Ahmet Tevfik OZAN

 

Dr. Ahmet Tevik Ozan

Elazığ

Şairimiz Harput’ta dünyaya geldi. İlk, orta ve lise öğrenimi’ni Elazığ’da yaptıktan sonra; 1971 yılında Hacettepe Üniversitesi’ne girdi. Bir süre okulundan uzak kalan Ahmet Tevfik Ozan, öğrenimini Erzurum ve Kayseri’de tamamlayarak 1986 yılında tıp doktoru oldu. Zorunlu hizmetini, 19861989 yılları arasında Balıkesir’de yaptı. Kayseri’de de bir müddet çalıştıktan sonra, memleketi Elazığ’a döndü. Halen Fırat Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde öğretim üyesi olarak görev yapmaktadır. Türkiye genelinde, sosyal ve kültürel hizmet yapan birçok vakıf ve dernekte aktif görevlerde bulundu. Şair Ahmet Tevfik Ozan’ın şehircilik ve kentleşme üzerine bilimsel çalışmaları da bulunmaktadır.

 

ŞİİRLERİNDEN ÖRNEKLER

YAPAMADIĞIM

Uzak dağlarını anlatacaktım, memleketimin
Saçlarını Fırat’ ta yıkayacaktım!
 İri, siyah gözlerine saatlerce
Sarhoş gibi bakacaktım…
Sen istemedin!…

Sarhoş gibiysem masalarda, yapayalnız
Ve kör gibiysem geceleri…
Senden yana bakamıyorsam!
Dudağından bir alev düşmüştür, gözlerime
Sen, bilemedin!…

Dünyam nelerle değişti, anlatamam
Neler duman duman savrulup gitti!
Ve adına yazdığım şiirleri
Rüzgarlar ağaçlara dinletti…
Sen dinlemedin!…

BİR AVUÇ HÜZÜN

Ömrüm bir muammayı çözmeden mi geçecek?
Ben sana çok yakınım
Sen benden çok uzaksın!…
Giderken herşeyimi bir bohça gibi götür;
Yalnız, uykularımın çalınmışları kalsın!…

Ne kapılar kapanacak ardından
Ne kimse ayaklarına kapanacak!
Bir güvercin gibi sessiz ve güzel
Kaçacaksın!…

Yıllar yağmurlar gibi yağacak saçlarına
Birgün beni anacaksın!
Dudak bükmek, gülmek gelecek içinden ama
Ağlayacaksın!…

GECEYLE GELEN

Karanlık, yatağımda bir beyaz çiçek gibi
Uzandı, uzanacak gönlümün baharına
Ki karanlık bir yeşil elbiseye bürünmüş
Atıldı, atılacak güneşin kucağına..

İnler gibi derinden, perdeler parça parça
Bir kartal pençesinde karanlık ağarmakta
Sular durgun ve sessiz.. Ağaçlarda hiç ses yok
Dudağım üç hecenin hasretiyle yanmakta…

Çamlar ruhumda diken… çamlar kulağımda ses
Erimek istiyorum ağzında nefes nefes
Ey taşları eriten cehennemler rüzgarı
N’olursun benim için birazda Güney’den es!

Yalnızlık, aşk sıçrattı kardan ak ellerime
Ben artık karanlıktan aşk bekleyen seyyahım
Yolları tesbih gibi gönlüme düğümledim
Ve her yolun başına bir yeşil peri saldım…

Varsın yollar uzasın, üstüste düğümlensin
Varsın hasret ağacı, günbegün yeşillensin
Kalbim o uzun yolun bittiği yer değil mi
Varsın o yeşil peri, pınarlarda dinlensin!…

BİR GÜN

Birgün toprağa yeşil yağmurlar yağacak göklerden
Ve ardından güneşin gözyaşları akacak göklerden..
Eller bir cehennemin sıcağıyla kavrulacak
Günahlar yağmurlar gibi savrulacak göklerden!..

DELİ DOLU

Ocak yaksam; dumanında tütersin
Dar günümde gözlerimde bitersin
Bir sen, sevda mısın canan mısın ne?
Bir sen, öldürmeye beni yetersin!..

YAPAMADIĞIM

Adına kitaplar yazmalıydım sayfalar dolusu
Saçlarını okşamalıydım, hiçbir şey düşünmeden
Akşamlar başlamadan bitmeliydi gönlümde
Ve sevincim taşmalıydı gündüzlerden, gecelerden..

YALAN ANLATTIĞIM HİKAYE YALAN…

Anladım, sevdiğim gözlerin değil
Yalan anlattığım bunca hikaye…
Ne sesin, ne elin, ne dudakların
Hepsi, hepsi duvar; bir başka şeye…

Gizli hasretliğim, onlarda şimdi
Saadet denizi onlarmış gibi…
Değil ruh çiçeğim, değil sevgilim
Hepsi yalan gibi birden eskidi!…

Bir ölsen diyorum, şimdi ansızın
Ellerin çok durmaz avuçlarımda.
Gözlerin kapanır, ışığı söner
Dudağım can bulmaz, dudaklarında!…

‘‘Yanında kalmak mı?’’ bu ne kelime?…
Ölümün taş duvar soğukluğunda!…
Demek ki, değilmiş güzelliğinin
Kaynağı gözlerin, kor dudakların!…

Aksine ölümün soğukluğunda
Kalbine bir hançer, aşıklarının!…
Ey her zamanımın çiçeği, güzel!
Sevdiğim, sevdiğim hiç sen değilsin!…

Belki yücelerden bir esrarlı bir el
Sevdiğim, sevdiğim hiç sen değilsin!…
Ve artık gönlümüz, bir çiçek gibi
Bir ışık, bir güneş, bir nur aşkıyla
Topraktan, topraktan yana eğilsin!…

BİR KİLİM YAYDIM

Sevincim, gönlümden önce büyüyor
Nere baksam, nere gitsem; aynı göz!
Herşey beni bende iyi biliyor
Her dumanın yüreğinde aynı köz!..                                                                                                                                    

Bir kilim yaydım ki; yeşilden yeşil!
Her ezan, her seher inci yağdırır!
Her secde anında gönül rüzgarı
Yalnız gecelere yıldız kaldırır!..

YARABBİ, VERDİĞİN NİMETE ŞÜKÜR

İftar sofrasının bereketine!..
Seçtim duaların en güzelini
Türk’ün zincirlenmiş memleketine!…
Rahmetin bir deniz, damla şükrümüz.

Söylenmeden dilde kaldı türkümüz!..
Kayık yaptık, kubbelerden ne çıkar:
Karşı sahillerde kaldı Ülkümüz!…

Kabzalar Yavuz’un teriyle ıslak
Çiçekler nallarla boğuşmaktadır!
Ve hasret gecenin bir köşesinden
Sabahın bağrına uçuşmaktadır!…

Sevincim, gönlümden önce büyüyor
Nere baksam, nere gitsem; aynı göz!
Her şey beni bende iyi biliyor
Her dumanın yüreğinde aynı köz!..

HÜZÜN ve ÜMİT

İnsem gök kubbeden; hançer hançer yer..
Çıksam gök kubbeye; kanlı bulutlar!
Bir el hançerlemiş garip dünyamı
Sevincimi çalmış gaddar haydutlar!…

Elim hangi kapıya uzansa kor oluyor!
İliklerim yanıyor, beynimde kaynıyor kan!
Her anıma bir şeytan, bir günah yar oluyor
Böyleyken her anıma, semadan yağıyor can!

‘‘Hayal etmek bile seni, gönlüme çok geliyor!
Saçlarına dokunmak, bilirim: Öldürecek!
Bu yürek her dakika; zavallı, her dakika
Anar, durur ya seni; ölümü ne bilecek!…

İnsem gök kubbeden; hançer hançer yer
Çıksam gök kubbeye; kanlı bulutlar!
Bir el hançerlemiş garip dünyamı
Sevincimi çalmış gaddar haydutlar!…

GÖKLERİN BİTTİĞİ YERDEN

Karanlıktan ip eğerdim, dokudum
Bayrak yaptım, yosun tuttu ellerim.
Seherleri kubbe kubbe okudum
Gün çağırdım, kor eritti dillerim.

Kan damladı soframdaki tuzuma
Eller, ekmekleri bölüşemedi
Gözyaşım, üç öğün soframda katık
Bahtım, sevinçlerle kesişemedi

Göklerin bittiği yerden bir kapı!
Bir kapı zamanın donduğu yerden…
Bir buzdan sancağın Zafer Günü’nde
Güneşin bağrına koştuğu yerden!

Işıktan şarkılar, yeşilden rüya
Zamanı, sahraya kanayan yara
Sancakları rüzgârlarla yıkayan
Sevinçten, neş’eden, hazdan bir dünya!

Elmas çekmecede bir kanlı yürek
Damla damla gökkuşağı kanıyor.
Mermer şarkıların düğün gününde
Tuğlar, yıldızlara nisbet yanıyor!

Yanıyor, korların donduğu mevsim
Nur damlıyor kılıçların ucundan!
Kanat takmış kışlalara, Ezanlar
Rüzgar bekler olmuş, Zafer Burcu’ndan!…

 
DİLEK

Şu serin masada oturacaktık
Başını hafifçe yana eğecektin
Mavi gözlerinde ışıl ışıl bir tebessüm
Saçlarını, gözlerine dökecektin….

Büyük yapraklı ağaçlar
Beyaz eteğini kıskanacaktı
Uysal ellerinde saatlerce
Tarancı’ nın güneşi olacaktı…

Bir ağaç hatırlattı dileğimi
Allah yapraklardan razı olsun
Olmayacak duaya amin demeyi
Kolay mı sanıyorsun?…

 
BİR GECİKMİŞ BAHAR

Duydum çiçeklerde bir ince sızı
Yapraklar yeşilden sarıya dönmüş!
Andım hayal meyal o vefasızı
Tel tel saçlarına bir ömür gömmüş!..

Koştum çeşme çeşme, pınar pınar sen
Hep benden çok önce geçip gitmişsin
Boş hanlara çıkar olmuş yollarım,
Hanları sen yudum yudum içmişsin!..

Bu sırlar ölüme kalmış
Yağmur yağmur çözülecek
Bir bulut dolanır durur,
Ölüm ha geldi, gelecek!…

GÜNLER GEÇİYOR

Çocukken göklere savurduğum ok
Dün düştü, göğsüme saplandı benim…
Kanım damlamamış gün yok, gece yok
Gölgesinden ağır gelmez, bedenim!…

Dostlar, kışta unutulmuş bir çiçek
Selamı, sabahı, renkleri donmuş…
Bir gelmez baharı kim getirecek
Dallara, şen şakrak serçeler konmuş…

Diyorum, çektiğim kendi gönlümden
Aynalara koştum hep, güneşleri bırakıp!…
Aksi, güneşlerin; bilmez halimden;
Bahşetmez nurunu, ardına takıp…

Gelsin artık, semaların kartalı
Pençesinde, çelikleri eriten
Yemyeşil, nur saçan bir tuba dalı…
Sulardan alevler yükseliyorken…

Çocukken göklere savurduğum ok
Dün düştü, ğöğsüme saplandı benim…
Kanım damlamamış gün yok, gece yok
Gölgesinden ağır gelmez, bedenim!…

Yazar
Kırmızılar

Bu websitesinde farkı kaynaklardan derlenen içerikler yayınlanmakta olup tüm hakları sahiplerinindir. Sitedeki içerikler atıf gösterilerek kaynak olarak kullanlabilir. Yazıların yasal sorumluluğu yazara aittir. Tüm Hakları Saklıdır. Kırmızlar® 2010 - 2024

medyagen