Türkülerimiz XVII – Kerkük Türküleri – II

Günümüzde; Irak Türkmenleri, Türkmeneli ve Kerkük belki de tarihlerinin en zor günlerini yaşamaktadır. Milliyet şuuru ve millî seciyeleri çok yüksek olan Türkmenler; dillerine, kültürlerine, millî kimliklerine, topraklarına ve Türklüklerine sâhip çıktıkları için çok büyük baskılara, zulümlere, işkencelere ve soykırımlara mâruz kalmışlardır. 

Bütün bu olumsuzluklara rağmen yiğit ve mazlum Türkmenler; Türk’e ve Türkiye’ye duydukları muhabbetlerini, yürekten kopup gelen turkuaz duygularını ve kimselere duyuramadıkları hüzün dolu feryatlarını çoğunlukla hoyrat söyleyerek dile getirmişlerdir. Kezâ Irak Türklüğünün kalbi konumunda olan ve en yoğun Türk nüfusu bulunan Kerkük’e ve Türkmenli’ne ne pahasına olursa sâhip çıkacaklarını da hoyrat diliyle terennüm etmişlerdir.  Böylelikle Türkmeneli’nin bu günkü ahvâlini, kimsesizliğini, tâlihsizliğini, öksüz ve yetim hâlini, her şeye rağmen vatan topraklarına sâhip çıkma şuurunu Kerkük hoyratlarının mısralarına edebî bir biçimde nakşetmişler ve sağır vicdanlara duyurulmaya çalışmışlardır. Aslında sâdece Kerkük’e değil, Irak Türklüğünün tamâmına şâmil olan bu hoyratlardan bir demet arz ettiğimizde ne demek istediğimiz çok daha iyi anlaşılacaktır:

 

Tarihte meşhur Kerkük

Bârını yâdlar yiri

Bağvanı mağdur Kerkük

 

Kerkük’ün altı Hasa 

Hasa batmıştır yasa 

Gülşenim külhan oldı

Yâd ayah basa basa

Ay gitti ilim kaldı

Altımda kilim kaldı

Kırdılar kol kanadım

Hamd olsun dilim kaldı[1]

 

Gel gör ne barbâd oldım 

Öz yurdımda yâd oldım 

Düştim kara günlere 

Yaban dilde yâd oldım[2]

Kerkük’em kareliyem

Ciğerden yaralıyam 

El diyer bizim Kerkük 

Bilmem men haralıyam[3]

 

“Kerkük’ün kapısını 

Biz kurduk yapısını 

Dünya sel olup gelse

Vermeyiz tapusunu[4]

 

Çöp gider üzüm kalı 

Üzim he dizim kalı 

Ye bir tek Türkman kalmaz 

Ye Kerkük bizim kalı[5]

 

Bu torpağım bu daşım 

Uğrunda ölsin başım 

Kerkük’ün katli’âmın

Unutma ey yurddaşım[6]  

 

Günde emiz bastılar

Heri bizden kestiler

Yüzlerce gencimizi

Suçsuz yere astılar[7]

 

Bağ dadına 

Doyulmaz bağ dadına 

Kerkük’ü degişmerem 

Irak’ın Bağdad’ına[8]

 

Dün yaya 

Bir oh koydum dün yaya 

Kerkük’ün bir daşını 

Degişmem bu dünyaya[9]

Yaralı bir coğrafyanın sînesinden yükselen, keder yüklü en yanık duyguları ihtivâ eden, içli nağmelerle söylenen uzun havalardan,  duygu sağanağında hüzünlendiren hareketli ezgilerden ve insanları coşturan kırık havalardan oluşan Kerkük türküleri; Türkmeneli’ndeki şehit mezarlarıyla birlikte bu kadim Türk yurdunun tapu senetleridir.  

Kerkük türkülerini dinlediğimizde; aşkın, hasretin, hüznün, sevincin, ıstırâbın, elemin, umudun,  hicrânın ve vuslatın çok çarpıcı ve çok yalın bir biçimde anlatıldığına, yüreklere dokunan ve bizi hâlden hâle koyan ezgilerine şâhit olur; hoyratların ağıtlarla, uzun havaların hareketli ezgilerle, gazellerin dîvanlarla kol kola girdiğine; melâlle coşkunun, yeisle mutluluğun, teessürle meserretin, uzletle saadetin, mâtemle metânetin, gam ile meveddetin el ele verdiğini görürüz.

Bin yıllık sevinçlerin, asırlık kederlerin ve Türk kültüründen tevârüs edilerek damıtılan turkuaz güzelliklerin muhteşem söz ve nağmeleriyle temâyüz eden Kerkük hoyratlarının, gazellerinin ve hareketli türkülerinin çok etkileyici, dokunaklı ve iki güzel sesi Abdulvâhit Kuzecioğlu ve Abdurrahman Kızılay’dır. Onlar; Kerkük’ün, Erbil’in, Telâfer’in, Tuzhurmatı’nın ve bütün Irak Türklüğünün sesi olduğu gibi, Türkmen türkülerinin ve hoyratlarının otantik biçimiyle günümüze ulaşmasına, Kerkük türkülerinin Türkiye’de bilinmesine, sevilmesine, yaygınlaşmasına ve repertuarımıza kazandırılmasına da vesîle olan iki büyük müzik adamı, iki yanık ses ve iki gümrah kaynaktır. Onlar; seslendirdikleri hoyratlarla ve türkülerle Irak Türklüğünün gönül dünyasının güzelliklerini ve nağme zenginliklerini ortaya koydukları gibi, Türkmenlerin uğradığı haksızlıkları da söz ve nağmelerin en latif bir biçimde buluştuğu müzik lisânıyla dile getirilmişlerdir. Abdülvâhit Kuzecioğlu ve Abdurrahman Kızılay’ın seslerine ses veren,  Irak Türklerinin türkü, hoyrat ve gazellerinin ülkemizde tanınmasını sağlayan, pek çok Kerkük türküsünü derleyen ve mükemmel bir biçimde seslendiren kâmil bir gönül adamı, kıymetli bir edip, çok önemli bir sanatçı ve müzikolog olan Üstad Mehmet Özbek’tir. Abdülvâhit Kuzecioğlu ve Abdurrahman Kızılay’a kandım diyene kadar rahmet, Mehmet Özbek hocamıza da gönül dolusu selâm olsun.

Sınırlarımızın dışında kalsa da, her zaman gönül hudutlarımızın içinde bulunan Kerkük ile Urfa, Diyarbakır ve Elazığ  / Harput türküleri arasında usül, makam, tarz, icrâ, ezgi ve söyleyiş bakımından çok büyük bir benzerlik ve âşikâr bir yakınlık vardır. Oğuz Türkmenlerinin hâkimiyet kurdukları yerler ile buralardaki kültürel / müzikal bağlantı ve müşabehet; Kerkük, Urfa, Diyarbakır ve Elazığ’ın / Harput’un bir bütünün parçaları olduğunu ortaya koymaktadır.  Saydığımız yerlerin edebî anlayışlarının, söyleyiş tarzlarının, mûsikî zevklerinin, nağmelerinin, ağız ve hançerelerinin, usül ve tavırlarının birbirine çok benzer olmasının temelinde, bu bölgelerin; ortak bir kökene, müşterek bir kültüre, aynı edebî zevke ve millî âidiyete sâhip olmaları yatmakta, “Biz hep birlikte Türk milletiyiz” gerçeğini bu yönüyle de açıkça ortaya koymaktadır. Bu hâli iki mısrada veciz bir biçimde ifâde eden Yetik Ozan’ın;

Sizin iller ile şu bizim ilin,

Bir iki türkülük arası kardaş.”[10]

dediği gibi Türkmeneli Anaodolu’nun ayrılmaz bir parçasıdır ve gönül coğrafyamızın merkezinde yer alan Kerkük de; Urfa’nın, Diyarbakır’ın ve Elazığ’ın / Harput’un öz be öz gardaşıdır…

* * *

Türküsü dilimizde, toprağı yâd ellerde kalmış Türk vatanlarından birisi olan Kerkük’ün türküleri; Türk kültürünün kadim zenginliklerinden beslenen, gönül dağının zirvelerinden seslenen, çok farklı ve çok enfes ezgilerle süslenen turkuaz nağmelerdir. Kerkük türküleri, “Mâşuk aşka bigâne kalır da, kader intizâra bigâne kalamaz” fehvâsınca, “üç harfli beş nokta” diye vasfedilen aşkın esrarlı ateşi yürekleri yakarken; kimi zaman umudu, kimi zaman kederi,  kimi zaman sevinci, kimi zamanda kahrı kanat eyleyen derûnî bir hissiyatla bizleri alıp Kaf Dağı’nın ötelerindeki efsûnkâr iklimlere götürür… Bu duygu sağanağının içinden bâzen gazeller, bâzen hoyratlar, bâzen kırık havalar, bâzen de dîvanlar goncaya durur… 

Hâl böyle olunca, “Kerkük Urfası” da denilen,  muhteşem bir ezgilerle ve hikmetli dizelerle Abdulvâhit Kuzecioğlu’nun yüreklere işleyen yanık sesiyle söylediği “Kerkük Dîvanı”nın sözleri yâdımıza düşer:

“Yâr ey, yâr ey, yâr ey  

Gülüm di gel men seni seveli 

Neçe gün, neçe ay, neçe (y)ıldır zalım

Sen meni aldattın

 

Bu sende neçe dildir heyranın olum

Yanağının dört bir etrafı pembe-i ala güldür

Öpsem öldürürler öpmesem öllem aman

Bu nasıl zulüm işti(r) heç bilmem hara gedim

  

Gülüm di gel beyramlaşak,

Bögün şanlı beyram günüdür

Her gabahat mende ise ala göz, çatma kaş

Alma yanak, gaytan dudağ cümlesi sendedir hara gedim

Havar mendedir mendedir

He beşmen dedim hara gedim

 

Dede gene men de yanam 

Aç sinen men dayanam

Kerem eşkından yandı kölen olim

Umut ver men de yanam

 

Yâr dayansın 

Sineme yâr dayansın

Men düştüm aşk oduna kölen olim   

Tutuşsun yâr da yansın

 

A oğul, can dedim can dedim 

Dert kazandım, 

Bunu buldum fayda men 

Gelir gatlime ferman

Giderem bu boyda men

 

He deduy aga menem,  paşa menem

Beg menem köyümde bu feryâd nedir

He deduy malım mülküm emlakim

Hiç demedim ölüm var[11]

Irak Türkmenlerinin hoyrat ve türküleri; bir yandan içimize kor bir ateş düşüp gönül hânemizi yangın yerine çevirirken, öbür yandan da sürur dolu bir coşkuyla gönüllerimizi âbâd eylediğine,  aşkın ve muhabbetin yüreklerimizi gülistana çevirdiğine muttalî olur ve yanık sesli ses sanatçısı, bestekâr ve ut virtüözü Abdurrahman Kızılay’ın söylediği; “Yüz Aydı  (Mazan Hoyratı)”nın içli nağmeleriyle gönül tellerimizin titrediğini hissederiz.

 

Dede gene yüz aydı(r)

Kaşlar keman yüz aydı(r)

Valla(h)  bir güne men kalmışam

Umudun her dakkası yüz aydı(r)

Dede gene yüz ay var

Yüz yıldız var yüz ay var

Her gün gördüğüm yârı

Görmemişem yüz ay var

 

Dede gene yüzde bir

Hal severem yüzde bir

Her yâr vefâlı olmaz

Olursa da yüzde bir

 

Baba bugün yardı gam

Deldi bağrım yardı gam 

Valla(h) vefâlı yâr, ararsan 

En vefâlı yârdı gam 

Baba bugün gam yarıdı

Ciğerim gam yarıdı 

Valla(h) menim kimin bi kese

Gece gündüz ğam yarıdı 

 

Baba bugün yarı gam 

Sarardıptı yârı gam 

Bir güne men düşmişem

Yarı dertti(r) yarı gam[12]

Kerkük hoyratları kimi zaman yürekte yanan ateşin büyüklüğünü ve ne denli yakıcı olduğunu mücerredi  müşahhaslaştırarak anlatır. “Baba bugün dağlar yeşil boyandı” diye başlayan 
Muhalif Hoyratı”nda; Kalbime ateş düştü / İçinde yâr dayandı / Su septim ateş sönsün / Septiğim su da yandı” denilerek, zıtlıkların âhenkli güzelliği su ve ateş olarak terennüm edilip, çok edebî ve çok ince bir zarâfetle dizelere dökülürken,  uzun havanın yürek yakan ezgileri de dinleyenleri mest eder:

 

Baba bugün

Dağlar yeşil boyandı

Kim yattı, kim uyandı?

Gözlerim ağam kalbime ateş düştü

 

İçinde yâr dayandı

Su septim ateş sönsün

Septiğim su da yandı

Aman aman aman aman elüvden

 

Di gel otur o gözel 

boyuna ben de ölem

Heç bilmem hara gidem

Niçin bunca zalımsan

 

Baba bugün 

Dağlar başı dolu kar

Benzim sarı hulkum dar

Gözlerim ağam her gelen benzim sorar

Bilmez kalbimde ne var  

 

Baba bugün 

Yâr dağıdır

Sinemde yâr dağıdır

Başımda gam yuvası

Dağıtsa yâr dağıdır

Gurbanam o zülfüne

Gün vurar yel dağıdır

Digeh de bir hayranın olim

 

Baba bugün

Dağlar dağladı meni

Gören ağladı meni

Gözlerim ağam

Demir zincir kar etmez

Zilfiv bağladı meni[13]

 

Kerkük türkülerinde sâdece bir musiki eseri değil, aynı zamanda Türk rûhunun asâletini, Türkçenin icaz mucizesini, fizikî hudutlarımızın dışında kalan insanımızın Ay Yıldız hasretini, ehl-i dilin duygu ve düşünce enginliğini terennüm ederken, sözün sesle âhengine, nağmelerdeki hüzne ve ifâde zenginliğine de müdrik olursunuz. “Oy Ağam Yatmışam Uyağam” diye başlayan “Yolçu Hoyratı”nı dinlerken; ezgileriyle gönül hâneleriniz âbâd olur ve türkünün sözlerindeki hikmet pınarlarından süzülen nice nurânî güzelliklerden hisseder ve nice irfan gülleri derersiniz:

“Ağam ağam oy ağam

Yatmamışam uyağam

Gam yüküne dayağam 

Âlem şirin yuğudadı

Men derdimlen uyağam

Men âşkımlan sayağam

Her ayınnan

Gözüm her hafta her ayınnan

Billah günde kerpiç kopar

Ömrümün sarayınnan

 

Ağam ağam öz ağam

Fikrin sabret gez ağam

Öz ağam of muhubbet

Muhubbet ölümledi

Demek özden uzağam 

 

Di gel gözüm di gel ağam

Men sene gülim demem

Gülüm ömri az olur

Men sene reyhan demem

 

Yaprak döker dal olur

Men sana derviş demem

Post giyer abdal olur 

Men sana paşam demem

 

Tahtan düşer azl olur

Men sene begim diyrem,

Daim begler beg olur

Billâh di gel ağam

 

Bir vay iki vay

Aktı çeşmim doldu çay

Bir güne men galmışam

Desem vay demesem vay

E neynim neynim

Di gel ağam gel

Di gel paşam gel

Mene zulmeden öz begim ağam ey[14]

 

Hareketli Kerkük türkülerinde bile derinden derine bir elemin vârolduğunu ve târifsiz bir melâlin gönlünüze dolduğunu hissedersiniz, coşkunun içindeki hüzünle âh edersiniz ve ezgileriyle de melül, mahzûn olursunuz:

Ağlama ceylan balası

Sızlama ceylan balası

Gider gözüv garası

Soyunum bak canıma

 

Hepsi de sevdağ yarası

Özüv şıh özüv mulla

Nedi bunun çarası


Ağlaram yaşım gider

Gülsem yoldaşım gider

Geçmerem nazlı yârdan

Bilsem de başım gider

Ağlaram ağlar kimin

Derdim var dağlar kimin

Yüz yerden yaralıyam

Gezerem sağlar kimin

 

Ağlar ağladı meni

Çarpaz bağladı meni

Demir zencir kâr etmez

Zülfuv bağladı meni

 

Bu dağlar güzel dağlar

Başını duman bağlar

Bir derde düşmüşem ki

Hâlimi gören ağlar

 

Bu dağlar olmasaydı

Lalası solmasaydı

Ölüm Allah’ın emri

Ayrılık olmasaydı


Bu dağların ardı var

Gönlümün muradı var

Gözlerinden anladım

Sende sevda derdi var[15]

Kerkük türkülerinde kimi zaman Abdulvâhit Kuzecioğlu’nun o güzel sesi ve yorumuyla “Kalenin dibinde bir taş olaydım”ı,[16] kimi zaman “Çayır ince biçilmez – Oyana dönder meni”yi,[17] kimi zaman “Evlerinin önü yonca – Ninne ninne”yı,[18]  kimi zaman “Maral çıkmış dağ başına”yı,[19]  kimi zaman “Çakmağı çak / Çırağı yandırmamışam”ı,[20]   kimi zaman “Sen bir yana bir yana / Men bir yana bir yana”yı,[21] kimi zaman “Güzellerden üç güzel var sevilir”i,[22] kimi zaman “Ay dolan aydı, gün dolan aydı”yı,[23] kimi zaman “Zeynebim Zeynep”i,[24]  kimi zaman “Gine geldi faslı bahar”ı,[25] kimi zaman “Ağam Süleyman paşam Süleyman”ı,[26]zaman “Bir taphır göğerçinem”i,[27] kimi zaman “Esmerim gözel esmer”i,[28] kimi zaman; “Bu hal ne haldı”yı,[29] kimi zaman da “Kalk gideğın şıh bağına gazele”yi[30] dinler: bâzen hüzünlenir, bâzen dertlenir, bâzen sevdâ ateşiyle yüreğiniz püryân olur, bâzen kalbimizdeki küllenmiş hâtıraları alevlendirir, bâzen en mahrem duygularınızın dile getirilir, bâzen dertlenip, melâl burçları mesken tutar, bâzen ezgilerle gönlümüzü teskin etmeye çalışır, bâzen türkünün ritmine kapılıp türküye eşlik eder, bâzen de sevinç ve coşku nağmeleriyle el çırpar ya da, kırık havaların ritmine uyar ve hareketlenirsiniz…

                                                                                            

Dr. Mehmet GÜNEŞ                                                                       

11 Aralık 2022                                                                                        

(Devam edecek)

                        

Dipnotlar:

[1] Osman Mazlum

[2] N. Refik Koçak

[3] Mustafa Gökkaya

[4] Muhammet Nur Doğan

[5] Ali Mârufoğlu

[6] İlham Bezirgân

[7] Cumhur Kerküklü

[8] Abdülhalik Bakır

[9] Abdülhalik Bakır

[10] Yetik Ozan, Bütün Şiirleri, Haydi, 24

[11] Gülüm di gel  men seni seveli – Kerkük Dîvânı, Kaynak  kişi: Abdulvâhit Kuzecioğlu, Derleyen ve notaya alan: TRT Müzik Daire Başkanlığı THM Müdürlüğü, Repertuar Nu: 229  

[12] Yüz aydı kaşlar keman yüz aydı – Mazan Hoyratı, Kaynak kişi: Abdurrahman Kızılay, Derleyen ve notaya alan: TRT Müzik Daire Başkanlığı THM Müdürlüğü, Repertuar Nu: 958  

[13] Baba bugün dağlar yeşil boyandı – Muhalif Hoyrat,  Kaynak kişi: Abdulvâhit Kuzecioğlu, Derleyen: Nidâ Tüfekçi, Repertuar Nu: 481

[14] Oy Ağam Yatmışam Uyağam – Yolçu Hoyratı, Kaynak kişi: Abdulvâhit Kuzecioğlu Derleyen ve notaya alan: TRT Müzik Daire Başkanlığı THM Müdürlüğü, Repertuar Nu: 959  

[15] Ağlama ceylan balası,  Kaynak kişi: Abdulvâhit Kuzecioğlu, Derleyen ve notaya alan: Nidâ Tüfekçi, Repertuar Nu: 1350; Mehmet Özbek, Folklor ve Türkülerimiz, 136-137

[16] Kalenin dibinde bir taş olaydım, Kaynak Kişi: Abdulvâhit Kuzecioğlu, Derleyen ve notaya alan: Nidâ Tüfekçi, Repertuar Nu: 1767

[17] Çayır ince biçilmez – Oyana dönder meni, Kaynak kişi: Abdulvâhit Kuzecioğlu, Derleyen ve notaya alan: Nidâ Tüfekçi, Repertuar Nu: 2608

[18] Evlerinin önü yonca – Ninne ninne, Kaynak kişi: Abdulvâhit Kuzecioğlu, Derleyen ve notaya alan: Emin Aldemir, Repertuar Nu: 2287

[19] Maral çıkmış dağ başına;  Kaynak kişi: Abdulvâhit Kuzecioğlu, Derleyen: Abdulvâhit Kuzecioğlu, Notaya alan: Adnan Ataman, Repertuar Nu: 3872

[20] Çakmağı çak / Çırağı yandırmamışam,, Kaynak kişi: Abdulvâhit Kuzecioğlu, Derleyen ve notaya alan: Nidâ Tüfekçi, Repertuar Nu: 3878

[21] Sen bir yana bir yana / Men bir yana bir yana, Kaynak kişi: Abdulvâhit Kuzecioğlu, Derleyen ve notaya alan: Nidâ Tüfekçi, Repertuar Nu: 1663  

[22] Güzellerden üç güzel var sevilir, Kaynak kişi: Abdulvâhit Kuzecioğlu, Derleyen ve notaya alan: Nidâ Tüfekçi, Repertuar Nu: 1797 

[23] Ay dolan aydı, gün dolan aydı, Kaynak kişi: Abdulvâhit Kuzecioğlu, Derleyen ve notaya alan: Nidâ Tüfekçi, Repertuar Nu: 1394 

[24] Zeynebim Zeynep, Kaynak kişi: Abdulvâhit Kuzecioğlu, Derleyen ve Notaya alan: Ali Canlı, Repertuar Nu: 3143

[25] Gine geldi faslı bahar, Kaynak kişi: Abdulvâhit Kuzecioğlu, Derleyen ve notaya alan: Nidâ Tüfekçi, Repertuar Nu: 1609 

[26] Ağam Süleyman paşam Süleyman, Kaynak kişi: Abdulvâhit Kuzecioğlu, Derleyen ve notaya alan: Nidâ Tüfekçi, Repertuar Nu: 1391 

[27] Bir taphır göğerçinem, Kaynak kişi: Abdulvâhit Kuzecioğlu, Derleyen ve notaya alan: Mehmet Özbek, Repertuar Nu: 2545 

[28] Esmerim gözel esmer, Kaynak kişi: Abdulvâhit Kuzecioğlu, Derleyen ve notaya alan: Ali Canlı, Repertuar Nu: 3143 

[29] Bu hal ne haldı, Kaynak kişi: Abdulvâhit Kuzecioğlu, Derleyen ve notaya alan: Nidâ Tüfekçi, Repertuar Nu: 1355

[30] Kalk gideğın şıh bağına gazele, Kaynak kişi: Abdulvâhit Kuzecioğlu, Derleyen ve notaya alan: Mehmet Özbek, Repertuar Nu: 1927

Yazar
Mehmet GÜNEŞ

Bu websitesinde farkı kaynaklardan derlenen içerikler yayınlanmakta olup tüm hakları sahiplerinindir. Sitedeki içerikler atıf gösterilerek kaynak olarak kullanlabilir. Yazıların yasal sorumluluğu yazara aittir. Tüm Hakları Saklıdır. Kırmızlar® 2010 - 2024

medyagen