Bir sonraki pandemi: Susuzluk

Küresel ısınmaya bağlı iklim değişiminin bir sonucu olarak değişen yağış rejimleri, kuraklığın en önemli tetikleyicisi, ancak BM raporu aynı zamanda su kaynaklarının verimsiz kullanımını ve yoğun tarımsal faaliyetler ve plansız tarım uygulamaları nedeniyle arazilerin bozulmasının da kuraklık üzerinde etkili olduğunu söylüyor. Ormansızlaşma, aşırı gübre ve böcek ilacı kullanımı, aşırı otlatma ve tarım için suyun aşırı çıkarılması da önemli sorunlar arasında. Tam bu noktada Tuz Gölü’nde ölen flamingoları hatırlayalım. İnsan nüfus artışı, yanlış tarım uygulamaları ve taban suyunun aşırı kullanımı Tuz Gölü’nde üreyen flamingoların ölümüne neden olmuştu.

*****

Prof.Dr. Utku PERKTAŞ[i]

Antroposen dönemle, yani insan çağıyla çok farklı açılardan yüzleşiyoruz. Geçtiğimiz yıldan bu yana yaşadığımız Kovid-19 salgını, Avustralya yangınları, bugünlerde Akdeniz havzasında görülen yangınlar ve Türkiye’nin yaşadığı orman yangınları, seller. Ayrıca, tüm bunların yanında uzun süredir gündemde olan kuraklık problemi. Hepsi insan çağının bize sunduğu maliyet.

Birleşmiş Milletler (BM), ülkelerin su, arazi yönetimi ve iklim acil durumuyla mücadele konusunda önlem almamaları halinde, kuraklığın bir sonraki salgın olma riskinin yüksek olduğunu söyledi. Esasında kuraklık için salgın kelimesi az kalır, muhtemelen önemli bir kriz olarak dünyanın karşısına gelecek bir sorun olacak.

Tüm dünya nüfusunun yüzde 20’si kuraklıktan etkileniyor.

Yaşadığımız yüzyılda en az 1,5 milyar insan doğrudan kuraklıktan etkileniyor. Bunun ekonomik maliyeti ise 124 milyar dolar olarak hesaplanmış. Ancak bu maliyetin içinde gelişmekte olan ülkeler yer almıyor. Hal böyle olunca da gerçek maliyetin bu değer kat be kat üzerinde olduğu söylenebilir.

BM Genel Sekreterliği afet riskini azaltma özel temsilcisi Mami Mizutori’nin konu hakkında şunları söylüyor: “Kuraklık bir sonraki pandemi olma eşiğinde ve bu sorunu tedavi edecek bir aşı yok. Önümüzdeki birkaç yıl içinde dünyanın çoğu su stresiyle yaşayacak. Hatta belirli dönemlerde talep arzı geçecek. Kuraklık, arazi tahribatında ve başlıca mahsullerin veriminin düşmesinde önemli bir faktördür.”

BM’nin raporuna göre, kuraklık artık yaygın ve yüzyılın sonuna kadar bir avuç ülke dışında tüm dünyanın deneyimleneceği bir sorun olma potansiyeline sahip. Mizutori, “İnsanlar 5.000 yıldır kuraklıkla yaşıyor, ancak şu anda gördüklerimiz çok farklı” dedi. İnsan nüfus artışı ve dolayısıyla insan faaliyetleri kuraklığı şiddetlendiriyor ve etkisini artırıyor, insanları yoksulluktan kurtarma ve açlıkla mücadele konusundaki ilerlemeyi raydan çıkarmakla tehdit ediyor.

Kuraklık gelişmiş ülke ekonomilerini zorluyor.

Gelişmiş ülkelerde kuraklıktan olumsuz etkileniyor. Amerika Birleşik Devletleri (ABD), Avustralya ve Güney Avrupa son yıllarda kuraklık yaşayan ülkeler. Kuraklığın getirdiği çevresel felaketleri unutmayalım, örneğin Avustralya ve Kaliforniya orman yangınları küresel ısınmaya bağlı kuraklık probleminin neden olduğu problemler arasında. Kuraklığın doğrudan etkileri ABD’de yılda 6 milyar dolardan fazla ve Avrupa Birliği’nde ise yaklaşık 9 milyar Avro’ya mal oluyor, ancak bunların da ciddi şekilde eksik tahminler olması muhtemel. Rapora göre, nüfus artışı aynı zamanda birçok bölgede daha fazla insanı kuraklığın etkilerine maruz bırakıyor.

Peki, kuraklık tarımın ötesine mi geçti?

Kuraklık tarımın ötesine geçmiş durumda; çünkü nehirler ve büyük su havzaları gibi kaynakların nasıl yönetileceğine bakmamız gerekiyor. Arap Baharını hatırlayalım. Kuzey Afrika ve Orta Doğu’da birçok ülke ayaklanmalarla sarsılmıştı. Orta Doğu hala bu ayaklanmaların maliyetini azaltmaya çalışıyor. Antroposenle farklı bir şekilde yüzleşiyoruz. Nasıl mı? Kuraklık nedeniyle. Jared Diamond’ın önemli eseri Tüfek, Mikrop ve Çelik başlıklı kitabında belirttiği gibi bereketli hilal olarak tanımlanan Fırat ve Dicle nehirlerinin oluşturduğu havza her 900 yılda bir kuraklık yaşıyor. Ekolojik olarak kırılgan olan bu coğrafya, yaşanan bu kuraklık döngüsü nedeniyle toplumları belli dönemlerde besleyemeyen bir coğrafi bölge niteliğinde. Bu kırılganlığın en son yaşandığı dönem 2006 yılına denk geliyor ve sonrasında Orta Doğu’nun kırsalda yaşayan insanları büyük şehirlere göç etmek zorunda kalıyor. Sonuç, taşıma kapasitesini aşan şehirlerde yaşanan ekonomik zorluklar ve ayaklanmalar olarak tartışılıyor. Söz konusu durum iklim değişimi ve kuraklık arasındaki ilişkinin insana nasıl yansıdığına güzel bir örnek. Bugün yaşadığımız ise iklim krizinin tetiklediği insan nüfus artışıyla şekillenen küresel bir sorun olarak kuraklık, kesinlikle üzerine düşünülmesi gereken acil kodlu bir problem.

Küresel ısınma kuraklığı tetikliyor

Küresel ısınmaya bağlı iklim değişiminin bir sonucu olarak değişen yağış rejimleri, kuraklığın en önemli tetikleyicisi, ancak BM raporu aynı zamanda su kaynaklarının verimsiz kullanımını ve yoğun tarımsal faaliyetler ve plansız tarım uygulamaları nedeniyle arazilerin bozulmasının da kuraklık üzerinde etkili olduğunu söylüyor. Ormansızlaşma, aşırı gübre ve böcek ilacı kullanımı, aşırı otlatma ve tarım için suyun aşırı çıkarılması da önemli sorunlar arasında. Tam bu noktada Tuz Gölü’nde ölen flamingoları hatırlayalım. İnsan nüfus artışı, yanlış tarım uygulamaları ve taban suyunun aşırı kullanımı Tuz Gölü’nde üreyen flamingoların ölümüne neden olmuştu.

BM hükümetleri kuraklık konusunda acil eylem planları hazırlamaya çağırdı.

BM, hükümetleri suyun nasıl çıkarıldığı, depolandığı, kullanıldığı ve toprağın nasıl yönetilmesi gerektiği konusunda harekete geçmeye çağırdı. BM, ayrıca, erken uyarı sistemlerinin tehlikedeki insanlara yardım etmek için çok şey yapabileceğini ve gelişmiş hava tahmini tekniklerinin artık mevcut olduğunu söyledi. İşte tam bu noktada, ülkemizde de yerel halkla çalışmanın çok önemli olduğunu vurgulamak isterim, çünkü yerel halk suyun nerede ve nasıl depolanacağı, kurak dönemlerin etkilerinin ne olduğu konusunda bilgi vermede şüphesiz yardımcı olacaktır.

Türkiye’nin kuraklık durumuna ilişkin sonuçlar hiç iç açıcı değil.

Meteoroloji Genel Müdürlüğü’nün üç aylık değerlendirmesi 2021 yılı Haziran ayı ile birlikte Doğu Karadeniz ve Doğu Anadolu bölgelerinin olağanüstü bir kuraklık yaşayacağını gösteriyor. Benzer durum güney batı Anadolu için de geçerli. Bu bölgedeki şiddetli orman yangınlarının da bu kuraklığın sonuçlarından biri olduğunu hatırlatayım.

https://yetkinreport.com/wp-content/uploads/2021/08/harita1.pnkirmizilar.comStandart Yağış İndeksi (SPI – Standardized Precipitation Index) metoduna göre Nisan 2021 ile Haziran 2021 ayları arası meteorolojik kuraklık durumu

 

Üç aylık değerlendirmeyi bir yıla çektiğimizde ise resim biraz daha netleşiyor ve Türkiye genelinin orta ila şiddetli kuraklık hadisesiyle karşı karşıya kalacağı görülüyor.

kirmizilar.comStandart Yağış İndeksi (SPI – Standardized Precipitation Index) metoduna göre Temmuz 2020 ile Haziran 2021 ayları arası meteorolojik kuraklık durumu

Afet Riskini Azaltma Küresel Değerlendirme Raporu: Kuraklık 2021 Özel Raporu yakın zaman önce yayınlandı. Bu rapor önümüzdeki kasım ayında Glasgow’da yapılması planlanan Cop26 olarak bilinen hayati BM iklim görüşmelerinde yeni tartışmalara yol açacak.

51 milyardan sıfıra…

Küresel ısınma, susuzluk ve bunun sonucu olarak kuraklık problemlerini görmezden gelmemeliyiz. Yerel yönetimlerden hükümetlere kadar karar vericilerin somut adımlar atması şart. Bu somut adımlar şüphesiz iklim krizini önlemeye yönelik adımlar da olacaktır. İklim krizi demişken, Bill Gates’in yakın zamanda yayınlanan kitabına bir atıf yaparak yazıyı bitirmek isterim. Gates, kitabın başında iklim değişikliği hakkında bilmemiz gereken iki rakamdan bahsediyor. Birincisi 51 milyar. Diğeri ise sıfır. 51 milyar, dünyanın genel anlamda her yıl atmosfere saldığı ton cinsinden sera gazı miktarı. Bu rakam genel olarak her yıl artıyor. Sıfır ise hedeflememiz gereken rakam. Isınmayı ve iklim değişiminin kötü etkilerini bertaraf etmek için insanlar sera gazı salınımlarını en aza indirmek zorunda. Küresel bir sorun olarak kuraklık da bu perspektifte ele alınmalı.

——————————————

Kaynak:

https://yetkinreport.com/2021/08/15/bir-sonraki-pandemi-susuzluk/

[i] Prof. Dr. Utku Perktaş, Hacettepe Üniversitesi, Biyoloji Bölümü öğretim üyesi.

Yazar
Kırmızılar

Bu websitesinde farkı kaynaklardan derlenen içerikler yayınlanmakta olup tüm hakları sahiplerinindir. Sitedeki içerikler atıf gösterilerek kaynak olarak kullanlabilir. Yazıların yasal sorumluluğu yazara aittir. Tüm Hakları Saklıdır. Kırmızlar® 2010 - 2024

medyagen