Milliyetçilik, Millet ve Türkler: II

Milliyetçilik, Millet ve Türkler: II[i]

Doç.Dr. Durmuş HOCAOĞLU

Tarihî derinliği ve boyutu îtibâriyle bütüncül ve kapsamlı bir “Türk Milleti” kavramından söz edilebilmesine mukabil, Millet kavramını modern anlamıyla kullandığımız takdirde, bu imkân kaybolmakta ve böylesine kapsamlı bir kavram, B. Anderson’un “hayâl edilmiş cemaat” kavramına belirli bir ölçüde uyum göstermekte, ancak, ne yazık ki “bütün Türkler”, ya da “Türk kökenli bütün toplumlar, topluluklar, halklar ve kavimler” tarafından değil de, esas olarak Türkiye Türkleri ve hassaten idealist Türk milliyetçileri tarafından “hayâl edilmiş / edilen”, veya daha sahîh bir ifâdeyle, “tasavvur edilmiş / edilen” bir cemaat olmaktan öteye gidememektedir.

Milliyetçilik teorileri tartışmasında önemli bir nirengi noktası mesâbesinde olan — daha sıhhatli tercümesi “Hayâl Edilmiş Cemaatler” olması gereken – “Hayâlî Cemaatler” (İmagined Communities, 1983) isimli baş eserinde, Anderson, Millet kavramını tanımlarken “Ulus (Millet-D.H.) hayal edilmiş bir siyasal topluluktur – kendisine aynı zamanda hem egemenlik hem de sınırlılık içkin olacak şekilde hayal edilmiş bir cemaattir” demektedir.[1]

Müellifin bu tanımında -modern anlamıyla olduğunu tekrar vurgulayalım- şu üç temel parametre ortaya çıkmaktadır: Millet her şeyden önce bir “siyâsî” birimdir; mûcidi Ferdinand Tönnies’in verdiği isimle (Almanya, 1887) “Cemiyet” (Gesellschaft, Society) değil, “Cemaat” (Gemeinschaft, Community) anlamında bir birim; fakat hayâl (tasavvur) edilmiş bir cemaat: Egemen (hükümran, souvereign) ve sınırlı. “Millet hayâl edilmiştir” diyor Anderson ve devam ediyor: “…çünkü en küçük ulusun üyeleri bile diğerini tanımayacak, onlarla tanışmayacak, çoğu hakkında hiçbir şey şey işitmeyecektir ama yine de herbirinin zihninde toplamlarının hayali yaşamaya devam eder. ” Ayrıca Millet sınırlıdır; çünkü hiçbir millet, işbu tasavvurunu, bütün akvâm-ı beşeri ihâta edecek kadar genişletmez, en kapsamlı, en cür’etkâr -O’nun tâbiriyle- en ‘mesihçi’ milliyetçiler bile. Kezâ Millet egemendir, çünkü Batı’da, yâni Modernite ile birlikte (D.H.) hânedanlıkların, millet-üstü siyâsî otoritelerin aşınması ve onlara karşı verilen mücâdelelerde otoritenin ele geçirilmesi ile doğmuştur (Halk’ın Millet’e dönüşmesi – D.H.) ve nihâyet Millet bir cemaattir; çünkü “her ulusta fiilen geçerli olan eşitsizlik ve sömürü ilişkileri ne olursa olsun, ulus daima derin ve yatay bir yoldaşlık olarak tasarlanır”.

İmdi buna göre; tarihî boyutu ve derinliği îtibâriyle bütün Türkleri, ya da Türk kökenli bütün toplumları, toplulukları, halkları ve kavimleri kapsayıp kuşatacak şekilde bir Türk Milleti tanımlaması, modern anlamıyla mümkün görünmemekte ve bu Modern (anlamıyla) Türk Milleti, ne yazık ki, çok büyük nisbette, bundan tamı tamına 122 yıl önce, Mart 1882’de, “Türkiye Anadolu dışında bir millet değildir” diyen E. Renan’ı doğrulamasına,[2] her ne kadar modern (anlamda) Türk milliyetçilik hareketlerinin başlangıcında Dış-Türk aydınlarının büyük katkıları olmuş ise de, münhasıran Anadolu Türkleri ile tahdît edilmiş görünmektedir. Çünkü, çok yakın zamana kadar hemen-hemen tâmâmını, şimdilerde de büyük ekseriyetini esir almış bulunan Anadolu Türk Milliyetçilerinin hemen hiçbir ciddî teoriye dayanmayan saf ve romantik tasavvurlarına şiddetle muhâlif olarak, Anadolu dışındaki Türkler, veya “Dış Türkler”, hiç tanımadıkları ve hiç görmedikleri bütün dünya Türklüğünün üyelerini her ân yanlarında imişçesine, zihinlerinde toplamlarının hayâlini yaşattığı, belirli bir kadere müştereken yürüyeceği “egemen ve bütüncül bir politik cemaat” olarak tahayyül ve tasavvur etmekte değillerdir. Dahası, bu “kardeşlerimiz” içinde pek küçük bir aydınlanmış elit “dar cemaat” dışındaki ezici ekseriyet indinde Türk ismi, bir câzibe dahi hâsıl etmemekte ve hattâ hiç hafifsenmeyecek bir kısmında değil ki câzibe, tam aksine, defia, yâni itme duygusu yaratmakta ve daha da ağırı, bu itmenin yine mühimce bir kısmında dün Rusların yaptığının aynısının, yâni siyâsî ve kültürel hegemonya ve sömürünün bugün “Biz Türkler” tarafından yapılmak istenmekle itham edilmesi raddelerine varmakta olması, hattâ Ruslara karşı el’ân dahi daha fazla sempati beslendiğinin lisân-ı hâl ve/ya lisân-ı dil ile ızhâr edilmesidir. Daha da fazlası şu ki, Türkiye Türkleri’nde de beyne’l-avâm, Dış-Türkler hakkındaki tasavvur ve kanâatler, aynıyla olmamakla berâber, ekserî nisbette buna yakındır; bu konuda, 1999 yılında Bulgar zulmü karşısında Türkiye’ye sığınan ve en yakın Dış-Türkler olan, “dünkü vatandaşlarımız, bugünkü soydaşlarımız” karşısında halk nezdinde takınılan ve zaman-zaman çok şiddetli hadlere varan olumsuzluk tepkileri (“Türk” değil “Bulgar” demek, hattâ elfâz-ı galîze kullanmak gibi) düşünülmesi gereken can yakıcı örneklerdir.

Bu durum romantik/idealist Türk milliyetçiliği için realiteye dönmeyi tetiklemesi gereken ağır ve sarsıcı bir şok olsa da, hâlâ romantizmin hülyâlarından kurtulamayan “romantik / idealist Türk milliyetçiliği cemaati”nin sadra şifâ olabilecek bir ders istihraç edebildiğini söylemek de bu safhada henüz mümkün görünmemektedir.

 ————-

[1]    Benedict Anderson., Hayali Cemaatler: Milliyetçiliğin Kökenleri ve Yayılması., s.20

[2]    Ernest Renan., “Millet Nedir?”., “Nutuklar ve Konferanslar” içinde., Bölüm I, s.105

——————————————————

[i] Yeni Çağ [Analiz]., 12 Mart 2004, Cuma., s.12; Yeni Çağ Sıra No: 086; 2004-029; Mart-05

Yazar
Durmuş HOCAOĞLU

1948 yılında Bayburt'ta dünyaya gelen Durmuş Hocaoğlu 1974 yılında İstanbul Teknik Üniversitesi'nden Elektrik Mühendisi olarak mezun oldu. 1982 yılında mühendislik mesleğini terketti ve Marmara Üniversitesi Atatürk Eğitim Fakültesi... devamı

Bu websitesinde farkı kaynaklardan derlenen içerikler yayınlanmakta olup tüm hakları sahiplerinindir. Sitedeki içerikler atıf gösterilerek kaynak olarak kullanlabilir. Yazıların yasal sorumluluğu yazara aittir. Tüm Hakları Saklıdır. Kırmızlar® 2010 - 2024

medyagen