Hocam Ali Fuat Başgil

Muhafazakârlar Başgil’i daha ziyade onu “Din ve Laiklik”  kitabı üzerinden tanıdılar. İlk baskısı 1954’te yapılan bu kitapta Kemalizmin otoriter radikal laiklik anlayışına yönelttiği eleştiriler Türkiye’de demokrasi düşüncesinin gelişmesinde son derece önemlidir. Kitap, din ve vicdan hürriyetini savunduğu gibi dinin saygın bir değer olarak görülmesini ama devlete karışmamasını savunur. 

*****

Taha AKYOL 

 

Merhum Ali Fuat Başgil elli iki yıl önce, 17 Nisan 1967 gününde vefat etmişti. İstanbul Hukuk Fakültesi’nde öğrenciydim. Başgil bütün Türkiye’de milliyetçi-muhafazakar camianın en saygın isimlerinden biri, biz genç hukukçuların da idolüydü.  

Tabii hemen Kadıköy Osmanağa Camii’ndeki cenaze namazına koşmuş, tabutunu omuzlarımız üzerinde tekbirler getirerek ve gözyaşlarımızla taşımıştık. . 

Ben İstanbul Hukuk Fakültesi’ne başladığımda Ali Fuat Hoca çoktan emekliye ayılmıştı, onun fiilen öğrencisi olamadım. Ama idolüm olduğu için, onun “Esas Teşkilat Hukuku”1 adlı kitabını ve sonraki bütün kitaplarını sınava hazırlanan öğrencisi gibi okudum. 

Başgil hukuk ve demokrasi konularında hala benim hocamdır. 

Milliyetçi Muhafazakâr Başgil 

Muhafazakârlar Başgil’i daha ziyade onu “Din ve Laiklik”2  kitabı üzerinden tanıdılar. İlk baskısı 1954’te yapılan bu kitapta Kemalizmin otoriter radikal laiklik anlayışına yönelttiği eleştiriler Türkiye’de demokrasi düşüncesinin gelişmesinde son derece önemlidir. Kitap, din ve vicdan hürriyetini savunduğu gibi dinin saygın bir değer olarak görülmesini ama devlete karışmamasını savunur. 

 

Ali Fuat Basgil3

 

Milliyetçiler Başgil’e büyük saygı göstermekle beraber bir Erol Güngör’ü okudukları kadar okumadılar. 

Öbür ‘mahalle’ ise Başgil’e negatif baktı. Hatta Metin Toker Başgil’in öldüğü yıl yayınlanan kitabında, “İstanbul Üniversitesi  bir Ali Fuat Başgil’i bünyesinden söküp atamamıştı” diye yazabilmiş, üniversitede kıyım yapılmasını ilericilik adına savunabilmişti.3 

Bu tablo aslında siyasi kültürümüzde hukukun pek de önemsenmediğinin resmidir. 

Neticede, Ali Fuat Başgil’in hukuk, kuvvetler ayrılığı, fikir ve ifade hürriyeti, çifte meclis, anayasa mahkemesi ve Demokrat Parti iktidarının hataları gibi konulardaki görüşleri yaygın olarak bilinmeden kitap ve gazete sayfalarında kaldı. 

Hürriyetçi demokrat Başgil 

Başgil, 27 Mayıs’ın ‘devrimci’ fırtınalar estirdiği bir dönemde kendisini “ben milliyetçi, maneviyatçı, hürriyetçi, terakkici muhafazakarım”4 diyerek tanımladı. 

Hürriyetçi Başgil, daima otoriter akımlara karşı oldu. Fransız İhtilali’nden gelen ‘Milli irade’ kavramının otoriter bir nitelik taşıyabileceğine ilk dikkat çeken hukukçulardan biridir. 1949’da şöyle yazıyordu: 

Demokrasilerin tehlikesi buradadır; yani iktidar ve salahiyetin ekseriyet (çoğunluk) adı taşıyan ve masallardaki bin bir başlı devleri andıran taçsız bir hükümdarın elinde toparlanmasıdır.  

…… 

Bu hal yalnız mutlakıyetlere ve totaliter diktatörlüklere mahsustur zannetmeyelim. Rakipsiz bir kuvvet merkezi haline gelince demokrasilerdeki ekseriyet de böyle bir gidiş alabilir. Temsil ettiğine inandığı milli iradenin kudsiyetine dayanarak en zalim diktatörlere bile rahmet okutacak şekilde hareket edebilir. Bir hükümdar veya diktatörden gelen istibdat ile, demokratik de olsa, bir ekseriyetten gelen istibdat arasında ise asla bir mahiyet farkı yoktur… 5 

Prof. Başgil, hak ve hürriyetlerimizin devlet tarafından lütfedilmediğini, insan olarak bunlara sahip olduğumuzu, devletin görevinin de hak ve hürriyetleri korumak olduğunu belirtir: 

Devlet hakkın yapıcısı ve yaratıcısı değildir, onun bekçisidir. Hak bizatihi insan ferdinin sübjektif varlığında ve insani benliğinde mevcut bir salahiyettir… 6 

Başgil’e göre hak ve hürriyetler bahsinde tek sorun, devlet baskısı değildir, toplumun tavrı da ağır bir sorun haline gelebilir. Başgil’in Türk toplumuna eleştirileri de vardır. “Halkın sesi, Hakkın sesi” vecizesini eleştirir. Başgil’e göre Türk toplumu mutaassıp ve hoşgörüsüzdür, “hürriyet terbiyesi“ eksiktir. Muasır medeniyete ulaşabilmek için zorunlu olan “tenkit ruhu” zayıftır…  

Burada merhum Hocam Ali Fuat Başgil’in şu ıstıraplı cümlesini nakletmekle yetiniyorum:  

“Fikirlerden korkmayınız. Emin olun ki yeryüzünde zararlı tek fikir tenkit (eleştiri) süzgecinden geçmeyendir.”7 

Demokrat Parti ve Başgil 

Başgil Hoca kuvvetler birliğinin istibdat, “kuvvetler ayrılığına dayanan muvazene” (denge) sisteminin ise demokrasi getireceği şeklindeki temel düşüncesini Demokrat Pati döneminde de devam ettirdi, hatta daha da geliştirdi. 1956 yılında verdiği üniversite konferansında, o zaman bulunmayan anayasa mahkemesini ve çifte meclis usulünü savunarak şöyle konuşmuştu: 

Tarih ve mukayeseli hukuk gösteriyor ki,  tahakküm ve esaret rejimi daima iktidar ve salahiyetin mahdut bir kaç elde veya bir başta toplanmasından doğmuştur… Demokrasilerdeki çoğunluk da rakipsiz ve kontrolsüz bir kuvvet merkezi haline gelince aynı neticeyi verebilir, yani o da tahakküm yoluna sapabilir… Çoğunluk tatbik ettiği tahakkümü meşrulaştırmak için, milli iradeye dayandığını, binaenaleyh zulmünde haklı olduğuna inanır…8  

27 Mayıs darbesinden önce yayınlanan Esas Teşkilat Hukuku adlı ders kitabında, Rousseau’nun kuvvetler birliğine dayalı milli irade (genel irade) kavramını eleştirdi, Locke ve Montesquieu’nün kuvvetler ayrığı fikirlerini savundu: 

İstibdat yani hak ve hürriyet düşmanlığı  yalnız kraldan, diktatörden gelmez, kalabalık bir heyetten, bir meclisten de gelebilir. Hem meclisten gelen istibdat çok kere daha ağır olur… Hususiyle bu kararlar ‘millet adına’ diye ekseriyetle alınacağına göre, ekseriyetin ekalliyeti (azınlığı) tahakküm yoluyla susturması mümkündür. Nitekim tecrübeler gösteriyor ki fiiliyatta susturuyor ve hükümdar yerine bir ekseriyet (çoğunluk) diktatörlüğü kaim oluyor. 9 

Prof. Başgil ders kitabındaki bu satırların devamında Montesquieu’nün bu gerçeği gördüğünü, kuvvetler ayrılığı fikrini geliştirdiği anlatır.  

Millet Partisi ve Başgil 

Merhum Başgil, Millet Partisi’nin ve Milliyetçiler Derneğinin DP iktidarınca kapatılmasını açıkça eleştirdi. Ali Fuat Başgil’in 13 Temmuz 1953 günü basına yaptığı açıklamadaki eleştirileri özetle şöyledir: 

Millet Partisi’nin kapatılmasını, demokrasi yolunda gelişmemiz için müthiş bir darbe telakki ederim…  

Demokrat Parti’den kurulduğu andan itibaren çok şeyler bekledik. Ve Türkiye’de demokrasinin kökleşmesini temine hizmet edecek bir teşkilat telakki ettik… Halbuki Demokrat Parti iktidarı bunun tamamıyla aksini yapmış ve iş başına geldiği günden itibaren 1954 seçimlerinin akıbetini düşünmüş, yani sandalyesine dört elle sarılmıştır. Bunda da memleket ve tarih nazarında müthiş bir hataya düşmüştür. Milliyetçiler Derneği’nden sonra bugün de Millet Partisi hakkında bu iktidarın reva gördüğü antidemokratik muamele ve hareketler, bu hatanın bir devamı ve neticeleridir.  

Muvaffakiyetleri uğrunda çalıştığım, hatta bir çok maddî ve mesleki menfaatlerimi feragatle feda ettiğim Demokrat iktidarın cesaret bulup bunu yapmasından cidden eza duydum.10 

Başgil, 1950’de iktidara gelen Demokrat Partinin, eski Tek Parti tarafından açılmış otoriter yolda yürüdüğünü üzüntüyle belirtir. 11 Muhalefetteyken “demokratik anayasa” sözü veren Demokrat Parti iktidarda bunu unutmuş, 1924 Anayasasının 2. Maddesindeki 6 Ok’u da  aynen devam ettirmiştir. 

Partiler tarihimizde ilk defa 

Millet Partisi kapatıldıktan sonra, Osman Bölükbaşı’nın ricasını üzerine Prof. Başgil, yeni kurulacak Cumhuriyetçi Millet Partisi’nin (CMP) programın yazılmasını kabul etti. Parti kurucularından Enis Akaygen, Ahmet Tahtakılıç ve Fuat Arna İstanbul’da Başgil’in evinde yeni partinin tüzük ve programını birlikte yazdılar. Bütün tarihimizde Meclis’te temsil edilen partiler arasında ilk defa CMP’nin programında kuvvetler ayrılığı, kanunların anayasaya uygunluğunu denetleyecek yargı organı (anayasa mahkemesi), çifte Meclis (senato), hakim teminatı (yargı bağımsızlığı) ilkelerinin güçlendirilmesi bu partinin programında yer aldı. 12 Mimarının Prof. Başgil olduğu açıktır. 

Ali Fuat Başgil Nisan 1956’da Son Posta gazetesinde bir dizi makale yayınladı. Bunlardan “İktidar Karşısında Hak ve Hürriyetlerimiz” başlıklı makalesi şöyle başlıyordu: 

Uzun seneler anayasamız üzerinde düşünen, konuşan ve yazan bir kimse sıfatıyla söylüyorum ki, bu kanun (1924 anayasası) vatandaş hak ve hürriyetleri bakımından teminatsızdır. Anayasanın sisteminde iktidara gelen ekseriyet partisini ihtirası yolunda durduracak bir firen ve bir hukuki müessese mevcut değildir. 

Hak ve hürriyetlerin Batı demokrasilerinde anayasal kurumların teminatında olduğunu anlatan Başgil yazısına şöyle devam ediyordu: 

Bizde ise hak ve hürriyetin ne bir koruyucu an’anesi ve devlet teamülü vardır ne de bir kontrol teşkilatı. Anayasamız sanki vatandaşı unutmuş ve yalnız devleti ihtiyacını göz önünde tutmuştur…13

Başgil, izleyen makalelerinde “bu rejimin demagojiye saplanıp çürümemesini istiyorsak” kuvvetler ayrılığı, hakim teminatı ve denetimi, anayasa mahkemesi kurulması gibi anayasada esaslı değişiklik yapılmasını savunuyordu.14 

Menderes’e tavsiyeleri  

Merhum Ali Fuat Başgil’in 27 Mayıs’ın haksızlıklarına karşı çıktığı bilinmektedir. 27 Mayıs cuntasının ilk icraatından biri Prof. Başgil’i tutuklayıp Balmumcu cezaevine koymasıdır. 

27 Mayıs darbesine giden süreçte en önemli olaylardan biri, iktidarla muhalefet arasındaki sert kutuplaşma tırmanırken Başgil’in DP’ye yumuşama tavsiye etmesidir. Türkiye hızla darbeye sürüklenirken Prof. Başgil’in Reisicumhur Celal Bayar’ı ve Başvekil Adnan Menderes’e gidişatın endişe verici olduğunu anlatarak uyarmış olmasıdır.  

Menderes’in “istişare” ihtiyacı duyması üzerine Ankara’ya gelen Prof. Başgil, Çankaya Köşkünde Celal Bayar, Adnan Menderes, Fatin Rüştü Zorlu ve Atıf Benderlioğlu ile görüştü.  Nümayişçi öğrencilerle onları dağıtsın diye gönderilen subaşların kucaklaşmasının çok önemli bir işaret olduğunu söyledi. Adnan Menderes’e istifa emesini, siyasi tansiyonun düşürülmesini, hatta CHP ile diyalog kurarak hemen bir seçim hükümeti kurulmasını tavsiye etti. Menderes, çözüm olacaksa bunu kabul edeceğini söyledi… Fakat Bayar sertlik yanlısıdır, buna karşı çıktı, uzlaşmanın zaaf olacağı söyleyerek “tenkil, tenkil” (olayları bastırma) politikasında ısrar etti. 

Merhum Menderes maalesef Bayar’ın etkisinden çıkamayacaktı… 

Darbenin en etkili gerekçelerinden biri, DP’nin Meclis’te kurduğu “Tahkikat Komisyonu”ydu. CHP’nin “yıkıcı faaliyetleri”ni araştıracaktı. Bu girişim CHP’nin kapatılması, ana muhalefetin yok edilmesi endişesi doğurduğu gibi anayasa ve meşruiyet tartışmasına da yol açarak darbeye gerekçe hazırlamıştı. 

Prof. Başgil’in Bayar ve Menderes’e söylediklerinin özeti şudur: Tahkikat komisyonu anayasaya göre kurulabilir fakat siyaseten yanlıştır, derhal son verildiğini açıklamalısınız. Bunan yanında, Tahkikat Komisyonu’na sorgu hakimi yetkisi ve yayın yasağı koyma yetkisi verilmiş olması kesinlikle anayasaya aykırıdır.15 

Başgil’in tavsiyeleri DP üzerinde maalesef etkili olmadı… 

Prof. Başgil sempati duyduğu bir iktidara bu uyarıları yapacak kadar objektif ve dürüsttü. Güç karşısında eğilmemekle mükemmel bir ‘hukuk ahlakı’ örneği de vermiş oldu. 

Büyük fikir ve hukuk adamı merhum ve mağfur Ali Fuat Başgil, Karacaahmet mezarlığında, merhum Nurettin Topçu’nun yazdığı şu kitabenin altında yatıyor: 

“Kırk yıl Türk milletine ilim ve irfan aşılayan, ilmi âsârından, şahsı ilminden, kalbi âlemden büyük Anadolu’nun asil evlâdı Ali Fuad Başgil burada Rabbinin eşiğine ulaştı. Ruhu için Fatiha istiyor.” 

Kaynaklar

1- Ali Fuat Başgil, Esas Teşkilat Hukuku, Çeltüt Matbaası, İstanbul 1960. 

2- Ali Fuat Başgil, Din ve Laiklik, 2. Baskı, İstanbul 1961. 

3- Metin Toker, İsmet Paşayla On Yıl, 1960-1961, Akis Yayınları, Ankara 1967, s. 143 

4- Ali Fuat Başgil, İlmin Işığında Günün Meseleleri, Yağmur Yayınevi, İstanbul 1960. (22 Ağustos 1960 günlü Yeni Sabah’tan.) 

5- Ali Fuat Başgil, Demokrasi Yolunda, Yağmur Yayınları, İstanbul 1961, s. 121-122. (Hür Fikirler Mecmuası, Ocak 1949’dan) 

6- Ali Fuat Başgil, “Devlet Nizamı ve Hukuk”, İ.Ü. Hukuk Fakültesi Mecmuası, 1954, cilt 19, sayı 3-4, s. 581. 

7- Başgil, İlmin Işığında, s. 178. 

8- Başgil, İlmin Işığında, s. 84-58, 

9- Başgil, Esas Teşkilat Hukuku, s. 282. 

10- Deniz Bölükbaşı, Türk Siyasetinde Anadolu Fırtınası Osman Bölükbaşı, Doğan Kitap, İstanbul 2005, s. 172-173. 

11- Ali Fuat Başgil, Yakın Maziden Hatıra Kırıntıları, Yağmur Yayınları, İstanbul 2017, s. 31. 

12- Ali Fuat Başgil, Yakın Maziden, s. 140. 

13- Son Posta, 22 Nisan 1956. 

14- Bkz. Son Posta, 23-27 Nisan 1956. 

15- Ali Fuat Başgil, 27 Mayıs İhtilali ve Sebepleri, Yağmur Yayınevi, İstanbul 1964. 

Yazar
Kırmızılar

Bu websitesinde farkı kaynaklardan derlenen içerikler yayınlanmakta olup tüm hakları sahiplerinindir. Sitedeki içerikler atıf gösterilerek kaynak olarak kullanlabilir. Yazıların yasal sorumluluğu yazara aittir. Tüm Hakları Saklıdır. Kırmızlar® 2010 - 2024

medyagen