Topçu’nun Çalışmaları Görmezden Gelindi

Prof.Dr. İsmail KARA ile Mülâkat

Konuşan: İlker Nuri ÖZTÜRK

“Vefatının 40. yılında çeşitli etkinliklerle anılan fikir adamı Nurettin Topçu’nun kurucusu olduğu Hareket dergisinin tıpkıbasımları yapıldı. Eseri yayına hazırlayan Prof. Dr. İsmail Kara’ya göre Topçu’nun çalışmaları Türk olduğu için Batıda, İslâmı, tasavvufu öne çıkardığı için de Türkiye’de görmezden gelindi.”

Milli Şef dönemine doğrudan eleştiri getiren ilk muhalif yayın olarak bilinen Hareket dergisinin tıpkıbasımları Dergah Yayınları tarafından iki cilt halinde yayınlandı. Nurettin Topçu’nun ismi ve düşünce dünyasıyla bir anılan dergi, çeşitli sebeplerle aralıklı olarak yoluna devam etmişti. İlk sayısının çıktığı 1939 yılından itibaren Mehmet Kaplan, Cahid Okurer, Remzi Oğuz Arık, Hilmi Ziya Ülken, Ahmet Kabaklı, Tarık Buğra’nın yazı ve şiirlerinin yanı sıra Edgar Allan Poe, Baudelaire, Andre Gide, Alain gibi isimlerin çeviri metinlerinin de yer aldığını görüyoruz.

Nurettin Topçu “Hareket felsefesi”, “Neslimizin tarihi”, “Okulda ahlak”, “Millet ve milliyet”, “Ahlak nizamı”, “İradenin davası” başlıklı yazılarıyla fikriyatının temellerini Hareket’te atmıştır. Ayrıca Mantık, Psikoloji, Felsefe ve Sosyoloji alanında lise ders kitapları bulunuyor. Yayınlandığı dönem boyunca fikriyat okulu işlevi de gören Hareket dergisi; Orhan Okay, Hüsrev Hatemi, Mustafa Kutlu, Ahmet Tabakoğlu, İsa Kocakaplan gibi birçok ismin de ürün yayınladığı bir okuldu. Hareket’in yanı sıra Topçu’nun Fransa’daki Sorbonne Üniversitesi’nde doktora tezi olarak hazırladığı “İsyan Ahlakı” da ilk defa kendi çevirisiyle yayınlandı. Eser, felsefe alanında Müslüman bir Türk tarafından yapılan ilk çalışma olma önemini taşıyor. Bu iki kıymetli çalışmayı yayına hazırlayan Prof. Dr. İsmail Kara ile Nurettin Topçu ve Hareket dergisi üzerine konuştuk.

– Hareket dergisinin tıpkıbasımıyla ve İsyan Ahlâkı‘nın Nurettin Topçu tercümesiyle karşılaşan okuyucular hem çok sevindiler hem de şaşırdılar. Bu düşünce nasıl oluştu, niçin şimdi?

Biliyorsunuz bu sene Nurettin Hoca’nın vefatının 40. sene-i devriyesi. Dergâh Yayınları’nda bu tesadüfü vesile edinerek birkaç yayın yapma düşüncesini konuşmuştuk. İkisini hayata geçirebildik şimdilik. Biri Hareket dergisinin tam koleksiyonu nerede ise hiç bulunmayan 1939-1953 yıllarına ait sayılarının tıpkıbasımı iki cilt halinde ve güzel bir indeksle birlikte yapmak. O devrin kağıt, dizgi ve baskı teknikleri çok kaliteli olmadığı için iyi bir netice elde etmek için epeyce gayret sarfettik. Netice iyi oldu. Bin sayfalık büyük ve önemli bir koleksiyon artık bütün okuyucuların elinin altında. Fiyatı da maliyetine göre bilerek ucuz tutuldu. Türk düşünce tarihi, yeni Türk edebiyatı tarihi, dergicilik, basın tarihi, milliyetçi, muhafazakâr, İslâmcı düşünce akımları çalışanlar için önemli bir kaynak.

HAYATTAYKEN BASIMINA İZİN VERMEDİ

– İsyan Ahlâkı‘nın yeni tercümesinin hikâyesi nedir peki?

Rahmetli Nurettin bey hâlâ çok önemli bir metni diyebileceğimiz doktora tezini tercüme ettiğini talebelerine söylemiş fakat kendi sağlığında basılmasına müsaade etmemişti. Gerekçelerini tam bilmiyoruz. Vefatından sonra ise Hoca’nın kütüphanesi, arşivi, evrakı uzun müddet ulaşılabilecek durumda olmadı malesef. Bu tercüme elimize 1998 yılında geçti. Yani vefatından 23 yıl sonra. 1995 yılında ise Mustafa Kök ile Musa Doğan, Nurettin beyin tezini Fransızca’sından yeniden tercüme etmişlerdi ve Dergâh Yayınları arasında basılmıştı.

Fakat tahmin edersiniz ki Nurettin Hoca’nın tercümesi birçok bakımdan önemli idi. Bu metni iki meslektaşımla, Mehmet Fatih Birgül ve Rıdvan Özdinç’le birlikte eski harfli orijinalinden Latin harflerine aktardık, Hoca’nın daha sonra yazdığı metinlerle irtibatlandırmak için bazı notlar koyduk, sonuna da eski harfli orijinalini ekledik. Böylece büyük boy 400 sayfalık güzel bir kitap ortaya çıktı.

– O zaman elimizde iki tercüme mi olmuş oldu?

Evet ve ikisi de aynı yayınevinden. Pek görülen bir durum değil bu ama bence iyi bir imkân aynı zamanda. Felsefeciler ve düşünce tarihçileri Hoca’nın tercümesinden müstağni kalamazlar. Normal okuyucuya ise önce dili daha sade olan sonraki tercümeyi, ardından yazarın tercümesini okumalarını tavsiye ederim. Zaten bu türden önemli metinleri birkaç defa okumak lazım. Okuyucular kolay ayırdetsinler diye bu yeni yayına “Notlu Nurettin Topçu Tercümesi ve Eski Harfli Orijinali” altbaşlığını koyduk. Ayrıca ebatları, hacimleri ve kapak tasarımları da kolaylıkla ayırdedilebilecek kadar farklı.

“Bu eserin yerine ikame edeceğiniz başka bir kitap yok”

– Hâlâ çok önemli dediniz İsyan Ahlâkı için. Halbuki Nurettin Topçu’nun ilk metni…

İkisi de doğru… Şimdi Hoca esas itibariyle bir ahlâk filozofu, bu metin de bir ahlak felsefesi metni. Türkiye’de bugün bile ciddiye alınmayan bir alan ahlâk sahası, sanki hiç ahlâki problemimiz yokmuş gibi… Nurettin bey genç yaşta -1934’te tezini bitirdiği zaman 25 yaşındadır- Paris’te çok önemli bir felsefe tezi yazıyor, savunuyor ve Fransızcası aynı yıl basılıyor. Blondel’den, Bergson’dan bazı etkiler ve izler taşısa da aslında eserin sonlarına doğru İslâm tasavvufunu ve Hallac-ı Mansur’u öne çıkarması itibariyle orijinal bir tez. Ne yazık ki bu büyük metin Türk olduğu için Batıda, İslâmı, tasavvufu öne çıkardığı için de Türkiye’de görmezden gelindi, hele felsefe bölümlerinde yokmuş gibi davranıldı. Ayrıca Topçu düşüncesinin ana kavramları olan irade, hareket, isyan ve mesuliyet kavramları ilk defa bu eserde ele alınıp tartışılıyor, işleniyor. Dolayısıyla sonraki yazıları ve düşünceleri için de anahtar mevkiinde. Dahası var, bu eserin yerine bir şekilde ikame edeceğiniz başka bir kitap, metin yok.

BİR HİSSİYAT CANLANMASI OLDU

– Hareket‘e dönelim. Nurettin Topçu’nun külliyatıyla birlikte düşünürsek Hareket‘in tıpkıbasımları günümüz okuruna nasıl bir toplam ve imkân sunuyor?

Güzel bir soru. Her şeyden önce Hareket dergisi Nurettin Topçu’nun adıyla aynileşmiş olmakla beraber sadece onun yazılarından ibaret değil. Zaten hiçbir dergi kurucu ve başyazarına indirgenemez. Her dergi gibi Hareket dergisi de zaman içinde bir yazarlar çevresine, bir fikri çeşitliliğe sahip oluyor ve birçok yazar, edebiyatçı, deneme yazarı yetiştiriyor. İkincisi Topçu’nun yazılarıyla ve onun dergicilik anlayışı ve politikalarıyla sınırlı da baksak derginin kitaplardan farklı bir tarafı var. Dergide yazılar bir kronoloji içinde, yazarın o günkü arayışları ve öncelikleriyle akıyor. Kitaplarda bunu görme şansımız yok, kitap başka bir vakıa. Onun için Topçu külliyatında yer alan yazıları doğrudan dergi üzerinden, derginin ruhuyla ve zamanıyla okumak, takip etmek bambaşka bir şey.

Derginin güzel bir şekilde basılması Topçu merkezli bir hissiyat canlanmasına da sebep oldu. Bunu bekliyor ve tahmin ediyordum, tezahürlerini de gördüm.

– Nurettin Topçu’nun dergi çıkarma sebebi nedir? Ulaşmak istediği hedefler neydi?

Nurettin Hoca’nın bu konuda açık bir beyanı yok bildiğim kadarıyla. Gerçi altmışlı yıllarda “Hareket’in sakladığı sır” ve “Hareket’in otuz yılı” başlıklarıyla iki yazı yazıyor ama bu önemli yazılarda da sorunuzun doğrudan cevabı yok. Bu iki yazıyı tıpkıbasımın başına koyduk. Ama yaptıklarından ne yapmak istediğini, hatta Avrupa’da iken ne için hazırlandığını bir şekilde çıkarabiliriz. Çok kısa söylemek gerekirse yeni bir hissiyat, yeni bir bilgi ve felsefe anlayışı, yeni bir edebi-estetik zevk ve hiç şüphesiz yeni bir ahlâk, bir yaşama üslubu ve mücadele biçimi inşa etmeye koyuluyor. İlk muhalif dergi biliyorsunuz, Şubat 1939 şartlarında.

HOCAYI TANIMA BAHTİYARLIĞINA ERİŞTİM

– Hareket dergisinin dönemine etkisi hakkında ne söyleyebilirsiniz?

Yaygın olmayan yani sınırlı fakat önemli ve derin bir etki. Zaten fikriyatı ve üslubu büyük kalabalıklara hitap edecek türde değil.


– Sizin Hareket dergisiyle münasebetiniz nasıl başladı?

Ben şimdi tıpkıbasımlarını yaptığımız Hareket zamanlarına yetişmedim tabii. Doğmamıştım bile. Ağabeyim Mustafa sayesinde Rize’nin bir köyüne kadar gelen ve ilk nüshalarını gördüğümHareket‘ler 1966 yılında yeniden çıkmaya başlayan dergi sayıları idi. Sonra 1969 başında İstanbul’a geldim, hem Hoca’yı tanıma bahtiyarlığına eriştim hem de derginin mutfağını, orada emek verenleri gördüm. Daha sonraki yıllarda bizzat o mutfakta çalıştım.

SADECE BİR EKOLDÜ DEMEK DOĞRU OLMAZ

– Tıpkı basımlarda 47 sayı bulunuyor. Nüshaların ne kadarı elinizdeydi? Arama sürecinden bahseder misiniz? Size yardımcı olan bir koleksiyon sahibi yahut sahaf oldu mu?

Birkaç sayısı fotokopi olmak üzere derginin tam koleksiyonu bizde vardı. Biliyorsunuz ben Topçu Bibliyografyası hazırladım ayrıca külliyatı hazırlarken ilk ve sonraki neşirlerine baktım. Fakat bu tıpkıbasım için tarama yapmaya kalktığınız zaman herhangi bir nüsha değil de daha vasıflı ve temiz bir nüsha arıyorsunuz. Çünkü sayıların kâğıt ve baskı kaliteleri bugünkü gibi aynı veya çok yakın değil. Hele İkinci Dünya Savaşı yıllarında. Bu konuda teknik hazırlıkları yapan Yusuf Ünal’ın ısrar ve titizlikleri çok işimize yaradı. Kendisine müteşekkirim.

 

İnönü döneminde yayınlanan ilk muhalif dergi olarak bilinen Hareket dergisi yayınlandığı dönemde adeta bir fikir okulu görevini üstlenmiş ve ilk yerli düşüncenin tohumlarını atmıştır.


SESİ KOKUSU HERKESE ULAŞTI

– Dergisi, yayınevi ve fikriyatıyla Hareket’i bir okul olarak görebilir miyiz? Kimler yetişti bu okuldan?

Hareket‘in kendi sınırları içinde bir okul ve ekol olduğunda şüphe yok. Hoca’nın meşrebini takip ederek isim vermeyelim isterseniz. Fakat bir derginin etkisi ve bereketi sadece o derginin okul ve ekolünü benimseyen ve sürdürenlerle ölçülmez bence. Dergi bir su, bir nehir gibi akar, birçok şeye, birçok yere su verir, bazılarına serinliği ulaşır, bazılarına sesi, yeşilliği, kokusu… Ne demek istediğimi anlatabilmek için bugün çok başka yerlerde gözükebilecek Hüseyin Hatemi’nin, Yaşar Nuri Öztürk’ün, Ali Bulaç’ın Hareket dergisinde yetiştiklerini, ilk yazılarını orada yazdıklarını söyleyelim.

Nurettin Topçu’nun İsyan Ahlakı kitabı aslında Paris’te hazırladığı felsefe tezi. Blondel’den, Bergson’dan bazı etkiler ve izler taşısa da eserin sonlarına doğru İslâm tasavvufunu ve Hallac-ı Mansur’u öne çıkarması itibariyle orijinal bir tez. Ancak Türk olduğu için Batı’ta İslamı öne çıkardığı için de Türkiye’de uzun zaman ilgi görmüyor.

– Hareket‘in Büyük DoğuSebilürreşad, Serdengeçti gibi başka dergilerle ilişkisi nasıldı?

Bir defa münasebetlerinin olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Topçu hocanın “Maarif davamız” tefrikası başta olmak üzere bazı yazılarıBüyük Doğu‘da yayınlanmıştır. Serdengeçti Topçu’nun birçok yazısını iktibas edip neşretmiştir. Sebilürreşad ‘da da yazıları var. Ama Topçu ve Hareket bu dergilerden ve bu dergilerin başyazarlarından farklıdır. Bu da yazılarının o dergilerde çıktığı zamanlarda bile bilinen ve farkında olunan bir şeydi.

“Yapılacak birkaç mühim iş daha var”

– Topçu’nun vefatının 40. sene-i devriyesi üzerinden başka yayınlar da yapmayı düşündüğünüzü söylemiştiniz. Nedir bunlar acaba, önümüzdeki günlerde Topçu ile alakalı daha neler bekleyeceğiz?

Hoca’nın külliyatını tamamladık sayılır. Sadece konuları itibariyle mevcut kitaplara girmeyen bir kitaplık müteferrik yazıları kaldı. Ama yapılacak birkaç mühim iş daha var. Biri Hoca’nın bütün yazılarını kronolojik sıra ile ve ilk neşirlerini esas alarak, farklılıkları bir şekilde göstererek bir veya iki büyük cilt halinde yayınlamak. Bunu bir defalık da olsa yapmak lazım. İkincisi önü açık bir Nurettin Topçu Araştırmaları yayını başlatmak. Bugüne kadar yapılan-yayınlanan akademik çalışmaları, deneme metinlerini bir araya getirmek. Bunun ilk cildi hazır sayılır. Belki Hoca ile alakalı hatırat türü yazıları, mektupları da ayrı bir kitap yaparız. Üçüncüsü elimizdeki görsel malzeme ile altyazılarla desteklenmiş, Hoca’nın biyografisi ve eserleriyle olabildiğince irtibatlandırılmış bir albüm yahut belgesel kitap vücuda getirmek. Elde böyle bir kitaba yetecek kadar fotoğraf, kartpostal, mektup, imzalı kitap, resmi evrak, not, kitap reklamı ve konferans yahut dergi afişi, gazete-dergi kupürü, kitap kapağı, yazıların müellifin kaleminden çıkma eski harfli orijinalleri, tashihli nüshaları var.

İsmail Kara Hareket dergisinin çıkış noktasını şöyle özetliyor:

Kitapların da bir kaderi var, umalım bunların kaderleri çok uzun zamana yayılmasın.

 

Hüsrev Hatemi: “Hareket’te Necip Fazıl Duruşması hazırlandı”


– Hareket dergisiyle okur olarak nasıl tanıştınız?

Ezel Erverdi, Ercüment Konukman, Mehmet Doğan ve ayrıca Hataylı Mehmet Sılay, Cemil Kıvanç, Erzurum’dan Bekir Erdem daima Nurettin Topçu’nun yanında bulunur, ona “Hoca” derlerdi. Hareket’le ilk olarak biraderim Hüseyin tanıştı. İslam açısından sosyalizm konulu yazılar yazıyordu. Bense fikrine katıldığım arkadaşların dergisi olarak gördüm Hareket’i.

– Dergideki ilk eseriniz ne zaman yayınlandı? Yayınlanma sürecini anlatır mısınız?

– Dergiyle nasıl iletişime geçtiniz?

Daha önce tıpla ilgili birkaç yazı yazmıştım. Ancak edebi anlamdaki ilk yazı “İnsanın soylu yalnızlığı” ve onun ardından tarihimizi savunan “Midas’ın Kulakları” oldu. 65 veya 66 mayısında olduğunu hatırlıyorum. Yazılarımı teksir kağıdına yazardım, Ezel Erverdi yazıyı almak için veya sohbet için İstanbul Tıp Fakültesi asistanı olan beni görmeğe sık gelirdi.

– Takip ettiğiniz dönemine göre Hareket’i diğer dergilerden ayıran yönler nelerdir?

Sosyalist, marksist fikri savunan sol dergiler vardı. Yön, bunlardan biri. O devrin solu şimdikiler gibi değildi. Hak yememeye meraklıydılar. Doğan Avcıoğlu gibi haksever solcuların Hareket’i dikkate değer bulmasının karşısında birkaç sağ dergiden küçümseyici söylemler yükseldi. Bir sayısında Büyük Doğu dergisinde Topçu’yu tenkit eden bir yazı yayınlandı. Nurettin Topçu’nun sağda sol fikrine karşıydılar. Sosyalizme kaydığını düşünüyorlardı. Buna karşılık Hareket’te karşı hamle olarak “Necip Fazıl Duruşması” hazırlandı ve Necip Fazıl eleştiririldi. 70’lerde olan bu atışma, ağız tadı kaçıran bir hadisedir. “Sağda sol fikrini ihdas etti / Topçu top atmadan iflas etti” o devirden kalan bir hicivdir.

– Nurettin Topçu’nun hayatınıza ve fikir dünyanıza etkisi nedir?

Bana sempatik bir büyüğüm olarak etkisi oldu. Fikir dünyama etkisi pek olmadı. Çalıştığım Haseki Hastanesi’ne yattığında çok zaman geçirdik. Ne daha önce ne de o zamanlar kendisine bu konu hakkında bir şey sormadım… İyi bir insandı fakat aşırı mezhepçiydi. Şii görüşleri tartışmak bile istemezdi. Bu konuda kırıcı sözler söyleyebilirdi.

– Hareket dergisi günlerinden paylaşmak istediğiniz bir hatıranız var mı?

30’lu yılların dergicilik anlayışı başkaydı. Dil olarak Osmanlı Türkçesi devam ediyordu, ciddi bir üslup istenirdi. Nurettin Topçu kendi gençlik döneminden hatıra olarak, aynı çizgiyi devam ettirmek isteyebilirdi. Fakat söylediğim gibi, Hareket dergisini çıktıktan sonra izler, Ezel ve arkadaşlarının özerkliğine karışmazdı. 60’lı yıllarda bir gün, matbaadan gelen yeni sayıyı eline aldı. O sayıda “Ercüment de askere gitti” diye Konukman’ın askerliğinden bahseden ve “eyi eyi çok eyi” diye biten bir yazı görünce, asabi bir tebessümle “Ercüment’in askere gidişi de literatüre mi girecek?” diyerek tepki gösterdi. Bu, bizleri biraz neşeli tebessüm ettirdi.

AHMET TABAKOĞLU: “Nureddin Hoca’nın sohbetlerini özlüyorum”

Hareket dergisiyle okur olarak nasıl tanıştınız?

1966 yılında Hareket Dergisinin yeniden çıkacağına dair ilanlarla karşılaştım. Derginin de yazarlarından olan Emin Işık hoca haftada 10 saat derslerimize geliyordu. İçtenliği, duygusallığı, uzak görüşlülüğü, güleryüzlülüğü bende “İşte müslüman böyle olmalı” fikrini yerleştirdi. 16 Şubat 1969 Pazar günü Taksim’de gerçekleşen “Kanlı Pazar” provokasyonunda Müslümanların, yine Müslümanların bazı önder ve “mürşit”leri tarafından nasıl dolduruşa getirildiğine, Türkiye üzerinde gerçekleştirilen uluslararası operasyonda nasıl kullanıldıklarına şahit oldum. Hareket Dergisinin Mart 1969 sayısında mutlaka bu konunun işlenmiş olabileceğini düşündüm. Daha sonra ulaştığım bu sayı, Türkiye Müslümanları’nın temel problemlerini ele alan, kanaatime göre saklanması gereken bir dergidir.

– Dergideki ilk eseriniz ne zaman yayınlandı? Yayınlanma sürecini anlatır mısınız?

– Dergiyle nasıl iletişime geçtiniz?

1971 yılında Vefa Lisesi diplomasıyla İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi’ne, İmam Hatip Lisesi diplomasıyla da İstanbul Yüksek İslâm Enstitüsü’ne başladım. Bu arada Hareket Dergisine “intisâb” etmiştim. Bizden bir sınıf büyük olan Mustafa Kara yardımcı oldu. Derginin yöneticisi Ezel Erverdi Mustafa ağabeyi tasavvuf tarihine, bendenizi de iktisat tarihine ve İslam iktisadına yönlendirdi. Dergide ilk yazılarım 1972 yılından itibaren Suna Kan ve Jäschke’nin “Yeni Türkiye’de İslamlık” kitabının eleştirisiyle ilgili idi.

– Takip ettiğiniz dönemine göre Hareket’i diğer dergilerden ayıran yönler nelerdir?

Müslümanlığın ahlaka dayanması gerektiğini ve sosyal adaletçi yönünü vurgulamasıdır. Günümüz Türkiyesi’nde Müslümanlar’ın sorunlarının başında ahlakın ıskalanması ve zenginliğin önemsenmesi gelmektedir. Dünyada İslam ülkelerinin gelir dağılımı en bozuk ülkeler olması da bununla ilgilidir. Fakat yine de Müslümanlık’tan kaynaklanan bazı ilkeler (zekat gibi) ve bazı hassasiyetler durumun daha da bozulmasını önlüyor.

– Nurettin Topçu’nun hayatınıza ve fikir dünyanıza etkisi nedir?

Doktora çalışmam sırasında Prof. Dr. Halil Sahillioğlu “Sen benden doktora yapabilirsin ama bende asistan olamazsın, çünkü sağa angaje olmuşsun” ifadelerini kullandı. Buradaki red gerekçesi iftihar ettiğim Nureddin Topçu Hoca’nın öğrencisi olmaktan başka bir şey değildi. D. Mehmet Doğan, Nureddin Hoca’nın Cumhuriyet döneminin en önemli fikir adamı olduğunu söylemişti. Doğrudur fakat etkisinin fazla olduğunu sanmıyorum. Eğer etkisi fazla olsaydı Müslümanlar bu kadar bencil olmazlardı ve birbirlerinin ayaklarını kaydırmaya çalışmazlardı. Tüketim ve siyaset hırsı bu kadar yoldan çıkarmazdı.

– Hareket dergisi günlerinden paylaşmak istediğiniz bir hatıranız var mı?

İmam-Hatip öğrencisiyken 1970’lerde başladığım Hareket Dergisi idarehanesinde ve Cumartesi seminerlerinde çok sayıda insanla tanıştım ve çok şey öğrendim. O seminerleri ve Nureddin Hoca’nın sohbetlerini özlüyorum.

 

Orhan Okay: “Kırk yıl Anadolu’da hizmet ettimse bunda Hareket’in tesiri büyüktür”


– Hareket dergisiyle okur olarak nasıl tanıştınız?

Ortaokulun son sınıfındaydım. 1946. Bir sınıf arkadaşımın ağabeyine ait değişik dergilerden oluşan bir cildi karıştırırken aralarında bir sayı da beyaz kapaklı Hareket dergisini gördüm. Okumaya daldığım “Vatandaş Ahlakı” başlıklı bir yazının beni birdenbire sardığını ve zihnime farklı bir dünyanın kapılarını açtığını hissettim. Nurettin Topçu diye duymadığım bir imza. O yılın sonunda da Şarkıyat öğrencisi olan benden birkaç yaş büyük bir tanıdığım aracılığıyla İstanbul Lisesi’nde felsefe hocası olan Nurettin Topçu’yu tanıdım. O sırada Hareket çıkmıyordu. Bir süre sonra 1947 Martı’ndan itibaren aylık olarak yeniden yayımlanmaya başladı. Dergiye o kadar ilgi duydum ve bağlandım ki daha ilk sayıdan başlayarak kendimi matbaada derginin yazılarının musahhihi buldum. Bu bana anlatamadığım bir zevk veriyordu. Bu vesileyle Topçu’yla beraber derginin diğer yazarlarını da tanıma ve yazılarını okuma fırsatını buldum. Bu ilgim lisede de devam etti, zaten son sınıfta da Nurettin Topçu felsefe hocamız olmuştu.

– Dergideki ilk eseriniz ne zaman yayınlandı? Yayınlanma sürecini anlatır mısınız?

– Dergiyle nasıl iletişime geçtiniz?

Bütün bu sempatime rağmen Hareket’teki yazılarım fazla değildir. Gerek bu 1947 döneminde, gerekse fakülte öğrenciliğim yıllarında 1953’te çıkan üçüncü döneminde yazım çıkmadı. Doğrusu cesaretim de yoktu. Daha sonra genç arkadaşlarımın yeniden çıkarmağa başladıkları dördüncü döneminde “Nesillerin Tarihi” başlıklı bir yazımla birkaç tercümem yayımlandı. Daha çok da Hocanın vefatından sonra çıkan Hareket’lerde yazdım. Ama dergiyle ilgim hiçbir zaman kesilmedi. İlk yıllarda dediğim gibi musahhihlikten dağıtımına kadar meşgul oldum. Topçu yazılarını eski harflerle kaleme alırdı. İlk yıllarda bu yazıyı bilen mürettipler vardı. Fakat sonraları kalmadı. Bu yüzden onun bazı yazılarını matbaaya vermek üzere yeni harflere geçirirdim.

– Takip ettiğiniz dönemine göre Hareket’i diğer dergilerden ayıran yönler nelerdir?

Hareket’in benim için en güzel ve seviyeli dönemi 1939-1943 yılları arasında çıkan ilk 12 sayıdır. O yıllarda bana göre bunun benzeri başka bir dergi yoktu. Hâlâ da bu kanaatteyim. Türkiye, laik resmî rejimin gerektirdiği sınırların dışında düşünmenin yasak olduğu bir dönemi yaşıyordu. O şartlar altında Hareket’in farklı bir mesajı vardı. Topçu’nun mücerret felsefe ve sosyoloji düşüncelerinden hareket ederek milletimizin meselelerine dönen konuları yanında meselâ “Çalgıcılar” başlıklı epey cesaret isteyen bir yazısı da o dönemde çıkmıştı. Ayrıca gerek Hocanın, gerekse başka yazarların estetiğe ve güzel sanatlara, eğitime, tarihe dair fikrî seviyede ve yoruma dayanan yazıları önemlidir. İlmihal seviyesinden yukarı dinî yayınların hemen hiç bulunmadığı o yıllarda Nurettin Topçu’nun felsefeden, sanat eserlerinden hareket ederek dini, İslâm’ı, Peygamber’i, Kur’an’ı yücelten ve bunları insanın ruhî ihtiyaçları olarak değerlendiren yazıları bize büyük bir güç veriyordu.

– Nurettin Topçu’nun hayatınıza ve fikir dünyanıza etkisi nedir?

Ortaokul ve lise yıllarımdan beri fikir olarak Hareket dergisiyle beslendim diyebilirim. Şahsiyeti veya yazılarıyla üzerimde hakkı olan başkaları da bulunmakla beraber Hareket dergisinin ve Nurettin Topçu’nun yeri ayrıdır. Bir İstanbul çocuğu olarak kırk yıl Anadolu’nun uzak kasaba ve şehirlerinde zevkle ve yüksünmeden hizmet ettimse bunda hocamın, dolayısıyla Hareket’in tesiri vardır.

– Hareket dergisi günlerinden paylaşmak istediğiniz bir hatıranız var mı?

Ben uzun yıllar İstanbul dışında olduğum için derginin ve yayınlarının en faal olduğu 1966 sonrasına katılamadım. Bu sıralarda Hareket’i çıkaran genç arkadaşlar zaman zaman derginin daracık idare odasında Topçu’yla bir araya gelip onun sohbetine katılıyorlardı. Yaz tatillerinde ben de katıldım. Ama asıl unutamadığım bir iki defa gerçekleştirebildiğimiz Hünkâr Suyu gezilerimiz oldu. Tabiatı çok seven Hoca oraya gerek vapurla gidişimizde, gerekse kırlık yerlerde adeta vecde kapılır gibi coşkunlukla sohbet ederdi.

 

İsa Kocakaplan: İlk yazımın Hareket’te yayınlanması beni onurlandırdı

Hareket dergisiyle okur olarak nasıl tanıştınız?

Ben Hareket dergisini 70’li yıllarda üniversite yıllarında okumaya başladım.

– Dergideki ilk eseriniz ne zaman yayınlandı? Yayınlanma sürecini anlatır mısınız?

– Dergiyle nasıl iletişime geçtiniz?

Hareket dergisinde ilk yazım Ağustos 1979 tarihli 6. sayısında yayınlandı. O zamanlar Edebiyat Fakültesi son sınıf öğrencisi idim. Bitirme tezim olan “Cengiz Dağcı’nın Dört Romanı” isimli çalışmanın sonuç bölümünü Hocam Prof. Dr. İnci Enginün yayınlatalım dedi ve beni Mustafa Kutlu’ya gönderdi. Dergi o zaman Cağaloğlu’nda Nuruosmaniye Caddesi’nin sonunda bulunan Kardeşler Han’da idi. Ciddi anlamda ilk yazımın Hareket dergisinde yayımlanması beni çok sevindirdi ve onurlandırdı.

– Takip ettiğiniz dönemine göre Hareket’i diğer dergilerden ayıran yönler nelerdir?

Hareket dergisinde Şevket Bulut ve Mustafa Kutlu’nun hikâyeleri, Süleyman Uludağ’ın tasavvufla ilgili yazıları ve Ahmet Debbağolu’nun (Tabakoğlu) İslam iktisadı üzerine yazılarını şimdi beni etkileyen metinler olarak hatırlıyorum.

– Nurettin Topçu’nun hayatınıza ve fikir dünyanıza etkisi nedir?

Topçu’nun ilk okuduğum ve beni etkileyen eseri İradenin Davası’dır. Ben Merhum Topçu ile tanışamadım. Ama onun öğrencileri ve takipçilerinin kurdukları Dergâh Yayınlarının yayımladığı eserlerden çok istifade ettim.

 

Kaynak :

http://www.yenisafak.com/hayat/topcunun-calismalari-gormezden-gelindi-2357649

Yazar
İsmail KARA

Bu websitesinde farkı kaynaklardan derlenen içerikler yayınlanmakta olup tüm hakları sahiplerinindir. Sitedeki içerikler atıf gösterilerek kaynak olarak kullanlabilir. Yazıların yasal sorumluluğu yazara aittir. Tüm Hakları Saklıdır. Kırmızlar® 2010 - 2024

medyagen