Krizin asıl sebebi… Nirengi noktası ne?

Cumhuriyetimizin 100. Yılını kutlamaya 1 yıl kala dönüp 1920’li 30’lu 40’lı ve hatta 50’li yıllara baktığımızda İzmir İktisat Kongresinden, Sanayi Planlarına, Koordinasyon Dairesinden KİT’lerin kurulmasına kadar Karma Ekonominin ve Planlamanın öncül uygulamalarına rastlamak ve %7-8 yıllık ortalama büyümeyi görmek mümkündür.

Bugün geldiğimiz noktada Ekonomi Politikasının Yatırım-Üretim-İhracat ve İstihdam olarak yeniden belirlenmesi çok doğru olmakla birlikte, bunu sağlayacak kurumsal yapının yetersiz olduğunu söylemek de ayrı bir gerçekliktir.

*****

Fikret ARTAN

2018 yılında başlayıp, Covid-19 Salgını ile iç ve dış gelişmelerin de etkisiyle hızlanarak süren ekonomik kriz, 2021 yılı son çeyreğinden beri ekonomide yaşanan hızlı fiyat artışları sonucu ortaya çıkan hayat pahalılığı ve geçim sıkıntısı, sadece ebeveynlerin değil, neredeyse ilkokul çağındaki çocukların bile sorunu dert etmelerine yol açmış ve yemek ve yol masraflarını dahi hesaplar hale getirmiştir.

Nüfusun büyük çoğunluğu günlük zaruri giderlerini karşılayamama endişesi içerisindedir. Her ne kadar dar ve sabit gelirli olarak sınıflandırılan Emekliler, Memurlar, İşçiler, yani Maaş ve Ücretle hayatını sürdürmeye çalışan kesimlerin, gerçekleştirilen yüksek oranlı artışlar ile gelir düzeyleri yaklaşık 2 katına çıkmış olsa da, temel mal ve hizmetlerin fiyatları, döviz kurlarında yaşanan yüksek oranlı artışların ve yüksek zam yapmayı fırsat olarak gören sanayici, esnaf ve tüccarların davranışları sonucu, neredeyse 3 katına çıkmış ve reel alım gücü %50 civarında azalmıştır.

Türkiye ekonomisinin en belirgin özelliği periyodik olarak her 7-10 yıllık dönemlerde krize girmesidir. 1980-1987-1994-2001-2009 ve 2018 yıllarına ait makro-ekonomik göstergeler bunun en somut delilleridir.

Bugün içinde bulunulan durumun sebepleri, güncel bazı faktörler yanında aynı zamanda geçmiştekilerle benzerdir; Yapısal sorunların çözülememesi sonucu sağlam ve istikrarlı bir ekonomiye sahip olunamaması ve ekonomide kaynak sorununun devam etmesi.

2001 KRİZİ REFORMLARINDA OLUMLU SONUÇLAR

Oysa, 2001 krizi sonrası uygulanan Güçlü Ekonomiye Geçiş Programı ile Sosyal Güvenlik ve Bankacılık başta olmak üzere birçok alanda reformlar yapılmış ve uygulanan acı reçetenin sonucu olarak 2002 yılı sonunda %60’lardan %30’a düşen enflasyonla birlikte, büyüme ve istihdamda da olumlu sonuçlar ortaya çıkmıştır.

2003 yılında IMF destekli programa devam edilmiş, 2005 yılında IMF ile 3 yıllık yeni bir Standby Anlaşması yapılarak Makro Ekonomik Göstergelerde dikkat çekici iyileşmeler sağlanarak enflasyon tek haneye kadar indirilmiştir.

Bu gelişmelerde Ham Petrol Fiyatlarındaki Düşme yanında dünyada dolaşımda olan sıcak paranın da önemli katkısı olmuştur.

Bu dönemde uygulanan ekonomi politikası Yüksek Faiz-Düşük Kur-İthalata Dayalı Büyümedir. Nitekim, 2009 yılında yaşanan kriz ile bu dönemde ekonomi yönetiminde bulunanların sınıfta kalmasına rağmen, o günkü Ekonomiden Sorumlu Bakanından Müsteşarına, Merkez Bankası Başkanına kadar, aynı hatalı uygulamalara devam ederek, döviz kurlarının aşırı baskı altında tutulması ile ekonominin ihracat dâhil büyük oranda ithalata bağımlı hale gelmesine ve işsizliğin artmasına sebep olmuşlardır.

2009’A KADAR ÇÖZÜM BULUNSA SORUN BİTECEKTİ

Halbuki, 2003-2009 döneminde gerek iç, gerekse dış şartlar uygunken Ekonominin Yapısal Sorunlarına o dönemin ekonomi yönetimi tarafından çözüm üretilebilmiş olunsaydı, hem 2009 krizini, hem de bugünkü krizi oldukça hafif olarak atlatabilirdik demek abartılı olmayacağı gibi, bugün enflasyon da %10-%20 bandında olacaktı.

Çünkü, son dönemde gerçekleşen yüksek oranlı fiyat artışlarının temel sebebi; Söz konusu dönemin ekonomi yönetimi tarafından, döviz kurlarının tedrici olarak yükselmesini sağlamak yerine, 13 yıl boyunca döviz kurlarının baskı altında tutulması ve bu sebeple de son yıllarda döviz şoklarına maruz kalınmasına zemin hazırlanmasıdır. Tekrar etmek gerekirse, ithalata bağımlı hale getirilen ekonomide, bugün yaşanan yüksek fiyat artışlarının en önemli sebebi döviz kurlarındaki artıştır.

Bugünkü ağır krizin bir diğer sebebi ise, 51 Yıllık birikime sahip Devlet Planlama Teşkilatı’nın kapatılarak, 2011 yılında Kalkınma Bakanlığı’na, 2018 yılında da Strateji ve Bütçe Başkanlığı’na dönüştürülerek, motivasyonu yok edilmiş sıradan bir kurum haline getirilmesinin ötesinde, Ekonomide Makro Bakış Açısı ve Koordinasyonun ortadan kaldırılmasıdır.

DEVLET PLANLAMA TEŞKİLATI’NIN ÖNEMİ ANLAŞILMALI

Cumhuriyetimizin 100. Yılını kutlamaya 1 yıl kala dönüp 1920’li 30’lu 40’lı ve hatta 50’li yıllara baktığımızda İzmir İktisat Kongresinden, Sanayi Planlarına, Koordinasyon Dairesinden KİT’lerin kurulmasına kadar Karma Ekonominin ve Planlamanın öncül uygulamalarına rastlamak ve %7-8 yıllık ortalama büyümeyi görmek mümkündür.

Bugün geldiğimiz noktada Ekonomi Politikasının Yatırım-Üretim-İhracat ve İstihdam olarak yeniden belirlenmesi çok doğru olmakla birlikte, bunu sağlayacak kurumsal yapının yetersiz olduğunu söylemek de ayrı bir gerçekliktir.

Bu sebeple, Cumhuriyetin 2. Yüzyılının ilk 10-20 yılında hem içinde bulunulan ekonomik krizin atlatılması, hem de yapısal sorunların çözülerek Ekonomik ve Sosyal Kalkınmanın hızlıca sağlanması için Devlet Planlama Teşkilatının bir an önce yeniden ihdası bir zorunluluktur.

NEO-LİBERALİZM İRTİFA KAYBEDİYOR

Dünyadaki genel gidişatta, neo-liberalizm irtifa kaybetmekte ve kamu kesiminin ekonomideki rolünün arttırılması zemin kazanmaktadır.

Türkiye’de uygulanan Planlama anlayışı ile Genel Ekonomi Teorisinin temel felsefesi Kaynakların Etkin-Rasyonel Kullanılmasının sağlanmasıdır. Başka bir ifade ile iktisat teorisi ile ülkemizdeki planlamanın nirengi noktası aynıdır.

Bunun yanında, Sivil Bürokrasinin Kurmay Kadrosunun yetişmesinde bir okul işlevi gören Devlet Planlama Teşkilatı yarım yüzyıllık tecrübesi ve markasıyla bürokrasinin tamamına motivasyon katkısında bulunacaktır.

İç ve dış kamuoyuna ekonomide alınacak tedbirlerin bir plan ve program dâhilinde olacağını göstermek de belirsizliği ortadan kaldırarak, somut bir kurumsal yapı ile daha kolay olacaktır.

Özellikle vurgulamak gerekir ki; İhracata Dayalı Kalkınmanın İleri Teknolojiye ve Yüksek Katma Değerli Üretime geçişle mümkün olacağı, bu gelişmenin ise başta teknik eğitim olmak üzere çok iyi senkronize edilmiş sektörel ve bölgesel planlama ile başarılacağı hususudur.

Somut olarak özetleyecek olursak; gerek içinde bulunulan ekonomik krizin atlatılması, gerekse ekonomik atılımın sağlanabilmesi için mevcut Cumhurbaşkanlığı Strateji ve Bütçe Başkanlığı’nın acilen tekrar organize edilerek, Yüksek Planlama Kuruluna işlevsellik kazandırmak da dâhil olmak üzere, Devlet Planlama Teşkilatı Başkanlığına dönüştürülmesi, Türkiye Cumhuriyetine Stratejik Kurumsal Akıl ve Hafıza sağlayacak ve ancak böylece güçlendirilmiş bir ekonomi yönetimi ve kalkınmış müreffeh bir toplumla Cumhuriyet İlelebet Payidar Olacaktır.

Fikret ARTAN kimdir?

İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi mezunu olan Fikret Artan, ABD Kaliforniya Üniversitesi’nde Uluslararası Ticaret ve Finansman alanında yüksek lisans eğitimi aldı.

1986-2000 yılları arasında Devlet Planlama Teşkilatı’nın Yıllık Ekonomik Programlar bölümünde planlama uzmanı olarak görev aldı.

2000-2001’de, Dış Ticaret Müsteşar Yardımcılığı yaptı.

2001’den 2004’e kadar, Türkiye’nin ABD’deki Büyükelçiliğinde, Ticaret Baş müşavirliği diplomatik görevinde bulundu.

———————————————

Kaynak:

https://www.odatv4.com/ekonomi/krizin-asil-sebebi-nirengi-noktasi-256099

Yazar
Kırmızılar

Bu websitesinde farkı kaynaklardan derlenen içerikler yayınlanmakta olup tüm hakları sahiplerinindir. Sitedeki içerikler atıf gösterilerek kaynak olarak kullanlabilir. Yazıların yasal sorumluluğu yazara aittir. Tüm Hakları Saklıdır. Kırmızlar® 2010 - 2024

medyagen