Bir stratejik güç olarak tarım

Mustafa Kemal Atatürk’ün kurmuş olduğu Türkiye Cumhuriyeti Devletinin ekonomik modeli özel sektöre zemin hazırlayan, ona öğreten ve onu dengeleyen sisteme dayalıdır. Bu sebeple bizzat devlet eliyle şeker fabrikaları, tekstil fabrikaları, çimento fabrikaları kurulmuş, girişimciliğin gelişmesi için bir öğretme ve dengeleme süreci inşa edilmiştir. Bugün aynı yöntem tarımdaki kalkınma için gereklidir. Türkiye’de tarımın karşı karşıya kaldığı üç ana problem mevcuttur. Birincisi girdi maliyetlerinin yüksekliği ve çiftçi kâr marjının düşüklüğüdür. İkincisi pazara ulaşım maliyetinin yüksekliğidir. Üçüncüsü ise tarımın gelişmesine yönelik çağdaş teknolojinin eksikliğidir. Artık toplumların devamlılığı için stratejik bir sektör haline gelen tarımdaki bu problemlerin çözümüne, tarımdaki ilerleme için nispeten gecikmiş olan ülkemizde, devletin de katkı vermesi ve devletin yeni tarım politikaları geliştirmesi gereklidir.

*****

Prof.Dr. Ayşe İRMİŞ

Yeniçağın telaşesini hep birlikte yaşarken yetişemediklerimizin peşinden koşuyor, elimizdekileri korumaya uğraşıyor, kaybetmek üzere olduklarımızı yeniden kazanmaya çalışıyoruz. Çağın kapısı yeni hayallerle, yeni heyecanlarla ve kimi zaman da baş edilemeyen kaygılarla aralanıyor. Kapının ardındaki belirsizlik, yeniçağın farkında olanları ipuçları bulmaya ve alternatifler oluşturmaya yöneltiyor. Endüstri, dijitalleşme, yapay zekâ derken, şimdilerde kırsala geri dönmekten ve tarımın canlandırılmasından bahsediliyor.

Her Çağda İllâ Toprak

Hangi çağda yaşarsak yaşayalım, “sadık yârimiz” topraktan geldik, toprakla besleniyoruz, toprağa gideceğiz ve toprakla dönüşeceğiz. Öyleyse toprağı işlemek, çağların değil, “can olma”nın gereğidir. Keza, medeniyetin mihenk taşı da toprağa düşen tohumun (canın) ehlileştirilmesi ve insan eliyle besine dönüştürülmesidir. Tarihe biraz daha dikkatli bakarsak, tohumun insan eliyle ehlileştirilerek besine dönüştürülmesi ve böylece tarımın başlaması sürecinin, deneme-yanılma esasına dayanması, sebep-sonuç ilişkisini kapsaması ve sistematik bir çerçeve içerisinde gerçekleşmesi sebebiyle, aslında bilimsel sürecin de ta kendisi olduğunu görürüz. Dahası tarih sürecinde sanayileşmenin temeli de tarıma dayalıdır. Sanayi ve teknolojide gelişen ülkelerin hepsi, aslında tarımda da gelişme kaydeden ülkelerdir.

Türkiye’de Boş Tarım Arazileri

Türkiye, tarımın yapılabilmesi için bahşedilmiş topraklara sahiptir. Ancak, ne yazık ki çoğumuzun karayolu seyahatlerindeki tecrübesi, tarım yapma potansiyeli olan bomboş arazi manzaralarıdır. Tarım sadece köyle, bir miktar da ilçeyle, köylü ise sadece tarım işçiliğiyle özdeşleşmiştir. Köylerden kentlere göçlerin temel sebebi ise mirasın bölünmesi, kentte alınabileceği düşünülen günlük, haftalık veya aylık ücret, sigortalı çalışma arzusu, çocukların eğitimi, daha üst sınıf olmak (!), daha iyi şartlarda yaşamak (ısınma, teknoloji kullanımı, belki sanatsal faaliyetlere katılım vb.) gibi sebeplerdir. Bununla beraber, özellikle COVID 19 salgını dönemiyle, çoğumuzun hayali ya bağlı bahçeli evlere sahip olmak ya da köyümüze geri dönmek oldu. Ne yazık ki; kimimiz hayallerini gerçekleştiremedi, hayallerini gerçekleştirenlerin önemli bir kısmı da hayal kırıklığı yaşadı. Çünkü tarım, günümüz şartlarında hiç de ucuz olmayan, uzmanlık gerektiren bir iştir. Şimdilerde, özellikle akla ve bilime önem veren belediyeler tarafından tarımsal kalkınma politikaları ve tarımsal üretim süreçleri çokça zikredilmektedir.

Çiftçiden Tüketiciye Dert Zinciri

Ülkemizde tarımsal üretim süreciyle ilgili pek çok problem bulunmakla beraber, çiftçiler açısından temelde iki önemli problemin daha çok dile getirildiği görülmektedir. Bunlardan biri gübre, tohum, su, elektrik, makine, kira, enerji ve işgücü gibi girdi maliyetlerinin yüksekliği, diğeri ise ürettikleri ürünlerinin satış fiyatının düşüklüğüdür. Türkiye’de tarım hâlâ ağırlıklı olarak emek gücüne dayalıdır.  Emek gücünün fiyatı işçi açısından ucuz, işveren açısından pahalıdır. Çünkü işveren yani çiftçi üretim sürecinin çıktısını pazarlama kanallarına çok düşük bir fiyattan arz etme mecburiyetinde bırakılmaktadır. Türkiye’nin uzun yıllardır bitmek tükenmek bilmeyen problemlerinden biri de tarım ürünlerinin, tarlada hak ettiğinden daha ucuz fakat pazarda tarladaki fiyatından ve lokasyon maliyetinden fahiş oranda yüksek olan fiyatlarıdır. Bu fiyat farkının müsebbibi olarak çoğu zaman pazarlama kanallarında yer alan aracı kurumlar gösterilir. Ancak aracı kurumlar da lokasyon maliyetinden şikâyet etmektedirler. Velhasıl hem üretici hem işçi hem aracı hem de nihai tüketici durumundan şikâyetçidir.

Tarımda Karma Ekonomi Modeli

Mustafa Kemal Atatürk’ün kurmuş olduğu Türkiye Cumhuriyeti Devletinin ekonomik modeli özel sektöre zemin hazırlayan, ona öğreten ve onu dengeleyen sisteme dayalıdır. Bu sebeple bizzat devlet eliyle şeker fabrikaları, tekstil fabrikaları, çimento fabrikaları kurulmuş, girişimciliğin gelişmesi için bir öğretme ve dengeleme süreci inşa edilmiştir. Bugün aynı yöntem tarımdaki kalkınma için gereklidir. Türkiye’de tarımın karşı karşıya kaldığı üç ana problem mevcuttur. Birincisi girdi maliyetlerinin yüksekliği ve çiftçi kâr marjının düşüklüğüdür. İkincisi pazara ulaşım maliyetinin yüksekliğidir. Üçüncüsü ise tarımın gelişmesine yönelik çağdaş teknolojinin eksikliğidir. Artık toplumların devamlılığı için stratejik bir sektör haline gelen tarımdaki bu problemlerin çözümüne, tarımdaki ilerleme için nispeten gecikmiş olan ülkemizde, devletin de katkı vermesi ve devletin yeni tarım politikaları geliştirmesi gereklidir.

Tarımdaki Problemlere Çözüm Önerileri

Hâlihazırdaki dönemde çiftçilerin en çok yakındıkları konu girdi maliyetleri olduğuna göre, devlet çiftçileri sübvanse etmelidir. Elektrik, su ve mazot fiyatları çiftçiler için olabildiğince düşürülmeli, gübre ve tohum -ki artık tohumlar taneyle fiyatlandırılarak satılmaktadır- bizzat devlet kurumları ya da belediyeler eliyle cüzi fiyatla ya da bedava verilmelidir.

Pazara ulaşımın sağlanmasında çiftçilerin ve pazar kanallarının yanı sıra devlet kurumları ve belediyeler de rol oynamalıdır. Bu durum tarım ürünlerinin daha geniş pazarlara ulaşmasını sağlayacağı gibi, lokasyon fiyatlarının dengelenmesini ve aracı kuruluşların (eğer yapılıyorsa) haksız kâr oranlarını engelleyecektir.

Türkiye’nin işlenmemiş geniş toprakları vardır. Bir kısmı özel mülkiyette olmakla beraber, önemli bir kısmı da devlete aittir. Diğer taraftan, ülkemizin insanı, devlet kurumunda maaşlı ve sigortalı çalışmayı önemsemiştir ve ülkemizde işsizlik oranı da yükselmiştir. Devlet kurumları ve belediyeler, özel mülkiyete ait uzun süredir işlenmeyen tarım alanlarını kiralayabileceği gibi, hazineye ait arazilerde de tarımsal faaliyeti gerçekleştirebilir. Bunu yaparken mevsimlik dahi olsa iş gören istihdam ederek hem işsizlik oranını düşürür hem de hububatın, meyvenin ve sebzenin yetiştirilebileceği yeni üretim alanları açar. Bu alanlardaki ürünlerin lokasyonunun da yine devlet kurumları ve belediyeler tarafından yapılması, pazardaki tarım ürünlerinin fiyatının dengelenmesinde rol oynar. Ayrıca, devlet arazilerinde istihdam edilecek kişilerin daha ziyade bu arazilere yakın kırsal yerleşim bölgelerinden olması, işçilerin devlet kurumunda çalışma güvencesini hissetmelerini sağlayacağı gibi mesai saatleri dışında kendi mülkiyetlerindeki tarım arazilerinde de aileleriyle beraber daha fazla uzmanlaşarak tarım yapmalarına imkân verecektir.

Tarımsal faaliyetlerin daha fazla yaygınlaştırılması için tarım kooperatiflerinin faaliyetleri de önem taşır. Tarım kooperatifi faaliyetlerinin belediyeler tarafından desteklenmesi, pazarlarının oluşturulması ve pazarlama faaliyetlerinin geliştirilmesi, yapılan bilimsel çalışmalarda ayrıca ortaya konulmuştur.

Tarımda Reform Şart!

Bu dört çözüm önerisi devlet kurumları ya da belediyeler tarafından yapılabilecek nispeten basit önerilerdir. Asıl önemli olan, tarımdaki kalkınmanın yeniçağın gereklerine göre gerçekleştirilmesidir.  Şüphe yok ki ülkedeki savaş teknolojilerinin, otomobil teknolojisinin ve yazılımın gelişmesi hepimiz için gurur kaynağıdır. Ancak gelişmiş ülkeler tarımda makineleşme, dijitalleşme ve yapay zekâ konusunda çığır açmışlardır. Tarım, geleneksel yöntemlere dayalı bir üretim süreci olmaktan çıkmıştır. Türkiye’nin de bir an önce tarımda çağa uygun makineleşmeye ve uzmanlaşmaya geçmesi, dijital tarıma ve yapay zekâ ile tarımsal ürünlerin üretimine başlaması elzemdir. Böyle bir gelişme için tarımda kullanılacak çağa uygun makinelerin, araç ve gerecin üretilmesine ve bu konudaki ar-ge faaliyetlerinin yapılmasına yönelik olarak özel sektör devlet eliyle desteklenmeli ve teşvik edilmelidir. Ayrıca çiftçilere ve devlet arazilerinde istihdam edilen işçilere de bu araçların kullanımı ve daha verimli tarımın yapılabilmesiyle ilgili eğitimler bizzat uzmanlar tarafından verilmelidir.

Toprak dosttur. Tarım, toprakla ve dostla iş birliği yapılarak gerçekleşir. Toprağın ürünü canlıyı doyurur. Bir ülkenin tarımda çağ atlaması, diğer alanlarda da çağ atlamasının zeminini oluşturur. Türkiye’nin tarımda yapacağı atak, bütün Türk dünyası için varlığı devam ettirmenin ve gelişmenin motor gücüdür.

——————————————–

Kaynak:

https://millidusunce.com/misak/bir-stratejik-guc-olarak-tarim/

Yazar
Kırmızılar

Bu websitesinde farkı kaynaklardan derlenen içerikler yayınlanmakta olup tüm hakları sahiplerinindir. Sitedeki içerikler atıf gösterilerek kaynak olarak kullanlabilir. Yazıların yasal sorumluluğu yazara aittir. Tüm Hakları Saklıdır. Kırmızlar® 2010 - 2024

medyagen