Bana Yapamayacağımı Söyleyin Lütfen!

Bilimsel AR-GE çalışmalarının bir stratejik plan halinde uzun dönemli olarak ortaya konulması gerekiyor. Benzer yol haritasını kullanarak biz de ABD’nin ve Çin’in yaptığını başarabiliriz. Bu çalışmaları her yeri zaten tıklım tıklım dolu olan İstanbul, Ankara veya İzmir’de planlamak da gerekmiyor. Yeni teknoloji merkezleri oluşturmalıyız. Kamu, üniversiteler ve özel sektör bir arada çalışarak bu yeni merkezleri belirleyebiliriz. Örneğin, Erzurum’un köklü Atatürk Üniversitesi ile çalışarak o bölgede belirlenecek stratejik bir konuda bir AR-GE ekosistemi oluşturabiliriz. Aynı şekilde Aydın’da, Kastamonu’da veya Tekirdağ’da…

*****

Şahver KAYA

Nobel Ödülü kazanmış bir Harvard profesörü olan Walter Gilbert 1980’li yılların ortasında insan genomunu çalışmak için Genome şirketini kurmaya karar verdi. Bu çalışma modern tıp bilimini tamamıyla değiştirme potansiyeline sahip bir çalışmaydı. Sadece 10 milyon dolarlık bir yatırıma ihtiyacı vardı. ABD’de o dönemde bile son derece güçlü bir yatırım ekosistemi olmasına rağmen 15 yıl sürecek bir AR-GE çalışmasına kimse yatırım yapmak istemedi.  Walter her hayır cevabından sonra “Bu işi yapamayacağımı söyleyin bana lütfen çünkü başardığımda ilk siz fark edeceksiniz” diyordu.

Bu projeye sonunda devlet dışında bir yatırımcı çıkmadı. Genom projesi insan vücuduna ait tüm genetik materyalleri ve haritayı ortaya koymayı hedefledi. ABD’de devletin yatırım yaptığı bu proje bugün 1 trilyon dolarlık bir genom endüstrisi yarattı. O gün bu projeye sıcak bakmayan birçok yatırımcının aklından neler geçiyordur tahmin etmek zor değil. Ülkelerin kalkınmasının, ülkelerin hızla öne geçmesinin son derece açık bir sebebi vardır. Bilim ve teknolojiye yatırım yapan ülkeler alır başını gider. Diğerleri sadece takip eder. Sebep açıktır. Zira bilimsel AR-GE çalışmaları doğrudan verim artışını sağlar. Yeni endüstriler kurulur, iş imkânları yaratılır ve orta sınıf güçlenir.

ABD İkinci Dünya Savaşı sonrası bunun çok güzel bir örneğini vermiştir. 1800’lü yıllarda Batı mühendislik dönemini yaşadı. Biz ne yazık ki bu treni o dönemde kaçırdığımızdan Birinci Dünya Savaşı sırasında Çanakkale’de, Kut-ül Amare’de, Medine ve Bakü’de Türk ordusunun kazandığı zaferlere rağmen savaştaki ortağımız Almanlar teslim olmaya karar verdiğinde biz de teslim olmak durumunda kaldık. Çünkü silah kaynağımız olan Almanlar yenilgiyi kabul etmişti.

Özellikle 1900’lü yılların başında atom bombaları bilimsel araştırmalara olan ilgiyi artırdı. Bu dönemde yine ABD’ye baktığımızda ülkenin birlik ve beraberlik içinde kalkınmaya odaklandığını görüyoruz. 1964 yılında ABD’deki toplam AR-GE harcaması GDP’nin yüzde ikisini buluyor.

AR-GE’nin Gayri Safi Yurtiçi Hasılaya (GDP) oranı çok açıklayıcı bir veridir. Öyle ki, bu veri ülkelerin gösterdikleri ekonomik atılım ve kalkınma ile doğru orantı gösterir. Örneğin, 2000 yılında Çin’de AR-GE harcamaları GDP’nin sadece yüzde 0.893’ü idi. 2018 yılında Çin’de AR-GE harcalamaları GDP’nin yüzde 2.129’una karşılık geldi.

Türkiye’de 2000 yılında yüzde 0.468 olan bu oran, 2018 yılında yüzde 0.961’e yükseliyor. Bizde de hatırı sayılır bir büyüme var ancak hala yeterli değil. Bakın küçük komşu Yunanistan’da 2000 yılında sıfır olan AR-GE harcamaları, bugün GDP’sinin yüzde 1.128’ine karşılık geliyor.

Bugün ABD’de aydınlar bilimsel AR-GE’deki yavaşlamayı, ülke ekonomisindeki yavaşlamanın başlıca nedenlerinden biri olarak görüyor. Ayrıca bu kararlara siyasetin bulaşmasının da negatif etkileri olduğunu görüyoruz. Bilimsel AR-GE çalışmaları esasında milli savunma gibi tüm toplumun arkasında birlik ve beraberlik içinde tek vücut olması gereken projelerdir. Siyasetle bir alakası olmayan, ülkenin geleceğinin temel taşlarını oluşturacak çalışmalardır. Bilimsel AR-GE çalışmaları milli çalışmalardır. ABD önümüzde mükemmel bir örnek olarak duruyor. Çin ABD tarihini çok iyi çalıştı. Sanki okulda bir vakayı çalışır gibi. Öyle ki, aynı adımları atarak çok hızlı kalkınma sağlamaya çalışıyor ve başarılı. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra ABD’de özel ve kamu sektörleri çok yakın çalıştı ve bu başarı getirdi. Askeri AR-GE’nin ticarileştirilmesi ile yeni endüstriler yaratıldı. Savaş alanlarında mayın aramak üzere yapılan bir makinanın aslında otomatik bir vakum süpürgesi olarak da kullanılabileceği anlaşılmış ve iRobot adındaki süpürgeler pazara sürülmüştü 2000’lerin başında. Ben de ilk müşterilerindendim iRobot’un Boston’da yaşadığım dönemde. Bu teknoloji şu anda global vakum pazarının yüzde yirmisine sahip.

Bilimsel AR-GE çalışmalarının bir stratejik plan halinde uzun dönemli olarak ortaya konulması gerekiyor. Benzer yol haritasını kullanarak biz de ABD’nin ve Çin’in yaptığını başarabiliriz. Bu çalışmaları her yeri zaten tıklım tıklım dolu olan İstanbul, Ankara veya İzmir’de planlamak da gerekmiyor. Yeni teknoloji merkezleri oluşturmalıyız. Kamu, üniversiteler ve özel sektör bir arada çalışarak bu yeni merkezleri belirleyebiliriz. Örneğin, Erzurum’un köklü Atatürk Üniversitesi ile çalışarak o bölgede belirlenecek stratejik bir konuda bir AR-GE ekosistemi oluşturabiliriz. Aynı şekilde Aydın’da, Kastamonu’da veya Tekirdağ’da…

Çin şu anda stratejik olarak belirlediği bilimsel ve teknolojik AR-GE çalışmalarına yönelik merkezleri ülkenin değişik köşelerinde başlatmaya devam ediyor. ABD tıp AR-GE yayınları 20 yıl içinde Çinli tıp AR-GE çalışmalarının ABD’yi geride bırakacağını yazmaya başladı.

Sağlıklı ve hızlı bir kalkınma ve bölgede bilim ve teknoloji alanında liderliği hedefliyorsak, yapılması gereken basittir. Milli bir yaklaşımla ülkenin dört bir köşesinde sistematik bir metodoloji ile stratejik olarak belirleyeceğimiz alanlarda bilimsel AR-GE çalışmalarına başlamalıyız. Aynı şekilde savunma sanayiinde elde edilen milli bilgi birikimleri ticarileştirecek modelleri de ortaya koymak durumundayız. Bugün hala bize yapamayacağımız ve başaramayacağımız söyleniyor. Ama ben inanmıyorum. Birlik ve beraberlik içinde Türk milletini var eden değerlere sahip çıkarak başarabileceğimiz çok şey var. Fikir ayrılıklarımıza değil, iş birliği yapabileceğimiz alanlara odaklanmamız gerekiyor.

Akıllı bir strateji ve uzun dönemli milli bir yol haritası ile asıl muhteşem kalkınmayı önümüzdeki dönemde yaşayabiliriz. Bu kalkınmanın mimarları bizler bu nesil olabilir. Türkiye coğrafi konumu, yetişmiş insan kaynağı ve genç nüfusuyla bölgenin bilim ve teknoloji üssü olabilme potansiyeline sahip değil mi?

Bunları sağlam bir yol haritası ile hayata geçirerek daha zengin bir gelecek hazırlayabiliriz ülkemiz için. İşte bu, gerçek bir 23 Nisan hediyesi olur çocuklarımıza. İleri Marşı’nda olduğu gibi…

Yürü, bu yol şeref, zafer yolu

Karşında bekliyor seni tanyeri

Yürü, atıl, devir karanlığı!

Durma yürü, haydi ileri!

—————————————————-

Kaynak:

http://turksam.org/bana-yapamayacagimi-soyleyin-lutfen

Yazar
Kırmızılar

Bu websitesinde farkı kaynaklardan derlenen içerikler yayınlanmakta olup tüm hakları sahiplerinindir. Sitedeki içerikler atıf gösterilerek kaynak olarak kullanlabilir. Yazıların yasal sorumluluğu yazara aittir. Tüm Hakları Saklıdır. Kırmızlar® 2010 - 2024

medyagen