Selçuklu Söyle Bana, Sen Ne Ara Kabile Oldun?

“Kabile” kelimesini Selçuklular için kullanmakta ısrarcı olunmasına, komplo teorilerine varan açıklamalar getirilebilir. Bazısı doğru da çıkabilir. Ancak, kanaatim psikolojik sebeplerin daha baskın olduğu yönünde. Onca arkeolojik çalışmalara, dünya müzelerini dolduran sayısız seramik, çini, madeni ve ahşap esere, kalelerden kervansaraylara binlerce mimari mirasa rağmen, Selçukluları halen sadece göçebelerden oluşmuş herhangi bir yerleşik hayat görgüsü ve bilgisi olmayan bir Türk devleti olarak görmekte ısrarcı olmak ile ilintili bir durum.

*****

Doç.Dr. Başak Burcu EKE[i]

“Selçuklular Oğuzların Kınık Boyu’na mensuptur.”  Bu cümle,  Selçukluları tanımlamak için kullanılan bilindik başlangıç cümlelerinden biridir. Son zamanlarda Türkçe yayınlarda, Selçuklular için  “boy” yerine “kabile” sözcüğü kullanımı artış göstermekte. Bir kelime değişikliği nelere kadir… İki cümle sonrasında zihinlerde canlanacak imaj birbirinden farklıdır.

Yakın zamanlarda İngilizce’ den Türkçe çevirisi yapılmış Selçuklular ile ilgili bir yayında, çevirmen dipnot şeklinde verdiği açıklamasında “tribe” kelimesi için tercihini “kabile” kelimesi yönünde kullandığını ifade etmiştir. Oysa Selçukluları tanımlarken “boy” yerine “kabile” sözcüğünün kullanımı tercihe bağlı olamaz. Bu iki kelime eş anlamlı gibi görünebilir ama değildir. Kültür denen olgu burada devreye girer.

David Tournier’in güzel bir ifadesi vardır: “Dil kültürdür, kültür de dildir… Biri diğerinden ayrı yaşayamaz”. Bizim kültürümüzde “boy”, “kabile” ve “aşiret” kelimeleri eş anlamlı kelimeler gibi görünse de kavramsal karşılıkları farklıdır. Kültürümüzün bir özelliği olarak her üç kelimenin zihinlerimizde uyandırdığı gerçeklik farklıdır.  Çünkü bu kavramlara atfettiğimiz anlam birbirinden farklıdır.

Soyun soylansın, boyun boylansın…

Kültürlerin çeşitliliği dünyanın güzel yanlarından biridir. Her kültürün kendine özgü anlam kodları vardır. Birini diğerinden daha iyi ya da daha kötü şeklinde kıyaslamak yersizdir. Sadece farklıdırlar. Ve o farklılıklarına saygı duymak gerekir. Bu kadar basit…

Kültür ve dil birlikteliği çerçevesinde “boy” kelimesinin kavramsal karşılığı devlet görgüsü ve bilgisi ilişkilidir. Türk kültüründe “boy” kavramının içeriği mitolojik öykülerden destanlara, halk masallarından tarihi olaylara kadar yüzyıllar içinde zenginleşerek günümüze kadar gelmiştir.

Kabile devleti…

Kültürümüzde  “kabile” kelimesini ise düzgün bir idare sistemine sahip olmayan yönetimler için kullanırız. Yönetim bilgi ve tecrübemizin varlığına işaret etmek adına kurduğumuz “Kabile devleti değiliz”  cümlesi de bu kültürel kabulümüzün bir ifadesidir.

Kültürün anlam kodlarını hiçe sayarak Selçuklular için “kabile” ifadesi kullanıldığında herhangi bir devlet yönetimi tecrübesi olmayan bir topluluk fikri zihinde canlandırılmış oluyor. Bozkırda belli aralıklarla sıralanmış keçe çadırlar ve çevrede savruk atlıların olduğu, hani deyim yerinde ise ne oturmasını ne kalkmasını bilen, ağzından çıkanı kulağının duymadığı insanlar… Hasbel kader şansları yaver gitmiş ve donanımları yetişmemesine rağmen hâkimiyet kurmuş bir topluluk… Daha başka bir tasvirin canlanması mümkün değil. Buna engel olmazsınız. Buna neden olmak istiyorsanız o başka! 

Bu ısrar niye?

“Kabile” kelimesini Selçuklular için kullanmakta ısrarcı olunmasına, komplo teorilerine varan açıklamalar getirilebilir. Bazısı doğru da çıkabilir. Ancak, kanaatim psikolojik sebeplerin daha baskın olduğu yönünde. Onca arkeolojik çalışmalara, dünya müzelerini dolduran sayısız seramik, çini, madeni ve ahşap esere, kalelerden kervansaraylara binlerce mimari mirasa rağmen, Selçukluları halen sadece göçebelerden oluşmuş herhangi bir yerleşik hayat görgüsü ve bilgisi olmayan bir Türk devleti olarak görmekte ısrarcı olmak ile ilintili bir durum.

Yerleşik algıyı kırmak yerine ona sıkı sıkıya bağlı kalmak daha güvenli geliyor. Selçukluların dış ve iç siyasi dinamiklerini başarı ile uygulayan, kapsamlı ve incelikli istihbarat çalışmamaları yapan, sisteminde aksaklıkları fark edip ona göre yenilemelere giden, devlet vizyonuna göre kendine devlet misyonu belirlemiş, bilimsel ve sanatsal faaliyetlere önem veren bir medeniyet olduğu bilgisi içselleştirildiği gün “kabile” kelimesinin kullanımından da vazgeçilecektir.

———————————————-

Kaynak:

http://fikircografyasi.com/makale/selcuklu-soyle-bana-sen-ne-ara-kabile-oldun

—————————

[i] Doç. Dr. Başak Burcu EKE

1975 Üsküdar doğumludur. İlk ve orta öğrenimini Ankara Yükseliş Koleji’nde, lise eğitimini ise Özel Arı Lisesi’nde tamamlamıştır. Hacettepe Üniversitesi Sanat Tarihi Bölümü’nden 1997 yılında bölüm üçüncüsü derecesi ile mezun olmuştur.  2000 yılında yüksek lisans eğitimini Hacettepe Üniversitesi’nde tamamlamıştır.  “Timur Dönemi Mimari Bezeme Olarak Ahşap Kullanımı” isimli yüksek lisans tezi için 1998 yılında Kazakistan ve Özbekistan’a gitmiştir.  Erciyes Üniversitesi’nde “Batılılaşma Süreci Osmanlı Tezhip Sanatı” isimli doktora tezini 2008 yılında bitirmiştir. Doktora tezi ile ilgili olarak İrlanda Dublin Chester Beatty Kütüphanesi’nde araştırmalar yapmıştır. 2013 yılında Doçent unvanını almıştır. Ankara’da Bilkent kavşağı üzerinde 6000 kişilik Ahmed Hamdi Akseki Cami ve DITIB Köln Cami’nin iç mimari projesinin danışmanlığını yürütmüştür.  2015 yılında İsveç Stockholm müzelerinde,  sergileme ve iç mimari düzenlemesi üzerine araştırmalarda bulunmuştur.  Türk kültür ve sanatında kadının konumu ile ilgili çalışmalarına, Reading Seljuk Women’s Role and Identity in Medieval Islam through Art isimli uluslararası bir kitap çerçevesinde devam etmektedir. Toprağın Dili ve Murassa Sanatı isimli kitabı Dil ve Sistem Vakfı tarafından prestij eser olarak yayınlanmıştır. Dil ve Sistem Vakfı’nda Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı olarak çalışmaya devam etmektedir.

Yazar
Kırmızılar

Bu websitesinde farkı kaynaklardan derlenen içerikler yayınlanmakta olup tüm hakları sahiplerinindir. Sitedeki içerikler atıf gösterilerek kaynak olarak kullanlabilir. Yazıların yasal sorumluluğu yazara aittir. Tüm Hakları Saklıdır. Kırmızlar® 2010 - 2024

medyagen