukları gösterir niteliktedir.[10] Türkiye’den Türkistan Türk’ü kardeşlerini görme hayaliyle yola çıkan kişilerin orada bir Sovyet baskısı ve beyin yıkanmışlığı görmeleri utanç vericidir.

Gülnar’da Sovyetlerde Türk aydınlarına uygulanan yıldırma ve baskı politikaları görülür. Enver Murat adlı Özbek Türk’ü şairin sürekli takip edilmesi ve kendisinin bir pantürkist kabul edilmesi bu yüzdendir.

Ortaya çıkışı oryantalist çalışmalara dayanan Türkoloji bilimi[11] yoğunlukla ve metodolojik olarak Almanya’da ve Rusya’da çalışma sahası bulmuştur. Geleneksel Türkoloji Almanya’da, bilimsel Türkoloji ise Rusya’da çalışılmıştır. Türkiye’de Fuat Köprülü’nün Türkiyat Enstitüsü’nü kurmasıyla ciddi bir zemine oturtulan Türkoloji dar anlamda Türk dili ve lehçelerini, geniş anlamda Türkleri ve Türklükle ilgili konuları araştıran bilim koludur.[12]

Türkoloji alanıda birçok kurultay, akademik çalışma, çeviri … yapılır. Sovyetlerde Türkoloji’nin temelleri Çarlık döneminde atılmıştır. Özellikle Çar Deli Petro zamanında siyasi ve askeri gelişmelere bağlı olarak Türklere ve Türk diline ilgi artmıştır.[13]Sovyet Türkolojisi’nin kurucusu Radloff sayılır. Radloff Türk dilini bir bütün olarak incelemiş fakat Radloff’un ölümünden sonra Türk lehçeleri terimi yerine Türk dilleri terimi kullanılmaya başlanmıştır. Türk lehçeleri yerine Türk dilleri teriminin kullanılması Sovyetlerde uygulanan siyasal politikanın bir sonucudur.[14]

Sovyetlerde Türkoloji bir ilim olarak doğmuş,ideolojik bir araca dönüştürülmüştür. Gülnar’da da bu ideolojileştirilme dikkatimizi çeker. Türkoloji kongrelerinde Türk lehçelerinin ayrıştırılması ve her birinin ayrı bir dil olarak algılanması için çalışan Sovyet Türkologları 1926 Bakü Türkoloji Kurultayı’nda Türk halklarının Kiril alfabesine geçmeleri için çalışmışlardır. Bunu da tepki görmekten çekindikleri için dayatarak yapmamışlar, bunun yavaş yavaş olması için çabalamışlardır.

1936’da Aşkabat’da düzenlenen Türkmenoloji Kongresi’yle Bakü Türkoloji Kurultayı ile başlatılan süreç bütünüyle tersine çevrildi. Bu kongrede Marksist Leninist klasiklerin çevrilmesi ve Kiril alfabesine geçiş gibi görüşler benimsenmiştir.

Sonuç

Sovyetlerin ve diğer Türk düşmanlarının sindirme politikaları Türk folklorunu, Türk dilini, Türk yaşantısını ve kısacası Türk’ü zora sokmaktan ve geriye götürmekten başka hiçbir işe yaramamıştır. İlmimizde, yaşantımızda Türk gibi olduğumuz sürece bu politikalar gelip geçicidir. Yaprak yeşili gözleriyle Gülnar okuyanlarda “Ya Türklüğümün farkında olmasaydım?” korkusu yaratsa da bir kurdun peşinden giderek Ergenekon’u bulmuş ve hepimize o kurdu takip ederek Ergenekon’u bulacağımıza inandırmıştır. Türkoloji gerçek bilim adamlarının yapması gereken bir uğraştır, kötüye kullanıldığı takdirde doğuracağı sonuçlar gerçekten acı verici olabilir. Bütün Dünya Türk değildir, evet. Ama Türk olanlara da Kazak, Kırgız, Özbek demek ne kadar doğrudur? Ulu Türkçü Ziya Gökalp’ın da dediği gibi:

“Deme bana Kayı, Oğuz, İlhanlı,
Türk’üm; bu ad her unvandan üstündür. Yoktur Azer, Kırgız, Özbek, Kazanlı,
Türk milleti bir bölünmez bütündür.”

KAYNAKLAR

[1] Gülnar Romanında Ahmet Bican Ercilasun, Ekrem Arıkoğlu, dergipark.gov.tr

[2] Gülnar, Ahmet Bican Ercilasun, Akçağ Yayınları, 2015, syf:47

[3] Gülnar, Ahmet Bican Ercilasun, Akçağ Yayınları, 2015, syf:46

[4] Gülnar, Ahmet Bican Ercilasun, Akçağ Yayınları, 2015, syf:45

[5] Gülnar, Ahmet Bican Ercilasun, Akçağ Yayınları, 2015, syf:56

[6] Gülnar, Ahmet Bican Ercilasun, Akçağ Yayınları, 2015, syf:43

[7] Gülnar, Ahmet Bican Ercilasun, Akçağ Yayınları, 2015, syf:123

[8] Atsız, Nihal. Ruh Adam, Ötüken Neşriyat, 2015, syf: 1

[9] Gülnar, Ahmet Bican Ercilasun, Akçağ Yayınları, 2015, syf:24

[10] Gülnar, Ahmet Bican Ercilasun, Akçağ Yayınları, 2015, syf:49

[11] Kurşunlanan Türkoloji, Ahmet Buran, Akçağ Yayınları, 2016, syf:278

[12] Kurşunlanan Türkoloji, Ahmet Buran, Akçağ Yayınları, 2016, syf:279

[13] Kurşunlanan Türkoloji, Ahmet Buran, Akçağ Yayınları, 2016, syf:286

[14] Kurşunlanan Türkoloji, Ahmet Buran, Akçağ Yayınları, 2016, syf:289

Yazar
Sema MUTLU

Bu websitesinde farkı kaynaklardan derlenen içerikler yayınlanmakta olup tüm hakları sahiplerinindir. Sitedeki içerikler atıf gösterilerek kaynak olarak kullanlabilir. Yazıların yasal sorumluluğu yazara aittir. Tüm Hakları Saklıdır. Kırmızlar® 2010 - 2024

medyagen