Suzan ÇATALOLUK
Aziz Dostlar,
Sanat…
Resim Sanatı…
Türklerin resim sanatının en önemli kollarından biri: Bugünkü adıyla Türk Minyatür Sanatı…
Yıllardır İran’a mal edilen ve sahipsiz bırakılan güzelim, rüya gibi, naif, zarif Türk minyatürleri…
Tebriz’de, Şiraz’da ve daha pek çok şehirde çok tanınan üsluplarla eseler meydana getiren görkemli Türkmen tarzı!
40 yıldır bu güzeller güzeli san’atla uğraşan olarak hep içimizi sızlatır bu konu.
Derken…
Leyla Alpay Hanımefendi’nin bir duyurusunu gördüm ve gerçekleri ona yazmak istedim..
Ve…
İstedim ki Aziz Dostlar, sizlerle de paylaşayım. İşte yazdıklarım ve dünya güzeli bir Türkmen tarzı minyatür…
“Muhterem Leyla Hanım,
Sizin de bildiğiniz üzere X. Asırda Firdevsi’nin kaleme aldığı “Şahnname” isimle maruf bu şaheser İran’ın kadim tarihini anlatır.
Ama… Eserde adı geçen Efrasiyab da bizim Alp Er Tonga’mızdır!
Bu eserde İran-Turan mücadelelerini, İran’ın kahramanı Rüstem in yiğitliklerini, Büyük İskender’ in İran’ı boydan boya işgalini hikâye eden Firdevsî, Şahnameyi İran tarihiyle ilgili rivayetlerden, esatirden, efsanelerden yola çıkarak otuz yılda meydana getirmiştir. Kimi kaynaklara göre de “Bununla İran milletini yeniden dirilttim,” demiştir.
Şahname, kadimi zamanlardan başlayıp Sasani İmparatorluğu sonuna kadar hüküm süren eski İran krallarını neredeyse bir masal dili anlatır.
Bu eser diğer vasıflarıyla birlikte destan özelliği ile dünyada çok kabul görmüştür.
Anlatılan o ki Gazneli Mahmut, sarayının bir bölümü olan, tarihî, efsanevî bir çok resimlerle; av ve savaş silahlarıyla süslenmiş olan harika bir mekânı Firdevsi’ye rahat çalışması için tahsis etmiştir.
Firdevsî özellikle ıssız bağlarda, yemyeşil kırlarda dolanmış, çimler ve servilerle dolu yerlerde oturmuş; su seslerini, çeşitli kuşların şarkılarını dinleyerek ilham almış, böylece bu destanı, bu şaheseri uzun sürede yazmıştır…
Asıl adı Ebu’l-Kasım Mansur olan Firdevsi Tus kentinden soylu bir ailenin çocuğudur. Çok iyi bir öğrenim gördüğü eski Farsça ile Arapça’yı ustalıkla kullanacak derecede öğrendiği eserinden açıkça bellidir.
Ve….
Bu şaheserin takdiminden sonra Gazneli Türk Sultan Mahmud –kimi kaynaklara göre– Firdevsi’nin İranlıları övmek isterken Türkleri yermesinden hiç hoşlanmamıştır.
Bu uzun, güzel ve hüzünlü hikâyeye göre Firdevsi saraydakilerin –başvezir de dâhil olmak üzere– kıskançlıkları neticesinde Sultan Gazneli Mahmud’un gözünden düşmüştür.
X. Asırdan bu tarafa yine kimi kaynaklara göre pek çok çevirisi ve bir sürü de şerhi yapılmıştır. Bu çalışmalar da yeni yeni minyatürlerle desteklenmiştir. Bu çevirilerde minyatür açısından çok farklı üsluplar görülmektedir.
Geliyoruz bizim ilgilendiğimiz noktaya:
Bugünkü İran sınırlarında olan coğrafya asırlarca Türk hâkimiyetinde kalmıştır. Hatta XIX. Asır ortalarına kadar bu bölgeler Türk Valileri tarafından idare edilmiştir.
Bu durumda sanat alanında pek çok iletişim olmuştur. Ama resim sanatına gelince:
Uygur Türklerinin resim sanatı, özellikle minyatür tarzı bütün Orta Asya’ya çok tesir etmiştir. Minyatürdeki Orta Asya Türk tarzı Şehname minyatürlerinde apaçık kendini belli eder.
Ve… İşin en hüzünlü tarafı da güzelim Türk minyatürlerine ve Türk Tarzı sahip çıkılamadığından Dost ve kardeş ülke İran’a mal edilmiş, bizde de bu durum çok kabul görmüştür.
Oysa başta Tebriz’de ve Şiraz’daki olmak üzere Türkmen ve Timurlu tarzları ile yapılan bu eserler o dönemlerde bugünkü İran coğrafyasında bulunan Türk devletlerinin görkemli sanatlarına en güzel örneklerdir.
Bu gerçeği – maalesef biz değil- yabancılar dile getiriyor ne yazık ki. Hemen bir örnek verelim:
“The artistic importance of this manuscript cannot be overestimated. It is considered one of the highest achievements in the arts of the book for its superb calligraphy, painting, and illumination. From a pictorial point of view, it also marks the synthesis of the two most important phases of the Persian tradition—the Turkmen style, which developed in Tabriz and Shiraz, and the Timurid style, associated with Herat. These two strains were absorbed into the new artistic idiom of the early Safavids. Thus, the lively treatment and bright colors of landscape (1970.301.2; 1970.301.21) and surfaces (architecture: 1970.301.13; 1970.301.35; textiles: 1970.301.2; 1970.301.51) inspired by the Turkmen school, coexist with the more sober palette and balanced compositional layout (1970.301.62) of the Herat school, whose impact is particularly evident in some of the later paintings (1970.301.73).
Not long after its completion, the manuscript left Iran and was sent as a gift on the occasion of the accession of the Ottoman sultan Selim II (r. 1566–74). Contemporary Ottoman and European sources document the arrival of the Iranian embassy in Edirne on February 21, 1568, and even record the thirty-four camels bearing luxurious gifts that accompanied it.
Francesca Leoni
Department of Art and Archaeology, Princeton University, June 2008″
Kaynak: https://www.metmuseum.org/toah/hd/shnm/hd_shnm.htm
Ve….
Minyatürde imza yoktur diyenlere de bir açıklama olsun:
Türkmen tarzını en iyi uygulayan minyatür üstatlarından Mir Musavvir (http://toosfoundation.com/mir-musavvir/) ve Aqa Mirak, elbette Üstat Behzat ve Osmanlıya “Saz yolu” üslubunu getiren Şahkulu da dönemin muhteşem sanatkârlarındandır.
Bu konuda dikkati çekmek istedim.
Uzun bir yorum oldu, affınıza sığınıyorum.”