Türk Dünyası Kültür Ortak Paydasının Tespiti ve Geleceğine Katkı İçin Bir Teklif: “Türk Dünyası Konservatuarı”

Asırlar süren Türk göçleri ve bunların siyasî birlikteliklere, devletlere dönüşmesi sebebiyle Türk toplulukları, kendi içinde yeni şartlara, iklimlere ve çevrelere bağlı olarak birbirinden müstakil birer tarih ve kültür yaratmışlardır. Öyle ki, bunlar zaman zaman birbirlerinin siyâsî rakibi olmuş, savaşlar yapmış, kâh birleşip yeni yapılar meydana getirmiş, kâh büsbütün farklı yollara yönelmişlerdir. Bir Türk gurubun en parlak devri, bir diğerinin çöküşüyle aynı tarihlere denk gelebilmektedir. Nitekim dilcilere göre Türkçe’de bazı değişikliklerin meydana gelmesi, lehçelerin doğması, başlangıçtan itibaren ortaya çıkan coğrafi ayrılıklardan kaynaklanmaktadır. Bu değişiklikler, sadece dilde değil; kültürün her alanında kendini göstermektedir. Türklüğü bir vakıa olarak belirleyen temel alanlar, adeta bir ağacın bütün nitelik ve özelliklerini saklayan tohum unsurlarının sonraki gelişmeleri tayin eden belirleyiciliğine benzemektedir. Türk toplulukları arasındaki en temel birleştirici ortak alan, öncelikle “Türkçe”dir. Türkçe ise sadece dil ve estetik bakımdan değil, top yekun beşeri disiplinlere kaynaklık eden bir fenomen olarak ele alındığında, Türk mentalitesinin, düşünüşünün, duyuşunun, zevkinin, hatırasının, tecrübesinin, psikolojisinin…vb. bir ürünü olarak değerlendirilmek keyfiyetini içinde barındırır. Bu açıdan her bir söyleme ve ifade biçimi, ortak unsurlarla bezeli belli bir yaşayışın tecrübesi ve anlayışından beslenerek cümle öğelerine, öğe sıralamalarına, özel ad vermelere, mecazlara…vb. dönüşmektedirler.

Asırlardan süzülüp gelen kelimelerimiz, söz kalıplarımız gibi, Türk müziği de kök olarak Türkçemizin ardına saklanmış bir dil ezgisi şeklinde bize ulaşır. Günümüz dil teorisyenleri, her bir dilin mana ve ifadelerini zenginleştiren tonlamalarına, ses özeliklerine dikkat çekmektedirler. Esasen bir dilin doğru öğrenilmesi, onun içindeki tınlama ve tonlamaların doğru kullanılmasıyla ilgili bulunmaktadır ki, bizim sahamıza göre buna “dilin müziği” demek doğru olur. Dahası ağızdan çıkan sözleri pekiştiren, ona anlam bakımından katkıda bulunan bir dil müzikalitesi de söz konusudur. Her toplum dilini oluştururken aslında ses ortaklığında birleşen dil ve müziği bir arada kullanmış olur. Yani Türkçe konuşurken onun ses dünyasına, ses gruplarına yüklediği mana dünyasına da ortak oluruz ki bu Türk dilinin müziğidir. Nitekim pek çok tarihçi, araştırmacı ve düşünürümüzün “milli müzik” üzerinde bu denli önemle ve sık duruşunun ardında bu fark ediş yatmaktadır. Çünkü güzel konuşmadan şiire, şiirden mûsıkiye yükselen süreçteki ses imkânları, yavaş yavaş sözü ardında bırakarak, sözsüzleşerek ilerlemeyi adet haline getirmiştir. Dilin ardında saklanan ses dünyası, şiir sayesinde yavaş yavaş müstakilleşmiş, kendi müzikal ifadelerini, söz olmadan da anlatır hale gelebilmiştir. Bu yüzden dilin sahipleri sözün ardında saklanan müziği, söz olmadan da tanır, anlar ve bağırlarına basarlar. Çünkü o ah ediş ve yakarışlardaki nidaları tanımakta, o ses iniş çıkışlarındaki anlamla adeta kalben bir yakınlık kurmaktadırlar. Bu biliş hali özde Türk müzik dilinin varlığını da bize işaret eder.

Bu noktada Türkçe gibi Türk müziğinin de Türk dünyasının temel ortak paydası olduğunun altını önemle çizmek gerekiyor. Türk müziğinin,Türkçemiz gibi lehçeleri, şiveleri, ağızları bulunmaktadır. Tarihî süreç içinde geçirdiği evrelerin, geçtiği coğrafyaların, yaşadığı tecrübelerin, ulaştığı değer ve estetik hükümlerinin izleri, tekniği ve yöntemiyle birlikte müziğinde saklıdır. Türk dünyasının ortak duygu ve mana dünyasının somut bir dili olan geniş anlamıyla Türk müziğinin en olgun biçimdeki tespiti, potansiyellerinin belirlenmesi ve geleceğine dönük bilim ve sanat çalışmalarının gerçekleştirilmesi, ancak bir “Türk Dünyası Konservatuarı”yla mümkün görünmektedir. Bu sebeple kasdımız, bu temel ihtiyacın karşılanması dileğine dönük olarak bir Türk Dünyası Konservatuarı teklifinden ibârettir.

Türk Dünyası Konservatuarı’nın aracılığıyla soydaş ve akraba topluluklarıyla müzik ortak paydasını akademik ve sanatsal temeller üzerinde sağlam bir şekilde tespit etmek ve belirginleştirmek bu konservatuarın temel amacı olacaktır. Okullaşarak kurumlaşan böyle bir Konservatuar faaliyetinin, tespit ettiği prensipleri, müzik yaklaşım ve yöntemlerini yeni bir güncelleme ve sentezle geleceğin ortak müzik sanatına sunarak önemli katkılar yapacağına da inanıyoruz. Türk dünyasını kuşatan müzik çalışmalarının, sadece soydaş ve akraba topluluklar arasındaki bağı güçlendirmekle kalmayıp, Türk kültürel çevresi atmosferindeki diğer topluluklar için de olumlu ve birleştirici olacağı inancındayız. Nitekim, Türk kültürünün çevresinde bugün hala aktif ve güncel olarak yaşamaya devam eden en temel ortak elemanın yine müzik olduğu gözlenmektedir. Göktürk Hakanlığı’ndan Altın Orda’ya, Osmanlı’ya kadar tarihteki büyük ölçekli Türk devletlerinin çeşitli coğrafya ve topluluklar üzerinde oluşturduğu çevre etkileri çerçevesinde müziğin konumunun ele alınması, toplumlar arasındaki ortak duygu, hissediş, zevk ve estetik algıdaki birlikteliğin fark edilmesine önemli katkı yapacaktır.

Dünya ölçeğinde, çeşitli coğrafyalarda tespit edilmiş Türk toplumlarının başta Türkçe olmak üzere çeşitli kültür alanlarındaki ortak özellikleri belirlenmeye çalışılmaktadır. Müziğin bu ortaklıktaki vazgeçilmez etkin konumu ve güncelliğini Türkçe kadar koruyor oluşu heyecan vericidir. Bu bağlamda Türk müziğinin, Türk’ün müziğinin ayrıcalıklı bir konumda ivedilikle incelenmesi önem arz etmektedir. Müziğin dil kadar değerli, güncel, yaşayan ve hayatın içinden etkili bir alan oluşu, toplumsal ve kültürel mutabakatları kolaylaştırmaktadır. Bu sebeple Türk Dünyası Konservatuarı kurulmasını Türk Dünyası’nın kültürel vizyonu için de önemli bir adım olarak gerekli görüyoruz. Dolayısıyla tasarlanan konservatuarda müziğin ortak bir değer olması üzerinden elde edilecek somut sonuçlar ortak kültür geçmişi kadar, ortak müzikal geleceğin inşasına da önemli dayanaklar verecektir.

Geçmişte dünya coğrafyasının büyük ve önemli bir bölümünde Türk devlet ve toplumlarının etkinliği ve uzun soluklu kültürel çevre etkileri yarattıkları bilinmektedir. Tarih süreçleri içinde hüküm sürmüş, çeşitli siyasi yapılar, kurumlar, devletler kendi zamanlarında ne kadar kudretli olurlarsa olsunlar elbette tarih olmuşlardır. Ancak büyük organizasyonlar olan devletlerin bıraktıkları toplumlara mal olan kültürel doku ve izlerin, denizin dalgaları gibi, git-gel hareketleriyle sürüklenerek ve yeni oluşumlara karışarak devam ettiği, bütün dünya kültür tarihçilerinin birleştiği bir durumdur. Yeni dünya atmosferindeki toplumlar içinse yer yer folklorlaşarak devam eden bu söz konusu kültürel devamlılık, toplumlar arasındaki sağlıklı iletişim ve mutabakatlar için paha biçilemeyecek derecede büyük değer taşımaktadır. Toplumları birbirine yakınlaştırıcı, sağlıklı ilişki ve iletişimin verimli toprağı niteliğindeki ortak kültür elemanları arasında müziğin yapıcı rolü ve aktivitesinin, yine Türk Dünyası Konservatuarı’nın kuruluş plan ve amaçları arasında yer bulacağına inanıyoruz.

Türk Dünyası Konservatuarında çalışılması muhtemel alanlardan bazıları şöylece sıralanabilir:

1- Müziğin söz ile bağlantısı açık olduğuna göre, dil (Türkçe) müzik ilişkilerinin belirlenmesi esasına dayalı olarak, bütün Türk dünyasındaki sonradan meydana gelen ayrışmalara rağmen etkisi devam eden müşterek dinamiklerin müzikal açıdan tespiti önem arz etmektedir. Bu noktada Türk kültür tarihinin kendine has seyri göz önünde tutularak, boyların ayrışmasından önceki nüvenin tespit edilmesi elzemdir.

2- Ortak destanlar, ortak insan tipi, ortak değer yargıları, ortak siyâsî uygulamalar, o nüveden beslenerek varlık kazanmakta, o tecrübe üzerinden yeni unsurları anlamlandırmaktadır. O halde bunların toplanması, belirlenmesi, Türk Dünyası müziğini oluşturan besteler, ortak duygu, psikoloji ve estetik paydanın tespiti için vaz geçilmez veri tabanı oluşturacaklardır.

3- Çeşitli göç hareketleri sonunda karşılaşılan yeni şartlarla sentezleşen kardeş kültür gurupları tespit edilip, müzikal yapıları ayrı ayrı ele alınmak zorundadır.

4- Merkezden uzaklaşan gurupların yapısal konumları ve oluşturdukları müzikal birikimin tarih ve teknik açıdan tespit edilmesi.

5- Geçen zaman içerisinde aralarına mesafe giren boylar arasındaki müzikal durumların tespiti ve karşılaştırılması.

6- Her bir Türk topluluğunun başlangıçtaki nüveye, karşılaştıkları yeni coğrafya ve kültür çevrelerinden devşirdikleri müzikal unsurların tespiti.

7- Bu gurupların yeni çevrelerinden aldıkları etki kadar, bu çevrelere yaptıkları katkıların belirlenmesi.

8- Elimizdeki tarihi bilginin yanı sıra Türklüğün çeşitli kollarında halen geçerliliğini devam ettiren anlayış ve uygulamaların ayrı ayrı derlenmesi. Bu guruplar arasında kurulabilecek müstakbel ilişkilerde bu öğelerin nasıl değerlendirilebileceğinin araştırılması.

9- Bu bağlamda özellikle müzikal bakımdan elimizdeki teorik yapıların bir yelpaze olarak açılıp, bir ortak yüksek sanata sunacakları imkânların belirlenmesi.

10- Repertuar imkânlarının belirlenmesi. Eser kataloglarının envanter çalışmalarıyla birlikte, notalı olarak tespiti.

11- Çalgı zenginliğinin tespiti. Ayrıca yapımı ve geliştirilmesine yönelik atölye ve yapım birimlerinin oluşturulması. Yeni kullanım alan ve imkânlarının araştırılması.

12- Halen kullanılmakta olan icra yöntem ve tekniklerinin belirlenmesi.

13- Kompozisyon-beste üretim potansiyel ve realitesinin daha kullanılır ve işlek hale getirilmesi.

14- Mevcut tarihî ve reel yekundan beslenecek, yeni ve çağın ihtiyaçlarına cevap verecek tür ve eserler oluşturulmasına önayak olacak bir konservatuar organizasyonunun planlanması.

Şu sunmuş olduğumuz makale, mutlaka olmazsa olmaz bir uygulama ve yol haritası iddiası taşımamaktadır. Burada maksat ipi kopmuş tespih taneleri gibi dünyanın dört bir yanına dağılmış kültür kardeşlerimizi ve onların hayata dair ürettikleri sanatsal anlayış ve yaklaşım formüllerini tespit etmek, birbirine göstermek ve tekrar organik bir duygu dünyasında müzik sanat ve bilim adamlarını bir araya getirmektir.

Bu maksadın gerçekleşmesi geçen asırlarda dile getirilmiş ütopyalarla aynı şartlara tâbî değildir.

Bütün dünyanın iletişim alanında küreselleştiği bir zamanın çocuklarıyız. Cebimizdeki androit telefonla dünyanın dört bir tarafıyla iletişim halindeyiz. Eldeki sanatsal veri tabanı anlamlı bir yekuna dönüştürülüp, sistematik bir yapının içinden dile gelmeye başladığı takdirde, asırların dört bir yana savurduğu amcazadelerimizle duygusal bütünlük elde etmemizin uzak bir hedef olmadığı açıktır. Ulaşabildiğimiz bölük pörçük bilgiler ve kısıtlı müzikal örnekler bile mesafe engelinin artık anlamını yitirdiğini ve birbirimizle gönül gönüle gelmemizin işten bile olmadığını gösteriyor.

Düşündüğümüz anlamda bir kurumlaşma hepimizin duygu ve ses dünyamızı kapalı havzalar olmaktan çıkaracak ve bir sanat okyanusu ortaya çıkacaktır. Öyle inanıyoruz ki, bu anlamda bir faaliyet, sadece Türk kimliği mensubiyet çevrelerinde etkili ve faydalı olmakla kalmayacak, yer yer küçük örneklerini gördüğümüz ve dünyada büyük ilgi toplayan müzikal ifade kudreti insanlığın da hayrına olacaktır.

Biz sanatçıyız veya ilmimiz sanat üzerinedir. Konu ise tamamen toplumumuzun ve insanlığın hayrına olacak bir büyük potansiyeli etkinleştirmeye dönüktür. Ama şurası açık ki, sosyal alanlar ne kadar farklı uzmanlıklar şeklinde görülürse görülsün, hayattaki yekpareliklerini kaybetmezler. Bu yüzden müzik-sanat ve kültür açısından gerekçelendirmeye çalıştığımız Türk Dünyası Konservatuarı kurulması teklifimizin dile getirmekte eksik kaldığımız, fakat erbabınca kolaylıkla hesap edilebilir ekonomik, turistik, sosyolojik, siyasi…vb. faydalı bazı sonuçları da mutlaka olacaktır.

Yazar
Fatma Adile BAŞER

Fatma Adile BAŞER 1965’de İstanbul’da doğdu. Orta öğrenimini Mimar Sinan Üniversitesi Sahne Sanatları Bölümü’nde tamamladı. İstanbul Teknik Ünivesitesi Türk Musikisi Devlet Konservatuarı (TMDK)Temel Bilimler Bölümü�... devamı

Bu websitesinde farkı kaynaklardan derlenen içerikler yayınlanmakta olup tüm hakları sahiplerinindir. Sitedeki içerikler atıf gösterilerek kaynak olarak kullanlabilir. Yazıların yasal sorumluluğu yazara aittir. Tüm Hakları Saklıdır. Kırmızlar® 2010 - 2024

medyagen