Tanrısını Öldürenlerin Büyümesi Durunca

Sanayi toplumunda verimlilik artışı kaynakların (pastanın) çeşitlenmesini ve çoğalmasını sağladı. Hızlı ve dur durak bilmez bir büyüme süreci başladı. Bu büyüme, genişleme sürdüğü müddetçe uzlaşmaya da kavgaya da gerek yoktu. Her gün yeni pastalar üretilmekte, zengin fakir, akıllı akılsız, doğulu batılı herkes nasibince gelişmelerden payını almakta, refah seviyesini arttırmaktaydı.

*****

Salih Cenap BAYDAR

Kapitalizmin üzerine inşa edildiği ana sütunlar: birikim, sermaye, verimlilik, gelişme, ilerleme, büyümedir…

Endüstriyel/teknolojik üretim, binlerce yıllık tarım toplumunun hayatını kökten değiştirecek, asırlarca içselleştirilmiş birçok değerini geçersiz kılacak bir verimlilik artışı sağladı.

Verimlilik artışı döngüsel hayatın yeknesaklığını kıracak, servet birikiminin ve doğrusal gelişmenin yolunu açacaktı.

Tarım toplumunda kaynaklar (pasta) sabitti. Ondan pay almak için ya bir takım adil prensipler çerçevesinde uzlaşmak ya da kavga etmek gerekiyordu.

Sanayi toplumunda verimlilik artışı kaynakların (pastanın) çeşitlenmesini ve çoğalmasını sağladı. Hızlı ve dur durak bilmez bir büyüme süreci başladı. Bu büyüme, genişleme sürdüğü müddetçe uzlaşmaya da kavgaya da gerek yoktu. Her gün yeni pastalar üretilmekte, zengin fakir, akıllı akılsız, doğulu batılı herkes nasibince gelişmelerden payını almakta, refah seviyesini arttırmaktaydı.

Âdil paylaşım için teoriler, kurallar, prensipler üretmeye gerek yoktu. Bu dünya Huxley’in tarif ettiği bolluklar diyarı, “Cesur Yeni Bir Dünya” idi.

Bu “modern peri masalının” motoru, bu rüyanın sürmesini sağlayan sihirli formül durmaksızın büyümekti.

Kapitalizmin en büyük krizi büyüme yavaşladığında ya da durduğunda ortaya çıkıyordu.

Pastanın büyüklüğü sabitlendiği anda yeniden paylaşım kavgası başlıyordu.

Fakat tarım toplumundan farklı olarak sanayi toplumunun Tanrısı, dolayısıyla haramı, helali, ahireti, hesap günü, cenneti, cehennemi yoktu! Sadece insanların dizginlerinden boşanmış his ve arzuları vardı.

Modern sözleşmeye imza atan herkes, vaat edilen refah, konfor karşılığında Tanrı’yı öldürüp yerine insan nefsini (aklını ve hislerini) koymayı kabul eder.

Kapitalist büyümenin yavaşlaması bile kriz sebebidir.  Durması savaş çıkarır.

Tanrının öldürüldüğü bir dünyada, aynı sınırlı kaynağa sahip olmayı arzulayan tarafların adalet, hukuk, empati, hakkaniyet gibi (harici) kavramlarla işi olmaz. 

Modern sözleşmede insan hislerinin dışında bir anlam ve otorite kaynağı yoktur.

Başlangıçta tanrıdan boşalan tahta “bilim” oturtulmak istenmiş olsa da neticede tahtın gerçek sahibi sayılan “insan arzuları” tahttaki yerini almıştır.

Bu yeni küresel dinin adı hümanizmdir.

Yegâne “tanrı” insanların arzulardır, hisleridir, nefisleridir. 

Dinle, kadim değer yargılarıyla, dindarlıkla, tanrıya inanmayla ilgili söylemler sadece kendini ve başkalarını kandırarak iyi hissetmek için “sureta” sürdürülmektedir.

O yüzden mesela;

  • Hayatta kalmak için ülkelerinden kaçıp sizin ülkenize sığınanlara merhamet gösterin deyince insanlar, “niye merhamet gösterecekmişim, o benim ekmeğimi bölüşmeye, refahımdan eksiltmeye geliyor, gitsin gebersin kendi ülkesinde, benim rahatımı bozmasın” diyorlar.
  • Azınlıklara, mustazaflara, dezavantajlılara zulmetmeyin denince “bunlar bizim kıymetli kaynaklarımızı tüketmekten ve canımızı sıkmaktan başka ne yapıyorlar, hepsini bir şekilde yok etmemiz lazım ki huzur bulalım” diyorlar.
  • Sırf güçlüsünüz diye sizin gibi düşünmeyenlere, yaşamayanlara, sizden farklı olanlara haksızlık yapmayın denince “ellerine fırsat geçse onlar da bizim nefesimizi keser, o zaman onlara asla fırsat vermemeliyiz” diyorlar.
  • Malınızdan mülkünüzden infak edin, muhtacın, zayıfın, yetimin, fakirin, dezavantajlının yardımına koşun denildiğinde zenginler bunu yaparlarsa bile, sadece çok küçük, göstermelik ölçeklerde ve sadece kendilerini iyi hissetmek için yapıyorlar. Çoğunun umurumda bile olmuyor bu çağrılar.
  • Tüm toplumun helakına uzanacak bir yola giriyoruz, gelin bu yolda helak olmamak için nefislerimizin arzularının üzerinde bir takım rasyonel prensipler tespit ederek uzlaşalım denildiğinde “bunlar akıllı tiplerin kendi çıkarlarını korumak için, bizi elimizdekilerden vazgeçmeye ikna etmek için uydurdukları hikayeler, biz bunları yemeyiz” diyorlar!
  • “Âdil olalım deyince, “adâlet diye bir şey yoktur,  bunlara romantik hikâyelerdir her şeyin başı güçtür, adalet/hukuk/yargı siyasetin (gücün) köpeğidir” diyorlar.
     
  • Zulmedene, haksızlık yapana, hırsızlık yapana destek vermeyin denilince “ama onlar bize irili ufaklı avantajlar sağlıyorlar, çıkarlarımıza hizmet ediyorlar, bizi koruyorlar, en azından onlara desteği kesmek kendimizi kötü hissetmemize sebep olur, nefsimizden, kişisel hislerimizden öte bir tanrı olmadığına göre bunu yapmayacağız” diyorlar.

Tüm dünya büyük bir kaosa sürükleniyor. 

Bu kaostan kurtulmanın bir yolu, kapitalizmin şapkadan bir tavşan daha çıkarması ve büyüme motorunu yeniden ateşleyecek yeni bir mucizevi buluş yapması, akla hayale gelmedik bir inovasyon yaratması. Ama bu internet ayarında bir buluş olmalı.

Eğer büyüme bir şekilde yeniden tetiklenemezse nefislerini tanrı edinmiş insanların birbirlerini neticede topyekûn yok edecekleri kanlı savaşlar mukadder görünüyor.

 

—————————————-

Kaynak:

https://fikircografyasi.com/makale/tanrisini-oldurenlerin-buyumesi-durunca

Yazar
Kırmızılar

Bu websitesinde farkı kaynaklardan derlenen içerikler yayınlanmakta olup tüm hakları sahiplerinindir. Sitedeki içerikler atıf gösterilerek kaynak olarak kullanlabilir. Yazıların yasal sorumluluğu yazara aittir. Tüm Hakları Saklıdır. Kırmızlar® 2010 - 2024

medyagen