Aşık Reyhani – 3

Geçen sayıda Aşık Reyhani Ağabey’le bir aşığımızın atışmasını yazmıştım. Bugün de devamını anlatmaya çalışayım.

Bir yıl sonra yine aynı aşıkla atışma yapacak Reyhani Ağabey ama bu sefer başka bir şehirde. Atışmaya Reyhani Ağabey’in başlamasını istiyor aşık. Reyhani Ağabey’in aklı de geçen seneki meselede, başlıyor. Şöyle diyor mesela;

Dinle sözlerimi aşık gardaşım,

Sesimi duymazsan “hişt” derim sana,

Bilirim ki senin yolun dolaşık,

Çizgiye sokarım “kışt” derim sana.

Alıyor sazını öteki aşık. Hişt ve kışt kafiye. Ona uygun kafiye bulması lazım, güzel kafiye de yok. Var da…

“Benden günah gitti ” diyor, mesela şöyle söylüyor;

Dinle sözlerimi Reyhani Baba,

Kusura bakma da “puşt” derim sana,

Konuşturdun beni bak kaba saba,

Çok fazla takılma “hoşt” derim sana…

Aşık Reyhani Ağabey sazı bırakıyor, seyirciye dönüyor. “Oldu mu şimdi? Ben ona hişt, kışt dedim, gayet masum. O bana hakaret etti, yakıştı mı?”

Seyirci Reyhani Ağabey’i alkışlıyor, yakışmadı sesleri arasında.

Öteki aşık “Ben başlatmadım, o başlattı, o zaman sözlerini geri alsın” diyor.

Zaten Reyhani Ağabey’in istediği de o, başlıyor,

Duymaz kulağımız bazı sözleri,

Anam hişt, babam hişt, ben hişt,

Tavuğa söyleriz biz gündüzleri,

Anam kışt, babam kışt, ben kışt.

Alıyor sazı aşık, başlıyor.

İyi ki geriye aldın sözünü,

Anam puşt, babam puşt, ben pu…

Tam bunu söylerken ne dediği aklına geliyor. İkisi de yanyana sandalyede oturuyorlar. Aşık elinin tersiyle Reyhani Ağabey’e bir vuruyor…

Sonra karakolluk oluyorlar tabi. Reyhani Ağabey komiser’e ta Erzurum’dan, yaptıkları geceden başlıyor anlatmaya ve o güne geliyor. Komiser “siz arkadaşsınız, olmuş bir şey, barışın. Aşık sana bir elbiselik kumaş alsın” deyince , öteki aşık komiserin kulağına eğilerek “Söyle de ucuzundan istesin” 

..

Reyhani Ağabey Alvar’lı ya. 

Reyhani Ağabey saz çalmaya başladığı zaman Alvarlı Muhammet Lütfi Efendi’ye götürüyorlar. “Yaşar saz çalıyor” diye. Alvarlı Hoca dinliyor küçük Yaşar’ı ve “bu saz çalsın” diyor.

Reyhani Ağabey atışmalarında ve irticali şiirlerinde görüleceği üzre çok hazırcevap bir kişiydi. Bu da elbette zeki ve bilgili oluşundan ileri geliyordu. Kendine güveni de tam dı.

Reyhani Ağabey Bursa’da ikamet ediyordu, biz de Rasim’le yanına ziyaretine gider, bazen de Eskişehir’e getirirdik. Bazen yalnız giderdim, bir defasında Prof. Dr. Selahattin Turan Bey ile götürmüştük Bursa’ya. Her halde en az on defa gidip gelmişizdir. Osmangazi Üniversitesi’nde, Türk Ocağı’nda aşıklık geleneğini anlatmışlardı Rasim Köroğlu ile beraber.

Çok hazır cevaptı demi
ştim.
Bir defa Bursa’dan gelirken yolda mola verdik. Reyhani Ağabey rahatsızlıklarından yakınıyor; “Midem, kâlbim, romatizma” vs dedi, Rasim’de “Ağabey bu memleket için kafa yoruyorsan hasta olmak son derece normal” deyince, Reyhani Ağabey, “Haklısın” dedi, yaşlı bir siyasetçimizin adını vererek “Bak ……….. seksen yaşında, ama sapasağlam.” demişti.

Reyhani Ağabey’in bütün şiirlerinin ayrı ayrı hikayesi vardır, keşke hepsini kendisinden dinlemek mümkün olsaydı da kayıt altına alınsaydı.

Film sanatçısı Hüseyin Baradan’ın kokteyli var, Reyhani Ağabey kokteyl için “ayakta yenilen yer” demişti. Tahir Kutsi Makal da Reyhani Ağabey ile gidiyor. Orada yazar, çizer,, sanatçı bir çok insan var, Yaşar Kemal de orada. Yaşar Kemal’e Reyhani Ağabey’i uzaktan göstererek “şu aşıkla bir dalga geç” gibisinden bir şeyler söylüyorlar. Yaşar Kemal de Reyhani Ağabey’e “siz Erzurum’lu imişsiniz, tek kaptan yemek yiyormuşsunuz. Hiç kavga etmiyor musunuz?” diye sorunca Reyhani Ağabey “Doğru, biz tek kaptan yeriz, biz de fakirlik var, tabak bulsak kaşık bulamayız, kaşık bulsak tabak bulamayız. Hem biz ayrı tabaktan köpeklere veririz, aynı kaptan versek kavga ederler, hırlaşırlar” deyince Yaşar Kemal kendisini Reyhani Ağabey’e gönderen insanlara dönüyor “Beni ne hale düşürdüğünüzü gördünüz mü?”

O kokteyldeki manzarayı görüyor Aşık Reyhani Ağabey, sonra Erzurum’daki köyü geliyor aklına. Alıyor sazını eline şunu söylüyor;Erzurumlu GelinErzurumlu gelin düştü aklıma
Çıkıp yollarıma bakanım ah ah
Gözü sürme bilmez elleri kına
Üstünde şimşekler çakanım ah ahDağı bilir bağı bilmez sevdiğim
Ağlamayı bilir gülmez sevdiğim
Esans kolanyayı sürmez sevdiğim
Üzerinde tezek kokanım ah ahTarak aldım saçın örmeyi bilmez
Sürme aldım göze sürmeyi bilmez
Çalar saat aldım kurmayı bilmez
Horozun sesiyle kalkanım ah ahHeybesinde iki ekmek götürür
Gün öğle olmadan yiyer bitirir
Yavrusunu taş dibine yatırır
Yalınayak bostan ekenim ah ahPınara giderken ayağı kayar
İrkilip düşünce kaderden sayar
İplik düğümleyip günleri sayar
Direklere çivi çakanım ah ahYıkık avlusuna hasır sererek
Körpe yavrusuna göğüs gererek
Gündüzleri rüzgarlardan sorarak
Gece yıldızlara bakanım ah ahBu dert Reyhani’yi yiyip bitirir,
Ya bugün ya yarın alır götürür
Belki şimdi tandır yakmış oturur
Dumanı bacadan çıkanım ah ah..

Reyhani Ağabey Eskişehir’de Tıp Fakültesi’nde ameliyat olacak, akşam saat 18.00 de ücretli ziyaret oluyor o tarihlerde. Ben de yanıma birilerini alıyor, her akşam ziyarete gidiyorum. Bize şiir okuyor, hatıralarını anlatıyor, dinliyoruz, gülüyoruz.
Bir akşam herhalde gülme faslını biraz abarttık, az sonra o bölümün başkanı geldi, Prof. Dr….. Bize “Burayı kahvehaneye çevirmişsiniz, hastanede sessizlik lâzım” gibi bir şeyler söyledi, haklı, diyecek bir şeyimiz yok. İçimden kızdım ama ne diyeyim. Ama bunları dedikten sonra gidip Reyhani Ağabey’in elini öptü. O sahneyi görünce “Reyhani Ağabey’in elini öpen insan bana ne söylerse söylesin, başımın tacı” diye geçirdim içimden. Böyle güldüğümüz bir gün hemşire hanım Reyhani Ağabey’e “Siz taburcu musunuz?” diye sorunca, “Yoo, ben alaycıyım” demişti.Bana “burayı kahvehaneye çevirmişsiniz” diyen doktor da almış cevabını gerçi. Ameliyata başlayacakken narkoz vermişler, doktor bey uyuyup uyumadığını kontrol için “aşık bize bir şiir oku” demiş. Reyhani Ağabey prostattan ameliyat olacak ya, şöyle bir dörtlük söylemiş;”Eskişehre geldim biraz kalmaya,
Sıra geldi ameliyat olmaya,
Azrail gelmiş de canım almaya,
Doktor gelmiş ta şeyimi elliyor.”Konu tamam, hece tamam, kafiye tamam. Ameliyat ekibi gülmekten hepsi bir tarafa dağılmış tabi.

Reyhani Ağabey’e ziyarete gidiyoruz, hasta Reyhani ise şiir götürülür .

Bir kaç Kerkük Hoyratı okudum bir gün, dedim ki;

Oku yara/ Aç kitap oku yara,

Sinemde yer kalmadı/ Meğer ok oku yara.

Bir başkası şöyleydi;

Kerkük’ten geçer Hassa/ Hassa batıpdı yasa,

Kerküğü viran etti/ Yad ayyağ basa basa.

Reyhani Ağabey okuduklarımı dinledi, “al eline kağıdı kalemi” dedi va o söyledi ben yazdım.

Sine yar/ Yar aşkı sine yara,

Sabrettikçe azıyor/ Bu ne tersine yar.

Güle bülbül/ Aşıktır güle bülbül,

Gülün inadı tutmuş/ Koymaz ki güle bülbül.

Eski şehir/ Bu nasıl eski şehir?

Tarih boynun kırılsın/ Böyle mi Eskişehir?

Feyzi Halıcı Ağabey’i kastederek;

Feyzi yara/ Selâmın Feyzi yara,

Bunu herkes yaramaz/ Gele de Feyzi yara.

Rasim Köroğlu’nun sıkıntılı zamanlarıydı;

Rasim ağlar/ Yas tutmuş Rasim Ağlar,

Bu ortak bir dünyadır/ Bir gün mirasım ağlar.

Yara doktor/ Bağrımı yara doktor,

Bilmirem ki ben gidim/ Hangi diyara doktor?

Şahı burda/ Çekerim ahı burda,

Reyhani nere yolun/ Doktorlar şahı burda.

05.04.2002 diye tarih atmışım bu yazdıklarıma.

TRT ye bir programa gitmiştik, orada bir arkadaş Reyhani Ağabey’den bir dörtlük okudu. Dörtlük şu;

Yâr benden istemiş bir tek hatıra,

Gözlerimden yaş vereyim götürün,

Sevgi ifadesi sığmaz satıra,

Defterimi boş vereyim götürün.

Şiir çok güzel ama devamını da bilmiyor arkadaşımız.

Eskişehir’e döndüm, Reyhani Ağabey’i aradım. Aklımdan geçen de şu; bu kıtayı okuyayım, devamını da Reyhani Ağabey getirir, şiirin tamamını öğrenmiş olurum. Okudum bu kıtayı, Reyhani Ağabey dinledikten sonra “İyi başlamışsın şiire, bakalım devamını nasıl getireceksin?”

O kadar çok şiir söylemiş ki Reyhani Ağabey kendi şiirini bile hatırlamadı.

Reyhani Ağabey çok bilgili, dolu dolu bir insandı. Alvar Köyünden Amerika’ya, Avrupa’dan Asya’ya uzanan bir hayatı olmuştu.

Feyzi Halıcı’nın ifadesi ile yirminci yüzyılın en güçlü aşığıydı.

Mekanı cennet olsun.

Doktor bey emretti buyurdu bunu

 Onun emri üzre yatıyorum ben

 Sinir, kriz yüzden yüze yükseldi,

 Dostlarıma bile çatıyorum ben.

Çektiğim gizli yaradan benim, 

Bazıları der ki töreden benim,

 Bilmem ağrılarım nereden benim,

Sıkıldım bacağım atıyorum ben,

 Havalar bozuldu esen yel kaldı,

 Düşünürüm diyerim dil kaldı,

 Ne saatim belli, ne de yıl kaldı,

 Bütün organları satıyorum ben.

 Satacağım kıymetimde fiyat var, 

Öleceğim, ölüm haktır, ayet var,

 Hele daha bir senelik niyet var, 

Tükenmiş hayatı tutuyorum ben. 

Güneş doğar doğmaz kainat zindan, 

Geçen günler kayıp oldu aklımdan,

Bütün ömrüm eşit oldu korkumdan, 

Hayalim baş koymuş yatıyorum ben.

 Söylüyorum, söylüyorum yürekten,

 Sana erdim efkar ile meraktan,

 Gemide elveda ettim direkten,

 Aşık Reyhani”yim yatıyorum ben. 

Aşık Yaşar Reyhani

Bu şiir el yazısıyla rahmetli Rasim Köroğlu’nun notları arasında bulunmuş ve üzerine “Aşık Reyhani’nin son şiiri” bilgisi düşülmüştür.

Muhtemelen son gittiği Konya Aşıklar Bayramı’nda götürdükleri doktora söylemiş ve Rasim de orada yazmıştır.

Yazar
Mehmet Ali KALKAN

Eskişehir'de doğdu. Eskişehir Gazi İlkokulunu, Tunalı Ortaokulunu, Motor Sanat Enstitüsünü ve Çukurova Üniversitesi Mühendislik Bilimleri Fakültesi İnşaat Mühendisliği Bölümünü bitirdi (1980). Bir müddet Eskişehir Belediyesinde ... devamı

Bu websitesinde farkı kaynaklardan derlenen içerikler yayınlanmakta olup tüm hakları sahiplerinindir. Sitedeki içerikler atıf gösterilerek kaynak olarak kullanlabilir. Yazıların yasal sorumluluğu yazara aittir. Tüm Hakları Saklıdır. Kırmızlar® 2010 - 2024

medyagen