Ahlâkî Gelişim, Dini Düşünce ve Davranışlar

Ahlâkî Gelişim, Dini Düşünce ve Davranışlar[i]

 

Dr. Roger STRAUGHAN

Çev: Doç.Dr. Abdulvahıt İMAMOĞLU[ii]  / Tuncay AKSÖZ[iii]

Ahlâki eğitim, her türlü belirlemelere ve kısıtlamalara yatkındır. Bu belir­lemelerden en önemlisi ‘gelişimsel’ olarak ifade edilebilir. Herhangi bir alan­da öğretim, gelişimsel açıdan neyin muhtemel olduğunu hesaba katmalıdır. Yeni başlayan bir öğretmen ne kadar hırslı ve yetenekli olursa olsun, öğren­cilerine izafiyet teorisini, metin eleştirisini, matematiksel hesapları öğretme konusunda çok fazla başarıya sahip olamayabilir. Fakat gelişimsel açıdan mümkün olan nedir? Gelişimin olguları nelerdir ve hangi teoriler bu olguları en iyi şekilde açıklar? Özellikle bu sorular ahlâk ve din alanında gelişimsel konular üzerinde yapılan son çalışmalarla ilgilidir. Bu yazı kitabın ana konusu olan inanç ve davranış arası ilişkiye yoğunlaşacak ve bu konunun önemini inceleyecektir. Burada neyin ahlâki ve dini gelişimle ilgili olduğunu ortaya çıkarmaya çalışacağız.

Biz hepimiz ister yedisinde ister yetmişinde olalım; yaşamımızın şu anın­da bir önceki gelişimimizin izlerini taşırız. Bütün bireyler sürekli bir değişim durumundadır. Bu tür değişiklikler en azından günlük dildeki kullanımı için­de biz onları uygun gördüğümüz takdirde ‘gelişim’ olarak ifade edilir.

Bireylerin değiştiği ve geliştiği en temel iki unsur, dünya görüşleri ve onun içindeki hareketleridir. Açlıktan ölmek üzere olan bir mülteci çocuğun resmini bir bebeğe ve 15 yaşındaki çocuğa gösterin. İkisi de aynı resmi, gör­me sinirlerinin aldığı aynı uyarıcılar olarak görecektir. Fakat tecrübelerimizin benzerliği orada son bulacaktır. Bebek resmin rengine ve şekline tepki göste­recektir; fakat genç normal olarak açlık, evsizlik, yoksunluk ve ihtiyaç gibi kavramları resmedilen duruma uygulayarak görsel bilgiyi açlıktan ölmek üze­re olan bir çocuk olarak yorumlayacaktır. Bu kavramlar çocuğa, durumla ilgili bir şeyler yapılmalı-hatta belki de kendisi bir şeyler yapmalı- diye dü­şünmesine yol açan duygusal ve dürtüsel belirtiler taşımaktadır. Bu yüzden biz hem dünyayı yorumlamak için tecrübelerimizi kavramlaştırarak gelişiriz; hem de bu kavramlaştırmaları, bizi güdülemesi ve belirli şekilde hareket et­meyi gerçekleştirmek üzere kullanırız.

Ahlâk ve Dinin Doğası

Ahlâk ve din gelişimsel yönden öncelikle şu iki özelliğe sahiptir. İlk ola­rak ahlâk ve din ayırt edici kavram kümelerine sahiptir. Biz bu kavram kü­melerini yeni deneyimlerimizi yorumlamak ve onları belirli kalıplara dökmek için kullanırız. İkinci olarak, bu yorumlar bir kısım hareketlerin lehine ve bir kısmının da aleyhine genellikle yönlendirici bilgiler içerir.

Bu özellikleri tanımlamak için hem ahlâki hem de dini alandan bir örneği ele alalım.

A) Bir çocuk arkadaşının bir bahçeye girip ağaçtan elma aldığını görür. Bu yeni tecrübe; eğer ahlâki kavramlarla ifade edilirse ahlâki bir durum olabi­lir. Bundan dolayı; bahçe, çocuğu elma alması için davet etmeyen bir yaban­cıya ait ise; sahiplik, mülk, izinsiz girme, izin, çalma kavramları durumu yo­rumlamak için kullanılabilir. Bu kavramlar sadece tanımlayıcı değildir, aynı zamanda değer ve norm taşırlar. Örneğin, izinsiz girme birisinin hakkı olma­dığı bir yere girmesidir. Çalma ise; başkasının malını haksız yere almadır. Bundan dolayı, bu tür ahlâki terimlerle olayı kavramlaştırmak, izinsiz girme ve çalmanın ahlâki sebeplerinin olduğunu gösteren değerlendirmeci ve yön­lendirici tanımları kabul etmek demektir. Bu tabiî ki; çocuğun elmaları geri götürmesi için arkadaşını ikna ederek bu sebepleri etkileyeceği anlamına gelmez.

B) Bir çocuk; anne ve babasının sürekli Tanrı adını verdikleri görünmez bir varlıktan yardım istediklerini ve O’na şükrettiklerine şahit olur. Bu tecrü­benin yorumlanması ve açıklanması gerekiyorsa dini kavramlara ihtiyaç du­yulur. O zaman ebeveynin davranışı, ‘Tanrı, erdem, günah, kurtuluş’ gibi dini kavramlar içeren dua ve ibadet kavramları ile anlaşılabilir. Dini kavramlar sadece tanımlayıcı değildirler. Örneğin, ibadet kavramı Tanrıyla ilgili olandır. Günah ise Tanrıdan ayrılığı ifade eden olumsuz bir durumdur. Bundan dola­yı, tecrübeleri dini terimlerle ifade etmek; kişinin neyi yapıp yapmamasına karar vermede göz önünde bulunduracağı dini faktörlere açık olması demek­tir.

Fakat din ve ahlâk belirgin ve ayrılabilir gelişim alanları mıdır? Eğer öy­leyse, bu alanlar tam olarak nedir, sınır ve boyutları nelerdir? Ahlâklı ya da dindar olmak ne anlama gelir? Bunlar yaygın anlaşmazlıklara sahip, üzerinde ciltlerle kitap yazılmış zor ve karışık sorulardır. Burada bizimle alakalı iki husus bazı zorlukları ifade etmek için işe yarayacaktır:

  • Ahlâk ve din; belirli düşünme, muhakeme, yargılama ve karar verme kavramlarıyla mı, yoksa belirli inanç, prensip, değer ve davranış kavram­larıyla mı tanımlanmalıdır? Bu ayrım çoğunlukla yapı ve muhteva olarak tanımlanır. Bir yandan bazıları ahlâkın, ahlâki çıkarımların ve yargılama­ların yapıldığı bir yapı tarafından karakterize edildiğini iddia etmişlerdir (Örneğin, belirli davranışların geçerli bir nedeni olduğunu göstermek için tarafsız ve kişisel olmayan genel ve evrensel prensipleri uygulamak). Öte yandan başkaları ahlâkın temel olarak belirli değerler ve prensipler içerdiğini düşünürler (Örneğin; adalet arama ve diğer insanların ilgilerini göz önünde bulundurma). Benzer bir ayrım; belirli dini inanç ve kural ile dini düşünce ve uygulama arasında da yapılabilir.
  • Ahlâk ve din, yargı ve inanç terimleri ile mi, yoksa fiil ve davranış te­rimleriyle mi tanımlanmalıdır? Kişi, ahlâki yargılarda olgun, ahlâki çıka­rımlarda mantıklı, ahlâki ikilemleri göz önünde bulundurmada mahir hatta ahlâki hükümleri ve kararları harekete dönüştürmede kötü olsa bi­le; ahlâklı ya da ahlâki olarak gelişmiş sayılabilir mi? Ya da diğer bir açı­dan birey davranışları için haklı mazeretler ve sebepler göstermede asla sıkıntı duymayıp; yaptığı işlerde erdemin sembolü gibi gözüküyorsa, ahlâklı olduğu ya da ahlâki olarak gelişmiş olduğu söylenebilir mi? Benzer olarak, dini düşünce ve muhakeme konusunda bilgili olan ya da dini ak- tivitelere düzenli olarak katılan birisi dindar olarak ifade edilebilir mi?

Bu çalışmanın sınırlılığı, ahlâki ve dini gelişim araştırmalarında ele alın­mayan bu iki kapsamlı konuya değinilmesine izin vermez. Bizim burada yapabileceğimiz, her iki durumun unsurlarının bir dengede olması gerektiği varsayılarak kısa yoldan çözüm aramaktır. Bu bakış açısıyla, ahlâk ve din hem belirgin bir içerik hem de belirgin bir yapıya sahip olacak ve ikisi de hüküm ve fiillere göndermede bulunacaktır. Bu her bir alandaki gelişimin geniş bir yelpazeyi kapsayacağını ve konudaki ayrıntılardan biri diğerinden fazla vurgulanmış ise çarpıtılmış bir durumun ortaya çıkmasına neden olaca­ğını vurgulamaktadır. Ahlâkın yapısını, yargısını ve fiilini gösteren iyi bir örnek John Wilson’un ünlü ‘ahlâki eğitim almış insan’ tahlili olacaktır.

Fakat ahlâk ile din arasındaki ilişki nedir? Eğer bu iki alan birbiri ile ya­kından ilgili ve bağımlı ise bunlardaki gelişim muhtemelen bu ilişkiyi ortaya çıkaracaktır. Eğer her biri birbirinden ayrı ve bağımsız ise ahlâki ve dini geli­şimi aynı başlık altında göstermek için daha az veri ortaya çıkacaktır. Tartış­ma bu konuyu daha da zorlaştırır. Burada teklif edileceklerin tümü bu karışık soruna kısa yoldan ve geçici çözüm aramadır.

Bir yandan, ahlâk ve dinin her birisinin kendine ait ayırt edici dil, kavram ve süreçlere sahip olmasından dolayı bu iki kavram kesinlikle birbirinden bağımsız gözükmektedir. Örneğin, günahkâr kavramı ahlâki olarak yanlış olanı ifade etmez. Diğer yandan ahlâk ve dinin her ikisi de temelde insanla­rın nasıl davranması gerektiği ile ilgilidir. Bizim diğer insanlara karşı olan ahlâki tutumumuz çoğunlukla bizim onlar için neyin yararlı ve iyi olduğu konusundaki inancımız tarafından belirlenir. Aynı zamanda bu bizim insa­noğlunun doğası ile ilgili görüşümüze bağlıdır. Örneğin, diğer insanlar benim erkek ve kız kardeşlerim mi, aynı ortak atayı mı paylaşıyoruz ya da atom ve moleküllerin tesadüfi bir toplamı mıyız? Bundan dolayı, belirli açılardan ahlâk ve dinin birbirinden bağımsız olduğu ortaya çıkar; fakat diğer açılardan bu iki kavram birbirine çok yakından bağlıdır. Eğer bu doğru ise, ahlâki ve dini gelişim arasındaki ilişki muhtemelen benzer kompleks bir seyri takip edecektir.

Dini ve Ahlâki Gelişim

Şimdiye kadar biz gelişim kavramını dikkate almadan ahlâki ve dini kav­ramları anlamaya çalıştık. Fakat bu alandaki tecrübemizin hangisinin tam olarak gelişen olduğu düşünülebilir? Bu gelişim nereden nereye doğru oluş­maktadır? Gelişimin teorik önemine daha önce değinildi. Fakat biz, dinde ve ahlâkta teorik olandan daha fazla bir boyutun olduğunu gördük.

Çocukların ve yetişkinlerin dini ve ahlâki açıdan geliştiği fikri birçok in­sanın kanaatleriyle örtüşür. Birçok ebeveyn ve hatta öğretmen çocukların nasıl ahlâklı ve dindar olduğuna dair nispeten yüzeysel bir görüşe sahiptir. Çocuklar neyin doğru neyin yanlış olduğunu, kendilerine kesin ve belirgin şekilde neyin doğru ve neyin yanlış olduğunun söylenmesi ve bu direktiflerin ödül ve cezayla sıkça pekiştirilmesiyle öğrenirler. Böylece, hem dini ve ahlâki bir kodu oluşturur hem de uygun erdemleri benimsemiş olurlar.

Bu ortak görüş çeşitli açılardan yetersizdir:

  • Ahlâkın ve dinin belirli bir koduna uymayı öğrenmek ahlâkın ve dinin bütününü ifade edemez. Çünkü yargı ve muhakemenin aksine burada davra­nışa vurgu yapılmaktadır. Hiçbir davranış, onu destekleyen kavramları ve motifleri referans göstermeden dini ve ahlâki olarak ifade edilemez.
  • Ahlâk ve dinde itaatin önemi ve değeri abartılıdır. Kendine söyleneni baskı altında yapmamak çoğunlukla ahlâklı ve dindar olmanın işareti olabilir. Çünkü bir otoritenin zorlaması asla neyin ahlâki ve dini açıdan doğru oldu­ğunu kesin olarak ortaya koyamaz.
  • Çocukların bu alanlarda direkt talimat yoluyla öğrenmedikleri ve iler­lemediklerine dair önemli miktarda delil vardır. Bu süreci en iyi açıklayan kelime ‘gelişme’ dir. Bu durum birkaç örnek anahtar kavram çalışmaları refe­rans alınarak kısaca gözden geçirilecektir. Bu araştırma şüphesiz sadece tanı­tıcı olacaktır ve kesinlikle kapsayıcı olmayacaktır.

Jean Piaget ‘ahlâki gelişim’ kavramını derinlemesine inceleyen araştırma­cılardan biridir ve onun çalışmaları sıklıkla eleştirilmesine ve karşı çıkılması­na rağmen son derece etkili olmuştur. O İsviçreli çocuklarla yaptığı mülakat­lardan hareketle genel zihinsel gelişim teorisine bağlı olarak kompleks bir ahlâki gelişim teorisi oluşturmuştur.

Piaget özerk ve bağlı olarak ifadelendirdiği iki ayrı ahlâki tip tanımlamış­tır. ‘Bağlı’ aşamada çocuklar çeşitli türdeki kuralları kesin, kutsal ve doku­nulmaz olarak kabul ederler (Örneğin; bu doğrudur çünkü kural böyle di­yor). Onların bu aşamadaki ahlâki yargıları esnek değildir. Bir hareketin doğ­ruluğunu ve yanlışlığını o kişinin niyetine ve dürtülerine bakmadan fiziksel sonuçlara göre belirlerler. (Örneğin; bir takım tabakları kazara düşürmek, kasıtlı olarak bir taneyi kırmaktan daha kötüdür). Çocuklar akranlarıyla işbir­liği yapmayı ve başkalarının görüşlerini daha iyi öğrendikleri için özerk aşa­maya doğru gelişirler. Burada kurallar iradi olarak seçilir ve altında yatan mantık beğenildiğinde davranış haline getirilir. Ahlâki hükümler belli şartlara bağlı olarak yapılır ve hafifletici faktörler göz önünde bulundurulur (Örne­ğin; daha iyisini bilemeyecek kadar genç olmak).

Bununla beraber bu gelişimsel sıra, Piaget’e göre olmazsa olmaz değildir. Herkes bir üst aşamaya ulaşamaz ve çocuklar ne belirli bir aşamaya göre davranırlar; ne de belli yaşlar, belirli aşamalara bölünebilirler.

Son zamanlarda, Amerikalı psikolog Lawrence Kohlberg ve yardımcıları, Piaget’in basamaklarını geliştirmeye çalışmışlardır ve 20 yıldan fazla bir süre­dir teorik ve pratik çalışmaların büyük bir yekününü oluşturmuşlardır. Farazi ahlâki ikilemler (Örneğin; parasız bir adam ölmekte olan karısını kurtarmak için ilacı çalmalı mıdır?), kullanılan mülakatlara dayanan kültürler arası ve tarihi süreçte yapılan çalışmaların bir sonucu olarak, Kohlberg çocukluktan yetişkinliğe uzanan 6 ayrı ahlâki muhakeme basamağının olduğunu ileri sür­müştür. Gerçi daha sonra bu 6 basamağın pratikte oluşup oluşmadığı konu­sunda şüpheye düşmüştür.

Bu basamakların ayrıntılı tasvirleri bütün yönleriyle gösterilmiştir; fakat belki de onları tasvir etmenin en iyi yolu; doğru olarak nitelendirilen şeyin yapılabilmesi için her basamakta öne sürülen sebeplerin gösterilmesidir. Ör­nekler şöyledir:

  1. Basamak: cezadan sakınma isteği
  2. Basamak: kişinin ihtiyaçlarını tatmin etme isteği
  3. Basamak: diğer insanların kendisi hakkındaki iyi düşüncelerini elde etme isteği
  4. Basamak: sosyal kurumların otoritesini onaylama isteği
  5. Basamak: diğer insanların haklarına saygı gösterme konusunda ka­bul edilen sorumluluğu onaylama isteği
  6. Basamak: evrensel ya da kendi seçimine dayanan ahlâki prensiplere uymada ferdi sorumluluğunu onaylama isteği

Piaget gibi Kohlberg de herkesin geçmek zorunda olduğu basamakların yer aldığı benzer bir sıranın olduğunu iddia etmiştir; fakat kişi ulaştığı belirli basamağın karakteristik özelliklerini her zaman istikrarlı bir şekilde yapamaz. Birçok yetişkin 3. ve 4. basamağın ötesine geçemez. Kohlberg’in bu metinde yer alan eğitimin önemi ile alakalı diğer önemli iddiaları şunlardır:

  • Basamaklar arası gelişim etkili olmayan direkt talimatlarla hızlandırı- lamaz; fakat bulunduğu basamaktan daha üstte yer alan basamağın man­tıklı unsurlarını gösteren iddia ve tartışmalar ortaya çıkarılarak bu gelişim hızlandırılabilir.
  • Kişi basamaklarda ne kadar çok ilerleyebilirse o kadar çok ahlâki yargılara göre davranabilir.

Kohlberg ve Piaget’in çalışmaları da tartışmalıdır ve mutlak kabul edil­miş gerçekler olarak değerlendirilmemelidir. Bununla beraber bu durum ahlâki gelişim konusundaki kavramların yavaş yavaş nasıl oluştuğunu gösterir ve gelişim konusundaki içerik/form ve yargı/hareket kavramlarının merkez­deki yerini ifade eder. Onların çalışması, ahlâki gelişimin bilişsel gelişim yak­laşımı olarak değerlendirilmesine itici bir güç olmuştur. Burada özetleneme- yecek kadar birçok önemli araştırmaları da etkilemişlerdir.

Zihinsel gelişim yaklaşımı, bu konudaki eserler daha az olmasına ve iyi bilinmemesine rağmen ahlâkta olduğu gibi dinde de kabul edilir. Örneğin; Goldman, Piaget’in genel zihinsel gelişim teorisini şu sıralamayı ifade etmek için kullanır.

  • Din öncesi dönem: 5-7 yaş, dini anlayış peri masalı düzeyinde ve tanrı anlayışı kaba bir antropomorfizme ( Tanrıya insana dair benzerlik­ler atfetme ) dayanır.
  • Alt dini düşünce dönemi: 7-11 yaş, daha somut ve maddeci bir sevi­yede olmasına rağmen daha mantıki bir anlayış belirgindir.
  • Kişisel dini düşünce dönemi:11 yaş ve üzeri, gerçek olmayan yorum­ların mevcut olduğu daha soyut ve manevi bir anlayış dönemi

Piaget’in çalışmasının Goldman’ın çalışmasını etkilediği gibi, daha yakın zamanlarda Kohlberg’in çalışmaları dini gelişime paralel bir tanım ortaya koymuştur. Örneğin; Fowler 4 yaşında başlayan 1.Basamaktan (sezgisel- yansıtıcı inanç basamağı) en az 40 yaşındaki 6.Basamağa (evrenselleştirici inanç basamağı) uzanan 6 inanç gelişim basamağı ortaya çıkarmıştır. Daha soyut bir tanım, çocukların tanrı kavramından bahseden ve Kohlberg’in basamaklarını takip eden Oser tarafından ortaya konulmuştur. Oser’in,

  1. Basamağında; Tanrı fiziksel açıdan güçlü bir figür
  2. Basamağında; bir şeyin karşılığı olarak faydalar bahşeden kişi
  3. Basamağında; kişisel bir arkadaş ya da kollayan çoban
  4. Basamağında; kural koyucu
  5. Basamağında; özerk ahlâki davranışı destekleyen kişi olarak görülür.

Bu tür bir sıralama, ahlâki ve dini gelişim basamaklarıyla ilgili ilginç soru­ları ortaya çıkarır.

Burada örneklendirilen zihni gelişim yaklaşımı mevcut olan tek yaklaşım değildir; fakat gelişimin ahlâk ve dinde olduğunu gösteren önemli bir yapıya sahip olduğundan dolayı dikkate değer bulunmuştur. Aksine öğrenme yakla­şımları dinden daha ziyade ahlâka uygulanabilir. Öğrenme yaklaşımları diğer insanların taklit edilmesi ya da ödül ve cezalarla davranışların şekillenmesi ve değişmesine odaklanır. Bundan dolayı uygun davranışlar pekiştirilir; uygun olmayan davranışlar söner; fakat böyle bir terminoloji içerik problemini çözmek için hiç bir şey yapamaz. Kim neyin ahlâki açıdan uygun olup olma­dığına karar verecek? Bazılarının şartlara uygun olduğunu iddia ettiği yön­temlerle çocuklara belirli davranış şekillerini aşılamak doğru mudur? Bu yak­laşımlar sosyal kontrol açısından doğru kabul edilmelerine rağmen; eğer onlar dindar ya da ahlâklı olmanın temel parçasını oluşturan, davranışın öte­sinde yer alan niyetlere, hislere, inançlara ve kavramlara bakmada başarısızsa ve davranışın sınırlı kavramlarıyla ahlâkı tanımlamaya çalışıyorsa bu yakla­şımların ahlâki gelişim açısından çok şey ortaya koyduğu şüpheli gözükmek­tedir.

Davranış temelinde ahlâki ve dini gelişimi konuşmak imkânsız olmasa bile zordur. Zihinsel gelişim yaklaşımının davranışsal faktörler pahasına, yargıyı ön plana çıkararak aksi yönde bir hata oluşturma riski vardır. Bununla birlikte, zihinsel gelişim, din ve ahlâk alanında bireylerin nasıl geliştiğine dair en aydınlatıcı bir görünüm sunmaktadır.

————————————————————

Kaynak:

Sakarya Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, Cilt: 10, 17. Sayı, 2008, s. 17-24 (Din Psikolojisi)

—————————————–

[i] Bu çalışma, Roger Straughan’ın ‘Beliefs, Behaviour and Education’, Cassell Press, London, 1989. adlı İngilizce kitabının 101-109. sayfalarında yer alan ‘The Development of Moral and Religious Ideas and Behaviour’ adlı yazısının çevirisidir.

[ii] Doç.Dr. Sakarya Ü. İlahiyat F. Din Psikolojisi Anabilim Dalı

[iii] Sakarya Ü. Sosyal Bilimler Enstitüsü Din Psikolojisi Yüksek Lisans Öğrencisi

Yazar
Roger STRAUGHAN

Bu websitesinde farkı kaynaklardan derlenen içerikler yayınlanmakta olup tüm hakları sahiplerinindir. Sitedeki içerikler atıf gösterilerek kaynak olarak kullanlabilir. Yazıların yasal sorumluluğu yazara aittir. Tüm Hakları Saklıdır. Kırmızlar® 2010 - 2024

medyagen