Yolda Yürürken Sizin de Üstünüze Yürüyorlar mı?

Kısacası, yolda yürürken insanlar üzerinize üzerinize yürüyorsa bir nedeni var. Artık birlikte yaşama güdüsünü kaybettik, toplum olma, beraber uyum içinde hareket etme düşüncesini kaybettik. Başkalarının ne yaptığını umursamıyoruz, görmüyoruz, fark etmiyoruz; başkalarını da gözeterek toplumun ortak çıkarlarına hizmet eden kararlar almıyoruz. Sadece kendi çıkarlarımıza hizmet eden kararlar alıyoruz. Trafikte de bu böyle, yürüdüğümüz yolda da, okulda da, hastanede de. Çevremizdekileri, karşımızdakini düşünmüyoruz. Varsa yoksa bir varız.

*****

 

tugba acer demir

 

Dr. Tuğba Acer DEMİR[i]

Benim çok dikkatimi çekiyor; karşınızdan gelen yaya genelde doğrudan üzerinize yürüyor. Çekilmezseniz çarpacak. Başka arkadaşlarımın da dikkatini çekmiş, yani sadece ben değilim. Siz fark ettiniz mi? Sizce neden?

Bence beni görmediklerinden. Hayır, görünmez değilim, hayır bu bir hayal-kurgu veya bilim-kurgu yazısı değil. Bu sosyolojik bir tespit: Artık kimse kimseyi görmüyor, fark etmiyor, algılamıyor. Çünkü artık bir toplum değil, birer bireyiz.

Beraber yaşama güdüsünü kaybettik. Toplum olarak, beraber yaşayabilmek için çevremizdekiler ile uyum içinde olmamız gerekir. Bu uyumu sağlayabilmek için de çevremizdekilerin yaptıklarını fark ediyor olmamız gerekir. Yolda yürürken, kapıdan girerken, sıra beklerken, araba kullanırken, evimizde yaşarken…  Ama artık değil. Özellikle yeni kuşak o kadar ben merkezli ki sizi yok sayıyor, görmüyor, fark etmiyor. Gerçekten de zihninde sizi yok sayıyor. O yüzden üzerinize yürüyor, o yüzden kapının önünde dikilip girişi kapatarak birileri ile konuşuyor, o yüzden sinyal vermeden şerit değiştiriyor. Artık insanlar çevrelerindeki insanların farkında olmuyorlar, onları düşünmüyorlar.

Trafikte yol onların, soldan gelen hızlı araba yol vermezsen durmaya yeltenmiyor bile; yol onun hakkı. Şerit değiştirirken sinyal vermeye ne gerek var ki? Makas atarak giderken birine çarpma riskinden kime ne ki? Yakın takip mesafesinde öndekine çarpsa ne olur ki? Sinyal veren arabaya yol vermezse vermez, niye versin ki; yol onun. Kırmızı ışıkta durmak zaten saçma; yol boşken neden geçmesin ki? Ters yola girmek istedi, kendinde buna hak gördü, ne olmuş yani? Trafik kuralları niye var ki zaten? Diğerlerini düşünmeyen zihin yapısı ile benmerkezcilik kol kola girince insanlar kendilerine her şeyi hak görüyorlar. Çevrelerindeki insanları umursamadan, görmeden, algılamadan kendilerine hak gördüklerini yaşamak istiyorlar. Kurallar, beraber uyum içinde yaşamanın gerekleri, onlar için gereksiz oluyor. Çünkü onlar toplum değil, bireyler; başkalarından onlara ne ki? Birey olarak her şeye hakları var, hatta kuralları çiğnemek pahasına istediklerini, kendilerine hak gördüklerini yapmakta çekinmiyorlar. Toplum yok, birlikte yaşamak yok, başkalarını düşünmek yok, başka insanlara ve düzene saygı yok. 

Oysa birlikte yaşamak, kendi hareketlerine yol verirken çevrendeki insanları da düşünmeyi gerektiriyor. Yürüyen, geçen, konuşan, araba kullanan veya evinde oturan başkalarını, onların haklarını ve düşüncelerini önemsemeyi ve onlar açısından da bakabilmeyi gerektiriyor. Örneğin bir kavşakta trafik tıkalı ise genelde nedeni kapalı trafiğe rağmen ileri çıkarak yan yolun geçişini, kavşağı kapatan sürücüdür. Zaten önün tıkalı, ilerleme, biraz bekle ki yan yoldakilere yeşil yanınca rahat geçsinler. Yok öyle bir düşünce. Çünkü birlikte yaşamanın en önemli kuralı, toplumun iyiliğini düşünmek, birlikte hareket etmeyi düzenlemek yok; başkalarının hareketlerini ön görme, onların haklarına saygı yok. Bunun tabii sonucu tıkalı bir trafik oluyor. Kazanan kimse yok aslında ama bireysel olarak bir araba öne geçmenin tatminini yaşıyor. Başkalarını düşünmediğimiz sürece toplumsal her konu böyle tıkanıyor. Toplum olarak ilerleyemiyoruz, mutsuz oluyoruz.

Kısacası, yolda yürürken insanlar üzerinize üzerinize yürüyorsa bir nedeni var. Artık birlikte yaşama güdüsünü kaybettik, toplum olma, beraber uyum içinde hareket etme düşüncesini kaybettik. Başkalarının ne yaptığını umursamıyoruz, görmüyoruz, fark etmiyoruz; başkalarını da gözeterek toplumun ortak çıkarlarına hizmet eden kararlar almıyoruz. Sadece kendi çıkarlarımıza hizmet eden kararlar alıyoruz. Trafikte de bu böyle, yürüdüğümüz yolda da, okulda da, hastanede de. Çevremizdekileri, karşımızdakini düşünmüyoruz. Varsa yoksa bir varız.

Bunu oluşturan nedenler neler? Birincisi aile eğitimi. Gençlerde daha belirgin bu durum çünkü çoğu öyle yetiştiler. Her biri ailelerinin prens ya da prensesi; bütün dünyanın çevresinde döndüğü yavrucukları. Onlar ne dedilerse yapıldı, ne istedilerse alındı, alınmazsa vicdan azabı çekildi. Bu durumda her şeyi kendilerine hak gördüler: yürüdüğümüz yol onların, paramız onların, hatta kariyer onların hakkı. Hem de doğuştan. “Ne olacaksın yavrum?” sorusunun cevabı “CEO” (Şirket yöneticisi) oluyor. Peki ya çalışma, emek harcama, eğitim-öğrenim, tecrübe, işine hakim olacak bilgi düzeyi… Ailelerine göre onlar her şeyin en iyisine layıktır. Bu düşünce içlerine işlemiş, her şeyin en iyisini almak, en iyisine sahip olmayı kendilerine hak görüyorlar. Olamazsa üzülüyorlar. Azı ile yetinmek yok, ayağını yorganına göre uzatmak yok, kazandığı kadar harcamak yok. Sonra hayat onlara normal davrandığında, iyi bir iş için emek harcamaları istendiğinde, en iyisini almaya paraları yetmediğinde, istedikleri kişiyi elde edemediklerinde bunalıma giriyorlar. Paraları yetmediğinde borçlanmaktan çekinmiyorlar. Çünkü o onların hakkı. Borcun yükümlülükleri umurlarında bile değil.

İkincisi basın-yayında oluşturulan algı, topluma örnek gösterilen karakter ve kişiler. Televizyona bakın, dizilere, yapılan programlara, öne çıkartılan insanlara… Gözünü seveyim eski Yeşilçam filmlerinin: Bütün karakterlerin öne çıkan özellikleri iyilikleri idi. Fakir dostu, zayıfı koruyan, yoksula yardım eden, çalışkan, fedakâr, dost canlısı, sevgi ile gülümseyen başrol karakterleri vardı. Şimdi ise fettan, bakımlı, alımlı, hırslı, paralı, kendi çıkarı için her şeyi yapan, yalnız karakterler var. Eskiden iç güzelliği değerli iken şimdi bırakın dış güzelliği, onun üzerindeki kılıf değerli; kıyafetleri, takıları, saçı, makyajı öne çıkıyor. Ve topluma yanlış örnek oluyor. Topluma ideal insanı sunarken kaprisli, dış güzelliğe önem veren, şımarık kişiler öne çıkartılıyor. Nerede düşünen, okuyan, çalışan, yardım eden, insan seven insanlar? Televizyonda görebiliyor musunuz? Bu yeni bencil karakterler topluma ve gençlere kötü örnek oluyorlar; onları izleyenlerin hedefi de kaprisli, şımarık, hırslı ve kısa yoldan zengin olmak oluyor. Bencil olmak kafamıza sokuluyor ve bizde bencil oluyoruz.

Peki, ne yapalım? Öncelikle bu gerçeklerin farkında olalım. Bir hastanın iyileşmesinin ilk basamağı hastalığının farkında olmasıdır, yoksa tedavi aramaz, önerilse bile ret eder. Sonra eğitimin düzeltilmesi ve basın-yayının kendini toparlaması gelir. Bu önerilerden başka bir yazıda daha etraflıca bahsedeceğim. Şimdilik, farkında olalım yeter.

—————————

Kaynak:

http://ankarahavadis.net/gorus/yolda-yururken-sizin-de-ustunuze-yuruyorlar-mi

[i] Başkent Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Cerrahisi Ana Bilim Dalı

Yazar
Kırmızılar

Bu websitesinde farkı kaynaklardan derlenen içerikler yayınlanmakta olup tüm hakları sahiplerinindir. Sitedeki içerikler atıf gösterilerek kaynak olarak kullanlabilir. Yazıların yasal sorumluluğu yazara aittir. Tüm Hakları Saklıdır. Kırmızlar® 2010 - 2024

medyagen