Akasya Çiçeği İhsan Tarakçı’nın İlk Romanı…

Kitabı bitirip önümdeki sehpanın üzerine korken bir taraftan da gözyaşlarımı siliyordum…

Eşim sordu “Nasıl, beğendin mi?”, “Çok…” dedim.. “Beklentimin çok üzerinde” diye ilave ederken, kendi kendime düşünüyordum; “Bir mühendis ayrıca felsefe tahsil ederse, üstüne üstlük Tanrı vergisi bir yazım yeteneği varsa ortaya çok güzel bir roman çıkmasından daha doğal ne olabilir”… Gerçekten felsefe ile roman arasında ilginç bir ilişki var. Büyük romancılar arasında çok sayıda felsefe eğitimi alan olması da bu ilişkinin göstergesi: Voltaire, Albert Camus, Nikos Kazancakis, Jean-Paul Sartre, Jostein Gaarder, Safiye Erol, Bilge Karasu, Sadri Ertem, İhsan Oktay Anar… Ayrıca pek çok ünlü romancı da felsefe eğitimi almamalarına rağmen felsefe üzerine kafa yormuşlardır. Mesela Kafka, Tolstoy, Dostoyevski, Milan Kundera… Bizden de; Peyami Safa, Ahmet Hamdi Tanpınar, Yusuf Atılgan,  Oğuz Atay, Buket Uzuner…

İhsan Tarakçı yaklaşık bir buçuk yıl önce incelemem için kitabının ham halini göndermişti. O haliyle bile güzel bir romandı. Ama aradan geçen bir yılı aşkın sürede kitabı kuyumcu özeniyle öyle bir işlemiş ki, Bülent Ersoy’un dilimize kazandırdığı (!) deyimle “fevkaladenin fevkinde” bir eser çıkmış ortaya… Kitabı okurken “Akasya Çiçeği ismi nereden geliyor?” diye sordum kendi kendime… İsmin neden Akasya Çiçeği olduğu son satırlara kadar ustalıkla gizlenmiş… Nedenini kitabı bitirirken anlıyorsunuz…

Akasya Çiçeği bir kent romanı… Elazığ’ı o kadar güzel anlatmış ki benim gibi Elazığ’ı tanıyanların kitabı okurken kendilerini oradaymış hissedeceklerine, Elazığ’ı bilmeyenlerin ise Elazığ’ı Elazığlıları tanımak isteğine kapılacaklarına inanıyorum… Romanda biyografik ve otobiyografik unsurlar dikkat çekiyor. Elazığlıların tanıdığı gerçek kişiler ve çoğu yaşanmış olaylar güzel bir kurgu ile okuyucuya aktarılmış. Akasya Çiçeği’nde ismi geçenlerden Kemal Turan Elazığ’da yayımlanan Turan gazetesinin ve o gazetenin basıldığı matbaanın yetmişli yıllardaki sahibi, Gönül Talu da Elazığlılar tarafından çok sevilen bir Elazığlı… Büyük bir holdingin yöneticisi. Romanın kahramanlarından Cemil Elazığlılar tarafından bilinen, sevilen zaman zaman da kızdırılan akıl yaşı küçük saf, sinirlenmeye hazır bir delikanlı…  Romanın diğer kahramanları da ya gerçek, ya gerçek şahıslardan esinlenerek yaratılmış tipler…  Ben en çok Emin’e takıldım… İhsan Tarakçı’nın babasının ismi Emin’di… Emin Tarakçı Bey Elazığ PTT Bakım Merkezi müdürüydü… Müfettişliğimin ilk yıllarında tanımıştım… Romandaki Emin sanki Emin Tarakçı ile İhsan Tarakçı’nın karışımı… Yaş, kuşak ve çevresiyle Emin Tarakçı’ya, felsefeye duyduğu ilgi ve felsefe bilgisi açısından İhsan Tarakçı’ya benziyor… Yanılıyor muyum bilmem…

Akasya Çiçeği bir dönem romanı… 1970’li yılların Türkiye’si çok güzel aktarılmış. Açık hava sinemaları, çocukların sokakta oynadığı oyunlar; âşık, tıp… , komşuyu kardeş, sırdaş, dost bilen komşuluk ilişkileri, şimdilerde Anadolu kentlerinde kalmayan meyhaneler, kadın gezmeleri, il il dolaşan sirkler, cambazlar, sihirbazlar, dükkânlarının önünde tavla oynayan esnaflar, tüm güzelliği ile sımsıcak mahalleler, Kıbrıs harekâtı, evimizi dünyaya bağlayan radyolar ve radyoların yıldızı Sanat Güneşi Zeki Müren insanı alıyor yetmişli yıllara götürüyor… Bu yaklaşım da romanı bir kent romanı olmaktan çıkarıp tüm ülkenin geçmişini kucaklayan hepimizin anılarına dokunan bir dönem romanına dönüştürüyor…

Bazı romanlarda ağırlık diyaloglarda ve olay anlatımlarındadır. Bazılarında felsefi, ideolojik, edebi tartışmalar ve iç sıkıntılarının aktarımı. Bazılarında da tasvirler, tanımlamalar…  Akasya Çiçeği’nde hepsi bir dengede götürülmüş. Böylece ilk üç beş sayfayı okuduktan sonra elinizden bırakmadan okuyacağınız saran, sarmalayan bir roman çıkmış ortaya…

Diyaloglar akıcı. Gereksiz konuşmalar yok. Yer yer yerel deyişlerden ve deyimlerden yararlanması okuyucunun ilgisinin sürekliliğini sağlıyor… Diyaloglarda argoya başvurmaktan da kaçınmamış. Argo da hayatın bir gerçeği değil mi? Argo Cemil’e de yakışmış. Argo kelimeler kullanmayan Cemil de Cemil olmaz ki…

İhsan Tarakçı’nın felsefeci yönü romana yansımış. Turan matbaasındaki sohbetlerde Aristo’dan Hegel’e, Eflatun’dan Marx’a pek çok filozofun görüşlerine değerlendirmelerine yer veriliyor. Tabii Dede Korkut, Yunus ve Mevlana da ihmal edilmiyor.  Ama bu yapılırken roman bir felsefe kitabına veya didaktik bir metne dönüştürülmüyor… Aralara serpiştirilen felsefi tartışmaları okurken “amma da uzatmış” demek aklınızın ucundan geçmiyor.  Değerlendirmeler tadında, kıvamında ve yerinde… Romanın akıcılığına zerre halel getirilmiyor…

Tasvirler, tanımlamamalar ve değerlendirmeler yapılırken Türkçe’nin tüm imkânlarından sonuna kadar yararlanılmış. Birkaç alıntı aktarırsam ne demek istediğim daha iyi anlaşılacaktır;

“Gökyüzünün dağları okşadığı yerdeydi delişmen duygularla kavruk fısıltılar… Kollar sarılırken birbirine, tenlerde kor gibi arzular tutuşuyordu dağ bahçesinde…”

“Yıldız yağmurları, yaz geceleri kışkırttığı âşıkların saçlarından taranırdı. Bahar yağmurlarının ardına gizlense de bulutların dağınık çizgilerinden yakalanırdı sevdalar.”

“Koza böcekleri gibi kendime oyacağım mezarın içinde yeniden doğmak istiyorum.”

Hele yalnızlıkla ilgili değerlendirmelerde bulunulduğu iki sayfa ile dağ evinin manzarasının tasvir edildiği başka iki sayfa var ki, beni benden aldı. Kitap bittikten sonra o sayfaları iki kez daha okudum.

Romanın ana temalarından birisi Sünni bir ailenin kızı Handan’ın Alevi genci Hikmet arasındaki aşk ve bu çerçevede gelişen olaylar. Türkiye’nin en büyük baş belalarından olan bu mezhep ayırımcılığı romanda çok güzel kucaklayıcı ve eleştirel bir bakış açısıyla işlenmiş…

İhsan Tarakçı romanında insan sevgisi, Elazığ sevgisi ve doğa sevgisini ilmik ilmik işlediği gibi hayvanseverliğini de konuşturmuş. O yavru ayıyı, İbo’yu anlattığı satırlarda hayvan sevgisinin doruklarına çıkarıyor okuyucuyu…

Eğer kitap okumayı seviyorsanız Akasya Çiçeği’ni mutlaka okuyun… Memnun kalacak ve istikbal vadeden bir romancıyla tanışacaksınız…

Umarım İhsan Tarakçı ikinci romanını yazmaya hemen başlar da “İstikbal vadeden romancı” yargımda beni mahcup etmez…

Fazlı KÖKSAL

Yazar
Fazlı KÖKSAL

Bu websitesinde farkı kaynaklardan derlenen içerikler yayınlanmakta olup tüm hakları sahiplerinindir. Sitedeki içerikler atıf gösterilerek kaynak olarak kullanlabilir. Yazıların yasal sorumluluğu yazara aittir. Tüm Hakları Saklıdır. Kırmızlar® 2010 - 2024

medyagen