II. Meşrutiyet Bağlamında Türk Milliyetçiliğinin Dönüşümünün İzleri: Yusuf Akçura ve Ahmet Ferid Tek

 

Doç.Dr. Aytül TAMER TORUN[i]

Giriş

Keskin kılıç kullananlar yanlış hamlelerden sakınmalıdırlar.

Ahmet Ferit[1]

Çalışmanın başlığında yer alan iki isim Yusuf Akçura ve Ahmet Fe­rit Tek yirminci yüzyılın ilk çeyreğinde Türk milliyetçiliği bağlamında eserler vermiş; siyasi alanda milliyetçilik tezini savunmuşlardır. Yollan ba­zen kesişen, bazen paralel ve bazen zıt yönlerde giden bu iki arkadaş, II. Meşrutiyetten Cumhuriyete Türk milliyetçiliğinin dönüşümünün izlerini takip etmek açısından önemli iki siyasetçi, fikir/eylem adamı ve yazardır. II. Meşrutiyet öncesinde ve sonrasında izledikleri milliyetçilik politikaları ve faaliyetleri Cumhuriyet döneminde Akçura ve Tek’e verilen rollerin de kaynağı, bir başka deyişle sebebidir.

Bu çalışmanın amaçlarından birincisi, Yusuf Akçura ve Ahmet Ferit Tek’i savundukları milliyetçilik tezinin farklılıkları ve yönelimlerinin dö­nüşümleri açısından karşılaştırmaktır. Sadece milliyetçilik ya da Türkçülük ideolojilerinin değil, hayata ve siyasete, özellikle güncel siyasete bakış açıla­rının da farklılığı bu bağlamda ele alınacaktır. İkincisi ise 1908’den 1920’lere Türk Milliyetçiliğinin dönüşümünde bu iki fikir adamının ortaya konan farklılıklarının siyasi yaşam çizgilerinin belirlenmesindeki ve sonuçlarında­ki rolünü ortaya koymaktır.

Çalışmada, Türk siyasi tarihinde unutulmuş bir isim olması ve hak­kında oldukça az sayıda araştırma olması nedeniyle[2], Ahmet Ferit Tek’in ideolojisi ve siyasi faaliyetleri daha ayrıntılı olarak ele alındı. Hem Yusuf Akçura hakkında hatırı sayılır bir külliyat olduğu düşüncesi ile hem de kendisinin eserlerinin büyük çoğunluğu günümüz Türkçesinde yayımlan­dığı için [3] Akçura’nın yaşamı ve bu makalenin içeriği dışında kalan eser­lerine detaylı değinilmeyecektir. Yusuf Akçura’ya oranla niceliksel olarak daha az eser üretmiş olan Ahmet Ferit’in özelikle 1908-1920 yılları arasında fiili anlamda daha hareketli bir siyasi hayatı olmuştur. Bu çerçevede Ah­met Ferit’in liderlik ettiği siyasi partilerin programlan da Yusuf Akçura ile aralarındaki ayrım noktasının boyutlarını ortaya koymak açısından önemli kaynaklardır.

Ahmet Ferit Tek’in Hayatı[4]

1878 yılında doğan Ahmet Ferit Tek, Kuleli Askeri İdadisi’nden me­zun olduktan sonra 1894’de Harbiye’de, 1896’da Mülazım-ı sani rütbesiyle Erkan-ı Harbiye’de okumaya başlar. Bu dönemde Harbiye, Mülkiye ve Tıb- biyede Osmanlı İttihat ve Terakki cemiyeti’nin faaliyetleri artmıştır. Ahmet Ferit Tek’in kızı sanat tarihçisi Emel Esin’e göre babasının bu tür faaliyet­lerle hiç ilgisi olmamasına rağmen, Harbiydi Meşrutiyetçi öğrencilere karşı 1897’de yapılan takibatta arkadaşı Yusuf Akçura’yı koruyunca tutuklanır. 1897’de Trablusgarb’a gönderilirler ve bir sene hapiste kalırlar. Temmuz 1898 rütbe tenzili ile Trablusgarb Erkan-ı Harbiyesi’nde çalışmaya başlar. Trablusgarb’ta fırka kumandanının seryaveri Şevket Bey’in -ki daha sonra kendisinin kayınpederi oldu- reisi olduğu İttihat ve Terakki’nin yedinci şu­besinin üyesi aralarında yer alır.

1899’da Yusuf Akçura ile birlikte Paris’e giderler ve her ikisi de 1903’de Ecole des Sciences Politique’ten mezun olurlar. Bu süre zarfında Jön Türk çevresi içinde yer alan Ahmet Ferit 1902’de Birinci Jön Türk Kongresi’ne katılır. Osmanlı’ya yabancı müdahalesini savunanlara karşı çıkar ve ─ileriki sayfalarda ele alındı─ açık bir mektup yazar. Bu dönemde İttihat ve Terakki’nin yayın organı olan Şura-yı Ümmet’te de yazılar yazmaktadır. 1903-1908 yıllan arasında Kahire’de bir yandan Türk asıllı birkaç ailenin servetini idare ederken bir yandan da hem Şura-yı Ümmet’e hem Kahire’de yayımlanan İstibdat muhalifi Türk gazetesine yazılar yazar. Ahmet Ferit, II. Meşrutiyet’in ilanından sonra Şura-yı Ümmet’in başyazarı ve Meclis-i Mebusan başkatibi olur. 1908-1913 yıllan arasında Mülkiye Mektebi’nde siyasi tarih dersleri verir. 1909-1912 arasında Kütahya mebusluğu yapar. İttihat ve Terakki Parti’sine üye olmasına rağmen hükümeti açıkça eleş­tiren Ahmet Ferit partiden atılır. 1912’de Milli Meşrutiyet Fırkası’nı kurar ve partinin yayın organı olan İfham gazetesini yayımlamaya ve başyazıla­rım yazmaya başlar. İttihat ve Terakki’ye eleştirileri ve Mahmud Şevket Paşa’nın öldürülmesi ardından İslam’da yazdığı yazılar sonucunda 1913 Haziran’ında hükümet gazeteyi kapatır ve Ahmet Ferit Sinop’a sürgüne gönderilir. I. Dünya Savaşı’mn başlaması üzerine orduda görev alma tale­binde bulunur, ancak reddedilir.

1918 Haziran’ında İstanbul’a dönmesine izin verilen Ahmet Ferit’e, Talat Paşa İttihat ve Terakki’nin yerine geçebilecek bir parti kurmasını tek­lif eder, ama bu teklifi kabul etmez. Sonrasında, Kiev’e başkonsolos olarak atanır. Mayıs 1919’da İstanbul’a döner ve ittihatçı olmadığı için, milliyetçi grubun temsilcisi olarak Damat Ferid Paşa’nın koalisyon hükümetinde 21 Mayıs-20 Temmuz 1919 tarihleri arasında Nafıa Nazırı olur. Aralık 1919’da Milli Türk Fırkası’nı kurar. Fakat Sèvres Anlaşması hazırlıkları sırasındaki itirazları sonucu D. Ferid Paşa hükümetinden ayrılır. Ekim 1919’da Milli Türk Fırkası’nı kurar ve İjham’ı tekrar yayımlanmaya başlar. 1920’de Osmanlı Meclisine İstanbul mebusu olarak girer ama işgalin ardından ku­rulan Aznavur Mahkemesi’nde mahkum edilince Anadolu’ya kaçar. İlk Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde maliye bakam olarak çalışır. 1921-1923 yılları arasında Ankara hükümetinin temsilcisi olarak Fransa’da görev ya­par. 1923-1924 arasında Cumhuriyet’in ilk dahiliye bakam olarak hizmet verir: köy kanununu yazar. 150’likler listesini hazırlarken çıkan tartışma­lar ve basma yansıyan eleştiriler ─ki ileriki sayfalarda ele alındı─ sonucun­da Mayıs 1924’de istifa etmek zorunda kalır.

1925 sonrasında Londra, Varşova ve Tokyo’da büyükelçilik görev­lerinde bulunur, 1943 de emekliye ayrılır. Milliyetçi edebiyat akımı çerçe­vesinde önemli bir eser olan Ay demir’i (1918) yazan Müfide Ferit Tek[5], Ahmet Ferit Tek’in eşidir ve Müfide Ferid’in kız kardeşlerinden biri de Yusuf Akçura’nın eşidir. Dolayısıyla arkadaşlıklarının yanı sıra akrabalık ilişkileri de mevcuttur. Ahmet Ferit Tek, 1971’de vefat eder.

Yusuf Akçura’nm Hayatı[6]

1879 yılında Volga üstündeki Simbir’de doğan Akçura Volga ya da Ka­zan Tatarlanndandır. Doğduğu bölge halkı yüzyıllar boyunca Rus uygarlığı ile bazen çatışma bazen de ticari ilişki halinde olmuştur. Rus kentleriyle Orta Asya ve Türkistan pazarı arasında aracı konumda olduğu için bu bölgede -zengin, girişimci, eğitimli, panslavizme karşı durabilen, kültürel gelenek­lerine bağlı, modemleşmeci- büyük bir burjuvazi oluşmuştur. Georgeon’un da belirttiği gibi 19.yüzyıl İslam dünyasında benzeri görülemeyecek böylesi bir ortamdan gelen Yusuf Akçura, babasının vefatı ardından 1886 yılında ailesi ile İstanbul’a göç eder.

Akçura İstanbul’da gördüğü orta eğitimden Harbiye’ye girer. Akçura, kendisinin milliyetçilik bilincinin ilk adımlarının Harbiye’de öğrenci iken başladığım yazar. Necip Asım’ın, Veled Çelebi’nin, Bursalı Tahir Bey’in Türkçülüğe ait yazılarım, Gaspıralı İsmail Bey’in İstanbul’da da dağıtı­lan Tercüman’ını okur. Bu yazarlar Akçura’nm düşünsel gelişiminde etkili olurlar. 1896’da özgürlükçü fikirleri nedeniyle tutuklanan Akçura, 1897’de Divan-ı Harb’de yargılanır ve Trablusgarb’a sürgüne gönderilir. Burada Meşrutiyet yanlısı Recep Paşa ve İttihat ve Terakki Cemiyeti’nin Yedinci Şubesini kuran Şevket Bey ile ilişkilerim geliştirir. 1898’de Ahmet Ferit ile gazete yayımlamaya başlarlar, fakat 1899’da Paris’e kaçarlar. 1903’de me­zun olacağı Ecole des Sciences Politique’te öğrenci iken Jön Türk çevreleri ile yakınlaşır. Arkadaşı Ahmet Ferit gibi Ahmet Rıza fraksiyonunda yer alan Akçura, 1902 Jön Türk Kongresi’nde Avrupa müdahalesine kesinlikle karşı çıkanlar arasındadır. Jön Türkler ile ortak fikirlerini içeren makaleleri Şura­yı Ümmet ve Meşveret’te yayımlanır.

1903 yılında Kazan’a dönen Akçura, Muhammediye Medresesi’nde hocalık etmeye başlar. Bu dönemde İsmail Gasprinski ile yakınlaşan ve ondan çok etkilenen Akçura, 1904-1908 yıllan arasında Rusya Müslüman­larının taleplerinin yerine getirilmesi için mücadele eder. Rus-Japon Savaşı ve ardından 1905 Devrimi’ne şahitlik eden Akçura, kültürel ve ekonomik zemini uygun bularak Türkçülüğü yaymak amacıyla “Kazan Muhbiri” adlı bir gazete çıkarmaya başlar. Gaspıralı İsmail Bey, Ali Merdan Bey, Abdürreşit Kadı İbrahimof gibi Türkçülerle birlikte 1905’te “Rusya Müslümanlan İttifakı” admda büyük bir parti kurar.

Akçura, 1904’te Türk gazetesinde yayımlanan üç Tarz-ı Siyaset yazısı ile bir çığır açar ve Türkçülük akımı açısından “Pantürkizmin babası” ola­rak nitelendirilir. II. Meşrutiyet’in ilanından sonra İstanbul’a dönen Akçura, İstanbul’da kurulan Türkçülük ile ilgili demeklerin ─Türk Demeği, Türk Ocağı vb.─ büyük bir bölümünün kurucuları arasında yer alır.1911-1917 yıl­ları arasında Türk Yurdu Cemiyeti’nin yayın organı olan Türk Yurdu dergisi­ni yönetir. İstanbul Üniversitesi’nde ve Harp Okulu’nda tarih dersleri veren Akçura, 1916’da Müslüman Türk-Tatar Halkları Koruma Komitesi’ni kurar ve İsviçre’deki Milletler Konferansına katılarak Rusya Türklerinin haklarım savunur. I. Dünya Savaşı’ndan sonra Türk esirlerin değişimi için, Kızılay tarafından 1917-1919 yıllan arasında çeşitli Bati ülkelerine ve Rusya’ya gön­derilir. İstanbul’a döndükten sonra Akçura, Ekim 1919’da Ahmet Ferit’in kurduğu “Milli Türk Fırkası”na katılır. 1919 sonunda İngilizler tarafından hapsedilir. 1920’de hapisten çıkınca Selma Hanım ile evlenir ve ailece 1920 yılında Milli Mücadele’ye katılmak üzere Anadolu’ya geçerler. Milli Eği­tim Bakanlığı’nda ve Doğu Cephesi komutam Kazım Karabekir Paşa’nın karargâhında çalışır. 1923’te milletvekili olan Akçura 1932’de kurucuları arasında yer aldığı Türk Tarih Kurumu’nun ilk başkam olur. Bu iki görevim de vefat edene kadar devam ettirir. İstanbul Üniversitesinin 1933’te yeni­den yapılanması sırasında Yakınçağ Tarihi profesörü olarak görevlendirilir. Akçura 11 Mart 1935’te vefat eder.

Realist Milliyetçi Ahmet Ferit ve “Pan-Türkizmin Babası” Yusuf Akçura

Ahmet Ferit Tek’in Türk milliyetçiliğinin izini sürmeye 1902 Birinci Jön Türk Kongresi ile başlamak gerekir. Kongre sırasında yabancı devlet­lerin yardımım ve Osmanlı iç işlerine müdahalesini isteyen Prens Sabahaddin grubuna karşı çıkarak, grubu eleştirir. Adem-i merkeziyetçi ve Avrupa müdahalesini savunan İsmail Kemal Bey’in mektupları Avrupa basının­da yayınlanırken, bir tek ‘Ahmet Ferit buna karşı çıkan bir mektup yazar. Bu mektupta Ahmet Ferit, Osmanlılar için gerekli reformların Düvel-i Muazzama’nın müdahalesi olmadan yapılması gerektiği fikrini savunur.[7] Ahmed Rıza, Doktor Nazım, Hoca Kadri, Mustafa Hamdi ile aynı grupta yer alan Ahmet Ferit’in bu çıkışı ve muhalefeti sonrasında gelen tartışmalar Kongre’nin dağılma nedenlerindendir. Mektupta bir yandan Osmanlıcılık savunusu yaparken bir yandan da Avrupa’nın müdahalesini karşı çıkarak milli sınırları ve merkeziyeti korumaya çalışmaktadır.Yusuf Akçura’da bu düşünceyi savunur.[8]

Ahmet Ferit, Fransa’daki öğrenimi sırasında, ülke sorunlarına çözüm bulabilmek için iktidarı elinde tutan Türklerin sosyolojik ve antropolojik geçmişini incelemek gerektiği düşüncesi ile Türkoloji çalışmaları yapmaya başlar. Fransa da yaptığı Türkoloji çalışmaları 1330 da Tekin müstear ismiy­le yayımladığı Turan kitabının da temelini teşkil edecektir. Ahmet Ferit, İçtihad’da yayımlanan Bir Muhasebe başlıklı yazısında çöküşe son vermek için gazete ve dergi yayımlamanın, hem milleti uyandırmak hem de Avrupa’ya karşı Osmanlı milletinin ilerlemelerini göstermek açısından önemli oldu­ğunu vurgular.[9] Ne var ki bu faaliyetlerin de eksik ve özensiz yapıldığım, “bazen kaş yapalım derken göz çıkartılıyor” diyerek eleştirir. Ahmet Ferit bir anlamda iki grubun tam ortasında bir noktada yer alır çünkü bir yandan müdahaleye karşı çıkıp, siyasal açıdan merkeziyetçiliği savunurken bir yan­dan da teşebbüs-i şahsinin de önemini ve bu yönde çalışılması gerektiğini savunur.

Hem Yusuf Akçura hem de Ahmet Ferit Kahire’de iken yayımlanan yazıları Türk siyasi tarihi açısından bir mihenk taşı ve yol ayrımının ilk adımı olur. Yusuf Akçura’nın 1904’de Kahire’de Türk gazetesinde yayım­lanan “Üç Tarz-ı Siyaset” başlıklı makalesi Osmanlıda bilinç ve etnik esaslı bir Türkçülüğün başlangıcı olarak kabul edilir, çünkü o tarihe kadar dile getirilen/ savunulan düşüncelerden farklı argümanlar geliştiren Akçura[10] gerçekçi bir yaklaşım ile üç yoldan hangisini seçeceğiz sorusunu sorar. Georgeon tarafından “Pantürkizm’in Manifestosu”[11] olarak tanımlanan Üç Tarz-ı Siyaset’te Türkçülük ilk kez bir siyaset olarak önerilir. Akçura’ya göre, Osmaniı Devleti’nin, Panislamizm ve Osmanlıcılık politikaları yerine bütün Türk halklarım birleştirecek yeni bir stratejinin “Türkçülüğün” benimsen­mesi gerekir.[12]

Ahmet Ferit’in siyasi duruşunu anlamak ve adlandırmak açısından, Akçura’nın Üç Tarz-ı Siyaset yazısına karşılık “Cevabımız” başlıklı yazıyı yazan Ali Kemal’e karşı yazdığı “Bir Mektup” başlıklı makalesi önemlidir. Makalesinin ilk kısmında Ali Kemal’in ortaya koyduğu tüm iddiaları çü­rütmeye ve fikirlerinin temelsizliğini göstermeye çalışır. Ardından ─dostu olmasına rağmen─ Akçura’nın yazısı hakkında düşüncelerim sistematik bir dille eleştirir. Makalesinin sonunda kendi fikrini, daha doğru bir deyişle si­yaset algılamasını ve yorumlamasını açıkça ortaya koyar. Akçura’ya muha­lefet ederek Türkçülükten uzak Osmaniı birliğim savunan bir yolu Osmaniı İmparatorluğu için uygun görür. Bu fikirden hareketle Ahmet Ferit milli­yetçi değildir şeklinde bir çıkarıma ulaşmak yanlış olacaktır, çünkü onun için temel unsur güncel siyaset oyunları içinde reel-politik davranarak, ken­disinin de dediği gibi faydacı bir politika izlemektir. Bir yandan “Osman­lı devletinin en kuvvetli zırhı, en büyük savunma silahı” olarak gördüğü Osmanlıcılık politikasını savunurken bir yandan da özelikle lisan açısından “asimilasyon”un önemim vurgulaması aslında Osmanlıcılık adı altında milliyetçi bir ideolojisi olduğunun işaretidir. İslamcılık vurgusu kesinlikle zayıf olan Ahmet Ferit için bu politika gelecekte önemim yitirecek olan, o günkü koşullar altında sadece belirli grupların Osmaniı İmparatorluğu’nun “hayat mücadelesinde destek” olması için gerekli olan bir öğedir.[13] Makale­sinin sonunda Ahmet Ferit aslında siyasi duruşunu açıkça ilan eder ve der ki: “bilmem siyasi işlerde fırsatları değerlendirmekten (oppurtunistlikten) daha doğru, daha faydalı bir yol var mıdır?”.[14]

Üç Tarz-ı Siyaset tartışmalarında da görüleceği gibi 1904’deYusuf Akçura, belirli sınırlar içinde kalarak ve mevcut düzeni koruyarak Osmanlıyı kurtarmak düşüncesinden uzak bir noktada, Osmanlı İmparatorluğu’nun geleceğini Pan-Türkizm de görmektedir. Aksine Ahmet Ferit, güncel siya­sal koşullar içinde Türkçülüğü bir “yardımcı” öğe, “bir savaş yardımcısı” olarak görmekte, barış ortamında Osmanlıcılığın “zırh” olduğunu savun­maktadır. Dolayısıyla savaşlar hem Akçura hem de Ahmet Ferit için dönü­şümün işaretleridir.

II. Meşrutiyet sonrasında Ahmet Ferit, İttihat ve Terakki Fırkası içinde­ki ayrışmada gölgede bırakılan bir isim olur, çünkü Selanik kadrolan etkindir ve Avrupa’da faaliyette bulanan isimler, birkaç kişi dışında (Dr. Nazım, B. Şakir gibi) önemli bir rol üstlenememişlerdir. Ahmet Rıza Beyin talebi ile Ahmet Ferit’e meclis katipliği görevi verilir. 31 Mart sonrasında, Sela­nik grubunun mutlak gücü altına giren İttihat ve Terakki ile yolları yavaş ayrılmaya başlar. 1909 sonlarında Fırat nehri üzerinde taşımacılık hakkının İngiliz Lynch şirketine verilmesine karşı çıkar, ve ittihatçıları ağır bir dille eleştirir.[15] Bunun üzerine istifa eder ama bu durum Ahmet Ferit’in lehine işler. Objektif ve siyasi duruşundaki netlik ile asıl şöhretini bu süreçte kaza­nır. Kütahya mebusu olarak 1912’ye kadar mecliste yer alan Ahmet Ferit, sürgüne de gönderilse 1920’ye kadar her zaman aktif siyasetin içinde yer al­maya çalışır. Yusuf Akçura ise daha çok bir fikir adamı olarak ideolojisini sa­vunur, Türk milliyetçiliği konusundaki siyasi kavrayışı ile iktidardan uzak durmuş, İttihat ve Terakki ile uzlaşmayı reddeder[16]. Akçura’nın siyasetten uzak duruşu, onu iktidarın neden olduğu yozlaşma ve ideolojik sapmalar, aşırılıklardan da uzak durmasını sağlamış, olaylara dışarıdan bakmasını ko­laylaştırmıştır.

Ahmet Ferit’in ideolojik açıdan ilk dönüşümü Balkan Harbi ile meyda­na gelir, çünkü savaş ortamında din önemli bir destek güç olmakla birlikte ana unsur Türkçülüktür. Keza 1912 de Milli Meşrutiyet Fırkası’nı kurması da siyasi yönelimlerinde ki değişikliğin de göstergesidir. Bu parti Türkiye siyasal yaşamında “milli” adı ile kurulan ilk partidir. Partinin programında yer alan ifade Ahmet Ferit’in hem ittihatçılardan hem Akçura’dan farklı bir yönelim içinde olduğunun göstergesidir; “Türkler, yüzyıllardır devletin hu­dutlarında savaştı, kendi illerini ihmal etmek zorunda kaldılar. Türk illerini kalbi Anadolu bakımsızdır, Türklerin de milli kaderlerini düşünmesi saati çalmıştır.”[17] Keza 12 Mart 1912’de kurulan Türk Ocakları’nın hem kurucu üyesi hem de ilk reisi seçilmesi de gösteriyor ki, Ahmet Ferit Balkan Harbi sonrasında faydacı bir siyasi yaklaşımla ülke çıkarlarım Türkçü politikada görmeye başlıyor.

Ahmet Ferit, Kurtuluş Savaşı’ndan çok önce “Anadolu Türklüğü” söylemini ama yine Osmanlıcı bağlamdan sıynlamayarak, Türkçü camia­ya sunar. I. Dünya Savaşı’nın patlak verdiği bir dönemde Nevsal-i Milli’de yayımlanan “Türk Ocağı: Genç Ocaklıya” başlıklı yazısında Osmanlılığın temelinin Anadolu Türklüğü olduğunu dile getirir. Ocaklıları hayalperestlikten uzak durmaya davet eden Ahmet Ferit’e göre, Arap ülkeleri ile İm­paratorluk dışındaki Türk inerini-ülkelerini düşünmek artık hayaldir. Türk ilinin sınırlarım şöyle belirler: Edime, Rodos, Rize ve Süleymaniye. Bununla birlikte, Ahmet Ferit Bey, Osmanlı dahilinde yaşayan diğer etnik gruplara karşıda her zaman temkinli ve kendi deyimiyle “fedakar” bir politika taraf­tandır: “Kültlere, bahusus Ermenilere… bugün iltizam-ı cebir ve şiddetle değil, belki ihsan-ı imtiyaz ve faydalara müftekir bulunuyoruz.”.[18]

Akçura, tarihsel süreçte ekonomik etmene önem verir; Türk milliyet­çiliği düşüncesinin ortaya çıkışında sosyo-ekonomik değişimi etken olarak görür[19]. Akçura’ya göre, “milli iktisat” Türk milliyetçiliğinin itici gücüdür.[20] Bu noktada Ahmet Ferit ile görüşlerinin kesiştiğini kesinlikle söylemek ge­rekir. 1902 Kongresinde “teşebbüs-i şahsi”yi savunan, 1909’da yabancı bir şirkete imtiyaz verilmesine karşı çıkan Ahmet Ferit, “milli fayda” için hi­mayeci bir ekonomi taraftan olarak milli sanayi kurulması gerektiğini sa­vunur. “Üç beyaz” olarak adlandırdığı ve ekonominin temel unsuru olarak gördüğü un-pamuk ve şekeri Osmanlınm kendisinin üretmesi gerektiğini savumu.[21]

Akçura’da din “ortak gelenekler” arasında kendine yer bulur[22]. Türk birliği için ilk araç Türklüğü ele alan Akçura’nın din ve milleti birbirinden ayırarak “laiklik” düşüncesinin öncülerinden olduğu da belirtilir.[23] Bu bağ­lamda Ahmet Ferit ile yine kesişmektedirler çünkü O da din vurgusundan uzak durmaktadır. Hatta bunu ilk kez, “Bir mektup” makalesinde 1904’de görürüz: İslâmî birleştirici bir unsur olarak görmez.

Akçura, Osmanlı devletinin kurtuluşunu getirecek siyaset olarak tu­ram görürken[24],1917 Rus devrimi ardından Pantürkizm idealinden vazge­çer. Yusuf Akçura 1917 yılında İskandinav ülkelerinde kalır ve Rusya’daki Osmanlı savaş tutsaklarının durumunu izler. 1918’de Rusya’ya geçer; Moskova’da, Kazan’da ve başka yerlerde Türk tutsaklara yardım komitele­rinde çalışmaya başlar. Bu bölgelerde bir iletişim ve yardım ağı oluşturma çalışmalarında bulunur. Üstlendiği bu tehlikeli misyon sırasında Tatar Türk liderleriyle temasa geçer. Ne var ki Mondros Bırakışmasının imzalandığım duyunca 1919’da Moskova’dan ayrılır ve İstanbul’a döner.[25] Kurtuluş Sava­şı ile birlikte ideolojik dönüşümünü yaşar: Kemalizm’e ve milli-burjuvazi oluşturma politikasına yönelir[26]. Akçura, İslâmî kurumlan hesaba katma­dan yapılan tüm reformlara karşı çıkar. Dinsel reformların kültürel modern­leşme hareketlerine paralel olarak ele alınması gerektiğini savunan Akçura, bnu nedenle Kemalist hareket kadar yapılan tüm reform hareketlerine eleş­tirel olur ve uzak durur.[27]

1920 Sonrası ve Sonuç

İstanbul meclisinin dağılmasının ardından Mustafa Kemal’den gelen teklif üzerine Ahmet Ferit Bey 30 Mayıs 1920’de Ankara’ya gelir. Kendisine ilk önce Maliye Bakanlığı görevi verilir: Ankara hükümetinin ilk bütçesini tanzim eder. Bütçe görüşmelerinde diğer mebuslarla çıkan bir tartışma so­nucunda 21 mayıs 1921’de bu görevinden istifa eder. Fransız basınım çok yalandan takip eden ve uluslararası siyaset uzmanı olan Ahmet Ferit Bey, Fransızlarla yapılan görüşmelerde Türkiye lehine kararlar alınmasında etki­li oldu. 1923’de Lozan Görüşmeleri sırasında İsmet Paşa’nın yarımda iken, esaslar üzerinden Fransız delegeler ile tartışmış ve ayrılmak zorunda kal­mıştır. Rauf bey, bu olay karşısında Ahmet Ferit’i suçlamış ve görevinden alınmasını istemiştir. Sonuçta görevinden alınsa da Mustafa Kemal tara­fından beğenilen bir siyaset adamı olan Ahmet Ferit Bey, 30 Ekim 1923’de Cumhuriyet idaresinin ilk Dahiliye bakam olarak atanmıştır.[28]

Ne var ki, Ahmet Ferit Tek’in hem siyasi yaşamı hem de fikir adamı olarak siyasal düşünceye katkıları fiili anlamda 21 Mayıs 1924’de sonlan­mak zorunda kalır. Dahiliye Bakanı olduğu dönemde kendisine 150’likler listesini hazırlama görevi verilir. Meclisteki gizli ve açık oturumlarda her milletvekilinin ayrı bir önceliği ve neredeyse ayrı bir listesi ve dolayısıyla itirazları göze çarpar.[29] Ancak istifanın asıl gerekçesi basına da yansıyan bir meseledir: Ahmet Ferit Bey, damat Ferit Paşa kabinesinde Nafıa bakam iken 8 Temmuz 1919′ da Miralay Refet Bey’e (Bele) gönderdiği telgrafta Musta­fa Kemal’i askerlik dışı faaliyetleri nedeniyle eleştirir, İngilizlerin özellikle bu noktada çok ısrarlı olduklarını, dönmesi gerektiğini yazar. Ahmet Emin (Yalman) Vatan’m 20 Nisan 1924 tarihli sayısındaki başmakalesinde bu telg­rafı ele alır. Amaç, 150′ likler listesini hazırlayanın da bir zamanlar Kurtu­luş Savaşı’na ve Mustafa Kemal’e karşı olduğunu kanıtlayarak hükümeti eleştirmektir. Ahmet Ferit Bey bu telgrafın Refet Bey ile aralarında bir parola olduğunu söylese de ─Ankara hükümetine muhalif olan─ Refet Bele, yazıyı onaylar. Bu durum karşısında, hükümeti zor durumda bırakmamak için Ahmet Ferit Bey istifa eder.[30]

Cumhuriyet’in ideologu olarak tanımlanan Yusuf Akçura[31] ise modernizm, laiklik ve ulusçuluk üzerinde yükselen politika ile kolaylıkla uzlaşır çünkü din ve ulusu ısrarla birbirinden ayırmıştır.[32]II. Meşrutiyet dönemin­de Türk Yurdu dergisindeki yazılarında dil ve etnik kökeni merkeze koyarak Türk ulusçuluğu savunan Akçura[33] ulusal tarih çalışmalarına katkıda bulu­narak, dil ve tarih eksenli modem-laik-ulusçu Türkiye inşasının ilk yılların­da önemli bir yer edinir.

—————————————

Kaynak:

100. Yılında II. Meşrutiyet ‘Gelenek ve Değişim Ekseninde Türk Modernleşmesi’, Uluslararası Sempozyumu Bildirileri, 22-24 Ekim 2008, Sf. 183 – 194

Dipnotlar

[1] Nevsal-i Milli, (İstanbul, 1330) s. 184.

[2]    Ölümünün ardından yayımlanan yazılar: N. Akder, “Seçkin Vatansever, Büyük Milliyetçi, Değerli Fikir ve Mefkure Adamı Ahmed Ferid Tek Üful Etti” ve E. Esin, “Ahmed Ferit Tek”, Türk Kültürü, (Aralık 1971, Yıl:10, Sayı: 110). Hakkındaki biyografik yazılar ve araştırmalar: “Ahmet Ferit Bey”, NevsaTi Milli (İstanbul:1330); M. Arai, “Milliyetçilik ilkesinin Unutulmuş Bir Öncüsü: Ahmed Ferid Bey”, Atatürkçülük ve Modem Türkiye, (Ankara: AÜ SBF, 1998); A. Birinci, “Türkiye’de Siyasi Tarihin Tarihi, İsimler ve Eserler”, Prof. Dr. Fahir Armaoğlu’na Armağan (Ankara: TTK, 2008); A. Birinci, Tarihin Gölgesinde Meşahir-i Meçhuleden Birkaç Zat, İstanbul 2001; E. Esin, “Ahmet Ferit Tek”, Türk Ansiklopedisi (C. 31, Ankara: M.E.B. Yayınlan, 1982); Y. Ünal, Ahmet Ferit Tek’in Hayatı, Siyasi Faaliyetleri ve Fikirleri (İzmir: Ege Üniversitesi Sos. Bil. Ens., 2006).

[3]    Akçura hakkındaki eserlerin bazdan: M.F. Togay, Yusuf Akçura, Hayatı ve Eserleri, İstanbul 1944; Ölümünün Ellinci Yılında Yusuf Akçura Sempozyumu (Ankara: Türk Kültürünü A.V, 1987); A.Temir, Yusuf Akçura (Ankara Kültürünü A.V, 1997); F. Georgeon, Türk Milliyetçiliğinin Kökenleri Yusuf Akçura (1876-1935), Ankara, 1986; F. Georgeon, Osmanlı- Türk Modernleşmesi, İstanbul 2006; O. Çakmak, Yusuf Akçura, Ankara 2002.

[4]    Ahmet Ferit’in hayatı şu kaynaklardan derlenmiştir: “Ahmet Ferit Bey”, Neosal-i Milli (İstanbul:1330); A, Birinci, “Türkiye’de Siyasi Tarihin Tarihi, İsimler ve Eserler”, Prof. Dr. Fahir Armaoğlu’na Armağan, Ankara 2008; E. Esin, “Ahmet Ferit Tek”, Türk Ansiklopedisi, C. 31.

[5]    Müfide Ferit Tek, (1892, Kastamonu) Kemahlı Mazhar Paşa’nm oğlu Şevket Bey ile İsmail Efendi’nin km Feride Hanım’m kızıdır. Şevket Bey, Meşrutiyet yanlısı Müşir Recep Paşa’nm başyaveri olduğu için Bağdat ve Trablusgarp’a gider. Müfide Ferit, 1903’te gizlice Paris’te Versailles Lisesi’ne gönderilir. Vasiliğini babasının arkadaşı Ahmet Rıza üstlenir. 1907’de Ahmet Ferit Tek ile evlenir. Bundan sonraki hayatı, eşinin sürgün veya görevli olduğu değişik il ve ülkelerde geçer. EL Meşrutiyet’in ardından İstanbul’a gelirler. Fakat Ahmet Ferit’in İttihatçıların uygulamalarına karşı çıkması sonucu Sinop’a sürülürler. 1913-1918 yıllarında Sinop ve Bilecik’te yaşarlar. Bu süre zarfında Aydemir romanını yazar. Ulusal Mücadele yıllarında İfham ve Hakimiye-i Milliye’ de savaşımı destekleyici yazılar yazar, ikinci romanı Pervaneler 1924’te yayınlanır, Ahmet Ferit Tek’in Dışişleri Bakanlığındaki görevi nedeniyle uzun yıllar yurt dışında yaşar ve bulunduğu ülkelerde de Türk kadım, modernleşme ve Cumhuriyet rejimindeki yeri ile ilgili konferanslar verir. 24 Mart 1971 tarihinde ölür.

[6]    Yusuf Akçura’nm hayatı şu kaynaklardan derlenmiştir: F. Georgeon, “Ulusal Hareketin İki Lideri: Ziya Gökalp ve Yusuf Akçura”, Osmcmlı-Türk Modernleşmesi, İstanbul 2006; F. Georgeon, Türk Milliyetçiliğinin Kökenleri: Yusuf Akçura, İstanbul 19%); Y. Akçura, “Türkçülük”, Türk Ytlı 1928, (İstanbul: Türk Ocakları Merkez Heyeti Yayım)

[7]    Ş. Harıioğlu, The Young Turks in Opposition, NewYork 1995, s. 187.

[8]    Haniogju, age. s. 188-191

[9]    Ahmed Ferit, “Bir Muhasebe”, İctihad, 1904, No:l.

[10]   S. Aydın, Modernleşme ve Milliyetçilik, Ankara 1993, s. 165.

[11]   F. Georgeon, Türk Milliyetçiliğinin Kökenleri: Yusuf Akçura, s. 39, 

Akçura, Üç Tarz-ı Siyaset, İstanbul 2005.

Ahmet Ferit, “Bir Mektup”, Üç Tarz-ı Siyaset, s. 89-90, Age., s. 92

[15]  A. Birinci, “Türkiye’de Siyasi Tarihin Tarihi, İsimler ve Eserler”, Prof. Dr. Fahir Armaoğlu’rıa Armağan, s. 12

[16]  F. Georgeon, “Ulusal Hareketin İki Lideri: Ziya Gökalp ve Yusuf Akçura”, OsmanLı-Türk Modernleşmesi, (İstanbul: YKY, 2006) s. 91-91.

[17]  T.Z.Tunaya, Türkiye’de Siyasal Partiler, C, 1, İstanbul 1984, s. 350-363

[18]   Ahmet Ferit. “Türk Ocağı”, Nevsal-i Milli (İstanbul, 1330/1914) s. 188-191.

[19]   Georgeon, agm., s, 95.

[20]   Aydın, age., s. 220.

[21]   Y. Ünal, Ahmet Ferit Tek’irı Hayati, Siyasi Faaliyetleri ve Fikirleri, s. 17.

[22]   Georgeon, agm. 98

[23]   Aydın, age., s. 215.

[24]   Georgeon, agm., s. 98.

Georgeon, age., s. 202-203

[26]   Georgeon, age., s. 136-137.

[27]   Georgeon, age., s. 25.

[28]   E. Esin, Ahmed Ferit Tek”, Türk Kültürü, (Aralık 1971, Yıl.10, Sayı: 110) s. 137-142.

[29]   Bkz. TBMM Gizli Celse Zabıtları. C. 8/1, İstanbul 1985.

[30]   1. Soysal, 150’likkr, İstanbul 1985, s. 94-95.

[31]   Bkz. Aydın, age.; Georgeon, age.

[32]   Aydın, age., s. 214-215.

Aydın, age., s. 210.

—————————————-

[i]Gazi Üniversitesi İletişim Fakültesi Öğr. Üyesi

Yazar
Aytül TAMER TORUN

Bu websitesinde farkı kaynaklardan derlenen içerikler yayınlanmakta olup tüm hakları sahiplerinindir. Sitedeki içerikler atıf gösterilerek kaynak olarak kullanlabilir. Yazıların yasal sorumluluğu yazara aittir. Tüm Hakları Saklıdır. Kırmızlar® 2010 - 2024

medyagen