Üzerı̇me Kar Yağıyor – Hikaye

Derin bir uykunun ardından zar zor gözlerimi açtım. Adeta bir kış uykusundan kalkar gibi aheste aheste kalktım yattığım yerden. Sırtım tutulmuş, göğsüm daralmış, ayaklarım üşümüş… « Uyuyanın üzerine kar yağar. » derdi annem ben küçükken, battaniyemi örtüverirdi öğle uykusuna yattığımda. Haklıymış. 

Başımı kaldıramıyordum, biraz daha dinlenesim vardı gerçi ama « Hadi » dedim kendime, « Kalk bir dolaş, dizlerinin pası çözülsün!». Zaten ne kadar zamandır uyuduğum da meçhul. Hiç hoşlanmam halbuki ben tembellikten, durgunluktan, miskinlikten. 

Baktım yürüyorum bir patika yolda. Sis de inmiş, tam göremiyorum önümü. Ben buralardan dün mü geçmiştim acaba, çıkaramadım bir türlü. Hafızam kuvvetlidir gerçi ama, öyle gün ortasında uyuyup uyanırsa insanın kafası da karışır tabi. Takvimimde ne yazıyorsa ona uymalıydım aslında; günün programı neyse odur benim için, öyle rutinden şaşmak iyi gelmez bana. İşinde, gücünde, meşgul biriyim sonuçta. 

Orman havası ilaç gibi geldi şimdi, neyse ki açıldım biraz. Sanki güzel bir anı gözümde canlanır gibi oldu ama tam çıkaramadım ne olduğunu. Hava ne kadar sisliyse zihnim de bir o kadar puslu belli. Dur bakalım şuradaki kulübede bir ışık var. Kapısını çalar, yolumu sorarım. Rahatsız eder miyim acaba? Belki de meşguldür ev sakinleri? Neyse ne canım, insanlık öldü mü?! İki dakika bir yol soruvereceğim alt tarafı, bir zahmet yardımcı oluversinler. Parası neyse veririz gerekirse, vakitlerini aldıysam telafi ederim icabında. 

Ne kadar da ferahmış bu kulübenin içi, belli ki bir bilen tasarlamış, inşa etmiş. « Kusura bakmayın rahatsızlık vermek istemezdim, ama sanırım yolumu kaybettim ben. Rica etsem siz yol gösterir misiniz bana? Hava da ben farkına varamadan iyice kararıvermiş. Bir de ışık tutacak bir fener ödünç verirseniz çok minnettar kalırım size » dedim. « Yaklaştığınızı az önce duydum, özür dilemenize gerek yok, rahatsız etmedeniz. Maalesef vakit artık geç oldu, ama endişelenmeye gerek yok ; buyurun kısa bir süre misafirim olun, çekinmeyin lütfen. » dedi. 

Şimdi biraz olsun içim ısındı çok şükür. Ama hay Allah, rahatsız etmişim işte; belli ki meşguldü ben geldiğimde. Zaten geç de olmuş, uyumak üzere olmadığı ne malum? Karmakarışık bir atölyenin ortasında pek bir dimdik duruyor. Neyse yorgun görünmüyor en azından. Kulağının arkasında bir kalem, etrafta pafta pafta çizimler, heykeller, maketler…. ne idüğü belirsiz bir yığın ıvır zıvır. Marangoz desem değil, mimar – mühendis falan desem hiç değil! Heykeltıraş mı acaba? 

« Usta’yım ben » dedi. «Yani mesleğim bu sayılır, lakabım da budur. Sen de böyle hitap edebilirsin istersen. ‘Sen’ deyiverdim gayri ihtiyari, kusuruma bakma. Teklifsizlikten değil, herkesi evladım gibi gördüğümden. Belki benim yaşıma gelirsen bir gün, anlarsın sen de ». 

« Usta anlatın o zaman » dedim. « Yani ben meraklıyımdır tabiatım gereği; bilmek isterim, öğrenmek isterim, anlamak isterim. Beni mazur görün, bir türlü anlam veremiyorum şu tezgahınız üzerinde gördüklerime. ». 

Anlattı Usta, anlattı ki ne anlatış! El atmadığı tasarı kalmamış neredeyse. Takdir ettim yaratıcılığını ve el hünerini doğrusu. Kimini yalın, kimini girift yapmış. Bazen alelade oldu diye kimini bir kenara bırakıvermiş, sonra bir de bakmış eseri dallanmış, budaklanmış, çiçek açmış, tohum vermiş. 

E tabi pek de azimli biri belli, çünkü öyle her yaptığı iş de sonuçlanmamış. Yarım kalanlar olmuş, başlamadan bitenler olmuş, çok iyi işleyip de öngörülemeyen sebeplerden dolayı pas tutanlar olmuş, çürüyüp devrilip ortalığı savaş meydanına çevirenler olmuş… Ama Usta hiç yılmamış, iradesi asla kırılmamış. 

« Nasıl da tüm projelerinizi gururla yad ediyorsunuz! Bir gün de olsa hüsrana uğrayıp ‘Lanet olsun!’ deyip de çöpe attığınız olmadı mı? » diye soruvermiş bulundum. 

« Ben eserlerimin her birini sanki kendi ellerimle yetiştirdiğim öz çocuğummuş gibi severim, esirgerim. Varsın kimi diğerlerinden farklı olsun: ben hepsini kusurlarıyla hatalarıyla kabul ederim.» diye cevap verdi. Doğru tabii, el emeği göz nuru başka oluyor. Zanaat, ve hatta sanat onun yaptığı, fabrikada seri üretim değil ki! 

Bir de sabah-akşam, gece-gündüz demeden her daim tek başına çalışmış. Hayret, insan hiç mi sıkılmaz hepyek? Sitem etmekten kendimi alamadım: « Yahu bari bir yardımcı alsaydınız yanınıza, yazık günah değil mi? Böyle de olmaz ki canım! ». Patavatsızlığımdan utandım biraz gerçi ama o alınmadı, aldırmadı, bilakis tebessüm etti. 

Yine de gönlünü almak istedim; « Tamam aklıma parlak bir fikir geldi! Bakın benim evim çok da uzak değil sanırım. Meşgul biriyim aslında ama çok önemi yok, gelirim haftada bir kaç saat, yanınızda çalışırım arada bir. Hem size yardımım dokunur, hem de ben bir kaç marifet öğrenmiş olurum. Hobi gibi diyelim yani. Gerçi henüz tam anlamış değilim sanatınızın inceliklerini, ama elim yatkındır. Yaratıcı biriydim ben aslında biliyor musunuz? Çocukken çok severdim yazıp çizmesini. Gençliğimde de tablolar yapar, hikayeler yazar, nakışlar işlerdim. Sonra yaşlandıkça iyice iş-güç girdi tabi araya, geçim kaygısı, hayat kavgası, hızlı ve yoğun tempo… » derken sözümü tamamlayamadan üzerime bir ağırlık çöktü. Gözlerim de kararır gibi oldu. Uykumu tam alamamışım ben sanırım bugün. 

Usta bana baktı dosdoğru, « Olmaz » dedi ; « Vakit artık geç oldu demedim mi ben sana az önce? ». Sanki beni yargılıyor gibiydi, ama kızgın değildi. 

Önce anlam veremedim dediklerine, ama sonra bildim. Kulaklarım uğulduyordu, ama O’nun sesini su gibi berrak duydum. Gözkapaklarım düşüyordu, ama O’nun çehresini gün gibi aydınlık gördüm. 

« Zamanında yapacaktın yapacağını. Sana bol vakit de bahşedildi, yeterli akıl da, meleke de, rızık da. Asıl o nihayetsiz meşguliyetle akıp geden bir ömre yazık günah değil mi? Asıl o işlenmemiş cevhere yazık günah değil mi? Neyse… Endişeye mahal yok, ama bu marazın dermanı da yok. Belki başka bir sefere her şey başka türlü tevafuk eder, başka koşullarda tekrar karşılaşırız. O zamana kadar ise azmedeceksin, şükredeceksin, sabredeceksin. » dedi Usta, ve sustu. 

Ben de sustum.

« Sayılı gün çabuk geçer. » derdi annem ben küçükken. Haklıymış.

Sırtım tutuluyor, göğsüm daralıyor… Ayaklarım üşüyor Anne, üzerimi örter misin? 

Damla OKTAY 

Mart 2021 

Yazar
Damla OKTAY

Bu websitesinde farkı kaynaklardan derlenen içerikler yayınlanmakta olup tüm hakları sahiplerinindir. Sitedeki içerikler atıf gösterilerek kaynak olarak kullanlabilir. Yazıların yasal sorumluluğu yazara aittir. Tüm Hakları Saklıdır. Kırmızlar® 2010 - 2024

medyagen