Cemaatlerin Krizi: Sivilleşememe Sorunu

Türkiye’de dini cemaatlerle ilgili bir kriz yaşandığı ortadadır. Bu krizi “cemaatin sivilleşememe” problemi olarak ifade ediyorum. Cemaatler sosyolojik olarak olması gereken “sivil alanda” bir sivil toplum kuruluşu olarak var olmak yerine buradan “siyasal alana” geçmekte o alanda iktidar için mücadele etmekte, ayrıca “ekonomik alana” el atarak holdingleşmekte ve bu alanlardaki rekabet dengesini ve hukuku bozarak gizli açık hegemonya oluşturmaktadırlar. Bu durum her görüşten politikacıların ilgisini çekerek onları çeşitli cemaat mensuplarıyla hukuksuz ilişkilere, işbirliklerine yönlendirmektedir. Buradaki zaaf ve kirli ilişkiler, ülkemizde toplumsal alanın her yanına yayılan, yakın zamanda yaşadığımız -uzun bir süre de yaşayacağımız- bir cemaat krizine dönüşmüş, nihayet darbe teşebbüsüne kadar uzanmıştır.

*****

Prof.Dr. Ramazan YELKEN

“Cami cemaati” kavramı ve nitelediği toplumsal kesim çok önemli. Cemaat çalışmalarımda hep cemaatin sosyolojik bir olgu olduğunu, herkesin aslında aile dediğimiz bir cemaatin içine doğduğunu ve bu nedenle hepimizin bir yanımızla sosyolojik varlıklar olarak cemaatsel varlıklar olduğumuzu ifade ettim.

Cemaatler, kan bağı ile mekân bağı ile ve fikir/inanç/ideoloji bağı ile oluşur veya kurulur. Günümüzde tüm cemaat kavramını gündelik dilde bütün çeşitleriyle eşitlemeye çalıştığımız “dini cemaatler”, aslında fikir cemaatleri grubuna dâhildir.

Her sosyolojik olgu gibi cematler de amaç, hedef, örgütlenme, iç hiyerarşi, liderlik, inanç ve ilkeleri açısından topluma açık/sivil bir oluşum veya topluma kapalı yıkıcı, totaliter bir yapıya sahip olabilir.

Tıpkı aile gibi…

Bütün aileler sıcak sevimli bir mutluluk, şefkat yuvası değildir. İçinde şiddet, ensest, istismarın yaşandığı korkunç, kapalı bir suç kazanı da olabilir, mafya gibi bir suç örgütüne de dönüşebilir. Bu bakımdan aile kutsal ve dokunulmaz değildir, olmamalıdır ve suç sözkonusu ise hukuka uygun bir şekilde aile içine de müdahale edilebilmelidir.

Bugün aile kutsal ve dokunulmaz sayıldığı için aile içi şiddet ve suçlarla mücadele iki katı daha zorlaşmakta ve aile içi şiddettin önü bir türlü alınamamaktadır.

Benzer bir durum aslında sosyolojik olarak bir cemaat türü olan dini cemaatler için de söz konusudur. Dini cemaatler tam anlamıyla kutsal sayıldığı ve her cemaat kendisini dinin merkezi ve adeta sahibi olarak gördüğü için sorgulanamaz bir noktada durmaktadırlar.

Türkiye’de dini cemaatlerle ilgili bir kriz yaşandığı ortadadır. Bu krizi “cemaatin sivilleşememe” problemi olarak ifade ediyorum. Cemaatler sosyolojik olarak olması gereken “sivil alanda” bir sivil toplum kuruluşu olarak var olmak yerine buradan “siyasal alana” geçmekte o alanda iktidar için mücadele etmekte, ayrıca “ekonomik alana” el atarak holdingleşmekte ve bu alanlardaki rekabet dengesini ve hukuku bozarak gizli açık hegemonya oluşturmaktadırlar. Bu durum her görüşten politikacıların ilgisini çekerek onları çeşitli cemaat mensuplarıyla hukuksuz ilişkilere, işbirliklerine yönlendirmektedir. Buradaki zaaf ve kirli ilişkiler, ülkemizde toplumsal alanın her yanına yayılan, yakın zamanda yaşadığımız -uzun bir süre de yaşayacağımız- bir cemaat krizine dönüşmüş, nihayet darbe teşebbüsüne kadar uzanmıştır.

Aslında yaşıyor olduğumuz bu ” cemaat krizi” sadece belli bir cemaatle ilişkili değildir. Benzer öğreti, örgütlenme, amaç ve hedeflere sahip sivil olmayan bütün dini cemaatler için geçerlidir.

Kısaca cemaatlerin, demokratik bir hukuk toplumunda ekonomik ve siyasal alandan çekilerek, asıl olmaları gereken sivil alanda kalmaları, toplumsal sorunlarımız ile ilgili sivil değer ve projeler üreterek, sivil toplumu güçlendirmeleri yani “sivilleşmeleri” gerekmektedir. Ancak cemaatler şiddet, çevre sorunları, yozlaşma, yoksulluk, eğitim, insan haklar vb. toplumsal sorunların çözümüne katkı sağlamak için çalışmak yerine iktidardan pay almak ve ekonomik güç kazanmak için bu gibi sorunları araçsallaştırmaktadırlar. Bu nedenle yüzleri sivil toplumdan çok siyasal ve ekonomik alana dönük durmaktadır.

Bu gün dini cemaatler içinde diğer kurulu/yapılı cemaat ve tarikatlara nispetle en geniş ve en sivil cemaat “cami cemaati”dir. Bu nedenle cami cemaati de diğer kurulu/yapılı dini cemaatler tarafından parsellenerek bölüşülmeye, paylaşılmaya çalışılmaktadır. Hatta bazı camilerin bizzat kendisi istimlak edilmiş, belli cemaatlerin adıyla anılmaktadır. Kısaca hem mekân olarak “cami” hem toplumsal bir yapı olarak “cemaat” bozulma yönünde bir kriz ve dönüşüm geçirmektedir. Toplumsal yaşamımızın; siyasetten ekonomiye, hukuktan insan haklarına kadar her alanını etkileyen en önemli sorunlarından birisi budur. Bunun adı “cemaat krizi” yani “cemaatin sivilleşme” sorunudur.

Bu sorunla baş etmek ve çözmek için ilk ele almamız ve korumamız gereken yer camii ve camii cemaatidir. Toplumun her kesimini içine alan ve geniş bir çeşitliliği içinde barındıran cami cemaatinin bu özelliğini koruyabilmesi, yani sivil olarak kalabilmesi hem diğer cemaatlerin uzun vadede sivilleşmeleri hem de toplumsal yaşamın sivil değerler etrafında kalabilmesi, buluşabilmesi için çok önemlidir. Camii cemaati İslam toplumlarında tarihin her döneminde çeşitliliğini ve çoğulculuğunu koruduğu sürece toplumsal barışın sigortası olmuştur. Cami cemaatinin tektipleşmeye başladığı zamanlarda bu barış yerini çatışmaya ve otoriter bir siyasal din eğemenliğinin bütün toplumu hegemonyası altına almasına terketmiştir. Elbette farklı dini inanış, ritüel ve yaşantıya sahip insanlar bir araya gelerek inançlarını birlikte yaşamak için farklı cemaat ve tarikler oluşturacaklardır. Büyük toplum içinde sivil alandan çıkarak tüm topluma hegemonya kurma iddiası ve eylemi içinde olmadıkları sürece bunda bir sorun yoktur.

Günümüzde kurulu/yapılı farklı cemaatler genelde dini, siyasi, kültürel toplumsal kriz ve tartışmalarda tek doğru olduklarına inandıkları için, kendi görüş ve tavırlarının yanına camii cemaatini de çekmeye çalışarak, kamplaşmayı daha da derinleştirmektedirler. Çözüm yönünde değil kendi saflarını pekiştirme yönünde hareket etmektedirler.

Diğer yandan günümüzde yaşadığımız bu cemaat krizi ile mücadele etmenin en basit yöntemi olarak bilinçsiz ve kaba bir din karşıtlığı öne çıkmaktadır. Fakat bu tavır, tam tersi sivil olmayan cemaatlerin işine yarayacaktır. Dini tamamen yok saymak, aşağılamak, küçümsemek ve dinin ortalama sosyolojik temsilcisi camii cematini de gözden çıkarmak, toplumu tamamen sivil olmayan cemaatlerin hegemonyasına terketmek en büyük yanlış olacaktır.

Camii ve cami cemaatinin sivil olmasını ve de daha da sivilleşmesini (kamu yararı, insan hakları, evrensel hukuk ve birlikte yaşamanın ahlaki hukuksal ilkeleri etrafında birleşmesini) sağlamaya çalışmak, diğer cemaatlerin de uzun vadede sivilleşmesini sağlayacaktır. Çünkü her cemaat mensubu aynı zamanda da sıradan sivil camii cemaati mensubudur.

Sonuç olarak cemaate ve dine kaba hukuksuz ve antidemokratik bir savaş açmak yerine, camii ve camii cematinin hak ve hukukunun yeniden gözden geçirilerek ve bununla birlikte tüm dini cemaat ve kurumların hukuksal statülerini sivil demokratik değerler etrafında yeniden düzenlenmesi sağlanmalıdır. Cemaatlerin sivil alanın sınırlarını aşarak siyasal ve ekonomik alana müdahil olmalarının önü alınmalıdır. Medeniyetimizdeki tarihsel kültürel yeri ve önemi açısından ele alındığında bu durumun her şeyden önce bu cemaatlerin kendileri için de önemli olduğu görülecektir.

——————————————–

Kaynak:

https://www.fikircografyasi.com/makale/cemaatlerin-krizi-sivillesememe-sorunu

Yazar
Kırmızılar

Bu websitesinde farkı kaynaklardan derlenen içerikler yayınlanmakta olup tüm hakları sahiplerinindir. Sitedeki içerikler atıf gösterilerek kaynak olarak kullanlabilir. Yazıların yasal sorumluluğu yazara aittir. Tüm Hakları Saklıdır. Kırmızlar® 2010 - 2024

medyagen