YÖK üniversiteleri ve stratejik tutarsızlık

Ülkemizdeki üniversitelerin, kendilerine yüklenen yasal görevler ve sorumluluklar ile web sayfalarında açıkladıkları amaçlar, misyon, vizyon, etik değerler ve ilkeler kapsamındaki taahhütlerini yerine getirme konusundaki başarıları, stratejik uyum testine tabi tutulabilir. Kişisel gözlem ve toplumsal algı olarak, üniversitelerin önemli bir kısmının, belirli köklü kamu ve vakıf üniversiteleri dışında, kurum olarak kendi stratejik tasarımlarını yerine getirmede yeterince etkili olmadıkları anlaşılmaktadır. Bu bağlamda, ülkemiz üniversitelerinin genelinde bir stratejik tutarsızlık sorunu olduğu görülmektedir. Bu yazıda, örnek bir çözümleme olması bakımından, 2547 sayılı Yükseköğretim yasasıyla üniversitelere verilen ‘temel amaçlar’ başlığı altındaki sadece iki konuda gözlenen stratejik uyumsuzluğa ve çelişkiye dikkat çekilecektir.

*****

Prof.Dr. Feyzullah EROĞLU

Üniversiteler, varlıkları ve gördükleri işlevleri bakımından toplumların stratejik kurumlarının başında gelmektedir. İnsan hayatında beynin gördüğü işlevleri, genişleterek ve metaforik olarak toplumsal var oluşta üniversitelerin gördüğünü söylemek mümkündür. İnsanların nasıl bir hayat süreceklerinin asıl belirleyicisi beynin biyolojik, zihinsel ve duygusal süreçler açısından nitelikleri ise toplumların nasıl bir başarı düzeyinde olduklarının da -diğer etkenlerle birlikte- üniversite kurumlarının işleyiş biçimleri ve başarı düzeyleridir.

Üniversitelerin başarısı, başta Anayasa olmak üzere diğer hukuki düzenlemelerdeki görevlerini, kendilerine ait yazılı ve görsel belgelerdeki stratejik tasarımlarını etkili bir biçimde yerine getirmelerine bağlıdır. Kurum olarak, belirli etkinlik dönemleri itibarıyla başlangıçtaki stratejik tasarımlarını (amaçları, ana ilkeleri, değerleri, misyonu, vizyonu, vb.) büyük ölçüde gerçekleştiren üniversiteler başarılı kabul edilir. Belirlenen süreler içinde stratejik tasarımlarına uymayan sonuçlar ortaya koyan üniversiteler ise kurum olarak başarısız sayılır.

Stratejik tutarsızlık nedir?

Bütün ciddi örgüt ve kurumların, yakın-orta-uzak olmak üzere gelecekle ilgili çeşitli planları olur. Her türlü örgüt ve kurumun, orta ve uzak gelecekte amaçları, değerleri ve ilkeleri ışığı doğrultusunda, örgüt ve kurum adına ne yapılacağına ilişkin tasarımlarına strateji denilmektedir (Ülgen-Mirze,2004,36-37). Stratejik amaçların ve değerlerin gerçek hayata geçirilmesi bakımından birer araç niteliğindeki eylemlerin yerine getirilme sürecine ise stratejik uygulama adı verilir. Stratejik uygulamaların, ‘amaç-araç uygunluğu’ çerçevesinde stratejik planlama öğelerinin gerçekleştirilmesine imkân verecek uygunlukta olması gerekir.  Çok haklı ve mantıklı bir neden olmadığı sürece, stratejik planın işleyişinde herhangi bir sapma olmamalıdır. Kurumun başarısı, fiili işleyişindeki örgüt yapısına, yönetici ve insan kaynağının liyakatine, sermaye ve finansman yapısına ilişkin her türlü bütçe ve programlarına bağlıdır. Bütün bu yönetsel araçlar, başlangıçtaki stratejik amaçlarla büyük ölçüde uyumlu olmalıdır. Stratejik yönetim sürecinde, stratejik tasarım öğeleriyle ilgili ortaya çıkabilecek etkili çevresel değişkenler olursa, stratejik uyumun sağlanması bakımından rasyonel değişimler yapılabilir.

Bir kurumun, stratejik tasarımları ile gerçekleştirdiği fiili durumlar arasında ciddi bir fark olduğunda stratejik uyumsuzluk ortaya çıkar. Arthur Andersen, stratejik uyumsuzluğun, genellikle kurumun yazılı stratejik öğeleri ile bu öğelerle ilgili eylemlerin ve icraatın tutarsızlığından ya da yöneticilerin kurumun genel ilke ve değerlerine uymayan ve hatta çelişen uygulamaları nedeniyle gerçekleştiğini ifade eder (Simpson, 2002).  Bazen, önceden tahmin edilemeyen olağanüstü durumlarda stratejik uyumsuzluk arızi olarak ortaya çıkabilir. Ancak, üst düzey yöneticilerin ve karar vericilerin, tercihen izledikleri yönetsel tutumdan dolayı sürekli bir stratejik uyumsuzluk varsa, burada çok ciddi bir ‘iki yüzlülük” olgusunun ya da bir tür ‘şark kurnazlığı’ sayılan ‘takiye’ davranışı olduğu düşünülebilir.

Türk üniversitelerinin amaçları neydi?

Ülkemizdeki üniversitelerin, kendilerine yüklenen yasal görevler ve sorumluluklar ile web sayfalarında açıkladıkları amaçlar, misyon, vizyon, etik değerler ve ilkeler kapsamındaki taahhütlerini yerine getirme konusundaki başarıları, stratejik uyum testine tabi tutulabilir. Kişisel gözlem ve toplumsal algı olarak, üniversitelerin önemli bir kısmının, belirli köklü kamu ve vakıf üniversiteleri dışında, kurum olarak kendi stratejik tasarımlarını yerine getirmede yeterince etkili olmadıkları anlaşılmaktadır. Bu bağlamda, ülkemiz üniversitelerinin genelinde bir stratejik tutarsızlık sorunu olduğu görülmektedir. Bu yazıda, örnek bir çözümleme olması bakımından, 2547 sayılı Yükseköğretim yasasıyla üniversitelere verilen ‘temel amaçlar’ başlığı altındaki sadece iki konuda gözlenen stratejik uyumsuzluğa ve çelişkiye dikkat çekilecektir.

2547 sayılı yasanın 4. maddesinin (a) fıkrasına göre, üniversitelerde yetiştirilecek öğrencilerin, “Atatürk milliyetçiliğine bağlı, Türk milletinin milli, ahlaki, insani, manevi ve kültürel değerlerini taşıyan, Türk olmanın şeref ve mutluluğunu duyan, toplum yararını kişisel çıkarının üstünde tutan” niteliklere sahip olması amaçlanmaktadır. Ayrıca, yine 2547 sayılı Yükseköğretim kanununun 4.maddesi c fıkrasına göre üniversiteler, “Yükseköğretim kurumları olarak yüksek düzeyde bilimsel çalışma ve araştırma yapmak, bilgi ve teknoloji üretmek, bilim verilerini yaymak, ulusal alanda gelişme ve kalkınmaya destek olmak, yurtiçi ve yurtdışı kurumlarla iş birliği yapmak suretiyle bilim dünyasının seçkin bir üyesi haline gelmek, evrensel ve çağdaş gelişmeye katkıda bulunmak” amaçlarını yerine getirmek durumundadır.

YÖK üniversitelerinde stratejik tutarsızlık

2547 sayılı yasanın üniversitelerin temel amaçlarına ve ana ilkelerine rağmen, üniversite yöneticilerinin ve öğrencilerin, yasada öngörülen ve nitelenen insan tipini ne derecede temsil ettikleri konusu oldukça çelişkili görünümler arz etmektedir. Bir defa, yasa koyucular tarafından Türk üniversitelerine, ‘Türk olmanın şeref ve mutluluğunu duyan’ öğrenciler yetiştirmek ilkesi doğrultusunda bir misyon yüklenilmiş ise mevcut üniversite yöneticilerinin de öyle olduğu kabul edilmektedir.  Oysa, YÖK üniversitelerinin bir kısmında, Atatürk ve Cumhuriyet ilkelerini yeterince kavrayamamış ya da gerekli duyarlılığı gösteremeyen rektör örnekleri (yolsuzluğa adı karışanları ve hatta sarıklısı bile) görüldü.

Stratejik uyum açısından bir değerlendirme yapılırsa, üniversite mezunu öğrencilerin, yukarıda işaret edilen temel amaçlara ne derecede uygun yetiştirilmiş oldukları hakkında ciddi kuşkular yaşanmaktadır. Üniversitelerden -birkaç köklü üniversite dışında- mezun olan öğrencilerin önemli bir kısmı, eğitimini aldıkları alanda istihdam edilseler bile işe uyum göstermede ve katma değer yaratmada zorlanmaktadırlar. Ülkede izlenen ekonomi politikaları nedeniyle üniversite mezunlarının çoğu, eğitim aldıkları alan yerine başka sektörlerde marjinal işler yaptıkları için üniversitelerindeki eğitimin kalitesizliği şimdilik pek açığa çıkmıyor. Üniversite öğrencilerinin, tercih ettikleri bölümlerinden mezun olduktan sonra alacakları diplomanın, onlara uygun bir gelir ve yaşam standardı kazandıracağına ilişkin beklentilerinin çok zayıf olması -bazıları tümden umutsuz olabiliyor- derslere karşı ilgilerini de oldukça zayıflatıyor.

Popülist bir tutumla rastgele üniversite açılması ve kontenjanların gelişigüzel artırılması sonucunda, özellikle mevcut yetenek düzeyleri kayıt yaptırdıkları üniversite bölümünü başarıyla izlemeleri için gereken yeteneğe sahip olmayan öğrencilerin üniversitelere yığılması, bu bölümlerdeki kaliteyi hızla düşürmüştür. Ciddi akademisyenlere göre, yetenek düzeyleri yeterli olmadığı halde, bir biçimde bölümlere kayıt yaptıran öğrenciler, bölüm derslerine zihinsel olarak uyum sağlamada güçlük çekmektedirler. Bundan dolayı bu öğrenciler, çoğunlukla derslere girmeyerek, kafeleri ve kantinleri doldurmaktadırlar. Buna karşılık, sorumluluklarının bilincinde olup, dersleri izlemekte aymazlık yapmayan, yeteneklerini öğrenme gücüne dönüştürebilen, yeri ve zamanı geldiğinde Atatürk’e, Cumhuriyet değerlerine, ülkenin birliğine ve bölünmez bütünlüğüne inanmış Türk gençlerinin varlığı inkâr edilemez. Ancak, bu Türk çocuklarının duyarlılıklarının kaynağının, ne derecede mevcut üniversite yönetiminden beslendiği ayrıca gözlenmeye değer bir konudur.

İdeolojik takıntılar ve liyakatsizlik kurumları yıpratır

Stratejik yönetim felsefesi bakımından kurumların yaşamında iki kademedeki tutarlılık son derece önemlidir. Birincisi, kurumun yasal düzenlemeler ve kuruluş felsefesiyle bağlantılı olması gereken vizyon, misyon, amaç ve ilkeler gibi stratejik öğelerin, kendi aralarındaki tutarlılıktır. İkinci kademede ise stratejik tasarım ile fiili durum yani stratejik uygulama arasındaki tutarlılıktır. Ancak, uygulamada kurumların bu iki konuda ortaya çıkacak tutarsızlıklarının iki ciddi etkenden dolayı meydana geldiği gözlenmektedir. Birincisi, kurumların karar merkezlerinde ve tepe noktalarında bulunan kişilerin ideolojik takıntılarından kaynaklanan zorlamalardır. Bu anlamda, siyasallaşan üniversite yöneticileri, üniversitelerin stratejik tasarımlarının belirlenmesi aşamasında ve uygulama sırasında, yasaların ve bilimin gereğine göre hareket etmek yerine, kendilerinin atamalarını yapan siyasi figürün hoşuna gidecek söylem ve eylemlere yönelmektedirler. Üniversite yöneticilerinin, ideolojileri doğrultusunda keyfi bir yönetim sergilemeleri sonucunda, üniversitelerin stratejik tasarımlarında ciddi tutarsızlıklar meydana gelebilmektedir. İkincisi ise yine kurumun yönetici kadrolarının, kurumun stratejik tasarımlarını anlayamayacak ölçüde liyakatsiz ve yetenek yoksunu olmalarıdır. Bu durumda olan yöneticilerin, tutarlı ve dengeli bir yönetim uygulaması sergilemeleri oldukça zordur. Bir üniversite yöneticisinin öz geçmişinde, en azından lisans ya da lisansüstü kariyerinde o üniversiteyi kazanacak puanı almış olması ya da o üniversitede veya o üniversite düzeyindeki bir üniversitede öğretim görmüş olabilmek gibi başarı öyküsü olmalıdır.

Kurumların başı siyasallaşmamalıdır!

Demokratik düzenlerde devleti, serbest ve özgür ortamlarda yapılmış seçimlerle işbaşına gelmiş siyasi seçilmişler yönetir. Devleti devlet yapan kurumları ise düşünen ve liyakatli, atanmış yöneticiler yönetir. Başta üniversiteler olmak üzere bir ülkedeki kurumların tamamı, devletin dayandığı temel ilke ve değerler çerçevesinde görevlerini yerine getirmek zorundadır. Toplumsal varlığın başarıyla sürdürülmesi konusunda işlev gören her tür kurumun, yasalardan doğan görevleri tam olarak yerine getirmesi ve toplumsal beklentilere uygun yönetilmesi beklenir. Siyasi iktidarlar, kurumları kendi stratejik tasarımlarının dışında başka ilke ve amaçlar ekseninde çalışmaya zorlarsa kurumun başarısız olması kaçınılmazdır (Bıçak,2010,336).

Sonuç olarak, ülkemizdeki mevcut yönetim sisteminde kurumlar, yeterince başarılı değillerse ve hayatın her alanında karşılaşılan kurumların işleyişinde yaygın bir liyakatsizlikten yakınılıyorsa, bütün bunların ilk elden sorumlusu, üniversitelerin kaliteli insan kaynağı yetiştirmedeki başarısızlığıdır.

Kaynaklar:

Bıçak Ayhan (2010): Türk Düşüncesi II Kaygılar, Dergah Yayınları:439, İstanbul

Ülgen Hayri, Mirze S. Kadri (2004): İşletmelerde Stratejik Yönetim, Literatür Yayınları, No:113, İstanbul

Simpson Robert W. (2002): “Strategic Dissonance at Arthur Andersen”, Acton Institute for the Study of Religion and Liberty, Ottawa; https://www.acton.org/pub/commentary/2002/02/06/strategic-dissonance-arthur-andersen; Erişim Tarihi: 31.08.2022

————————————————-

Kaynak:

https://millidusunce.com/misak/yok-universiteleri-ve-stratejik-tutarsizlik/

Yazar
Kırmızılar

Bu websitesinde farkı kaynaklardan derlenen içerikler yayınlanmakta olup tüm hakları sahiplerinindir. Sitedeki içerikler atıf gösterilerek kaynak olarak kullanlabilir. Yazıların yasal sorumluluğu yazara aittir. Tüm Hakları Saklıdır. Kırmızlar® 2010 - 2024

medyagen