Dili Olmayanın Yolu da Olmaz Beli de…

Dil toplumların hayatında önemli bir vasıta, kendi ölçüleri içinde yaşayan, gelişen canlı bir varlık, milletin ortak malı, toplumların kaynaşmasına vesile olan önemli bir kurumdur. İnsanların anlaşmasına aracılık eden, sosyal aktiviteyi sağlayan, hayatımızın her safhasında duyduğumuz önemli bir ihtiyaç, anlaşmanın da en değerli bir organıdır. 

İşte bu organın özelliğini ve güzelliğini tespit edemeyen Selçuklu devlet adamları XIII. yüzyıl ortalarında edebi dil olarak Farsçayı, yazışma dili olarak da Arapçayı kullanıyorlardı. Halk ise kendi dilini konuşuyor, Yunus Emre, zamanın diğer ozanları da dörtlüklerini Türkçe söylüyordu. 

Karaman oğlu Mehmet Bey toplumların hayatında dilin çok önemli bir unsur olduğunu tespit etti. Onun için de “Birlikte yaşamanın ilk şartı dil birliğidir” dedi. Bu birliğini gerçekleştirmek için Toros Dağlarında yaşayan Türkmen boylarını etrafında toplayarak düzenli bir ordu kurdu. Kurduğu düzenli orduyla Selçuklu ve Moğol kuvvetlerini yenerek Konya’ya girdi. Burada yaşayan Selçuklu Türkleri de Karaman oğullarına müdahil olmak durumunda kaldılar. Karaman oğlu Mehmet Bey idareciliği sırasında Türkçeyi resmi dil olarak ilan eden fermanını yayımladı. Bu fermanda “Bugünden sonra divanda, dergâhta, bargâhta, mecliste, meydanda Türkçeden başka dil kullanılmayacaktır” diyerek tarihe geçti. 13 Mayıs 1811. 

Dil birliğinin özelliğini, güzelliğini tespit eden, hassasiyetle üstünde duran diğer bir devlet adamımız ise Gazi Mustafa Kemal Atatürk oldu. Bu hassasiyetini 12 Temmuz 1932 tarihinde Türk Dil Kurumunu kurarak ortaya koydu.  Bir gün önce yani 11 Temmuz 1932 gecesi sofrada bulunanlara: “Dil işlerini düşünmek zamanı gelmiştir. Ne dersiniz”? Masada bulunan konukların kendi fikrine iştirak etmesinin ardından: “Öyle ise Türk Tarihi Tetkik Cemiyeti gibi bir de ona kardeş bir dil cemiyeti kuralım. Adı, Türk Dili Tetkik Cemiyeti olsun” diyerek Türk Dil Kurumunun kurulacağını bir gün öncesinden ifade etti. Ertesi gün de Celâl Sahir, Samih Rifat, Ruşen Eşref ve Yakup Kadri’nin İçişleri Bakanlığına müracaat etmesi sonunda Türk Dili Tetkik Cemiyeti resmen kurulmuş oldu. Böylece Türk Dili resmi bir kurumun himayesi altında varlığını sürdürmeye başladı. Ama buna rağmen Türkçemize gerektiği gibi sahip çıkamadık. 

Ünlü düşünür Konfüçyüs’e sorarlar. 

 

—Devlette sizi yetkili kılsalar önce işe nereden başlarsınız?

—Dilden başlarım.

 

—Pekiyi ekonomi, yol, yeni yatırımlar yok mu?

 

 —Dili olmayan bir devletin yolu da olmaz, ekonomisi de olmaz cevabını verir.

 

Evet dili olmayan devletin yolu da olmaz beli de… Onun için dil toplumlarda çok önemli bir unsur, kişiler arasındaki anlaşmanın da anahtarıdır. Eğer siz dili bilmiyorsanız, gönül dilinden anlamıyorsanız onun kapısını açamazsınız.  O kapıdan içeri girmek için dil bilmek gerekir. Gönül dilini açacak anahtar da yürektir. Zaten yürek yoksa siz ne dilden ne de telden anlarsınız. Yaşamanın anlamı yoktur. 

Dil insan benliğinin ayrılmayan önemli parçalarından biridir. İnsan duygu ve düşüncesini, aşkını gurbetini, sevgilisine sitemini, başından geçen olayları, yüreğine sığmayan duygularını ancak dille anlatır, aktarır. Dil ile düşünce iç içedir. Dilin gelişmesi düşünceye, düşüncenin gelişmesi de dile bağlıdır. Dil: insanın düşünmesini sağlayan sosyal ve milli bir varlıktır. Doğrudan milleti ilgilendirir. Toplumların düşünce hazinesinin temelidir. Milletleri ayakta tutan, birbirine bağlanmasını sağlayan, sosyal hayatı düzenleyen ve devam ettiren bir hazinedir”. Biz dil hazinemize yeterli hassasiyeti gösteremedik. Onun için de çok zengin olan Türkçemiz ilkel kabilelerin dili gibi 330 sözcükle konuşulmaya başlandı. Acı ama gerçek…

Çift ve çubuk işlerinde kullanılan sözcükler unutuldu.  Deve, koyun, keçi ve coğrafi terimlerle ilgili sözcükler ise yıllar önce unutuldu. Çünkü üretim azaldı Köylerde çiftçilik yapan vatandaşlarımız şehre göçtü. Onun için de beş ürettiğimiz köy ürünlerimiz bire düştü. Köyde çiftçilik yapan üretici de tüketici olarak yaşamaya başladı.  O sahada kullanılan sözcükler de birer birer tükendi. Çünkü kullanılmadı. Kullanılmadığı için de unutuldu. 

Unutulan sözcüklerimizin kalıcılığını sağlamak amacıyla sahada bir derleme çalışması yaptık. Toroslar’daki yerleşim birimlerinde zamanında çok kullanılan ama şimdi artık unutulan sözcükleri derledik unutulmaması için de kayda geçtik. İşte Toroslar’da kullanılan coğrafi terimlerle ilgili sözcükler.

Coğrafi terimlerle ilgili sözler:

Akılgan   : Suyun akmasına yarayan küçük tabii dereler

Alan         : Uzak, geniş ve düzlük arazi.

An            : Tarla sınırı.

Bayır        : Yamaç, yaka, yokuş yukarı.

Bel            : Dağların geçit verdiği iniş aşağı olan yer. 

Belen        : Yolun geçtiği dağ sırtları. 

Ber            : Üstü oval dağ düzlükleri.

Bitek         İyi ürün veren toprak, arazi. 

Bor           : Nadasa bırakılan tarla

Bucak       : Nehir ya da dere kenarlarındaki girintili çıkıntılı yerler, tarlalar.   

Burgaç     : Bir engelle karşılaşan su, ya da hava akıntısının dönerek çukurlaşarak yaptığı çevrinti, girdap. 

Çat            : İki derenin birleştiği yer.

Çatlak      : Birleşen iki nehrin arasındaki yer.

Çavçak     : Bir dağın enginlere doğru sarkması. 

Çevlik      : Etrafı dağlarla çevrilmiş yerler.

Dırmalak : Dağları döne döne çıkan yollar.

Dölek       : Düz arazi

Dulda       : Rüzgâr almayan, güneş görmeyen kuytu yerler.

Düden     : Dere ve göl sularının yeraltına aktığı kovuk, delik.

Ekelge      : Tahıl ekilmeye uygun arazi.

Gedik       : Engebeli arazide geçit veren yerler. 

Goyak      : İki dağın, tepenin arasında kalan düzlükler.

Göbek      : Üzerinde suların durabileceği yer.

Gölek       : Üzerinde su durması mümkün olmayan yerlerde oluşan küçük göletler.  

Göz          : Yeraltındaki kaynak suların toprağı yararak dışarıya taştığı yer. 

Guz          : Gölgeli yer, dağın güneş görmeyen yamacı.

Gübe        : Küçük tümsekler.    

Güneri     : Güneşin karşısı. 

Hopur      : Dağ ortasındaki düzlük arazilerin adı. 

Kaklık      : İçine kar ve yağmur suyu dolan taşlar üstündeki küçük göletler. 

Kapız       : Suların dağları yararak oluşturduğu derin vadi ve dik yamaçlar. 

Kaş           : Engebeli arazide yüksek tepeler, yarım daire gibi çevrilen sırtlar.

Keben      : Dağların sarp ve kayalık yerleri.

Keler        : Dağlarda kil tabakasından meydana gelen boşluklar. 

Keli           : Su birikmeyen meyilli arazi.

Kepir        : Üzerinde ot bitmeyen verimsiz arazi.  

Koyak      :  Pek yüksek olmayan tepeler arasındaki çukur arazi.   

Kulak       : Denizin karaya doğru girmiş olan kısmı.  

Malaz       : Mahsul alınamayan kıraç araziler.  Ya da çeşitli otların karışımı. 

Orbuk      : Dağ üzerinde tabii oyuklar. Tabii mağaralar.   

Örü           : Hayvanların dağlardaki otladıkları yer. 

Öz             : Nehir kenarında bulunan meyilli araziler. 

Senir         : Dik vadiler ve dağ üzerindeki ince yollar. 

Seyil         : Sahil.

Sıvat         : Nehrin seviyesiyle beraber olan sahil. 

Yarı sıvat : Sahilin bir tarafta alçalıp diğer tarafta yükselmesi. Adana’nın Ceyhan ilçesinin eski adı “Yarsıvat” tır. Adını da Ceyhan nehri kıyısındaki anlattığımız özelliklerden almıştır.  

Sifin yolu : Açılan kanalların enkazı ya da kendisi. 

Şartlak     : Şelale. 

Tapır        : Yüksekteki arazinin düz yerlerine verilen isim.

Ulak         : Dağların birbirlerine kavuştuğu yer.

Verep       : Meyilli arazi.

Yar           : Nehirlerin yüksek ve dik kenarları. 

Yaylak     : Hayvanların yayılıp otlamasına elverişli yer, otlak.

Yörep       : Meyilli arazi. 

Deve ili ilgili sözcükler:

Aşırtmak             : Havudun üstündeki hatıptan atılan kırmızı keçe. 

Avrana                :  Boz devenin dişisi.

Beserek                : Tülü devenin erkeği.

Bidi                      : Yeni doğmuş deve yavrusu.

Buduk                  : Yeni doğan deve yavrusu.

Bidik                    : Yeni doğan deve yavrusu.

Boz                       : Deve çeşidi.

Buhur                  : İki hörgüçlü damızlık erkek deve. 

Çal                        : Yavru deve.

Daylak                 : Tülü devlerin erkeği.

Daylak                  : İki yaşını geçmiş dört yaşını bitirmemiş deve.

Dorum                 : Bididen büyük deve yavrusu.

Gökçek                : Havudun üstündeki hatıptan atılan yeşil keçe. 

Hadım                 : Üç yaşında kısırlaştırılmış deve

Hatıp                   : Palan kaşındaki çapraz ağaçlar 

Havut                  : Deve palanı 

Kayalık                : Boz devenin dişisi

Kiprinci               : Boz devenin erkeği

Köşek                   : Üç yaşından küçük deve yavrusu

Lök                       : Boz devenin erkeği.

Maya                    : Tülü develerin dişisi

Tavrık                  : Devenin çiftleşme arzusu 

Tülü                     : Bir deve çeşidi

Yelek                    : Üç yaşındaki deve yavrusu 

Gayalık                 : İki yaşını geçmiş boz devenin dişisi.

Havıt                    : Devenin üzerine oturmak ya da eşya sarmak için yapılan semer.

Hatap ağacı        : Deve havıdının (semerinin) ağaçları.

Ih                          : Deveyi diz çöktürmek için kullanılan bir sözcük.

Torok                   : Yavru deve.
Yelek                    : Bir yaşındaki deve.
Huveydi             : Üç yaşındaki deve.

Keçi ve kuyon ile ilgili sözcükler:

Çepiç                    : İki yaşındaki erkek keçi.

Emlik                   : Geç doğan ve anasını emen kuzu.

Erkeç                    : İğdiş edilmiş teke.

Filik                      : Tiftik keçisi. 

Kart                      : Beş yaşın üstündeki keçi. 

Keçi                      : Bu grubun genel adı. 

İğdiş                     : Hadım edilen (Kısırlaştırılan) deve.

Oğlak                   : 0- 1 yaş arası yavruya verilen ad. 

Seyis:                    : 3–4 yaşında iğdiş edilmiş keçi.

Kuzluk                 : Koyun ve keçi yavrularının yatağı.

Tor                       : Ürkek, çekingen. 

Üveç                     : Dört yaşındaki erkek keçi.

Yazmış                 : Kuzulamayan kısır keçi.

Yazmış                 : İki ile üç yaş arasındaki dişi keçiler

Koyun                  : İki yaşını aşan dişi.

Koç                       : İki yaşını aşan erkek.  

Şişek                     : Bir yaşından küçük koyun.

Kuzu                    : 0 – 6 aylık yavru.

Toklu                   : Bir yaşını aşan erkek koyr. 

Yapağı                 : Baharda kesilen koyun tüyü.

Tavukla ilgi sözcükler:

Anaç                    : Yumurta yapan ve kuluçkaya yatan tavuk.  

Celfin                   : Yumurtlamaya geçmek üzere olan piliçler. 

Cülük                   : Yumurtadan yeni çıkmış yavru. 

Pine                      : Kümes.

Tünek                  : Kümes.
Ferik                     : Tavuk civcivi.

Firik                     : Yumurtlamamış genç piliç.

Piliç                      : Tavuğun küçüğü, erginleşmemiş tavuk ya da horoz.

Çift çubuk işleriyle ilgili sözcükler:

Boyunduruk       : Çift sürmede öküzlerin sabanı ya da pulluğu çekmesine yarayan koşum.

Boyunduruk kayışı: Öküzlerin saban ve pulluğu çekmesini sağlayan koşumun bir parçası. 

Boyunduruk taşı: Öküzlere koşulan boyunduruğun geriye kaçmasını engellemek amacıyla ortaya asılan 7–8 kilo ağırlığındaki ortası delik taş.  

Boyunduruk       : Saban, pulluk ve üç demirli adındaki tarım aletlerinin öküzler vasıtasıyla çekilmesini sağlayan koşumun adı. 

Burunsalık          : Öküzlerin zarar vermesini engellemek amacıyla burunlarına takılan iple de bağlanan ketezden (ince teneke)  yapılmış bir aparat.    

Dirgen                 :  Biçilmiş desteleri kızağa koymaya, harmana getirilen destelerin dağıtmasına yarayan ve de büyük bir çatala benzeyen araç.  

Galıç                    : Orak

Hatırıp                : Saban ve pulluk oklarına takılan, öküzün ok vasıtasıyla pulluğu ve sabanı çekmesini sağlayan 25 – 30cm kalınlığındaki kazık.  

Kızak                   : Harmana deste çekmekte kullanılan tarım aleti.  

Labut                   : Saban ve pulluk bıçaklarında biriken çamurların temizlenmesini sağlayan, mesesin arkasındaki bıçak gibi keskin demir.    

Mencel                : Büyük orak.

Meses                  : Çift sürerken hayvanların kontrolünü sağlamak anmacıyla   kullanılan uzun değnek.

Midit                   : Mesesin ucundaki çivi.

Mukul                 : Öküzlere istirahat verildiğinde boyunduruğun yükünü en aza indirmek için araba ya da saban okunun altına verilen 1metre uzunluğundaki dikeç.  

Pulluk                  : Tarla sürümünde kullanılan tarım aletinin adı.

Tapan taşı           : Ağırlık yapması için tapanın üstüne konulan taş.

Tapan                  : Tohumun toprağa karışmasını sağlayan araç.  

Tek saban           : İlkel bir tarım alet.

Tırmık                 : Deste çekildikten sonra dökülenlerin toplanmasını sağlayan bir tarım aleti.

Üç demirli          : Tarla sürümünde kullanılan ucunda üç demiri olan iptidai bir tarım aleti.             

Yaba                    : Harman savurmada kullanılan tarım aleti.

Zelve bağı           : Zelvenin bağlanması sağlayan ipler.

Zelve                   : Çift öküzünün boyunduruktan çıkmaması için boynunun iki yanından boyunduruğa aşağıya doğru geçirilen çubuk.

Bu sözcükler belirli bir yaş grubunun üstündeki kişiler tarafından bilinmektedir. Çünkü kullanılmayan tüm bilgiler unutulmaya mahkûmdur. Öküzle çift sürülmediği için meses ve labut sözcükleri de tarihe karışmıştır. Tarihe karışmaması için öküzle çift sürmenin devam etmesi gerekmektedir ki. Bu da imkânsızdır. Çağın getirdiği yenilikler bunu almış götürmüş ve katletmiştir. Kısaca yenilikler bir yeri yaparken bir yeri de yıkmıştır. Yıkılan nedir? Dildir. Dil de hayatımızın bir parçası olduğuna göre her gün bizimle birlikte yaşaması gerekir. Eğer yaşamıyorsa kullanıldığı alan yok olup gitmiş demektir. Koyun ve keçi beslemeyen bir kişinin “Tokluyo, çebiçi, yazmışı, seyisi,  şişek”i bilemeyecektir. Küçükbaş hayvancılık da tükenmeye yüz tutmuştur Anadolu’da Artık köyde yaşayan vatandaşımız da tüketici olmuştur. O zaman dilin yaşması icraatla mümkündür. İcraat olmazsa bunu uygulamaya koymak imkânsızdır. O halde dilin yaşamasında mevcutların korunması çok önemli bir unsurdur. Bu unsurun yakalanması ve devam etmesi için köylerin boşalmasına engel olmak gerekir. Bunun da tek çaresi köyü yeniden canlandırmak ve de üretime geçmesini sağlamaktır.  Eğer bu yapılmazsa hem ekonomi hem de dil konusunda istenilen başarı gösterilmemiş demektir. Sonuç sahada kullanılmayan sözcükler şimdi belirli bir gurup tarafından biliniyorsa yakın gelecekte bu grup gittikten sonra bilen kimse kalmayacaktır. Yukarıda Toros Türkmenlerinden derlediğimiz sözcükler birer birer yok olacaktır. Sonuç Konfüçyüs’ün dediğine gelecektir Dili olmayan bir devletin yolu da olmaz, ekonomisi de olmaz… belide…

Yazar
Halil ATILGAN

Bu websitesinde farkı kaynaklardan derlenen içerikler yayınlanmakta olup tüm hakları sahiplerinindir. Sitedeki içerikler atıf gösterilerek kaynak olarak kullanlabilir. Yazıların yasal sorumluluğu yazara aittir. Tüm Hakları Saklıdır. Kırmızlar® 2010 - 2024

medyagen