Bahaeddin Özkişi’nin “Sokakta” Romanı

Tuğba ÖZCAN

Uçtaki Adam ve Köse Kadı isimli, çok severek okuduğum tarihi romanları ile tanıdığım Bahaeddin Özkişi‘nin okuduğum üçüncü kitabı olan, 1975 Peyami Safa Roman yarışmasında başarı ödülü alan SOKAKTA.

İlk sayfalarda beni fazlaca sıkan. İnce bir kitap olmasına rağmen,sanırım sonunu getiremeyeceğim diye düşündüğüm. Okudukça uzayan bir kitap hissine kapılmıştım. Bir yerden sonra su gibi akıyor desem yeridir.

Batı özentiliğine doğru ilerleyen toplumumuzun,değişiminin sokaklarımızda başladığına dikkat çekerek. Kendi sokaklarındaki değişimi polisiye ve fantastik kurgu ile materyalizme karşı çıkan fikirler üzerinden anlatmayı hedeflemiş Bahaeddin Özkişi.

Değişen değer yargılarımız,kültürel yozlaşma,maddeye olan bağımlılığımızın artarak devam ettigi bu günlerde yazılmış gibi.

Ya da bugünler için yazılmış da diyebiliriz..

Eldeki saf değerler, görmüyor musun? Cam boncuklarla değiştiriliyor..

Bir toplumu topsuz,tüfeksiz yıkmanın en iyi yolu. Kültürünün,değer yargılarının ve dininin değişime uğraması için mücadele etmektir. Değerler,ait oldukları toplumun titizlikle korumak zorunda olduğu şeylerdir. Çünkü gelecek onlar üzerine örülür.  İlk önce aile ve sokak kavramımız değişime uğradı.

Sokaklarda özgürce oynayan, akşam ezanı okunduğu zaman eve dönmesi gerektiğini bilen çocuklar yok artık, zira çocuklar evde, bilgisayar başında..

Sokakta oynayan çoçuklara, sofra kuran komşu teyzeler yok artık. Bırakın sofra kurmayı bir şeker dahi uzatan olsa şüpheyle yaklaşıp sebep arar olduk. Neden? 

Salçalı ekmeğin tadını bilen çocukların sayısı bir elin parmaklarını geçmez çünkü fasfoodlar ne için var?

Yaz aylarında mahallenin bütün çocukları toplanıp mahallede bulunan Camiye kuran kursuna gidemiyor. Varsa da sayıları yok denecek kadar az çünkü hangi cemaatten? hangi fikre sahip? orada neye hizmet ediliyor? endişesi taşır olduk. 

Sokakta Romanı’nı okurken içerdiği polisiye ve fantastik kurgudan ziyade, satır aralarına dikkat kesilerek okursanız. Yazımın başında belirttiğim gibi bir yerden sonra elinizde tuttuğunuz ince kitap devleşiyor. Tek bir farkla, sıkmadan düşündürerek ve bolca hüzünlendirerek..

Romandan, toplumumuzun değişimini ve getirdiği neticeleri anlatan en güzel tasvirlerden

“Bir insan için bir elbise düşünülürse,bu mutlaka lazımsa, o zaman onun yeni olması kadar hatta daha gerekli şartları vardır. Elbise, giydirilmesi gereken bedene uygun olmalı ve elbiseden beklenilebilecek şeyleri verebilmeli değil mi? Sana yalnız yeni olduğu için bir soytarı elbisesi giydirseler meselâ? “

“Bahçemizde yaşlı bir kavak vardı. Onun dibine komşunun söküp attığı bir asmayı dikmiştim. Tuttu ve gelişti kavağın boyunca uzadı gitti. Mevsim geldikçe bakımsızlığına rağmen iri taneli güzel üzümler verdi. Sonra yaşlandı ve yozlaştı tabii. Bir gün onu söküp atmak gerektiğini düşündüm . Hem verimsizleşmişti hem de bana kavağı rahatsız ediyormuş gibi geliyordu. Bu düşünceyle erişebildiğim en yüksek noktadan onu kesip attım. Bu olay ağaçlardan su çekilme mevsimiydi. Kavağın üzerinden o ağırlıgı aldığım için memnundum. Olayı unuttum gitti. O yılın güzünde yaprakların döküm mevsiminde tesadüfen kavağın tepesine baktım ve gözlerim hayretle açıldı. Ağaç nefis görünüşlü salkımlarla donanmıştı. Belki erişilmenin zorluğu onları gözümde daha da imrenilir gösteriyordu. Binbir zorlukla tepeye tırmandım ve altın renkli salkımlardan indirebileceğim kadar topladım. Gördüm ki kökünden kestiğim asma kavağın çatallaştığı noktada kök salmış.”

“O üzümleri ne yazık ki yiyemedik. Çünkü güzelliklerinin aksine acı bir tada sahiptiler. Bu olay beni çok düşündürdü. Kavağın köklerinin topladığı özsu üzüm için uygun değildi.

Yazar
Tuğba ÖZCAN

Bu websitesinde farkı kaynaklardan derlenen içerikler yayınlanmakta olup tüm hakları sahiplerinindir. Sitedeki içerikler atıf gösterilerek kaynak olarak kullanlabilir. Yazıların yasal sorumluluğu yazara aittir. Tüm Hakları Saklıdır. Kırmızlar® 2010 - 2024

medyagen