Aslında neyi tartışmalıyız?

Yaz başından itibaren Fed’in yeniden faiz indirime başlayacağı, Avrupa Merkez Bankası’nın eksi faizleri biraz daha düşüreceği beklentisiyle, biz dâhil bütün gelişen ülkeler faiz indirimine gitti.

Aslında gelişen ülkeler, hızlı soğuyan ekonomilerinin yarattığı talep eksikliği sonucu, düşen enflasyon oranları sayesinde, zaten bir süredir faiz indiriyorlardı. Ancak eğer Fed 2019’da 3 kez faiz indirmeseydi, son 7-8 aydır gelişen ülkelerin de bu kadar cesaretli bir şekilde faiz indirim sürecine hızlandırmasını beklemezdim.

*****

Cüneyt BAŞARAN

Hani ABD ekonomisi resesyona gidiyordu?

Ekonomi çok hızlı soğuyor, istihdam tarafı zayıflıyordu. İmalat sanayindeki zayıflama, hizmetler sektöründe bulaşmıştı ve bu durum da ücretleri baskılıyordu.

Küresel finans piyasalarını yakından takip edenler, geçen yaz yukarıda bir kısmından bahsettiğim ABD ekonomisi ile ilgili felaket senaryolarını fazlasıyla duydular. Hatta duymakla kalmadılar, bu argümanların baskısında ve Başkan Trump’ın yakın markajında bunalan Fed’in, hiç hesapta olmayan 3 faiz indirimi yapmaya mecbur kaldığına şahit oldular.

Peki, sonuçta ne oldu?

2019’un sonuna yaklaştığımız bu günlerde,  ABD ekonomisi ilk 3 çeyrekte yüzde 2,4 ortalama büyüme oranını yakaladı. Yılı da tahminen yüzde 2.3 büyüme ile bitirecek.

İstihdam tarafı ise tam anlamıyla şov yapıyor. Son açıklanan Tarım Dışı İstihdam verisine göre, ABD’de işsizlik oranı 50 yılın en düşük seviyesi,  yüzde 3,5’a indi. Sadece istihdam artmıyor. Ücretler de artıyor. Ücretlerin yıllık artışı, yüzde 3,1-3.2 seviyesine oturmuş durumda. Hatırlatayım, 2009 krizi öncesinde ABD’de ortalama maaş artışları yıllık yüzde 3,5’lerdeydi.

Bu sonuca rağmen Fed, 2.25-250 bandındaki faiz aralığını, Ticaret Savaşları’nın yarattığı psikolojinin de etkisiyle panikleyerek,  yılın ikinci yarısında 3. Kez düşürdü ve faizleri yüzde 1.50-1.75 seviyesine kadar indirdi.

Bu arada Ticaret Anlaşmaları’nda “I. Faz “ diye tabir edilen ve içerik olarak büyük oranda “Çin’in ABD’den daha fazla ihracat yapması ve Çin’in Yuan’ı sunni olarak değersizleştirmemesi“ üzerine kurulan bir anlaşmanın da eli kulağında olduğu ifade ediliyor.

Piyasanın Fed’e baskısı sonuç verdi…

Piyasa baskısı 2019’da Fed’e sadece 3 faiz indirimi yaptırmadı.

Bilindiği üzere Fed, 2008 krizinden sonra tahvil alımlarıyla bilançosunu büyütmeye başladı ve 2014’de bilanço 4.5 trilyon dolar ile zire noktasına çıktı. Bu tarihten sonra kriz geride kaldığını düşünen Fed, normalleşme çerçevesinde bilançosu her sene ortalama 150 milyar dolar küçülttü.

Ancak geçen eylül ayında Fed’in hesaplarını bozan bir şey oldu. Repo piyasasında 1 hafta ile 1 ay vade arasında faizler yüzde 2’lere yükselmeye başladı. Faiz yükselişinin teknik bir konu olduğu, piyasada para alan ve satan bankaların eşit dağılmamasından oluştuğunu açıklandı.

Kendi faizini yüzde 1.75’e çeken Fed’in, yüzde 2’lerdeki repo piyasasına seyirci kalması çok uzun sürmedi. Böylece kısa vadeli bono faizlerinde yaşanan sert yükselişi engellemek için repo piyasasına müdahale etmeye başlayan Fed, 3 ayda 400 milyar dolarlık tahvil alımı yaparak kısa vadeli repo piyasasında faizleri sopa göstererek yüzde 1,75’in altına çekti.

Sonuçta 2019 Aralık ayında Fed’in bilançosu yeniden 4 trilyon doların üzerine çıkmış, üstelikte faizler de yüzde 1,5 1.75 bandına inmiş oldu.

Niye?

ABD resesyona girecek korkusu ile..

Sonuç?

ABD ekonomisi 2019’da, ortalaması yüzde 1,7 olan gelişmiş ülkeler büyüme oranın oldukça üzerinde, yüzde 1,2 olan Euro Bölgesi ülkelerinin 2 katı kadar büyüyecek.

Bu işte bir yanlışlık var gibi…

Piyasa oyuncularının beklentilerinden hazırlanan tablolara göre, 2020 yılında Fed’den kayda değer bir oranda başka faiz indirimi beklemiyor.

Geçen haziran ayında yüzde 2.25’ler seviyesinde olan 2 yıllık ABD Tahvil faizleri, 3 faiz indirimin etkisiyle 1.40’lere kadar inmişti. Daha fazla faiz indirimini gelmeyeceğini anlayan piyasa oyuncuları,  şimdi 2 yıllık ABD tahvili,  yüzde 1.65’ler de fiyatlıyor (Eylül seviyesi).

Piyasada ABD 10 yıllık tahvil faizlerinin,  eğer 15 Aralık’ta ABD’nin vergi artırımları öncesinde Çin’e verdiği son tarihte bir erteleme olur ya da I. FAZ anlaşma imzalanması durumunda,  yenden yüzde 1,95’lere kadar yükselmesi bekleniyor.

Bu bizi nasıl etkiler?

Bu kadar uzun giriş ve gelişme bölümünün ardından sonuca geldik.

Yazıyı buraya kadar okuyup “İyi de bize ne bundan?” diye düşünen takipçilerin sırası geldi.

Yaz başından itibaren Fed’in yeniden faiz indirime başlayacağı, Avrupa Merkez Bankası’nın eksi faizleri biraz daha düşüreceği beklentisiyle, biz dâhil bütün gelişen ülkeler faiz indirimine gitti.

Aslında gelişen ülkeler, hızlı soğuyan ekonomilerinin yarattığı talep eksikliği sonucu, düşen enflasyon oranları sayesinde, zaten bir süredir faiz indiriyorlardı. Ancak eğer Fed 2019’da 3 kez faiz indirmeseydi, son 7-8 aydır gelişen ülkelerin de bu kadar cesaretli bir şekilde faiz indirim sürecine hızlandırmasını beklemezdim.

Son 7-8 ay içinde Türkiye’nin 10 puan, Brezilya 2 puan (Son 50 baz puan Aralık’ta bekleniyor) Rusya’nın 1 puan faiz indirdiğini gördük.

Ancak son tahlilde görüyoruz ki,  Hindistan Merkez Bankası son faiz kararında büyük oranda indirim beklentilerin aksine, pas geçti.

Afrika Merkez Bankası 2020 ikinci yarısında kadar faiz indirimini gündeminden çıkardığını açıkladı. Brezilya Merkez Bankası’nın da Aralık’ta son 50 baz puan faiz indirimini yapıp, faiz indirim sürecini tamamladığını açıklaması bekleniyor.

Türkiye’de ise 1000 baz puanlık indirimin arkasından 12 Aralık’ta hala Merkez Bankası’ndan 100-150 baz puan indirim beklendiğini görüyorum.

2019 yılsonu enflasyonun yüzde 11,5 olduğu bir noktada, TCMB’nin referans faizi yüzde 14’den yüzde 12,5’a indirilmesinden bahsediliyor. Bu arada ülkenin risk primi (CDS) 300 baz puanın üzerinde olduğunu hatırlatayım.

Ben bunun hata olacağı ve eğer 2020’de yukarıda saydığım Fed kaynaklı riskler devreye girerse bizim kırılganlıklarımızı daha görünür hale getireceğini düşünüyorum.

2020’de gelişen ülkeler için Fed’in ışığı “Yeşil’den Kırmızı’ya” çok çabuk dönebilir. “Yüksek getiri arıyoruz, riskli de olsa yüksek faizli enstrümanlara ilgimiz var” diyenlerin sesi kısılıp, “ Daha düşük faiz olsun ama riski az olsun” diyenlerin sesinin gürleştiği bir yıl olabilir.

Türkiye’de de tartışmanın odağının acilen “Aylık mortgage faizleri yüzde 1’in altına ne zaman inecek?” ya da “Kredi kartlarına daha fazla kaç taksit verebiliriz?”  yörüngesinden çıkıp, “Bu risk primi niye düşmüyor? Nasıl kalıcı olarak ülkenin risk primini kalıcı olarak daha düşük seviyelere çekeriz?” eksenine girmesi lazım.

Yazar
Kırmızılar

Bu websitesinde farkı kaynaklardan derlenen içerikler yayınlanmakta olup tüm hakları sahiplerinindir. Sitedeki içerikler atıf gösterilerek kaynak olarak kullanlabilir. Yazıların yasal sorumluluğu yazara aittir. Tüm Hakları Saklıdır. Kırmızlar® 2010 - 2024

medyagen